Cevaplar.Org

NAMAZ VE HUŞU DUYGUSU

Huşu duygusu: Huşu, sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir. "O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakkın davetçisine uyarlar.


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2016-09-08 11:29:19

Huşu duygusu: Huşu, sözlük anlamı itibariyle; korkmak, itaat etmek, tevazu göstermek, boyun eğmek demektir. "O gün insanlar, hiçbir tarafa sapmadan Hakkın davetçisine uyarlar. Gözler Rahman'ın heybetinden huşu' içerisine girmiş/kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka bir ses işitemezsin"(1) mealindeki ayette, kıyamet gününde, insanların Allah'ın heybet ve azameti karşısındaki korkuları, bükülüşleri, alçalışları, sessiz-sedasız duruşları "خشوع" (huşu) kavramıyla ifade edilmiştir.

Terim olarak Huşu; bir yandan çekinmek, korkmak, boyun eğmek gibi kalbin bir eylemi, diğer yandan sükûnet içinde olmak, hareketsiz duruş sergilemek gibi organların bir eylemi olarak kendini gösterir. Buna göre, huşu; aslı kalpte, tezahürü/yansıması bedende olmak üzere iki yönlü bir etkileşimin adıdır.

Kur'an'da, kurtuluşun anahtarı, içinde huşuu barındıran namaz gösteriliyor.

Şüphesiz, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar"(2) mealindeki ayette bu gerçeğin altı çizilmiştir.

Fakat şu da bir gerçektir ki, birçok müslüman sürekli olarak, samimi bir şekilde namaz kıldığı ve kılmak istediği halde, insanî bir gaflet hali yaşayabiliyor ve her an huşu içinde olamıyor. O halde bu dermansız derdin teşhisini doğru koymak gerekir.

Burada hemen şunu belirtelim ki, -biraz sonra daha detaylı belirteceğimiz üzere-Maun Suresinin 4-5. ayetlerinde, "yazıklar olsun" mealindeki ifadeyle azarlanan kimseler; namaz kılarken gaflete düşenler değil, namaz kılmamakla gaflete düşenlerdir.

Bununla beraber, Kuran'da vurgulanan "Namazdaki huşu" konusu çok önemlidir.

Namazdaki huşuu yansıtan bir hadis-i şerifin rivayeti şöyledir. Hz. Ali anlatıyor: Hz. Peygamber(a.s.m), rükûa vardığında şu duayı okurdu: "Allah'ım! Senin için rükûa vardım, Sana iman ettim, Sana teslim oldum. Kulağım, gözüm, beynim/iliğim, kemiğim ve damarım/sinirim, sana karşı huşu içerisine girmiştir."(3)

Namazdaki Huşuun iki unsuru:

تخلية/Tahliye: Arapça orijinli bu kelimenin üçüncü harfi olan "h/hı", noktalıdır. Türkçede "Evi, dükkânı tahliye etmek" ifadesi bu anlamdadır.

Buna göre bu kelime, namaz konusuyla ilgili kullanıldığı zaman; namaz kılanın, iç âlemini arındırması, temizlemesi, namazla ilgili olmayan düşünceleri kalbinden çıkartıp atması, duygu ve düşünce yuvasını, Rabbinin huzurunda huzurunu bozan her türlü tasavvurdan tahliye etmesi anlamına gelir.

تحلية/Tahliye: Yine Arapça orijinli olan bu kelimenin üçüncü harfi "h/ha" ise, -gözlü "ha" değil- noktasız "ha"dır. Süslemek, ziynet eşyasıyla donatmak anlamına gelir.

Namazda tahliye demek; Namaz kılan kimsenin kalbini, aklını, duygularını, bütün iç âlemini ilâhî huzurla canlandırması, bu huzurun şuuruyla aydınlatması ve namazın hakikatleriyle süslemesi demektir.

Kelime-i tevhitte, tahliyeye/temizleme ameliyesine öncelik verildiği gibi, namazda da bu hususa öncelik vermek gerekir. Bilindiği üzere, Kelime-i Tevhitte, önce "la" edatı, bir süpürge görevini üstlenmiş ve yoldaki tüm mevhum/batıl ilahları ortadan süpürüp silmiştir. Kalbin yuvası, "la" ile yapılan tahliye/temizleme ameliyesine tabi tutularak şirkin kirlerinden temizlendikten sonra, söz konusu kalbin sahibi, "illa" asansörüyle tevhit sarayına çıkmış ve onun hakikatiyle süslenmiş olacaktır. "لا اله الله"(Lâ ilâhe İllallah)cümlesi, bu hakikati ifade etmektedir.

Bu husus namaz için de geçerlidir. Masivanın/Allah'ın dışındaki varlıkların manevî kirlerinden temizlenmeden, gerçek anlamda Allah'ın manevî huzuruna çıkmak ve "huşu" mertebesine ulaşmak mümkün değildir. Çünkü insanın duyguları, birer sarmaşık otu gibi, meşgul oldukları şeylere yapışıp kalırlar. Bunların ellerini/pençesini Masivadan/Allah'ın dışındaki varlıktan çektirmeden, Yüce Allah'ın huzuruna çıkmak ve huşua ermek çok zordur. Ayranla dolu bir kabı sütle doldurmak için, ayranı boşaltmaktan başka çare yoktur. Bu fizik kuralı, meta-fizik için de geçerlidir. Kalp de bir kaptır; içindeki Masiva ayranını dökmeden tevhitten kaynaklanan huzur ve huşu sütünü dolduramazsınız.

O halde, namazda iken yine de dünyevî meşgalelerle haşir ve neşir olmamızın sebebi, söz konusu ilmî ve tecrübe edilmiş kuralı uygulamayışımızdan kaynaklanmaktadır. Dünya işleri daha bütün sıcaklığıyla kalbimizde yer etmeye devam ederken, namaza durmaya ve sonra da "neden huzur ve huşua eremiyoruz" diye şikâyette bulunmaya hakkımız yoktur.

Çünkü –deyim yerindeyse- oyunu kuralına göre oynamıyoruz. "Öyle iman etmişim ki, gaip perdesi açılsa artık imanım artmaz" diyen Hz. Ali bile, namaza durmadan önce söz konusu temizlenme ameliyesine başvurduğu halde, biz kalkıp da çok güçlü bir zamkla dünyaya yapıştırdığımız duygu bantlarımızın kendi kendine sökülmesini ve yepyeni bir pozisyona yönelerek ona göre şekillenmesini bekleyebilir miyiz? Bu fizik kanunlarına aykırı olduğu gibi, imtihan sırrına da aykırıdır. Aslında, temizlik ve abdest gibi ön hazırlıkların namazdan önce öngörülmesinin bir hikmeti de budur. Abdest almakla; bir yandan maddi yönden temizlenme ameliyesini gerçekleştirdiğimiz gibi, fikir/zihin/duygu planında da manevî bir temizlik işini icra etmiş ve bunu yaparken de, sıkı bir kontrol ile zihnimizi/duygularımızı biraz sonra huzuruna varacağımız Yüce Yaratanımıza yönlendirmekle, önemli bir mesafeyi kat etmiş oluruz.

Huşu Namazın hem çekirdeği hem de meyvesidir.

"Namaz huşu sahiplerinin dışındakilere ağır gelir"(4) mealindeki ayette huşu, namazın çekirdeği olarak gösterilmiştir.

"Muhakkak ki, iman edenler kurtulmuştur. Onlar öyle kimselerdir ki, namazlarını huşu ile kılarlar"(5) mealindeki ayette ise huşu namazın bir meyvesi olarak gösterilmiştir.

Huşuun zıddı gaflettir. Gaflet ise, üçayaklı bir şeytan üçgenidir. Şeytan namazla ilgisi olmayan şeyleri hatırlatıp telkin eder. Nefis, daha önceki meşguliyetini namazda da devam ettirmek ister. Disipline alışmamış fikir ise, Allah'ın huzurunda olduğunu düşünmeden rastgele şeylerle eğlenmek ister. Deyim yerindeyse- huzuru kaçmış bir namaz sahnesinde- şeytan çalar, nefis oynar, fikir de eğlenir, adam da havasını alır. Bu sebeple, vesvese ve lüzumsuz işlerle meşgul olduğumuzu fark eder etmez, hiçbir şey olmamış gibi huzura dönüp yolumuza devam etmemiz gerekir. "Aman niye böyle oldu"s orgulamasına bile yer vermemeliyiz.

Huşu ile kılınan bir namazın, huşusuz kılınan bir namazla aynı olması zaten adalet ölçüsüne de terstir. Ancak baştan sona kadar huzuru yakalamak da güçtür. Mühim olan namazdaki gafletle geçen zaman dilimini asgariye indirmektir. Yoksa ondan bütün, bütün kurtulmak insanın yapısına aykırıdır. Deyim yerindeyse, bu hastalık genetiktir, tedavisi güç bir musibettir.

İşi bu zorluğundan ötürüdür ki, Hz. Peygamber(a.s.m):"Biz küçük savaştan döndük, artık büyük savaşa gideceğiz" diye buyurmuş ve bunun nefisle savaş olduğunu belirtmiştir."(6) Nefisle mücadele etmenin en zorlu sahnesinin de namaz olduğu ifade edilmiştir.

Nitekim Maun Suresinin azarlamasını değerlendiren Hz. Ali, Hz. İbn Abbas ve Hz. Enes gibi bazı sahabîler, ayetteki inceliğe dikkat çekmiş ve "namazdan" ifadesinin, "namazda" tabirinden çok farklı olduğunu söylemişler.

Buna göre: "في صلاتهم" (Fi salatihim) denilse, namazlarında gaflet gösterenlerin vay haline, anlamı çıkar ve yanlış olur. Çünkü namazda gaflet etmemek, sehiv yapmamak insan gücünün dışında bir şeydir. Kaldı ki, Hz. Peygamber(a.s.m)'in bizzat namazda sehiv yaptığı bilinmektedir. Fıkıh kitapların hepsinde, "Namazda sehiv yapma/Sevih secdesi" bölümü vardır.

Onun içindir ki, ayette "عن صلاتهم" (an salatihim) denilmiştir. Yani onlar ki, namazlarından gaflet ediyorlar. Yani; namazın kendisinden haberleri yoktur, onu tamamen unutuyorlar, ehemmiyet vermiyorlar. İnsanlara karşı bir gösteriş kaygıları olmazsa asla kılmazlar.

Bu sebepledir ki, bazı âlimler bu ince farka işaret etmek üzere demişler ki; Allah'a şükürler olsun ki, Kur'an'da "Fi Salatihim=Namazlarında" demeyip de "An salatihim=Namazlarından" demiştir.

Sonuç olarak, namazı huşu ile kılmak, beden ve ruh bütünlüğü içerisinde, huzura varmak ve huzura ermektir. Buna ulaşmak için maddi ve manevi hazırlık yapmak gerekir.

Dipnotlar

1-Ta Ha, 20/108.

2-Müminûn, 23/1-2.

3-Müslim, Müsafirin, 201.

4-Bakara, 2/45.

5-Muminun, 23/1-2.

6-Zeynu'l-Iraki, Tahricu Ehadis'i-İhya(İhya ile birlikte),Kahire, 1358/1939, III/7.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

CENNET VE CEHENNEM SADECE MANEVİ DEĞİLDİR

Cennet ve Cehennem iki yurttur; birisi sevaba birisi azaba, birincisi muttakilere, ikincisi kâfirle

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

ACBU’Z ZENEB HADİSİ

Bir sorunun cevabı; “Müzedeki bir insanın iskeleti 2.000 senedir var olduğu söyleniyor. Halbu

NAMAZDA 17 SIRRI

NAMAZDA 17 SIRRI

İslam Literatüründe “el-Mabud” kelimesi hakiki mabud olan Allah’ın bir vasfıdır. Ebced d

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

İNSANLARIN AYIBINI GİZLEMEK

Kişi kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa, başkalarına da öyle davranmalıdır. Bu minva

CEHENNEM NEREDEDİR?

CEHENNEM NEREDEDİR?

Soru: Cehennem Nerededir? Cevap: Cennet ise Kur’an-ı Kerim'de zikredildiği gibi yüksektedir ve

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

RUM SURESİ ÖZELİNDE FITRAT DİNİ’NE BAKIŞ

Rum suresi, Mekki mukattaat sureler sisteminde yer alan, Kur’an’daki tertip numarası 30 olan bi

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-2

Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: Rasûlullah (s.a.s) buyurdular ki: “Komşusu, zararlarından emin

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

HADİSLER IŞIĞINDA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ-1

Kıyâmetin pek yakın olduğu ve vaktin bereketinin azaldığı günümüzde, insanlar dünya tela

SAYGI GÖSTERGELERİ

SAYGI GÖSTERGELERİ

Toplum içerisinde âdâb-ı muâşeret dediğimiz; nezâket, saygı ve görgü kuralları, dünya v

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-2

İbn Hacer el-Heytemî diyor ki: "Sahabe arasında cereyan eden hâdiseler konusunda dilimizi tutmam

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

SAHÂBENİN ADALETİ VE ÂLİMLERİN BUNA DAİR AÇIKLAMALARI-1

1.Hâfız ibn Hacer el-Askalânî el-İsâbe adlı eserinde diyorki: "Ehli-sünnet, sahâbenin âdil

Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.

Zümre, 41

GÜNÜN HADİSİ

Kim, rızkının Allah tarafından genişletilmesini, ecelinin uzatılmasını isterse sıla-i rahim yapsın.

Müslim, 2318

TARİHTE BU HAFTA

*Şair Muhammed İkbal'in vefatı(21 Nisan 1938) *TBMM'nin açılışı ve çocuk bayramı(23 Nisan 1920) *Osmanlı-Rus Harbi(24 Nisan 1877) *Hudeybiye Gazvesi(26 Nisan 628) *II.Abdülhamid'in tahttan indirilmesi(27 Nisan 1909)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI