Cevaplar.Org

PERSPEKTİFE GİREN ŞAHISLAR-48

Taha Akyol Taha Akyol hukukun batılılaştırılmasını savunduğu gibi, Charlie Hebdo saldırılarından sonra İslam dünyasının içine saplanıdğı durumu “Müslüman ortaçağı” mefhumuyla ifade etmiş.


Mustafa Özcan

mustafaahmetozcan@gmail.com

2021-08-31 02:26:24

Taha Akyol

Taha Akyol hukukun batılılaştırılmasını savunduğu gibi, Charlie Hebdo saldırılarından sonra İslam dünyasının içine saplanıdğı durumu "Müslüman ortaçağı" mefhumuyla ifade etmiş. Kafadarı Nick Danforth aynı zeminden hareketle "Müslümanların Ortaçağda debelenip durdukların"ı yazmıştır ( Islam Will Not Have Its Own 'Reformation' Islam remains stuck in the Middle Ages | Foreign Policy/ 2 Ocak 2015). Ceyda Karan bu çarpıcı tespitin üzerine mal bulmuş mağribi gibi atlayıvermiş. Dedikleri gibi Müslümanlar ortaçağda debeleniyorsa, kendileri de ilk çağa veya bizim ifademizle cahiliyet çağına doğru hızla geri akıyorlar, yuvarlanıyorlar.

* Nispi laiklik veya mutlak laiklik İslam toplumlarında kimlik çatışmasını da beraberinde getirmiştir. Referanslarda kopukluk meydana getirmiş ve hayatta şizofreniye yol açmıştır. Bu cebri ve kasri laiklik dönemi sonrasına ulaşamadığımız halde, kimileri dinin istismarı üzerinden giderek devletten sonra cemiyetlerin yani toplumun da sekülerleşmesi ve laikliği içselleştirmesini teklif ediyorlar. Hem de İslam adına!

* Bunun savunuculuğunu da başörtüsü içinde açıklığı savunan ( emansipasyon kavramı etrafında) Taha Akyol yapmaktadır. Daha doğrusu bir makalesini buna ayırmış ve bu meseleye irdelemektedir. 'Düşünmek' başlıklı makalesinde İlhami Güler ve Sibel Eraslan'ın düşünce ve fikirleri veya teklifleri üzerinden bu meselenin analizini yapıyor. Sanki mevcut türleri yetmiyormuş gibi İlhami Güler laikliğin yeni bir türünü edinmemiz gerektiğini dile getirmekte. Sibel Eraslan da neredeyse dini algılama ve yaşamadaki arızalar, aksilikler üzerinden laikliği isteme ve benimseme durumuna geldiklerini ifade ediyor. Yani laikliğe göz kırpıyor! Peki! Arızalı dindarlık modellerinden kaçarken laikliğin çare olduğuna dair somut örnekler verebilir mi? Yoksa yağmurdan kaçarken doluya tutulmayalım?

* Kimse ABD'nin Müslümanların gücünü veya şevketini istediğini söyleyemez. Özellikle de komplo teorilerine karşı çıkanlar tarafından. Bu durum kelamcıların ifadesiyle 'tercih bila müreccih'i iktiza eder. Neden istesin? Neden Amerikalılar bizi kayırsınlar ki? Başlarına bela mı arıyorlar? Dolayısıyla dış politikayı iyi niyet üzerine kuranlar ya saflar ya da iyi niyetten yoksunlar! Geçtiğimiz günlerde benim de ifadesini aradığım lakin paluzeleştirme dediğim deyimi Taha Akyol keşfetmiş. Bir yazısında 'pelteleştirme' deyimini kullanıyor. Daha doğrusu, ABD'nin İslam dünyasında pelteleştirme politikası izlediğine dair argüman veya yaklaşımları reddediyor. Bunun karşılığı ya da mefhumu muhalifi ABD'nin İslam dünyasının şevketini istediği anlamına gelir.

*Taha Akyol'un, ABD'nin İslam aleminin pelteleşmesini istemediğine dair yorumu veya tespiti elbette doğru değildir. ABD hem melezleştirme hem de pelteleştirme politikası izlemektedir. ABD'yi yakından tanıyan Şükrü Elekdağ ABD'nin daima karma yani melezleştirme politikası peşinde koştuğunu söyler. Diri ve şevketi olan yapılar istemez. Amerikalılar bunu 'hybrid' ifadesiyle karşılamakta ve kavramlaştırmaktadırlar. Melezleştirmenin başka bir basamağı ise pelteleştirmedir. Araplar buna 'hülamiye' diyorlar.

*Kurallarını olmasa bile hayat tarzını içselleştirmiş durumdayız. Today's Zaman'a konuşmasında Taha Akyol, AKP'nin bu konudaki rolüne de temas ediyor. AKP'nin dindar halkı ve kitleleri sekülerleştirdiğine değiniyor. Bunu yapısal laiklik kavramı çerçevesinde teorize etmek de mümkündür. Farkında olmadan bazılarımız 'her işi yaparım' diyerek seküler hayatı kanıksamış ve bu hayat tarzını fiili olarak deruhte etmektedir. Bununla birlikte, bu suçu sadece AKP'ye boca etmek haksızlık olur. Hepimizin müşterek payı ve kabahati var. Sözgelimi bu tespiti yapan Taha Akyol fiili hatta teorik olarak dindarların sekülerleştirilmesi kampanyasına ve projesine hizmet etmemiş midir? Oğlu ile kendisinin yaptığı, nihai tahlilde budur. Elizabeth Özdalga ile birlikte kalkıştıkları başörtüsünün emansipasyonu/ gelenekten özgürleştirilmesi projesi başörtülülerin fiziki olarak olmasa bile metafiziki olarak başörtüsüzleştirmedir. Başörtüsünden manevi olarak arındırılmasıdır. Başörtülü ile başörtüsüz arasında manevi sınırların kalkmasıdır. Kasım Emin'in çığırının bir başka şekle büründürülmesi ve başka bir kalıpta yürütülmesidir. Şimdi yollar ayrıldı diye bütün kabahati AKP'ye yıkmak dürüstlük olmaz..

Taha Cabir Alvani

 Günümüzde İsmail Raci Faruki ve Taha Cabir Alvani gibiler sosyal ilimlerin İslamileştirilmesi için bir çığır açmışlardır. Bu çığır daha ziyade bir projedir. Proje ise bazen zorlamayı beraberinde getirir.

Taha Hüseyin(Mısırlı modernist)

Batı düşüncesiyle temas noktasında iki ekol vardır. Bunlardan birisini Taha Hüseyin, Louis Awad, Selame Musa temsil eder ve bunlar Batı ile ilişkilerde toptancıdır. İkinci ekol ise tevilcidir. Bu ekolün başında Muhammed Abduh vardır ve Kasım Emin, Ali Abdurrazık, Saad Zağlul bu ekolü temsil eden isimlerdir.

* Komployu reddeden tarihin sırlarını veya doğrudan kendisini reddeder. Bu yüzden zaten Abdullah İbni Sebe gibi tarihi şahsiyetler Taha Hüseyin gibiler tarafından reddedilmiştir. Bu, tarihi çarpıtmadır.

* Bugün ise her yer Taha Hüseyin tiplemesiyle dolu. Lakin tek tesellimiz Ezher Dergisinin yayın yönetmeni Muhammed İmare'nin yazdığı gibi, 1960'lı yıllardan sonra Taha Hüseyin'in bilinci geri gelmiş, eski tevil ve zırvalarından vazgeçmiştir.

* Taha Hüseyin, Mehmet Ali Paşa döneminde Fransa'ya öğrenci gönderme dalgasının ilk kuşağını temsil eden Rıfaa Rafii Tahtavi'nin çocukları arasında sayılır. Napolyon, hamlesi sırasında 160 kadar bilim adamıyla ve oryantalistle birlikte Mısır'a damlar daha doğrusu akın eder ve tüner. Napolyon'un akını akim kalsa da, bu fikri ve kültürel ters dalga süreci Mehmet Ali Paşa tarafından da sürdürülür. Şimdi oryantalizm, gelişme adına yerli ellere geçmiştir. İlk kuşağı temsilen Rıfaa Rafii Tahtavi seçilmiş bir grupla birlikte Fransa'ya gider. Orada öğrencilerin imamlığını yapar. Döndüğünde artık bir müstağriptir, garplılaşma akımını temsil eder. Taha Hüseyin de sonraki kuşaklar arasında Fransa'ya gönderilen öğrenciler arasındadır. Orada Fransız bir bayanla da dünya evine girer. Paris öncesinde ve sonrasında Batılılaşmadan etkilenmiştir. 

* Guy Sorman'ın yazdığı gibi Taha Hüseyin de Rıfaa'nın çocuklarından birisidir.  Batı kültüründe yok olmuş ve tefani etmiş, kendi kültür gök kubbesini tamamen yabancılaşmıştır.

*Geçmişte gün görmüş ve iki devreyi yaşamış insanlar için Araplar 'muhadram' ifadesini kullanırlardı. Özellikle cahiliyet dönemiyle İslam dönemini yani iki dönemi de yaşayanlara muhadram denilirdi. Günümüzde ise tarihi olarak böyle bir ifade kullanmak mümkün değil. Bu nedenle olsa gerek Taha Hüseyin için 'Amid el Edebü'l Arabi' denmiştir. Arap edebiyatının duayeni anlamında rektörü denmiştir. Taha Hüseyin edebi ve tarihi birçok kitabında Arapçayı çok akıcı olarak kullanmıştır. El- Eyyam adlı otobiyografik kitabı bunun tanıklarındandır. Söz konusu kitap Japonca da dahil bir çok dile çevrilmiştir. Bununla birlikte, Taha Hüseyin hayatında keskin değişiklikler geçirmiştir. Fransa'ya eğitim için gitmesi ve sonrası dönemiyle yaşlılık dönemi çok farklıdır. Sözgelimi 1931 yılında Batılılaşma akımının öncüsü el Hilal dergisinde yazdıklarıyla yine aynı dergide 1959 yılında yazdıkları birbiriyle tezat halindedir hatta birbirini nakzeder. Temmuz Devrimi veya darbesiyle (1952) birlikte Taha Hüseyin değerler evreninde ve kültürel kodlar anlamında yeniden dünyaya gelmiştir. Bu süreç kendisini Kabe örtüsünde tövbe etmesiyle taçlanmış veya sonuçlanmıştır. Elbette Ali Abdurrazık gibiler için de son dönemlerinde tövbe ettiği ve İslam ve Yönetim Biçimi adlı kitabını benimsemekten kaçındığını söylerler. Fikri sapmalar içinde olanlar hakkında genelde dönüş yaptığı bilgi veya rivayeti aktarıldığından dolayı kimileri buna itiyatla yaklaşıyor ve hatta tepki gösteriyorlar.

* Ezher Dergisi ( Mecelletü'l Ezher) Yayın Yönetmeni ve araştırmacı Muhammed İmare tersini düşünüyor ve bütün safahatıyla birlikte Taha Hüseyin'in hayatını gözler önüne seriyor. Elbette Fransız veya Mısırlı Kıpti yazarlarda Taha Hüseyin'in aslına dönüşüyle ilgili bilgi kırıntısına rastlayamazsınız. Bununla birlikte, Taha Hüseyin'in 1953 anayasasının hazırlanması aşamasından itibaren gözle görülür ve elle tutulur bir biçimde değişim geçirdiği seziliyor. 1920'li yıllarda Taha Hüseyin gibi fikir erbabı Kahire'yi Paris, Mısır'ı da Fransız kültürel havzası haline getirirler. Bu nedenle Taha Hüseyin'in talebelerinden Mahmut Muhammed Şakir hocası Taha Hüseyin'le Fi'ş Şiri'l Cahili kitabından dolayı takışarak 1926 yılında Hicaz'a göçer. Şakir bu yabancılaşan kültür havzasında boğulduğunu hissederek kendisini Hicaz'a atar. Bununla birlikte Taha Hüseyin 1952 Devriminden itibaren birçok görüşünden rücu eder, Paris'in tortularını Kabe'de üzerinden atar. Kabe'de ikinci kez manevi olarak dirilmiş ve doğmuştur. Bundan dolayı da mazisiyle irtibatını keser. Ezher Dergisinin Yayın Yönetmeni Muhammed İmare, Taha Hüseyin'in bu dönüşümü ile alakalı olarak bir eser kaleme almış, Ezher Dergisi de promosyonu olarak okurlarına tevzii etmiş ve dağıtmıştır. 

* Taha Hüseyin'in fikri sapmaları sayılamayacak kadar çoktu. Mısır'ın Araplara değil Firavun medeniyetine ait ve onun varisi olduğunu ve dolayısıyla yerinin Arap Birliği değil Avrupa ile birlik olduğunu söylüyordu. İslamı tamamen aradan çıkarmıştı. Bu yönüyle Abdullah Cevdet'e benzetilebilir. Ali Abdurrazık adını taşıyan 'İslam ve Yönetim Biçimi' kitabının gerçek anlamda iki müellifinden bahsedilmektedir. Bunlardan birisi Taha Hüseyin diğeri de Yahudi oryantalist Margoliouth'dur. Bununla birlikte, Batı fodulluğundan istifa ederek yeniden İslam haziresine yani kampına ve ocağına dönmüştür. Gençlik yıllarında iddialı ve cüretkardır; Freud'un Hazret-i Musa'nın tarihi şahsiyetini reddetmesi gibi, Taha Hüseyin de Mısır'da Kültürün Geleceği veya Cahiliyet Şiiri kitabında Hazreti İbrahim'in tarihi şahsiyetini inkar etmiş ve onu mevhum bir şahsiyet olarak tasvir etmiştir.

 Önce acısıyla tatlısıyla Batı medeniyetini bir bütün yani bir paradigma olarak kabul edilmesini isteyen, bu yönüyle Arnold J. Toynbee'yi taklit eden Taha Hüseyin, 1953 anayasasının hazırlanması aşamasında İslam'ın bölünemeyeceğini ve tecezzi edemeyeceğini ifade etmiştir. Bu anlamda İslam bölünmez gerçek bir paradigmadır. Ölçüler bütünüdür. Sonraki yıllarda sadece fikir atası Rıfaa'nın fikri çizgisine reddi mirasta bulunmakla kalmıyor aynı zamanda yerli oryantalizme ters dönüyor; aynı zamanda misyonerliğe karşı da kalemini keskinleştiriyor. Onların misafirperverliği suistimal ettiklerini ve güveni kötüye kullandıklarını ve bir nevi samimiyet zemininden uzak organize faaliyetlerle sahtecilik yaptıklarını ifade ediyor.

 Kâbe'de hıçkırıklarla yaptığı tövbe duası metninin kabrine de yazılmasını vasiyet ediyor. Böylece Kâbe'de başlayan yeniden doğma süreci kendini kabre kadar takip ediyor. En azından en meşhur Arap biyografi yazarlarından Muhammed İmare böyle söylüyor ve tarihe böyle tanıklıkta bulunuyor.

* Taha Hüseyin ve onun rehberi Arnold Toynbee medeniyetin bir bütün olduğunu ve paket halinde alınabileceğini veya bırakılacağını ileri sürmüştür. Bediüzzaman ise İmam Rabbani'nin kullandığı telahuk-u efkar tabiri üzerinden medeniyetler arası alışverişin seçmece olabileceğini ortaya koymuştur. Toynbee ve Taha Hüseyin medeniyete ideolojik gözlükle bakarken, Bediüzzaman teknik gözlükle bakmış ve isabet etmiştir. Dolayasıyla seçmece bir alışveriş mümkündür.

 

Taki Kummi(Şii)

Üçüncü adam ise Taki Kummi'dir. Ayetullah Burucerdi'nin tahtı himayesinde Sünni dünyaya yönelik olarak mezheplerin yakınlaştırılması çatısı altında dailik veya teşeyyü dalgasını harekete geçiren veya taarruzunda bulunan adamdır. Nasır'ın ifadesiyle pişmiş bir tavuğa fetva veren Ezher ulemasını epeyce avlamış ve ifsat etmiştir

Takiyüddin Sübki(13. Asır Şafii ulemasından)

İbni Teymiye ile Takiyüddin Subki arasındaki tartışmalar da daha sonraki dönemlerde ilmiye sınıfının muhakemelerine konu olur. 19'uncu yüzyıl ve akabinde Numan Alusi böyle netameli bir konuya girer. Bağdatlı Numan Alusi yüzyıllar sonrasında Şihabeddin Ahmed Heytemi ile İbni Teymiyye arasındaki tartışmayı muhakeme eder ve eserinin adını 'Cilau'l ayneyn fi muhakemeti Ahmedeyn/İki Ahmed'in Muhakemesinde gözlerin Cilası' koyar. İki Ahmet mizanda tartılır. Numan Alusi bu kitabında İbni Teymiyye'ye üstünlük atfeder.

Tantavi Cevheri(Mısırlı müfessir)

Tantavi Cevheri adlı ultra modernist zat, Tevrat ve İncil noktasında Hıristiyanları taklit ederek, tasvir dolu bir tefsir kaleme almıştır.

Tarık Ramazan(Mısırlı düşünür, Hasan el Benna'nın torunu)

Elbette Batılı Müslümanların İslam'ın anlaşılmasında ve yayılmasında katkıları olacaksa da, buradan İslam güneşinin Batı'dan doğacağı sonucuna varmak abartılı bir beklentidir. Zaten Batı'da da bu tarz İslami birikime sahip ve entelektüel vizyonu geniş düşünürler de ya azdır ya da bulunmuyor. Son sıralarda temayüz eden Tarık Ramazan gibi genç kuşak İslami düşünürler de genellikle genetik olarak Şark kökenlidir. Kaldı ki onun donanımı ve vizyonu ve yeterliliği de tartışmalıdır.

Tevfik Fikret

Başta söylediğimiz örneklerden öte günümüzde soya çekim örnekleriyle karşılaşmaktayız. Bunlardan birisi Tevfik Fikret olup, anne tarafından Rum'dur. İkinci Abdulhamit'in amansız düşmanları arasındadır. Bir lahza-i taahhür şiiri onundur. Akif'in mübareze ve münazaracısı olan Tevfik'in, oğlu da, yeni köklerinin derinleşememesi nedeniyle ve sığlık sonucu Akif'in deyimiyle zangoç kesilmiştir.

-devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

ÜRETİLEN ALGILARLA FİKİR SAHİBİ OLMAYA ÇALIŞMAK

Vehhabilik meselesi zamanla dallanıp budaklanmıştır. Vehhabilik şemsiyesi altında birçok fikr

YEREL ORYANTALİSTLER

YEREL ORYANTALİSTLER

Din mücedditliği için yola çıkanlardan bir kısmı süreçte din münekkidi haline geldi. Zira

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İTTİHAD-I İSLAM’IN ÖN ADIMLARI

İttihad-ı İslam, bize balon gibi uçarak gelmez. Belki, bizim ona gitmemiz lazım. Yollar dağda

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İMANIN ŞEHAMET-İ MANEVİYESİ

İslam ahlakının dinamik gücü, imandır. Çünkü, “İman hem nurdur hem kuvvettir. Evet, haki

MUHALEFET KULVARLARI

MUHALEFET KULVARLARI

Hak namına ve hakikat hesabına sırf gerçeği görmek ve göstermek, meseleleri tahlil etmek, sı

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

UYUYAN DEV UYANMIŞTIR

Evet, millet uyandı. İçerdeki hainler, dışardaki alçaklar ne yaparlarsa yapsınlar, artık Ana

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

YANLIŞ VE HAKSIZ İNTERNET PAYLAŞIMLARI

dir. İnternet paylaşımlarındaki kaynak vermemek, metnin yazarını yazmamak, doğruluk olmadığ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

MASONLAR VE ESAD AİLESİ

Masonluk meselesi dallı budaklı bir mesele olduğundan ve yüksek dozda manipülasyon içerdiğind

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

OSMANLI DÜŞMANI BİR BARELVİ’NİN HEZEYANLARI

Belki biraz garip gelecek ama peşinen söyleyelim ki anlatılan husus doğrudur. Stalin’in hocala

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

KADİROV:  KADİRİ-VEHHABİ KIRMASI 

Ramzan Kadirov başkanlığındaki Çeçenlerin Suriye’den sonra Ukrayna’da da arz-ı endam etme

 İSLAM’IN DAHİLİ DÜŞMANLARI YA DA GÜNÜMÜZÜN YIKICI AKIMLARI

 İSLAM’IN DAHİLİ DÜŞMANLARI YA DA GÜNÜMÜZÜN YIKICI AKIMLARI

İhvan meşrepli Iraklı yazar ve düşünür Muhsin Abdulhamid, ‘ İslam’a Yönelik Yıkıcı

Kim Allah'a güvenip dayanırsa, Allah ona yeter.

Talak,3

GÜNÜN HADİSİ

"Haramla beslenmiş vücut cennete giremez."

Taberânî.

TARİHTE BU HAFTA

*Fatih Camii Tekrar İbadete Açıldı(15 Nisan 2002) *Şeyhülislam İbn-i Kemal'in Vefatı(16 Nisan 2002) *Einstein'in Ölümü(18 Nisan 1955) *93 Harbi Başladı(19 Nisan 1877) *Miladi Takvime Göre Efendimiz'in(s.a.v) Doğumu(20 Nisan 571)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI