YARATICIYA Ä°MAN
Allah'a iman nedir ?
Kâinatı yaratan, idare eden ve kendisine ibadet edilen tek ve en yüce varlık olan Allah'a iman, iman esaslarının birincisi ve temelidir. Bütün ilahî dinlerde Allah'ın varlığı ve birliği, en önemli inanç esası olmuştur. Çünkü bütün esaslar Allah'a imana ve O'nun birliği esasına dayanmaktadır.
Allah'a iman etmenin anlamı; O'nun var ve bir olduğuna, yüce sıfatlara/vasıflara sahip olduğuna, eksiklik ve noksanlığı çağrıştıran her bir niteleme ve benzetmeden uzak bulunduğuna inanmaktır.
Allah'ın (celle celâluhû) bilinmesi yaratılışımızın hedefi ve fıtratımızın gayesidir ve iman esasları içerisinde bir kutuptur.[1] İnsan kendisini yaratan Rabbini tanımak, O'na iman ve ibadet etmek için yaratılmıştır. Ayette bu hususa şöyle dikkat çekilmiştir: "Ben cinleri ve insanları sırf Beni mabud tanıyıp yalnız Bana ibadet ve kulluk etsinler diye yarattım."[2]
Yaratılışla alakalı dört ihtimal
Geride bıraktığımız yüzyıl, inkarcı düşüncenin hayatın her ünitesini hâkimiyeti altına aldığı bir asır olmuştur. İnanç sahasında bu yüzyılda pek çok inkarcı akımlar ortaya çıkmış ve bu akımların müntesipleri manevi değerlerin ortadan kaldırılması adına sistemli çalışmalara girişmişlerdir. Hiç şüphesiz bu inkarcı düşünce sahipleri, en başta saldırı oklarını Allah'ın varlığı meselesine yönlendirmişler, Allah'ın varlığını inkar etmişler, kâinattaki her şeyi tesadüflere vermişler ve bu sayede de körpe zihinleri bulandırmışlardır.
Kâinatın meydana gelmesi hususunda akla dört ihtimal gelmektedir. Bu ihtimalleri şöylece sıralayabiliriz:
1. Sebepler yaratmaktadır.
2. Kendi kendine meydana gelmektedir.
3. Tabiat yaratmaktadır.
4. Allah yaratmaktadır.
Şimdi, bu ihtimallerden ilk üçünün aklen imkânsız olduğunun ispat edilmesi durumunda, dördüncü durum olan Allah'ın varlığının kesinlik kazanacaktır. Birinci iddiadan başlayalım:
Her şeyi sebepler mi yaratıyor?
Kâinatın sebepler tarafından yaratılması imkansızdır. Bunun pek çok sebebi vardır. Ancak biz sadece üç tanesi üzerinde duracağız.
Birincisi: Malum olduğu üzere bir eczanede ilaç yapımında kullanılan maddelerin dolu olduğu yüzlerce kavanoz vardır. Bu kavanozların herbirinden değişik miktarlarda maddeler alınmış ve bu maddelerden hastalara şifa verecek olan harika bir ilaç ortaya çıkarılmıştır. İlaç meydana getirilirken, ilacı oluşturan maddelerin ölçüsünde o kadar hassasiyet gösterilmiştir ki, bu miktar bir gram az veya çok olduğu takdirde ilaç özelliğini kaybetmektedir. Şimdi nasıl ki, o kavanozlardaki maddelerin böyle harika bir ilacı meydana getirmesi mümkün değilse, kâinattaki sebeplerin de bu muhteşem kâinatı meydana getirmesi mümkün değildir. Zira cansız ve bilinçsiz olan sebeplerin belli bir ölçü ve terkip içinde eşyayı meydana getirmeleri aklen imkansızdır.
İkincisi: Bir canlının meydana gelmesi Allah'a verilmeyip sebeplere verildiği takdirde, kâinatın pek çok elementi ile alakalı olan bu canlının bütün atomlarının kâinattaki diğer atomlar tarafından bir işbirliği neticesinde meydana getirildiği ortaya çıkmaktadır ki, bu da aklen mümkün değildir. Zira sinek gibi küçük bir mahluğun vücudunda bile, gayet hassas bir ölçü içinde çeşitli ve birbirine zıt sebeplerin bir araya gelmesi mümkün değildir. Üçüncüsü: "Bir mevcudun vahdeti varsa, elbette bir vahidden ve bir elden meydana gelebilir" hakikatinden hareketle cansız ve şuursuz olan sebeplerin sonsuz sayıda ihtimaller içinden birini tercih ederek akla durgunluk verecek muhteşem bir gaye ve nizamın hakim olduğu bu kâinatı meydana getirmeleri aklen imkânsızdır.[3]
Kendi kendine mi meydana geliyor?
Mevcudatı meydana getiren atom ve atom altı varlıklar devamlı bir değişim içindedir. Aynı zamanda bu atomlar kâinatta bulunan herşeyle irtibatlı olarak hareket etmektedirler. Bu durumda "kâinattaki her şey kendi kendine meydana geliyor" denildiği takdirde bu zerrelerin kâinatı meydana getirebilecek şekilde bir ilim ve iradeye sahip olduğunun kabul edilmesi gerekecektir ki, bu da aklen imkansızdır.
İnsan mevcuttur. O basit bir madde ve cansız bir varlık değildir. İnsan daima yenilenen, gayet muntazam bir makine ve harika ve daima değişkenlik arz eden bir saray gibidir. İnsan vücudu kâinatla devamlı bir münasebet halindedir. İnsanı meydana getiren zerreler, bu münasebeti bozmamak için başdöndürücü ve akıl almaz bir şekilde hassasiyet göstermektedirler. Şimdi şayet insanın vücudundaki bu zerreler, Allahu Teala'nın kanunuyla hareket eden küçücük memurlar veya O'nun bir ordusu olarak kabul edilmediği takdirde mesela onun gözünde bulunan her bir zerreye öyle bir göz lâzımdır ki, o gözün insanın vücudunun her tarafını görmekle beraber, devamlı münasebet içinde olduğu bütün kâinatı dahi görmesi gerekecektir ki, bu aklen mümkün değildir.[4]
Yaratıcı tabiat mı?
Mevcudatta özellikle de hayat sahibi varlıklarda görülen muhteşem sanat, Cenab-ı Hakk'a verilmeyip kör, sağır ve düşüncesiz olan tabiata verildiği takdirde, tabiatın her şeyde mânevî makine ve matbaalarının bulunması veyahut her şeyde kâinatı yaratıp idare edecek bir kudret meydana getirmesi gerekecektir. Çünkü, tıpkı güneşin ışıklarının yeryüzündeki cam parçalarında ve su damlacıklarında görünmesi gibi şayet o misalî güneşçikler gökyüzündeki tek güneşe isnat edilmediği takdirde, bir kibrit başı büyüklüğündeki bir cam parçasında tabiî, fıtrî ve güneşin özelliklerine sahip, zâhiren küçük, mânen çok derin ve her cam zerreciği adedinde güneşlerin vücudunu kabul etmek gerekecektir. Aynen bu misalde olduğu gibi mevcudat ve hayat sahibi varlıkların meydana gelmesi Cenab-ı Hakk'a nisbet edilmediği takdirde, her bir mevcutta, özellikle her bir hayat sahibi varlıkta, sınırsız bir kudret, irade, ilim ve hikmet taşıyacak bir tabiat ve ilâhı kabul etmek gerekecektir ki, bu düşünce kâinattaki uydurma haberlerin en bâtıl ve en hurafe olanıdır.[5]
Bu durumda üç ihtimalin de aklen imkânsız olduğu ortaya çıktıktan sonra son ihtimal olan kâinatı Allah'ın yarattığı düşüncesi kesinlik kazanmaktadır.
KAYNAKLAR
Â
Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, s. 204; İşârâtü'l-İ'caz, s. 85
Zariyat, 51/56
Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 182-183
Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 184-185.
Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 185.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
yıldız, 2007-04-04 02:20:32
gayet güzel alllahın delile ihtiyacı yok varlığı delil ama açıklamanız harika teşekkür edeim
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
fatma örnek, 2007-03-13 05:26:15
harika bir yazı çok beğendim. Allah razı olsun çok güzel tespitler bunlar teşekkürler. Allah'a emanet olun
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DÄ°ÄžER YAZILAR
"Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir ve bilendir."
Fussilet, 36
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
“Köleleriniz, kardeşlerinizdir”
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...