PEYGAMBERİMİZİN DİLİNDEN HİKÂYELER–1
Muhbir-i Sadığımız, efendimiz, canlarımızın cananı(A.S.M) zaman zaman ashabına geçmişte yaşanmış ibretli hadiseleri hikâye ederlerdi. Meyve nevinden, insanların bu türlü şeylere de ihtiyacı vardır. Muhterem M. Ali Nefer Bey hadis kitaplarında geçen bu hikâyeleri bizler için devşirdi. Allahu Teala ona emeğinin karşılığını, bize de ibret almayı nasip etsin. Saygılarımızla..
İnsanları Allah’a çağıran çocuk
Zamanın birinde bir kral ve büyücüsü vardı. Yaşı epeyce ilerleyen büyücü, krala:
- Artık iyice yaşlandım. Bana bir erkek çocuk bul da ona bildiklerimi öğreteyim. Ben öldükten sonra yerime onu görevlendirirsiniz, dedi ve kralın kendisine verdiği çocuğa büyü öğretmeye başladı.
Bu çocuk yeni büyüler öğrenmek için her gün evinden çıkıp büyücünün yanına gidiyordu. Yine bir gün büyücüye giderken yolda yaşlı bir insan dikkatini çekti. Bu kişi, kendisini Allah’a ibadete adamış, yaşlı, âlim bir insandı. Çocuk bu yaşlı adamla tanıştı ve onun sohbetleri çok hoşuna gitti. Artık her büyücüye gittiğinde önce ona uğruyor, onun sohbetlerin dinliyor, daha sonra sihirbazın yanına gidiyordu.
Çocuk bir gün saraya doğru giderken yolda bir kalabalık gördü. Halk yolları üzerine yatmış ve kimseye geçit vermeyen vahşi bir hayvandan dolayı yolda kalmıştı. Büyücü çocuğu görünce çok sevindiler ve,
- Hey, şuraya bakın. Büyücünün talebesi geldi. O şimdi bir büyü yapar da bizi bu hayvandan kurtarır, dediler. Bu sırada çocuğunun aklına bir şey geldi ve içinden şöyle dedi:
- Şimdi tam zamanı. Büyücünün büyüleri mi, yoksa ihtiyar adamın anlattıkları mı doğru şimdi anlayacağım”.
Ardından hemen korkunç bir büyü yaptı. Halk bu büyüden çok korktu, ancak hayvan yerinden hiç kıpırdamadı. Gerçeği anlayan çocuk ellerini açarak,
- Allah’ım! Eğer sen âlim zatın yaptıklarını büyücünün yaptıklarından daha çok seviyorsan bu hayvanı öldür, insanlar yollarına gitsinler” diyerek yerden bir taş aldı ve taşı hayvana attı. Hayvan oracıkta ölüverdi ve insanlar da yollarına gittiler.
Daha sonra çocuk bütün bu olup bitenleri âlim kişiye anlatınca, ondan şu nasihati aldı:
- Evladım, sen şimdi mertebece benden üstünsün. Bundan ötürü imtihan edilebilirsin. İmtihan anında benden kimseye bahsetme, dedi.
Gün geçtikçe çocuk daha bir seviye kazandı ve meşhur oldu; öyle ki yapmış olduğu dualarla körü, abraşı (bir tür cilt hastalığı) ve diğer hastaları iyileştirmeye başladı. Bu şekilde ünü bütün ülkeye yayıldı. Derken, bir gün kralın kör olan bir yardımcısı kendisini iyileştirmesi için çocuktan istekte bulundu; çocuğun ona karşı cevabı,
- Ben kimseyi iyi edemem, ancak Allah iyi eder. Eğer Allah’a inanırsan, O sana şifa verir, şeklinde oldu. Çocuk dua etti ve adamın gözleri açıldı. İyi olan adam, kralın yanına gidince, kral hayret etti ve bunu kimin yaptığını sordu. O da:
- Rabbim iyi etti, diye cevap verdi. Kralın:
- Yani ben mi, sorusuna ise,
- Hayır, benim de Rabbim, senin de Rabbin olan Allah, cevabını verdi. Kral,
- Senin benden başka Rabbin mi var? Sana bunları kim öğretti? Bana o kişinin ismini söyle, diye adama çıkışıp, ona eziyet etmeye başladı. Yapılan işkenceye dayanamayan adam, sonunda çocuğun ismini söyledi. Kral, çocuğu çağırtıp ondan da aynı cevabı alınca, bu inancı kimden öğrendiğine itiraf edinceye kadar ona da işkence etmeye başladı. İşkencelere daha fazla dayanamayan çocuk, ihtiyar adamın yerini söylemek zorunda kaldı. Kral üçünü de çağırarak dinlerinden dönmelerini istedi ve aksi takdirde onları ölümle tehdit etti. Onlar inançlarında ısrar edince, yaşlı adamı ve kendi adamını da testereden geçirdi. Çocuğa gelince, onu da yüksek bir dağdan aşağıya atmaları için adamlarına teslim etti. Ne var ki çocuk:
- Allah’ım, beni bunlardan kurtar, diye dua edince, dağ sarsıldı ve kralın adamları aşağı yuvarlandı.
Adamlardan kurtulan kişi, tekrar kralın yanına geldi ve başlarına gelenleri anlattı. Kral, bu kez çocuğu başkalarına teslim etti ve eğer dininden dönmezse onu denizin derin bir yerine atmalarını emretti. Çocuk, duasıyla onlardan da kurtuldu ve krala gelerek, söylediklerini yapmadığı sürece kendisini öldüremeyeceğini bildirdi. Ardından da insanları bir yere toplayıp, kendisini bir kütüğe bağlamasını, sonra da torbasından bir ok çıkararak, “Çocuğun Rabbi olan Allah’ın adıyla” diyerek atmasını ve ancak bu şekilde kendisini öldürebileceğini ifade etti. Kral, çocuğun söylediklerini yaptı. Ok, çocuğun bağrına saplandı ve çocuk öldü.
Baştan beri olup bitenleri izleyen halk ise, “Biz çocuğun Rabbine inandık” dediler. Zaten daha önce de çocuk her vesileyle insanları bir olan Allah’a iman etmeye çağırmış ve çoklarının imanına vesile olmuştu. Bunun üzerine kral, hendekler kazdırıp içlerini ateşle doldurttu ve inananları o hendeklere atıp yakmaya başladı.
Bu sırada ateşe atılacaklar arasında kucağında henüz konuşamayacak kadar küçük çocuğu olan bir anne de vardı. Bu kadın da diğerleri gibi krala değil Allah’a iman etmişti. Zaten onun da diğer inanan insanların tek suçu buydu. İçinde ateş yanan hendeğin başına getirilen kadın, anne şefkatinin gereği çocuğuyla birlikte ateşe atılmaktan endişe etmişti. Her anne gibi kendi canından daha çok yavrusunu düşünüyordu. Tam bu sırada Allah’ın izniyle kadının kucağındaki minik yavru dile geldi ve şöyle dedi:
- Anneciğim! Sabret, zira sen hak üzeresin ve dosdoğru yoldasın.
Bu olağanüstü hadisenin vermiş olduğu güven ve teslimiyetle kadın, kendisini kucağındaki çocukla birlikte yükselen alevlerin içine atıverdi.
(Müslim, 3005; Tirmizi, 3340)
Hikâyeden çıkarılacak bazı dersler
1. Hikayenin kahramanı çocukta bir peygamber mantığı sezilmektedir. İhtimal o, peygamberlik mânâsına ait bir hakikati temsil ediyordu ve Allah da onu şerli insanlara karşı koruyordu. Öyle ki, teslim edildiği adamların kimisi dağdan aşağı düşüp ölüyor, kimisi de denizde boğulup gidiyordu. Tabi bütün bunlar Cenâb-ı Hakk’ın ona vermiş olduğu bir kuvve-i kudsiye sayesinde oluyordu. Ne yapıp yapıp onu öldürmeyi düşünüyorlardı, ama nâfile, Allah fırsat vermiyordu. İhtimal biraz da demokratik davranıyor ve çocuğun toplum içinde uyarmış olduğu teveccüh veya bir mânâda fitneden ötürü hemen tepesine binip öldüremiyorlardı. Belki de onu öldürmenin bir kısım içtimaî komplikasyonları olabileceği endişesi de taşınıyordu. Bu mevzuda açık bir şey olmamakla birlikte, bütün bunları satır aralarından çıkarabilmek mümkündür. Çocuğun şehit edilmesinden sonra geride bıraktığı ses, arkadakilerine yetip artıyor; madde temelinden sarsılıyor ve Allah’ın varlığı bütün vicdanlarda duyuluyor.
Allah’ın bize vermiş olduğu kredi çok iyi kullanılmalı. Her hangi bir hizmetten bazen iki, bazen üç netice alınıyorsa, onu daha rantabl şekilde değerlendirip daha fazlası alınmalıdır. Meselâ, Allah (cc), bizim bir hasenemize bazen on, bazen yetmiş bazen yedi yüz sevap vereceğini bildirmekte ve bununla bize aynı zamanda bir hedef göstererek, adeta “Siz de, toprağın bağrına attığınız her şeyi, yerinde yedi yüz olarak nemâlandırabilirsiniz” demek istemektedir. Madem her işte bir hikmet var, o halde meseleyi sadece ukba buuduyla ele almamak lazım; bunun dünyamıza ait yanlarının olabileceğini düşünmek gerek. Kur’ân ve Sünnet’in bu kabil işaret ve remizleri birer tükenmez hazinedir ve mutlaka çok iyi değerlendirilmelidir.
2. Hz. Âdem’den günümüze kadar hak ile batıl hep mücadele ede gelmiştir. Bu mücadele kıyamete kadar da devam edecektir. Bazen şer güçler geçici de olsa galip gibi görünseler bile netice itibariyle muvaffakiyet her zaman inananların olacaktır. Bu sebeple müminler, kendilerini hedef alan kimselere karşı sabırlı olmalı, aktif bir sabır göstererek yollarına devam etmelidirler.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
Cahide Dinç, 2006-06-14 16:28:40
Eyvallah bizimde böyle bir sabıra, direnmeye ve tevekküle ihtiyacımız var.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
ramazan akgül, 2006-05-15 20:44:27
bu çok güzelörnek bi yazı Allah c.c razı olsun
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
sena bagin, 2006-03-01 00:16:06
ÇOK GÜZEL BİR YAZI İDİ.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun.
Bakara, 185
GÜNÜN HADİSİ
İman ve İslam'ın Fazileti
"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır" (Müslim, Zühd 64, (2
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...