BİR DE YAPABİLSEM
Gül yüzlü, narin yapılı, gencecik bir insandı. "Bir sorunum var, sizinle konuşmak istiyorum," dedi. Üniversitede okuyormuş. "Buyurun," dedim. Kelimeleri tartarak tane tane konuşmaya başladı: "Ben, inanmam gerekenlere inanıyorum, ama yapmam gerekenleri yapamıyorum. Acaba inancım mı zayıf, yeterince inanmıyor muyum?" dedi.
"Evet, bu bir sebep olabilir. Seni engelleyen sebep bu mu, bilemem. İnancı tartacak bir terazim yok benim." Gülümsedi.
Ben devam ettim: "Yetersiz iman zayıf pile benzer. Bir radyoya az enerjili bir pil takalım. Ne olur? Radyoyu açtığımız zaman bazı sesler duyarız, orada pil bulunduğunu anlarız. Evet, pil vardır, ama yetersizdir. Radyomuz ne haber verir, ne de türkü söyler. Zayıf iman da böyle. Kişiye, inanıp inanmadığını sorarsan inandığını söyler, fakat kendisinden beklenenleri yapmamaya da devam eder... Bununla beraber, inanıp da yaşayamamanın başka sebepleri de olabilir."
"Ne gibi?"
"İrade meselesi... Zayıf iradeli insanlar bir şeyleri yapmak isterler, ama yapamazlar. Gayret ederek iradeyi kuvvetlendirmekten başka çıkar yol yoktur."
"Bu zor olmalı...?"
"Evet, zordur, ama imkânsız değildir... Bir de alışkanlıklar..."
"Nasıl?"
"Küçük yaşından beri inancı istikametinde yaşayan birini düşün. Bunu hayatının vazgeçilmez bir parçası haline getirmiş. O hayatı sürdürmek daha kolay gelir. Hep yapa geldiklerini yapmazsa rahatsız olur, kendinde bir eksiklik hisseder. İlkokuldan itibaren her akşam eve gelince dersini tekrar eden bir talebe düşünelim. Onda akşam eve gelince ders çalışmak bir alışkanlık haline dönüşür. Ortaokulda, lisede, hatta üniversitede bile derse çalışmak, düzenli olarak ödevlerini yapmak onun için hiç de zor olmaz. Bu durum hep devam eder. Hayata atılınca da sorumluluk duygusu ve zamanında çalışıp görevini yapma alışkanlığı sürer gider. Oysa küçük yaşında böyle bir alışkanlık edinmeyen kimse, daha sonra lisede, veya üniversitede düzenli bir öğrenci olmak istese bile kolay kolay olamaz. Daha büyük bir irade göstermesi gerek... İşte inandıklarını yaşamak konusunda da durum hemen hemen böyledir."
Yüzünde ümitsizlik izleri belirdi: "İşim zor desenize..."
"Evet, zor. Ama imkânsız mı? Hayır, mümkün. Alışkanlıklar terk edilebilir ve yeni alışkanlıklar kazanılabilir. Çevrene bak, güzel örnekler görebilirsin."
"Bunun kolayı yok mu?" diyor boynunu bükerek.
"Kolaylaştırmak senin elinde."
"Nasıl?"
"Arkadaşlarını iyi seçerek işe başla. Senin yapmak istediklerini yapanlarla geçir zamanını. Onların tavırları, hâlleri sana da tesir eder. İnsan etkileyen ve etkilenen bir varlık. Kime dostum diyorsan zamanla ona benzersin."
Derin derin düşünüyor.
"Beni olumlu yönde etkileyen arkadaşlarım var. Gerçi öbür türlüsü de var. Ama sizin bu tavsiyenize kulak vereceğim..."
"İyi olur."
Kaygı dolu bir sesle soruyor: "Ya inancım zayıf da bu durumum ondan kaynaklanıyorsa?"
"O zaman inancını kuvvetlendirecek bir çalışmaya başlamalısın. Bunun da en iyi yolu imanı kuvvetlendirecek, mânevî hayatını canlı ve zinde tutacak kitapları okumaktır. İman da elbise gibi eskir, ya da demir gibi paslanır. Onu her gün yenilemek, parlatmak gerek. Tıpkı gücü azalan bir pili doldurmak gibi... Gündelik hayat insanın inancını yavaş yavaş tüketir, bazen farkına bile varamazsın bunun. Kesintisiz bir güç kaynağından enerji almak lâzım."
Bir süre sustu. Arada bir göz ucuyla bana bakıyor, sonra yeniden kendi âlemine dönüyordu. Çekingen bir sesle, "Merakımı bağışlayın," dedi, "hoşgörünüze sığınarak sormak istiyorum. Anlattıklarınız sadece kitaptan aktarılmış bilgiler değilmiş gibi geldi bana. Siz de benim yaşadıklarımı yaşadınız mı?"
"Evet, ben de yaşadım," dedim. Bir süre düşündükten sonra ekledim: "Hâlâ da yaşıyorum. İstersen fırsat buldukça gel, okuyalım, düşünelim, konuşalım, derdimize birlikte derman arayalım." Bu cevabım onu biraz rahatlattı. Rahatlatmakla kalmadı, galiba ümidini de artırdı.
ÖMER SEVİNÇGÜL
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”
1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP
Dehşeti herşeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi?
Gaşiye, 1
GÜNÜN HADİSİ
Oruç insanı cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır; tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi...
Buhari,Ebû Davud,Tirmizi, Nesai
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...