İKİ ADET GÜMÜŞ, BİR KESE ALTINDAN DAHA DEĞERLİ OLUR MU?
Allah, aynı şehirde yaşayan şehrin en zengini ile en fakirini imtihan etmek istedi. Bu amaçla meleklerinden birini, üstü başı yırtık, çok fakir bir insan kılığında onların yanına gönderdi
Allah, aynı şehirde yaşayan şehrin en zengini ile en fakirini imtihan etmek istedi. Bu amaçla meleklerinden birini, üstü başı yırtık, çok fakir bir insan kılığında onların yanına gönderdi. Melek, önce fakir adamın evine gitti. Bu adam fakir olmasına rağmen, çok tevekkül ve şükür sahibi bir insandı. Karşısında böyle hırpani vaziyetteki adamı gören fakir adam ona,
- Buyurun hoş geldiniz. Ne istemiştiniz, dedi. Melek,
- Kusura bakmayın, sizi rahatsız ediyorum. Yoldan geliyorum. Hiç param kalmadı. Yoluma devam edebilmem için paraya ihtiyacım var, dedi. Fakir adamın cebinde iki gümüş parası vardı. Onlardan birini karşısındaki adam verdi ve şöyle dedi:
- Bütün param bunlar. Olsaydı inanın daha çok verirdim. Siz bunu alın ve yolunuza devam edin.
Bunun üzerine melek, adama şöyle dedi:
- Allah sizden ebeden razı olsun. Bu para benim işimi görür. Sizden bu kadarını da beklemiyordum. Gördüğüm kadarıyla siz de ihtiyaç sahibi bir kimsesiniz. Hele sahip olduğunuz paranın yarısını bana vermeniz beni çok duygulandırdı. Rabbim birinizi bin yapsın. Hakkınızı helal edin.
Fakir adamın yanından ayrılan melek, bu sefer şehrin en zengin adamının yanına gitti. Zengin adam evine şehrin büyüklerini çağırmış, onlarla sohbet ediyordu. Bu sırada fakir insan suretindeki melek, kapıyı çalıp içeri girdi. Durumunu anlattı ve paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek, zengin adamdan yardım istedi. Zengin adam misafirleri içinde bulunan şehrin müftüsüne şunları söyledi:
- Hocam, bıktım artık. Buraya her gün bunun gibi pek çok insan geliyor. Para dileniyor. Gerçi kimseyi boş çevirmiyorum ama canımı da sıkmıyor değiller hani!
Bu sözleri duyan müftü adama şunları söyledi:
- Olsun siz Allah için verin ki, Allah da size versin. Hiçbir yardım karşılıksız kalmaz.
- Tamam hocam tamam, zaten hep veren taraf biz oluyoruz dedi ve cebinden bir kese altın çıkararak adama verdi. Verirken de gururlu ve havalı bir ifadeyle şöyle dedi:
- Dilenci al şunu. Bak buralarda kimse sana bu kadar para vermez bilesin.
Zengin adamın bu tavrı fakir insan suretindeki meleğin hiç hoşuna gitmemişti. Çok üzülmüştü. Çünkü bu malı kendisine veren Allah’tı ve o adam bu sadakayı yine Allah için başkasına veriyordu. Sadakayı verme şekli böyle olmamalıydı.
Zengin adamın bu halini gören müftü hem adama hem de orada bulunan diğer insanları örnek olacak mahiyette şu sözleri söyledi:
- Bu tavrınız çok yanlış. Minnet ve başa kakma sadakanın sevabını azaltır, hatta yok eder. Siz yardımlarınızda samimi olun, verirken içinizden gele gele verin. Unutmayın ki siz bu parayı aslında Allah’a veriyorsunuz ve Allah, bunun karşılığını size kat kat verecektir.
İmtihanı fakir adam kazanmıştı. Allah onun davranışından memnun olmuştu. Çünkü o, sadakasını gönülden gele gele vermişti ve başa kakmamıştı. Zengin adamın vermiş olduğu bir kese altının ise Allah katında bir değeri olmamıştı. Bu şekilde iki adet gümüş para, bir kese altından daha kıymetli hale gelmişti.
(İbn Huzeyme, 2443; İbn Hibban, 3347; Müstedrek, 1519)
Hikayeden çıkarılacak bazı dersler
1. Vermek, Allah ahlakıdır. Nitekim Cenab-ı Hak, soluduğumuz havadan yediğimiz gıdalara kadar kullarına pek çok nimetler vermiş ve karşılıksız olarak vermeye de devam etmektedir. Aynı zamanda Cenab-ı Hak, "Size verdiğimiz rızklardan infak edin" (Münafikun, 63/10) buyurarak verme ahlakının kullarında olmasını istemektedir. O yüzden kula düşen Rabbinin kendisen bahşetmiş olduğu nimetlerden ihtiyaç sahiplerine dağıtmasıdır.
Kişi bu vazifeyi yaparken de başa kakarak yapmamalı, karşı tarafı rencide etmemelidir. Çünkü verdiği para veya mal onun değil, ihtiyaç sahibinindir. Yani o, muhatabına borcunu iade etmektedir. Bu husus bir ayet-i kerimede şöyle dile getirilmektedir: “Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye infak eden kimse gibi sadakalarınızı başa kakma ve eziyetle iptal etmeyiniz." (Bakara, 2/264)
Bu açıdan bakıldığında sadaka, bir yandan zengini tevhid çizgisine çekerken fakiri de zengin karşısında ezilmekten kurtarmakta ve cemiyette olması muhtemel iki uç nokta arasında köprüler kurmaktadır. Zamanında bu inceliği kavrayan ecdadımızın, altınları bir kaseye koyup, üzerine de "bu sana helaldır" yazısını ilave ederek, fakirin ulaşabileceği bir yere koyduğunu ve kendisi de devreden çıkarak fakirin mahcubiyet duymasına müsaade etmediklerini bugünün tarihi, övgüyle nakletmektedir.
2. Ayrıca fakir fukaraya verilen sadaka, azımsanmamalıdır. Çünkü Rabbimiz verilen şeyin çokluğuna değil, veren kişinin niyetine bakmaktadır. Meseleyi bir örnekle açalım:
Sahabe arasında, Medine'nin şerefli ensarından Ebu Akil isminde ve neyi, nerede vereceğini çok iyi bilen bir yiğit vardı. Fakirliğine rağmen gelip, elindeki ve avucundakini Allah Rasûlü'nün (sas) önüne döktüğünden dolayı, münafıklarca horlanıp kötüleniyordu. Halbuki o, bütün bunlara aldırmıyor, boynunda ipi Medine'nin pazarlarında dolaşıyor ve sırtına aldığı eşyayı bir yerden başka bir mekana taşımak suretiyle hamallık yapıyordu. Bunun karşılığında aldığı üç-beş dirhemi ikiye ayırıyor, bir kısmını etrafındaki muhtaçlara dağıttıktan sonra diğer yarısını da Allah Rasûlü'ne (sas) getiriyordu.
Onun bu hareketini gören münafıklar, ortalığı karıştırmak için “Allah'ın bu adamın sadakasına ne ihtiyacı var ki!” diyor ve onu eleştiri oklarına hedef haline getiriyorlardı. (Bkz. İbn Kesîr, Tefsir, 4/125 vd.) Kur'an-ı Kerim onların bu tavırlarına dikkat çekerek, Ebu Akil'i tebrik edici şekilde şöyle buyurmaktadır.
“Sadakalar hususunda, mü'minlerden gönüllü verenleri ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya, işte onları Allah maskaraya çevirmiştir. Ve onlar için elem verici bir azab vardır.” (Tevbe, 9/79)
Ebu Akil, boynunda ipi olduğu dönemde vermesi gerekeni ortaya getirmiş ve cömertçe vermesini bilmişti. Şüphesiz ki bu destansı hareketinin ecrini de ötede alacaktı.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
ebrar, 2007-10-04 04:43:56
cok guzel
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
Üstünlük ve şeref ancak Allah'ın, Peygamberinin ve mü'minlerindir.
Münâfikûn, 8
GÜNÜN HADİSİ
Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten çıkacaktır.
Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...