MEVLANA EŞREF ALİ TEHANEVİ-(1863–1943)-1.Bölüm

20. asırda Güneydoğu Asya'daki İslami uyanışın baş aktörlerinden Hekimül ümme Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretlerinin hayatını istifadenize arz ediyoruz. Garık-ı rahmet olsun.


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2006-09-13 06:35:09

“Onun başarılarının bir benzeri birçok önceki yüzyılda bulunmaz.” Muhammed Taki Osmanî

Takdim

O’nu, küçük bir eseri vasıtasıyla tanıdım. Bir kaç sene evvel, sevdiğim bir insanın kütüphanesinde, hazretin Cezaul A’mal(Amellerin Karşılığı) adlı eserini görmüş ve tabiri caizse bir yumruk yer gibi olmuştum. Hani batılı bir yazar der ya; “İyi bir kitap, insanı bir yumruk yemiş gibi sarsar.”

Bu eser beni öyle etkilemişti. Bir solukta okudum. Daha sonraki zamanlarda da bu müthiş kitabı defaatle okudum, hâlâ da okurum. 20. asır Müslümanlarının dertlerini ince bir sezişle sezmiş ve devamlı bu konuları düşünen bir kalpten çıktığı belli oluyordu eserin.

İnsan, bir kitapla tanıştığında müellifi ile de bir bağ kurar, onu merak eder ve eserden istifadesi ölçüsünde yazarını da sever. Mevlana Eşref Ali hazretlerini bu saikle incelemeye başladığımda, büyük bir okyanusun sahilinde dolaştığımı anladım. Bine yaklaşan eserlerinden sadece üçü Türkçeye tercüme edilmişti(Amellerin Karşılığı-Seha Neşriyat, Gülistan Neşriyat, Hadislerle Tasavvuf-Umran Yay, Seytac Yay ve Hayat Ruhları-İslami Neşriyat)

Yirminci asırda yaşamış, “ümmetin hekimi” ve “müceddid” olarak kabul edilmiş böylesine velud bir kalemden çıkan, her biri sahasında eşsiz eserler külliyatından sadece üçünün Türkçeye tercüme edilmesi irfan semamızın ne durumda olduğuna bir işaret olmalı. İnşallah, hizmet etmek isteyen, para kazanmayı baş gaye edinmeyen bir yayınevi durumu fark eder de, üstadın özellikle tefsiri başta olmak üzere, Bihişti Ziver ve emsali şaheserleri Türk okuyucusu ile buluşur.

Bu çalışma onun gibi olma iştiyakını üzerimizde uyaracak olursa muvaffak olmuş demektir. Yoksa sadece menkıbeleri anlatma bir hastalıktır, Allahu Teala ondan bizi muhafaza buyursun.

Teşekkür: Bu çalışmayı hazırlarken, İngilizce dokümanları büyük bir özveriyle tercüme eden yar-ı vefadarım Habib Erdemli kardeşime en içten teşekkürlerimi sunarım.

Bir ıslahatçının miyarı

Herhangi bir zaman ve zeminde yetişen bir ıslahatçının büyüklük ve önemi bulunduğu coğrafyanın ve zamanın şartlarına göre değişiklik arz eder. Bu hususlar göz önünde bulundurulmazsa yapılacak yorumlar sathi olur.

Bundan dolayı, ele alacağımız Eşref Ali Sahib’i ve giriştiği tecdit hareketini anlatırken o zaman ve şartları kısaca belirtmek gerekir.

Bu arada, mücedditlik meselesi hakkında kısaca düşüncemizi de belirtelim.

Biz bu konuda Kenzüd dekaik adlı hadis kitabının müellifi İmam Abdurrauf Menavi’nin görüşünü tercih ediyoruz;“Aynı asırda birden fazla müceddidlerin bulunmasında bir mâni yoktur.”

El-Keşkûl eseri sahibi de, Abdurrauf-u Menavî'nin kanaatlerini paylaşarak demiş ki: "Meselâ birinci asrın müceddidi Ömer bin Abdülaziz-i Emevî olmakla birlikte, büyük fukahadan Muhammed bin Aliyy-ül Bâkır (yani meşhur İmam-ı Bâkır), Hasan-ül Basrî gibi zâtlar da birer müceddid oldukları gibi, muhaddislerden İbn-i Şihab-üz Zührî gibi zâtlar dahi hadîs ilminde müceddid olabilirler."

Bu manada, bir asırda birden fazla müceddit bulunabileceği görüşündeyiz. Mesela 20. asırda Bediüzzaman’ı, Hasan el Benna’yı, Eşref Ali Tehanevi’yi, Mevlana Şibli’yi, M.Zahid el Kevseri’yi vs. farklı alanlarda ıslahat yapmış önderler olarak görmekte bir mahzur olmadığı kanaatini taşıyoruz. Bu bizim görüşümüzdür, yanlış da olabilir, “Şüphesiz Rabbin, onların ihtilaf ettikleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hükmedecektir.(Nahl:14)

Hindistan’daki İslami Gelişmeler

Hindistan’a İslam melteminin ilk esintilerinin gelişi, Hicri 93 senelerinde Muhammed bin Kasım es Sakafi’nin ordularının bu diyarlarda boy göstermesi ile başlar. Daha sonraları, manevi fetih müesseseleri olan tekke ve hangahlar ülkenin dört bir yanına "karanlık çöl gecelerinde yol gösteren kandiller" gibi yayılır.

Ebul Hasan en Nedvi’nin ifadesiyle, Hind alt kıtasında birçok tasavvuf ekolü hizmet yarışına girmişlerse de, “fakat Hindistan'ın manevî fethi ve bu topraklar üzerine gölgesinden ve meyvelerinden bütün dünyanın yakından faydalanacağı İslâm fidanını dikmek için Allah'ın hikmet ve takdiri, Çeştî tarikatını seçmiştir.” “Hüzünlü yapısı, elemli karakteri ve aşka, muhabbete çok yer veren temel mizacı açısından Çeştiyye tarikatının; çok eskiden beri mayasına sevgi ve aşkın, elem ve ızdırabın işlediği bu toprakların kalbine girmesi ve onu sevgisiyle esir etmesi ve ilâhî aşkın ağı yapması kolaydı.”(Hind diyarlarında İslami fütuhat için merhum Ebul Hasan en Nedvi’nin İslam Önderleri adlı şaheserini tavsiye edebiliriz.(Kayıhan Yayınları)

İngiliz İşgali

Üç asır süren Babür devletinin inkırazı ile önce parçalanan ve yavaş yavaş İngiliz pençesine düşen Hindistan’da zulüm tahammül edilecek gibi değildi. İngilizler ekonomik olarak sömürülerinden başka, misyonerleri vasıtasıyla dini taarruz, yeni mezhepler icat ederek içten sarsma, Hindu-Müslüman gerginlikleri çıkarma gibi yöntemlerle, ülkedeki yerlerini sağlamlaştırmak için bütün fırsatları kullanıyorlardı. 1910 senesinde buraları kısmen gezebilen seyyah-ı şehir Abdürreşid İbrahim şöyle demekten kendini alamamıştı: “Hiç şüphe etmeyiniz, “İngiltere devleti Hindistan’ı harap etmek için yaratılmış çekirgedir” dersem hata değildir.”

Sonunda İngiliz hâkimiyetine karşı, başını Müslüman tarikatların çektiği ünlü Sipahi ayaklanması patlak verdi.(1857) Bir alev gibi bütün alt kıtayı saran ve İngiliz hâkimiyetinin neredeyse sonunu getirecek olan ayaklanma, Hinduların da desteklemesine rağmen, elde yeterli sayıda silah olmaması sebebiyle maalesef başarılı olamadı. İngilizler bu hareketin öcünü, darağaçlarında birçok ulemayı ve masum insanı sallandırmakla, şehirleri topa tutmakla, ırz ve namusları payimal etmekle kötü bir şekilde aldılar ve bu isyandan sonra halkın üzerindeki baskılar günden güne artış göstermişti. Buna rağmen Hind Müslümanları bağımsızlık azimlerinden, Osmanlı devletini ve Türk milletini desteklemekten asla vazgeçmediler.

Mücadelelerini de fikri ve kültürel sahadaki işgali önlemeye yoğunlaştırdılar. Eşref Ali hazretleri eserleri, talebeleri, talimleri ve vaazları ile bu manevi cihadda çok önemli bir rol oynadı, bir kalkan oldu.

Deobend Ekolü

Mevlana Tehanevi hazretlerini anlatırken, onun bağrından çıktığı Deobend Darul ulum medresesinden ve bu medrese etrafında halelenen ekolden kısaca bahsetmek uygun olur. Hind alt kıtasında İslami ilimlerin öğretiminde büyük yeri olan Dar-ul ulum Deobend, 30 Mayıs 1866’da kuruldu. Bu medresenin Deobend(Diyobend)’de açılmasının ulemanın gördüğü bir rüyaya dayandığı söylenmektedir. Bu müessese, Hindistan’da o zamana kadar geçerli olan üç değişik eğilimi(Delhi, Lucknow, Haydarabat) birleştirmeye ve bir denge kurmaya çalışmıştır;

Delhi ekolu: Tefsir- Hadis

Lucknow-Fıkıh

Haydarabat- Kelam-Felsefe ağırlıklıydı ve Deobend ekolünün en parlak temsilcisi Üstad Eşref Ali Tehanevi’de bu üç eğilimin birleştiğini görüyoruz. Aynı zamanda Diyobendilerde mezheben Hanefilik, meşreben Çeştilik baskındır. Deobend Dar ul Ulumu, bir eğitim müessesinden ziyade bir düşünce akımı ve hareket merkezi olarak dikkat çekmektedir. Gerçekten de bu okul, değil sadece Hindistan’da, belki bütün Uzakdoğu ve Çin Hindinde büyük tesirler icra etmiştir. Bunda Mevlana Tehanevi’nin etkisi ise hiç küçümsenmeyecek bir durumdadır. Onun için, kendileri “20. yüzyıldaki Güney Asya’nın İslami tazeleniş ve uyanışının yüksek bir figürü” olarak kabul edilmiştir.

Halen önemli bir eğitim kurumu olarak faaliyet sürdüren Diyobend Dar-ul ulumu, kuruluşundan günümüze 140 yıllık süreç içerisinde İslam dünyasında mümtaz bir yer edinmiştir. İlginçtir, İslam aleminin her bir parçasını projektör gibi tarayan, her bir kıpırdanışı fark eden “asrın en siyasi padişahı” Sultan İkinci Abdülhamid han, burasının önemini kavramış ve Diyobend Dar-ul ulumuna, onun emriyle İstanbul’dan Arapça ve Farsça kitaplar gönderilmiştir.

Deobend'in önemi zamanla daha da artmıştır. Hindistan Ve Pakistan'da Modernizm Ve İslam adlı eserinde Aziz Ahmed buna şöyle değiniyor: "Bu arada Deobend İslam dünyasında en başta gelen İlahiyat fakültelerinden birisi olma statüsüne yükseldi. Reşid Rıza burayı ziyaret etti. Ezher'in ulemasıyla ilişkiler tesis edildi. 1947'de öğrencilerinden yüzde ellisi Güney Afrika, Malaya, Orta Asya, Afganistan ve İran'dan gelen yabancılardı. Afganistan'ın baş kadısı olarak yükselen Abdürrezzak, Deobend'de bir öğrenciydi. Okul yarımadada 20. yüzyılın ikinci çeyreğindeki büyük ulemanın çoğunu yetiştirdi."

Üstazın Doğumu

Muhammed Eşref Ali bin Abdülhak et Tehanevi el Faruki el Hanefi, Hindistan’ın Uttar Pradesh eyaletinin Muzaffernagar bölgesindeki Thana Bhawan kasabasında 5 Rebiyyülevvel 1280 Çarşamba günü, sabaha doğru (M:19 Ağustos 1863) dünyaya teşrif etti. Doğduğu köy hakkında, büyük alim Muhammed Taki el Osmani şu bilgileri vermektedir; " Burası, Hint beldelerinde, yetiştirdiği seçkin ilim adamları, yetenekli insanlar ve büyük velilerle tanınır. Bunlara örnek olarak, "Keşşâfu Istılâhâti'l-Funûn" adlı, ilim ehlinin övgüsüne, doğudaki ve batıdaki marifet ehlinin güvenine mazhar olmuş hacimli ve büyük ilmî eserin sahibi allâme muhakkik Şeyh Muhammed Ali et-Tehânevî 'yi, Hâfız Muhammed Dâmin eş-Şehîd'i, el-Hâc İmdâdullâh el-Muhâcir el-Mekkî'yi gösterebiliriz. Bu saydığımız üç isim, Hindistan'ın her köşesinde "Üç Kutuplar" olarak bilinirler. Allah (cc) onlara geniş rahmetiyle muamele etsin.

İşte Hakîmu'l Ümme ilim, din, vera ve takva ile mamur olan bu köyde dünyaya geldi ve bozulmamış bir dinî çevrede büyüyüp yetişti."

İsmini, Pencap ulemasından büyük hadis bilgini, peygamber aşığı, o zamanların meşhur ve ünlü bir velisi, aynı zamanda Mevlana Tehanevi’nin anne tarafından akrabası olan Hafız Gulam Murteza Panipati koydu.

Bu arada şunu da belirtelim; “Mevlana” kelimesi Hind ve Pakistan’da âlimlere verilen bir ünvandır. “Müderris, âllame, Profesör” manasına, daha çok da dini ilimlerde yüksek bir seviyeyi ihraz etmiş zevat için kullanılır; Mevlana Şibli, Mevlana Eşref Ali, Mevlana Mevdudi gibi..

Ailesi

Nesebi olarak baba tarafından Hz. Ömer’e, anne tarafından Hz. Ali’ye dayanır. Ali Altaf Mian “Mevlana Eşref Ali Tehanevi’nin silsilesi İslam’ın ikinci halifesi Ömer İbn-i Hattab’a kadar izlenebilir; onun zekâsının, bilgeliliğinin, öngörülülüğünün, takvasının ve ihlâsının bir tezahürü kesinlikle Mevlana Tehanevi’de görülüyordu.”der.

Babası Abdülhak el Umri, Thane Bhawan’ın sayılı zenginlerindendi. Cömertliği ile de meşhurdu. Yani ağniya-yı şakirindendi. Sofrası her gelene açık bu cömert zat, her sene binlerce Rupi(Hint parası)yi hayır işlerine sarf ederdi. Abdülhak Efendi aynı zamanda Farsçada bilgiliydi ve hafız olmamasına rağmen Kur’an’a o kadar vakıftı ki, bazen namazda imamın kıraatini düzeltirdi.

Ailenin en büyük erkek evladı olan Eşref Ali, doğumundan bir süre sonra bir sütanneye verildi ve beş yaşına kadar onun yanında kaldı. Eve teslim edildiği sene, yani beş yaşındayken annesini kaybetti.

Çocukluğundaki Seçkinlik Hali

Sıradan bir çocuk değildi. Büyük bir olgunluk seziliyordu hareketlerinde. Beş yaşında namaz kılmaya başlamıştı. Küçük yaşta Kur’an-ı Kerim’i ezberledi. İlk tahsiline dayısı Vajid Ali ve Fetih Muhammed’den Arapça öğrenerek başladı. Sağlam temele dayalı bir Arapça, sonra Farsça öğrenmesinde, hocası Fetih Muhammed’in etkisi büyüktür. Aynı zamanda, Fetih Muhammed’in üzerindeki tesiri ile çocukluktan uzak bir şuur ve irade ile teheccüd namazlarına başladı. Amcasının hanımı bazen gece yarısı uyandığında onu namaz kılarken görürdü. Üzerine titrediği için bu ameli biraz azaltmasına çalışsa da o, bunu nefsine yerleştirdiği için önemsemez ve namazına devam ederdi.

İlim Tahsili

15 yaşına geldiğinde, o sırada ülkedeki en etkin medrese olan Diyobend Dar ul ulûm’una kaydoldu.(1878) Buradaki hocaları ülkenin en ileri gelen âlimlerindendi. Mesela onlardan, ilminin genişliği sebebiyle Şeyhül Hind lakabıyla tanınan Mevlana Mahmud Hasan ed Diyobendi, Ebul Hasen en Nedvi’nin ifadesiyle; “Hindistan’ın bir numaralı din adamıydı.” Abdürreşid İbrahim "Alem-i İslam" adlı hatıratında bu zat hakkında şöyle diyor:"Diyobend'de de medrese-i İslamiye'nin büyük müderrisi Mevlevi Muhammed Hasan Sahib, Hind alimlerinin büyüklerinden, hakikaten bu zamanın nihriri(alimi) demeye layık şahıslardan biridir."

Mevlana Tehanevi bu hocasından Mantık, Felsefe, Fıkıh Ve Usul-i Fıkıh okudu. Seyyid Ahmed ed Dihlevi’den riyazî ilimler ve feraiz, Muhammed Yakup Nanotavi’den hadis ve tefsir dersleri aldı.

Mevlana Tehanevi’nin Deobend Okulu’nun kurucusu Mevlana Kasım Nanotavi’den ders almak için fazla fırsatı olmadı; Mevlana Kasım’ın son yılı Tehanevi’nin Deobend’deki ilk senesi idi. Ama kendisi, arada sırada Mevlana Kasım’ın Celaleyn (Kur’an-ı Kerim’in bir tefsiri) derslerine katıldığından bahseder.

Üstad Tehanevi’nin kendilerinden çok fazla istifade ettiği iki kişi; Reşid Ahmed Gangohi ve Mevlana Muhammed Yakub Nanotavi’dir. Bu konuda şöyle der: “Hocalarım arasında Mevlana Gangohi’ye manevi olarak Hacı İmdadullah Muhacir Mekki dışındaki herkesten daha çok bağlanmıştım. Mevlana Reşid Ahmed Gangohi gibi kendisinde dahili ve harici(Batıni-zahiri; iç-dış) iyilikleri bu kadar kaynaştırıcı biçimde meczeden böylesine nadide bir kişiliğe hiç şahit olmamıştım.”

Üstadı da kendisini çok sevecek ve her ziyaretinde ona şöyle diyecekti: “Sen geldiğinde ben hayat buluyorum.”

Bir keresinde Tehanevi, Gangoh’a ders vermeye geldiğinde Mevlana Gangohi bütün ziyaretçilerini o derse katılmaya gönderdi ve şöyle dedi: “Burada ne yapıyorsunuz? Gidin ve gerçek bir âlimin dersini dinleyin.”

Mevlana Gangohi ayrıca bazı öğrencilerini Thana Bhawan’a, Eşref Ali Tehanevi olarak bilinen ilim ve maneviyat okyanusuna gönderecekti. Tehanevi, dindar bir teolog ve ulvi bir sufi olan Mevlana Muhammed Yakup Nanotavi’den de derinden etkilenmişti. Mevlana Yakub, Eşref Ali’nin sıra dışı özellikler bahşedilen özel bir talebe olduğunu sezmişti. Bunun sonucu olarak, bu parlak öğrenciye ders verirken en müşkül meseleleri dâhil ediyordu. Tehanavi, onun derslerini anlatırken şöyle demişti: “Onun dersleri sıradan dersler değildi; insanın dikkatini Allah’a tevcih olunan oturumlardı. Kur’an-ı Kerim’in tefsirini ders verirdi ve gözyaşları yanaklarından aşağı süzülürdü.”

Parlak öğretmenleriyle Darul Ulum Deobend’in ruhani atmosferi ve Tehanevi’nin keskin zekâsı ve takvası onun şahsiyetinde görünen teori ve pratiğin mükemmelliğine katkı sağlayan faktörlerdi. 18 yaşına geldiğinde ana dili Urduca ile beraber, Arapça ve Farsçada ustalaşmıştı. Hatta bu yaşta, Farsça “Mesnevi Zer-u Bem” adlı çok değerli bir eser kaleme almıştı..

Şunu da hatırlatmakta yarar var; Eşref Ali Tehanevi’nin üstadlarının hepsi cihad dinamizmi ile tasavvuf neşvesini cem eden büyük insanlardır. İngilizlere karşı cansiperane mücadeleler vermişlerdir. Merhum Ebul Hasan en Nedvi, “Gerçek Tasavvuf” adlı eserinde bu konuda şunları yazıyor: “Şamli meydanında Mekke’ye hicret eden büyük şeyh Hacı İmdadullah’ı, Hafız Zâmin’i, Muhammed Kasım’ı, Gangohlu Reşid Ahmed’i İngilizlere karşı kahramanca çarpışırken görüyoruz. Şeyh Zamin savaş meydanında şehid düşüyor, şeyh İmdadullah Mekke’ye göç etmek mecburiyetinde kalıyor, şeyh Muhammed Kasımla, şeyh Reşid ise Tüster’e gidip bir müddet gizlenmeye mecbur oluyorlar…

…Daha sonra, haklı olarak “Hindistan’ın Şeyhi” denilen Mahmud Hasan Diyobendi geldi. İngilizlere karşı savaşmak için kuvvet hazırladı. Hindistan’da İngilizlerin dışında Müslümanlardan oluşan bir hükümet kurmak istiyordu. Bu hususta yardım temin etmek gayesi ile o zamanın Türk hükümeti ile de temasa geçti. Mektupları, Enver Paşa ile görüşmesi ve Malta adasında tutuklu bulunması gösteriyor ki bu zat, ülkesinin bağımsızlığı için kelleyi koltuğa alarak, yılmadan ve bıkmadan çalışmıştır.”

"Kısacası Hakîmu'l-Ümme et-Tehânevî (rh.a) Dâru'l-Ulûm'da bunlar ve benzeri hocalar arasında yaşamış, onların ilim, hizmet ve sohbetlerinden istifade etmişti. Allah (cc) hepsine rahmet eylesin. Bütün öğrenim hayatı boyunca kitaplarından ve üstadlarına hizmetten başka bir meşgalesi olmamıştı. Kendisinin, Diyubend (Deoband)'de birkaç yakını vardı. Bunlar birçok kez Hakîmu'l Ümme'ye gelerek kendisini, geçimini yanlarında temin etmeye davet etmişlerdi. Ancak o, buraya ilim öğrenmekten başka bir amaç için gelmediğini belirterek, mazur görülmesini istemişti. Öğrenimini tamamlayana kadar da 5 yıl süreyle onların yanına gitmemişti."

Muhammed Tagi Osmani, talebelik dönemine ait şunları da yazmaktadır: " O dönemlerde Hristiyanlar ve Hindular, Hindistan'ın dört bir yanına propaganda heyetleri gönderiyorlar ve bunlar da müslümanlara meydan okuyarak münazaraya çağırıyorlardı. Bir seferinde Hakîmu'l Ümme (rh.a) de bir fırsatını bularak onların münazaralarına katıldı ve apaçık beyanları ve sağlam hüccetleriyle onlara galip geldi. Bu olaydan sonra onun sahib olduğu tartışma gücü ve konuşma yeteneği öğrenciler ve hocalar arasında şöhret buldu. Ancak bütün bunlar onun Diyubend (Deoband)'deki öğrencilik dönemlerine aittir. Çünkü kendisi, olgun bir şeyh olduktan sonra, bu türlü münazara ve görüşmelerin ihlas ve sıdk'a muhtaç bulunduğunu ve insanları hidayet ve irşad hususunda bu yolla başarıya nadiren ulaşıldığını görmesi sebebiyle tartışma ve cedelden en fazla uzak duran kişi olmuştu."

İcazet Alması

Deobend’den mezuniyet tarihi 1884’dür. Mevlana Reşid Ahmed Gangohi mezuniyet töreni için geldiğinde, Mevlana Mahmud Hasan onu o gün çok parlak ve zeki bir öğrencinin mezun olacağı konusunda bilgilendirmişti. Mevlana Gangohi bu parlak talebeyi test etmek istedi. Böylece, gerçek törenden önce Gangohi aklına gelebilen en zor soruları Mevlana Tehanevi’den sordu. Aldığı cevaplar Reşid Ahmed’i hayran bıraktı ve çok memnun etti.

Mezuniyette, sarık bağlama töreni Mevlana Reşid Ahmed Gangohi tarafından yapıldı. O yılın mezuniyet töreni geçmiş törenlerden ayrılıyordu ve Deobend Okulu’nun hocaları tarafından büyük bir coşku ve sevinç ile kutlandı.

O zaman, Mevlana Tehanevi birtakım sınıf arkadaşlarıyla beraber hocası Mevlana Yakup’a şöyle dedi: “Biz böyle bir kutlamayı hak etmiyoruz ve bizim mezuniyetimiz Darul Ulum Deobend ile alay edilmesine sebep olabilir.” Mevlana Tehanevi’den bu endişeyi duyduktan sonra hocası heyecanlandı ve şöyle dedi: “Bu düşünceniz tamamen yanlış. Darul Ulum Deobend’de kendinizi hocalarınızdan dolayı çok alçakgönüllü ve önemsiz olarak algılıyorsunuz ve aslında böyle de hissetmelisiniz. Ama bir kere mezun olduğunuzda ve bu kurumdan çıktığınızda değerinizi ve öneminizi anlayacaksınız. Allah’a yemin ederim ki, üstün olacak ve gittiğiniz her yerde baskın olacaksınız; saha sizin için açık ve boş.”

Bu söz gerçekleşmiş ve Hakîmu'l-Ümme (ks), ulemanın ve avamın başvurduğu en büyük merci olmuş, bulunduğu yer ilim ve din için en önemli merkez haline gelmişti. Dönemin âlimleri onun ilimde ve takvada benzersiz ve yegâne kişi olduğuna şehadet etmiştir.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

ashrafiya.com, 2011-05-24 05:25:14

Bismillah as salamu alaykum wrwb JazakAllah. muhtaj edua 'abd

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Canan, 2009-12-24 07:50:32

Ellerinize sağlık,sağolun efendim.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Uveys, 2008-12-22 18:09:57

Üstaz İsmail Çetin Ehl-i Sünnetin Nazarı adlı eserinin 735. sahifesinde Eşref Ali Tehanevi hazretlerinin içtihad hakkında bir sözünü naklediyor. Berayı malumat söyleyeyim dedim. İyi çalışmalar

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

serdar, 2007-12-26 12:43:17

Hidayet beyefendi, hala keyfinin pesindesin. Biraz utan!! Adam arastirmis ve bizlere sunmus, peygamber varislerini en guzel sekilde reklam etmeye calisiyor. Sendehalen: "akici degil"diye keyfinin pesindesin. Tesekkur etmesini ogren. Keyfin ve zevkin pesinde gideceksen, git uydurulmus roman kitaplari oku. Hic sayin Salih Okur beyin nu yazisina kritik verilir. Peki sen ne yaptin Islam icin? Senin gibi konusan, elbette pek actif olamaz. Ahh garibanim. Allah seni uyandirsin!! Ne diyelim.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Hidayet, 2007-08-12 03:59:23

Çok fazla isim ve yer zikredildiği için akıcı değil gibi geldi bana..menkibe okumaya alıştıgımız için

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

hakan kaypalı, 2007-08-06 05:59:06

Öncelikle böyle kaynak olabilecek bir yazı yazdıgınız için elinize saglık .Allah razı olsun.Yalnız bilgisayardan boyle uzun yazıları okumak zor.Dikkat çabuk dagılıyo

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

cisri, 2007-06-14 00:29:53

ALLAH razı olsun çoık güzel ve anlamlı bir araştırma yapmışsınzı inşallah bu tarzda paylaşımlarınızı bekliyorum tesşekkürler

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

ELYA, 2006-10-27 20:16:59

ÇOK UZUN KAĞIDA YAZAMIORUZ

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Yusuf, 2006-10-17 01:19:07

Çalışmanızın ilkliği, orjinalliği ve sizin de belirttiğiniz gibi "menkibe" seviyesinde kalmamış olmasından ötürü öncelikle tebrik ederim.Yıllar yılı o batılıdan bu batılıya, "sizin ufkunuz bunlar" emriyle koştuk-koşturulduk. Her tuttuğumuz dalın aslında kökü çürük olduğu için muhtelif zamanlar asılı kalsakta yere düşme zamanından başka değişen bir sonuç olmadı.Öyle bir silinmişti ki herşey aklımızdan bir kerede kendi mahallemize dönüp bakamadık. Ama şimdi sizin gibi değerli hocalarımızın, kardeşlerimizin çalışmalarıyla aslında "kim ve ne olduğumuzu ve neye sahip olduğumuzu" öğreniyoruz. Bizi Mevlana Tehanevi Hz.leri ile ve dolayısı ile kendimizle tanıştırdığınız için çok teşekkürler. İlk bölümüyle ağzımıza bir parmak bal çaldınız, hazretin hayatının devamını ve "kendimizi" daha da çok bize anlatmanızı dört gözle beklediğimizi ifade eder, Rabb-i Rahimimizden çalışmalarınızda muvaffakiyetler dilerim.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Ahmet, 2006-09-14 07:44:28

cok degerli bir calisma. ellerinize saglik.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Sizi topraktan yarattık; oraya döndüreceğiz ve oradan tekrar sizi çıkaracağız.

Tâ Hâ, 55

GÜNÜN HADİSİ

Sizden biriniz, kendisi için sevdiği şeyi (mü'min) kardeşi için de sevinceye kadar kamil mümin olmaz.

250 Hadis, s.148

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI