YUSUF KARACA BEYLE SÖYLEYİŞİ–2-Birinci kısım
Ebul Hasan En Nedvi, Mevdudi, Muhammed İkbal, Süleyman Nedvi, Eşref Edip, Ali Ulvi Kurucu hakkında az bildiklerimiz..Yusuf Karaca Hocamızla İkinci Röportajımız..
Muhterem Yusuf Karaca en Nedevi hocamızla daha önce bir mülakat yapmıştık. Fakat bir iki sorumuz -Yusuf hocamızın açıldıkça açılması sebebiyle- bir kaseti doldurmuştu. Bundan dolayı bir kısım sorularımız yarım kalmıştı. Zaten böyle zatlar sordukça açılan bir hazine gibiler. Biz de kendisine tekrar görüşme talebemizi ilettiğimizde, memnuniyetle kabul etti. Kendileri Ramazan'da, Kanada'da bulunduğu sırada, internet sayesinde eski röportajımızı gördüğünü ve bize duada bulunduklarını söylediler.
Biz de kendisini 03.11.2006'da tekrar rahatsız ettik. Bu görüşmemizde yine daha çok Hind-Pakistan uleması ve özellikle de Yusuf Hocamızın değerli üstazı, 1999'un son günü kaybettiğimiz, Rabbani âlimlerimizden merhum Ebul Hasen En Nedevi etrafında şekillendi. Bu vesile ile, Türkiye'de önüne gelene "Vehhabi, modernist, mezhepsiz" diyen bir görüşe de hocamız sert eleştiriler yöneltti, doğruları izah etti. Takdir sizlerin..
-Ebul Hasan en Nedvi ülkemizde onlarca eseri tercüme edilmiş büyük bir alim. Sizin de kendisi ile yakın münasebetiniz olduğunu biliyoruz. Bize az da olsa onun şahsiyetinden bahsedebilir misiniz?
- Ebul Hasan en Nedvi'nin yaşantısı dünyada benzeri çok az olan bir yaşantıdır. Kendileri üç yönde ayrı ayrı incelenmelidir;
1-İnancında ve amelinde
2-Bilgisinde
3-Yetkili devlet idarecileri ile ilişkilerinde ve genel halka karşı tutumunda..
Eğer genel olarak hayatını incelersek, insani ilişkilerinin hepsinde samimi, hepsinde tedbirli, hepsinde gönül okşayıcı idi. Mesela devlet idarecilerine karşı olan tutumunu yakinen biliyorum. Bu tutumu Müceddid-i Elf-i Sâni Ahmed Faruki Serhendi
 hazretlerinden almıştır. Bunun üzerinde çok durur. İslam Önderleri adlı eserinin 4. cildi İmam Rabbani'ye tahsis edilmiştir biliyorsunuz. Devlet idarecilerini hedef almaktansa, onlara yaklaşmayı, yaklaşmasının mümkün olmadığı noktalarda ona yakın olanlara yaklaşmayı esas alır.
İmam-ı Rabbani hazretlerinin hizmet şeklini ve devlet idarecilerine tavrını araştırıp bilen ve çok isabetli gören Ebul Hasan en Nedvi, Hindistan'daki Hindu idarecileri ile dahi çok samimi diyaloglar kurmuştur. İndra Gandi'nin oğlu Rajiv Gandi ile baba evlat gibi bir muhabbet kurmuştur. Hindu siyasilerinin direnmesine rağmen Rajiv Gandi üstadın nasihatlerine kulak vererek İslam özel aile hukukunu anayasaya koydurup, kabul ettirmiş,bu konuda kanun çıkarttırmıştır. Onun için Hindistan'da evlenme, boşanma, miras gibi konular dileyene göre Şeriat mahkemesinde görülür. İsteyen Müslüman da sivil mahkemelere müracaat eder.
Müslüman devlet adamları ile görüşmelerinde, onların durum ve vaziyetlerini bildiği halde, onlarla samimi, babacan, iyi niyetli, merhametli, uyumlu bir siyaset izler. Bunun için de herkes tarafından büyük kabul görürdü.
Dünyada hiçbir devlet idaresi ile, idarecileri ile, hiçbir yetkili siyasi ile çatışmamıştır. Son dönemlerinde 10–15 sene Oxford Üniversitesinin İslami araştırmalar bölüm başkanlığını yapmış, senede bir iki defa gidip, oradaki çalışmaları tahkik etmiş, incelemiş, yürütmüş, sevgi kazanmış bir insan.
-Halka karşı tavrı nasıldı?
- Halka karşı, avama karşı, onların yanlış düşüncelerine şiddetle karşı çıkarak mukabele etmez. Sanki onları kucaklayan bir baba gibi hareket ederek, yanlışlarını onlara değil, o yanlışa işaret ederek söyler. O yanlışı söylerken eğer tamamen onları ayağa kaldıracak, halk içinde bir takım büyük çalkantılar meydana getirecekse, bir süre için noktalara temas etmez. Ama ömrü boyunca da o halkın daha doğru düşünmesine, daha İslami düşünmesine hayatını vakfetmiş bir insan o aynı zamanda..
-Bildiğim kadarıyla Nedvetül Ulema akademisi onun zamanında çok gelişmiş.
-Evet, Nedvetül Ulema'nın birçok yerde şubelerini açmış, onların başına da hep Nedve mezunu âlimleri koymuştur. Mesela ben gittim, gördüm, Haydarabad'da Sebil üs Selam diye bir kuruluş var. Nedve'den üç misli daha fazla geniş bir sahaya yayılmış, modern, harika bir müessese. Ama bunun başında, bu işleri beceren, başaran zat da Nedve'den yetişmiş bir zat, Üstad Nedvi'nin eli ayağı, gözü kulağı gibi değer taşıyan bir zat. Allah razı olsun. Öyle aktif, öyle çalışkan. Gittim, oraları gördüm. Ama bütün bunlar üstadın yönlendirmesiyle kurulmuş müesseseler. Bir devlet gibi çalışan birisiydi. Bunu da herkes kabul ediyor, Hindistan'da da, dışarıda da..
Nedvetül Ulema kurulduğundan bu yana çeşitli merhalelerden geçmiştir. Bir zaman geldi, tamamen Deobend medresesi şeklini aldı. Bir zaman geldi, basit bir medrese haline geldi. Zaman geldi, ataklar yaptı, birçok ilim adamını etrafına topladı. Fakat kurulduğu günden beri bu safhaları aşan Nedvetül Ulema, Ebul Hasan en Nedvi başkanlığında ki-bu 1950'den 2000'e kadar uzanan bir zaman dilimini içine alır- müthiş bir sıçrama yaptı. Bu sıçrama; modern binaların yapılması, dünya çapında bir kütüphanenin kurulması, eski kütüphanenin modern araçlarla donatılarak, kitapların daha düzgün bir sıraya konulmasını, bulunmaz nadide el yazmalarından tutun da, dünyada nüshaları bir iki yerde bulunan, hatta Nedve'den başka bir yerde nüshası bulunmayan eserleri içine alan muhteşem bir kütüphane yapılmasını da içine alır.
- Merhum Şibli Numani, seyahatnamesinde öyle bir kütüphanenin kurulması zaruretini belirtiyordu.
- Evet..Ebul Hasan en Nedvi'nin bir özelliği de eskiden kalma çatışmaların, bazı nefsani, bazı ilmi duygularının çatıştığı Nedve'de bu ihtilafların hiçbirine dokunmaması, hep uzlaştırıcı olmasıdır. Hatta babası ile Şibli Numani arasında geçen ağır tartışmalardan, mücadelelerden bile bahsetmemiştir.
- Allah Allah, böyle bir şey olduğunu ilk defa duyuyorum.
- Tabii tabii.. Nedve'nin ölüm ve dirilim savaşı idi o. Büyük bir mücadele var. Şibli'nin Hayatı adlı eserinde talebesi Süleyman Nedvi uzun uzun bunu anlatır. Şimdi, Nedvi bu ihtilaflara yazdığı eserlerde hiç dokunmamıştır. Nitekim babası Abdülhay Haseni de büyük bir ilim adamıydı. Yazdığı sekiz ciltlik Nuzhetül Havatır adlı harika esere Hind hükümeti bile sahip çıkmıştır.
Buna rağmen Nedvi hazretleri ne hayatında, ne de eserlerinde babası ile Şibli arasındaki ihtilafa hiç değinmemiştir. Uzun zaman ben kendisinin herkese karşı mahrem tuttuğu özel duygu ve düşüncelerine şahit oldum. Ben onun manevi evladıyım. O, bana defalarca; "Benim çoluk çocuğum yok. Yusuf, sen benim manevi oğlumsun, bunu böyle bil" demiştir. Yakın çevresindekiler de bana defalarca demişlerdir ki, "Üstad, seni o kadar seviyor, o kadar seviyor ki tarif edemeyiz. Senin adının geçmediği günler olmaz."
Mübarek insan ihtilaflı konuları hiç zikretmedi ama, icraatıyla her birinin doğru fikirlerini orada uyguladı. Ondandır ki, Şibli Numani'nin arzu ettiği o kütüphaneyi gerçekleştirdi. Hindistanlı veya dışarıdan Nedve'yi tanıyan birçok ilim adamının şu sözlerini defalarca duymuşumdur; "Eğer Nedvetül Ulema'yı kuranlar, Ebul Hasan en Nedvi'nin döneminde Nedve'nin gelişmesini, modernleşmesini görselerdi, böyle bir müessese olabileceğine inanmazlardı ve hayretler içinde kalırlardı."
Ben 1959'da gittiğimde dahi Nedve ilk yapıldığı sıradaki haliyle, Hind mimarisi üzerine yapılmış bir binadan, bir mescidden ve bir misafirhaneden ibaretti. Fakat bugün, talebelerin kaldığı çok güzel yurtları var. Kademe kademe, üst sınıflarda olan, araştırmacı durumunda olan, mastır yapan talebelerin durumuna göre ikametgâhları var. Hocalarının her biri için modern denebilecek lojmanları var. Bütün bunlar Üstad Ebul Hasan en Nedvi'nin gayretiyle, içeriden ve dışarıdan temin edilen paralarla yapılmıştır.
Dışarıdan kastım da şu; Ebul Hasan en Nedvi, eserlerinin % 80'ini Arapça yazmıştır. Sonra, ya bizzat kendisi veya güvendiği kişiler tarafından, kendisinin de kontrolünden geçirilerek Urducaya tercüme edilmiştir.
Bu yönden İslam dünyasında-özellikle Araplar arasında- çok tanınmış ve okunmuştur. Hatta onu sadece bir âlim değil, aynı zamanda bir Arap edibi olarak da kabul ederler ki, Araplar bir adamı-hele hele yabancı ise- kolay kolay edip kabul etmezler. Gerçi o aslen Arap kökenlidir. Asırlar önce Hindistan'a göçmüş bir aile. Şecereleri hep önemli tarih kitaplarında kayıtlıdır..
Arapların üzerindeki derin tesirinden dolayı bırakınız âlimlerini, birçok Arap siyasisi bile kendisini ziyaret etmişlerdir. Mesela Allah Rahmet eylesin Melik Fehd ona defalarca mektup göndermiş, saygılarını ve derin hayranlıklarını sunmuştur. Özel bir uçak göndererek üstadı Arabistan'a getirtmiş, orada kendisine hizmetlerinden dolayı mükâfatlar verilmiş ve çok enteresandır, bu mükâfatlardan hiçbirini ne kendisi, ne de yakın akrabalarına kullandırmamış, Nedve'ye bağışlamıştır.
Araplar hem idarecileri ile hem de en üst kademedeki ilim adamları ile üstadı kardeş kabul etmişler, küçükler abi demişler, aynı yaşta olanlar da kardeş demişler, büyük bir sevgi göstermişler ve Nedve'nin desteklenmesine karar vermişlerdir. Bu bakımdan, onların verdiği maddi destek, içeriden de bazı Müslümanların destekleri ile bugün Nedvetül Ulema çok modern bir hale gelmiştir.
-Üstad Ebul Hasen en Nedvi bir tarikata bağlı mıydı acaba?
-Evet, Nakşi idi..Abdülkadir Raipuri(v:1962) hazretleri(*) vardı ki, çok mübarek bir insan, ona bağlıydı. O vefat etmeden evvel, Ebul Hasan en Nedvi baş halifesi olduğu için, ona "göreve sen geçeceksin, bu görevi sen yürüteceksin" demişti. Âcizane ben kendisine intisap ettim Ebul Hasan en Nedvi'nin. Hatta bir seyahatimde, büyük kızımla gittiğimde, onu da intisap ettirdim. Daha sonraları yine böyle bir seyahatte Prof. Dr. Osman Öztürk de intisap etmişti.
Üstadın bir özelliği de Müslümanların din ve düşünce konusunda sağlam bilgilere sahip olması yolunda kendini vermiş olmasıdır. İslam dünyasında da bu özeliği ile tanınmıştır.
Bir de onun manevi feyiz kaynağı olan tarafı vardır ki, bu noktada da emsali yoktur. Tarikat ve manevi feyiz noktasında çok özel bir tutum sergilemiş, bu yönünü genel insanlardan neredeyse gizlemiş, kendisine mürit toplama havasında olan Şeyh efendilerin tam tersine, çok özel yetenekli insanları, ilim ve aksiyon adamlarını, kendilerinden manevi ve dünyevi büyük hizmetler beklediği insanları bu feyiz halkasının içine almıştır. O yüzden özel çevresinin dışında, Üstad bir feyiz kaynağı, bir İslam mürşidi ve genel tabiriyle bir tarikat şeyhi olarak tanınmamıştır."
-Efendim, Hindistan'a 1959'da İslami ilimler tahsili için gittiğinizi biliyoruz. Neden daha meşhur olan Dar-ul Ulum Deobend'i değil de Nedvet-ül Ulema akademisini tercih ettiniz?
-Deobend bir çok İslam ilim adamı yetiştirmiş, aynı zamanda tasavvuf sahasında da…Onların özelliği odur zaten; tasavvufi yolda manevi derinlik kazandırma, İslami konularda da derinlemesine bilgi sahibi insanlar yetiştirme..
Fakat çok enteresandır, Ebul Hasan en Nedvi gibi bir zat bile Nedve'de yetişmesine rağmen, kısa bir süre oraya giderek Deobendli bir hocaefendiden eğitim almış.
Nedvetül Ulema aslında, klasik eğitim veren Deobend ile moderniteye ve akla aşırı ölçüde önem veren Aligarh Müslim üniversitesinin bir sentezi olarak doğmuştur. Deobendli bazı ulema bir eksiklik hissetmiş. Sadece Arapça ve temel İslami bilgiler öğretiliyor, klasik kitaplardan o da..Kendi içine kapanık ve donuk bir zümre yetiştiğinden dolayı ulema, başta Şibli Numani buna karşı çıkmışlar. Demişler ki; "bugünün şartlarında Müslümanların ihtiyaçlarını karşılayacak, İslam'ın muhtaç olduğu özellikleri taşıyacak ilim adamlarına ihtiyaç var. İngilizce de öğrenecek, Hindu dilini de bilecek, toplumun yapısını da kavrayacak ve İslam'ı, ilmi açıdan savunacak, anlatacak, güçlü dimağlar gerekiyor. Bir özel okul açalım." Böylece Nedvetül Ulema kurulmuş..
Gelelim Deobend'e..Deobend hâlâ hemen hemen aynı standartını muhafaza etmektedir. Buna rağmen büyük hizmetleri olmuş. Ben âcizane bunları bildiğim için ve ruhumda da devamlı atılım yapmak, modern ihtiyaçları en güzel şekilde kullanarak, asra İslam'ı söyletmek çocukluğumdan beri bir ideal olarak ruhumda olduğundan-Şibli Numani'ye hayranlığım da bu yüzdendir-içimde Deobend'e o donuk çizgisinden dolayı bir sempati olmadı. Hâlâ da öyle..Belki hissi olabilir. Oraya gittikten sonra da öğrendiğim, okumalarımdan ve gözlemlerimden edindiğim Deobend yapısına bir türlü ısınamadım. Dolayısıyla Nedve'yi tercih ettim.
-Hocam, Eşref Ali Tehanevi hazretleri için "Deobend yapısını aşmış" diyebilir miyiz?
-Şimdi şunu söyleyelim, Deobend'de çok değişik insanlar başkanlık etmiştir. Mesela Hüseyin Ahmet Medeni..Pakistan ve Hindistan'ın ayrılmasında , Pakistan'a çok şiddetle karşı çıkmış, milliyetçilik düşüncesine girmiş "Biz Hindistanlıyız, Hindu Müslüman vatan olarak beraberiz" demiş. Muhammed İkbal'e de karşı çıkmıştır. İkbal'in ona karşı bir şiiri var. Aynen şu tabiri kullanıyor; "tuhaf yaratık" Aynen böyle..
Hüseyin Ahmet Medeni'yi kutsal bir insan olarak gören, o derece ona bağlı olanlar da vardır. O bir örnek. Vefat ettikten sonra da itibarı hafiflemiştir. Ama Eşref Ali Tehanevi (rahmetullahi aleyh) ondan çok daha önce olmasına rağmen, hem ilmiyle, hem takvasıyla, hem çalışmaları ile hayranlık uyandırmış biridir. Hatta Osmanlının son dönemlerinde, çok büyük gayretler göstermiş, talebelerini bugünkü Hindistan, Pakistan, Bangladeş'in her tarafına göndererek "halifemizin askerine yardım" diye buraya para toplatıp göndermiştir.
-Mevdudi ile Ebul Hasan En Nedvi arasında bir muhalefetten bahsediliyor..
-1959'un başında Nedve'ye geldiğim sıralarda bu şeyleri öğrendim. Hindistan'a gitmeden önce de Türkiye'de Mevdudi'nin ismini ilk tanıyanlardan biriyim. O yüzden Mevdudi'ye o zamandan beri hayranlığım vardı. Üstad Ebul Hasan en Nedvi'nin ona karşı oluşunu da bir türlü hazmedemedim.
Ebul Hasan en Nedvi'nin canciğer arkadaşı, uzun süre dava ve fikir yoldaşı, yeyip içtikleri ayrı gitmeyen ve Lucknow'da aylık olarak El Furkan adlı bir dergi çıkaran Mevlana Manzur Numani adlı bir âlim vardı. O amansız düşmandı Mevdudi'ye.. Ebul Hasan en Nedvi düşman değil, muhalifti. Muhalefet de her konu da değil, bazı düşüncelerine…
Gerçekten Mevdudi'nin kendine has düşünceleri var. Yani % 99'una ulemanın iştirak edemediği, katılmadığı düşünceleri var. Bunlar bazen Mevdudi üzerine aşırı olarak isnat edilen fikirlerdir. O bir söylemişse, bin yapılmıştır o. Fakat elbette ki farklı düşünceleri var. Bunda şüphe yok..(**)
Mevdudi çok zeki bir adam. Yaradılış itibarı ile müthiş zeki bir insan. Urduca dilini en iyi kullanan bir insan. Bu, herkes tarafından kabul edilir. Ebul Hasan en Nedvi Urdu dilinde de çok büyük edip olmasına rağmen, Mevdudi onun çok üstünde..
-Ama Arapçada da tam tersi geçerli herhalde?
-Onda şüphe yok.. Hatta yeri gelmişken, siz öyle söylediğiniz için anlatayım. Bir yerde- Mekke veya Medine'de- bir toplantı oluyor. O toplantıda Mevdudi de konuşacak. Arapçayı rahat konuşacak durumda değil. Ebul Hasan en Nedvi de kültürlü bir Arap'tan daha ileri seviyede Arapçayı kullanan biri..Mevdudi konuşmasının Ebul Hasan en Nedvi tarafından Arapçaya tercüme edilmesini istiyor. Üstad tercüme etmeye pek yanaşmıyor. Bu değişik sebeplerden olabilir veya nefsanî bir durum da olabilir, bilemiyorum. Fakat ben bu çekimserliğin nefsanî olmaktan ziyade Hindistan toplumu açısından etkisinden dolayı olduğunu düşünüyorum. Onun da ispatı var..
Mevdudi, onun çekimser davranışı karşısında babacan bir tavırla, samimi bir arkadaş edasıyla diyor ki; "Hayır üstad! Benim konuşmamı tercüme edeceksiniz. Çünkü bu sizin yetkinizde."
Bunun üzerine üstad da dayanamıyor ve konuşmayı tercüme ediyor. Fakat Hindistan'da Mevdudi'ye şiddetle karşı olan ve fakat Ebul Hasan en Nedvi'yi seven ve takdir edenler üstada bu tercümeden dolayı büyük hücumlarda bulundular. "Nasıl olur da böyle bir adamın konuşmasını siz Arapçaya tercüme edersiniz?" gibi acayip bir tepki gösterdiler. Tabii üstad artık bunun üzerinde durmadı. Ne savunma yaptı, ne onların yanlışlarını anlattı, unutuldu gitti. Ama bu Hindistan'da bir olay oldu çok kısa bir süre..
Üstad Ebul Hasan en Nedvi, Cemaat-i İslami'yi Mevdudi ile beraber kurdular. Dava ve fikir arkadaşı olarak canciğer ahbaplardı ve birlikte hareket ediyorlardı. Manzur Numani de öyleydi..
Ama dediğim gibi, Mevdudi'nin İngilizcesi çok güçlü idi. İngiliz kolejinde okumuştu. Babası Haydarabad'da üst düzey devlet görevlisi idi. İmkanları vardı,varlıklı, kültürlü bir aile..O bakımdan çok güçlü bir eğitim aldı. Harika bir İngilizcesi vardı, zekası da harika..
Onun için o görüşlerinde ve düşüncelerinde aklına ve zekâsına çok yetki verdi. Benim tercüme ettiğim ve en son dört cilt halinde yayınlanan Meseleler Ve Çözümleri(Risale Yay.) kitabını okuyan herkes o zekanın ne harika bir zeka olduğunu, nasıl bir deha olduğunu görür eserde.
Kendisine şiddetle tepki gösterilen meselelerde çoğunun haksızlık olduğunu, aslında onların iddia ettiği gibi olmadığını ve onların iddia ettiği düşüncede olduğu noktalarda da ne kadar samimi bir İslamcı düşünce ile onları savunduğunu insan anlar, hak verir yani. "Şu noktada Üstad haksız konuşmuştur, çok yanlış düşünmüştür" diyemiyorsunuz.
İlk hamlede yanlış yorumlanabilen bazı şeyleri kendi kafa ve düşüncesi ile açıkladığı zaman diyorsunuz ki, "ya, bu ayıplanacak, saldırılacak bir düşünce değil, normal bir aklın çözüm yolu."
Bir de Ebul Hasan en Nedvi'nin yapısında çok derin manevi bir veche var. Nakşî tarikatına bağlıdır ve Hindistan ulemasının geleneğinde Nakşî tarikatına bağlı olmayan âlime, manevi eğitimden geçmediği için, "nefsanî" gözü ile bakarlar. Bir âlim ne kadar ilim sahibi ise o nispette takva sahibi olması lazım. Takvanın yolu da nefis terbiyesi, nefis terbiyesinin yolu da tarikattan geçer.
Hâlbuki Mevdudi öyle değil. Mevdudi eğitime çok önem vermiştir. Fikir ve düşünceye çok önem vermiştir. Bu yüzden de daha çok, eğitim düzeyi yüksek insanlar, üniversite hocaları, üniversite eğitiminden geçenler ona sahip çıkmışlar. Bazı siyasi ve dini düşünceleri yüzünden de ulemadan bazıları ona muhalefet etmişler ve yollarını ayırmışlardır.
Bir hatıramı daha bu arada nakledeyim..daha öneki görüşmemizde Pakistan idarecilerinin Mevdudi'ye eğitim bakanlığı teklifini ve onun bunu reddettiğini anlatmıştım hatırlarsanız. Bu konu ile alakalı Ebul Hasan en Nedvi'nin güzel bir tespiti var. Nedve'nin Mihmanhane denen, ön tarafında yerden yarım metne yükseklikte düz bir yer yapılmıştı. Oraya hasır serilir, kilim serilir. İkindiden sonra Üstad Nedvi oraya gelir, hem dinlenmiş olur, hem de oradaki kişilerden, hocalardan, bazı ileri derecedeki talebelerden gelip, üstadın konuşmasını dinleyip istifade etmek, sorular sormak için zemin hâsıl olurdu. Ben ilk gittiğim sıralarda, orada kaldığım için bu sohbetlere her gün iştirak ederdim. Bir gün Mevdudi Rahmetullahi aleyh mevzu oldu. Tenkit ediliyordu tabii. Oradaki zevatın da bir kısmı aleyhte. Çünkü oradaki kişiler daha çok tebliğ cemaatine meyilli idiler.
Ebul Hasan en Nedvi hazretleri dedi ki; "Bakın, Mevdudi'nin bir yerde hakkı yenilmez. Samimi olduğuna da en büyük işarettir o." Sonra size anlattığım hadiseyi nakledip şöyle buyurdu; "Eğer bu insanın şahsi arzuları, makam sevgisi olsaydı, onun ulaşabileceği en büyük makamlardan biriydi. Ama o bunu kabul etmedi."
Not: Resimlerdeki zatlar: 1-Ebul Hasan en Nedvi
2-Mevdudi
Dipnotlar
*Ebul Hasan en Nedvi merhum, Gerçek Tasavvuf adıyla dilimize çevrilen eserinin 42 ila 60. sahifelerinde şeyhi ve üstadı Abdülkadir hazretlerini anlatmaktadır.
Â
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
Yusuf Karaca, 2012-10-18 11:30:39
Maalesef yanlış hatırlıyorsunuz. Siz ve ya size bunu söyleyenler meselelerinde merhum Mevdudi'nin eserlerinden kaynak göstermek durumundadır. Ben Resail ve Mesail adlı eserinin mütercimi olarak sadece bunu diyorum. Urduca biliyorsanız Urduca orijinalinden olsa daha iyi olur..
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
onur karabulut, 2012-10-18 09:56:56
Merhaba, mevdudi kaderi inkar eden kitablarında halife ve eshabi kirama olmadık istinatlarda bulunan ve felsefe ile islamı yorumlayan bir zat değil mi? yanlış mı hatırlıyorum...
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
fatma betül öz, 2007-06-12 13:33:35
allah razı olsun, rabbim hizmetlerinizi daim eylesin ve hayra vesile kılsın....
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Mehmed Åževket E, 2007-03-20 06:45:41
Muhterem Salih Beyefendi Soylesinizi hazirladigimiz kitapta kullanma izni verdiginiz icin cok tesekkur ederiz. Umariz hayirlara vesile olur. Hurmetlerimle Mehmed Sevket Eygi
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
hattap, 2006-12-10 14:27:35
ben insanların kücük nedenlerle yada anlayamadıkları şeylerde yada mantıklarına ters gelen şeyleri söyleyen insanlara karsı tavırları rahatsız ediyor .sonuçta hepimiz müslimiz benzerliklerimiz konuşulacagına ayrıldıgımız noktalar vurgulanıyor.bence bunu yapanlar samimi değil slm muhabbetle.HER ŞEY İSLAM İÇİN
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
Mustafa Çalış, 2006-11-29 15:25:48
Çok istifadeli bir söyleşi..Sağolun..
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DÄ°ÄžER YAZILAR
İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
Lokman,6
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
İlimden istediğiniz kadar öğrenin. Vallahi onunla amel etmedikçe ilim toplamakta ecir kazanamazsınız. (İ.hatip takvimi)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...