ASR-I SAADET ANILARI-17
GIYBET HASTALARINA Gıybet, kalp hastalıkları arasında kendisinden en çok sakınmamız gerekirken en az kurtulabildiklerimizden. Gerçekten “bir meziyettir, iman işidir, yürek işidir. Yiğitliğin emaresidir.” Ondan kaçınmanın zor oldu
GIYBET HASTALARINA
Zaman olarak Asr-ı Saadet sınırları içinde yer almasa da, Ömer Bin Abdülaziz dönemini hususi olarak Asr-ı saadetten saydığımızdan, onun Basra'ya kadı tayin ettiği ve zekâsı ve üstün sezişinin Arap edebiyatında atasözü olduğu İyaz bin Muaviye'nin çok ibretli bir ikazını nefsimize ders olması niyazıyla burada nakletmek istiyoruz.
Süfyan bin Hüseyin diyor ki; Bir gün İyas hazretlerinin meclisinde bir adamı çekiştirdim. İyas bana;
-Sen cihad ve gaza niyetiyle Rum diyarına(Anadolu) gittin mi dedi.
-Gitmedim diye cevap verdim.
-Sind yahut Hind taraflarına cihada azimet ettin mi?
-Oralara da gitmedim, diye mukabele ettim.
-Senin elinden Rum Sind ve Hind ahalisi olan kafirler selamet bulmuşken mümin kardeşin niçin selamet bulmuyor? Bundan sonra bir daha bu şekilde sözler söyleme" diyerek, bana hayatımda unutamayacağım bir ders verdi.
SAHABESİNİN HER SIKINTISINI DÜŞÜNEN BİR NEBİ(ASM)
Asr-ı Saadeti inceledikçe insanın karşısına ne güzel tablolar çıkar. Bunların içinde aşağıda nakledeceğimiz hadise insanın içine ayrı bir inşirah salıyor. Resulullah'ın, babası Uhud'da şehid düşen ve büyük bir ailenin geçimini üstlenen bir sahabesine ne kadar yakın ve içten davrandığını, onu nasıl onore ettiğini göstermesi açısından gerçekten çok enfes bir hadisedir.
Cabir bin Abdullah der ki: «Resulullah (s.a.v.) ile Zâtü'r-Rika seferine çıkmıştık. Benim çok zayıf bir devem vardı. Resulullah'ın ordusu yürüyünce, arkadaşlarım ilerleyip gitti, ben gerilerde kaldım. Arkadan Resulullah (s.a.v.) yetişti. "Ne o Câbir?" diye seslendi. Ben de; "İşte şu deve ile ağır ağır gidiyorum yâ Resulullah, dedim. Bana, "yık şunu" dedi. Yıktım devemi, o da yıktı. Sonra; "ver şu elindeki sopayı" dedi. Verdim. Aldı sopayla hayvanı birkaç tane okşadı. Sonra "bin" dedi, bindim ve yürüdük. Onu Hak nizam ile gönderene yemin olsun ki; benim devem onun devesiyle yarışmaya ve nerdeyse geçmeye başladı.
Ve bu esnada Resulullah ile aramızda şöyle bir muhavere geçti:
Resulullah (s.a.v.): Câbir, bu deveyi bana satsana! dedi.
Ben: Ey Allah'ın Resulü, ne hacet, sana bağışlarım, deyince;
Resulullah (s.a.v.): Hayır, bedeliyle ver, dedi.
Ben: O halde bir fiyat ver yâ Resulullah!...
Resûlullah (s.a.v.): Bir dirheme alırım, buyurdu.
Ben: Hayır yâ Resulullah! O zaman beni aldatmış olursun, dedim.
Resulullah (s.a.v.): Peki iki dirhem olsun.
Ben: Hayır, dedim. Ve Resulullah bana fiyatı sürekli yükseltiyordu. Nihayet bir «Ukiyye»ye vardı. O zaman ben: "Razı mısın yâ Resulullah? Deyince,
Resulullah: Evet, dedi.
Ben: Senin oldu, dedim.
Resulullah (s.a.v.) "aldım" dedi...
Sonra Resulullah sözü değiştirdi:
- Câbir, evlendin mi artık? dedi.
- Evet yâ Resulullah, dedim.
- Dul mu, kız mı? dedi.
- Hayır dul kadın, dedim.
- Bir kız alamadın mı, birbirinizle oynaşırdınız, dedi.
- Biliyorsun yâ Resulullah! Babam Uhud'da öldü. Yedi tane kız çocuğu kaldı. Onları başına toplayacak, onlara bakacak, eğitecek bir kadın almayı uygun buldum.
- İnşallah isabet etmişsindir, buyurdu.
Ve devamla «Biz Sırar'a varınca bir deve yavrusu keseriz. Orada böylece bir günümüz geçer. Aile halkı duysun da, bize evi hazırlar, yastıkları dizerler" gibisine bir şey söyledi. Ben ona: Bizde minder yastık ne gezer? dedim. O da: Olur inşallah. Sen varınca iyi işler yap, dedi.
Câbir der ki: Sırar'a gelince Resulullah (s.a.v.), kesme emri verdi ve deve kesildi. O gün orada kaldık. Akşamleyin de Resulullah ile birlikte Medine'ye girdik.
Yine Câbir devam ediyor: Sabah olunca devenin yularından tutup, götürdüm. Onu Resulullah'ın kapısına çöktürdüm. Ve gidip mescidde Resulullah'ın yanına oturdum. Resulullah (s.a.v.) çıktı, deveyi görünce sordu: Bu nedir? Dediler ki, bu deveyi Câbir getirdi yâ Resulullah!.. Câbir nerede dedi? Ve beni çağırdılar. "Tut devenin yularını yeğenim, o deve senindir" dedi. Bilâl'i de çağırıp ona; "Cabir'le git de, ona ukıyyeyi ver, diye emir verdi. Gittik. Bilâl ile. Parayı verdikten başka, biraz da fazlasını verdi. Vallahi o para bitmek bilmedi ve evimizdeki etkisi belli idi hep..(Buhari-Müslim)
EFENDİMİZİN(SAV) AL-İ BEYT'İ NAMAZ KONUSUNDA TEŞVİKLERİ
Suheyb b. Sinan er-Rumî (R.A.) rivayet ediyor ki, Hz. Fâtıma-i Zehra bir gece henüz süt emmekte olan Hz. Hüseyin'in rahatsız olup ağlaması yüzünden bütün gece uykusuz kalmış, nihayet sabah namazı vaktinde Hz. Hüseyin (R.A.) biraz uyur gibi olunca o da namazı kılmış, başını yastığa koyup dalmıştı. Sabah namazından dönen Peygamber Efendimiz eskiden olduğu gibi Hz. Fâtıma-i Zehra'nın evine uğramış, Fâtıma sabah namazına kalkmadı diye: "Yâ Fâtıma, canım benim, ben Muhammed Mustafa'nın kızıyım diyerek, sakın namazını terk etme. Zira beni Hak Peygamber olarak gönderen Cenâb-ı Allah'a yemin ederim ki, beş vakit namazını vaktinde kılmadıkça, (yani beynamaz olarak âhirete gidersen) asla Cennet'e gidemezsin" buyurmuşlardı,(Abdullâtif, Meclisül-Envâril-Muhammediyye, s. 26)
İsmail Hakkı Bursevi, Ruhü'l-Beyan tefsirinde der ki: "Ailene-Ehl-i Beyt'ine namazı emret, kendin de ona sebatla devam et." (Taha suresi, 132) ayet-i kerimesi nazil olduktan sonra Peygamber Efendimiz aylarca her gün sabah vakti Hz. Fatıma'nın evine uğrar, "es-salatü, vaktü's-salati" yani "namaz, namaz vakti" diye çağırır ve Hz Fatıma'yı sabah namazına kaldırırdı (et-Tergib ve't-Terhib, c.2, s.3)
Meşarik'teki bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz, Hz. Fatıma-i Zehra'ya hitaben "Ey benim kızım Fatıma-i Zehra, canını Cehennem ateşinden kurtarmaya çalış. Zira ben ahirette -farz ve vacibleri terk ve yasak olan şeyleri işlemeniz sebebiyle azaba sürüklenmenizi Allah dilerse- üzerinize gelecek azab ve cezayı def edip uzaklaştırmaya muktedir değilim. Yine de ben dünyada akrabalığı terk edemem. Onlara ikram ve iyilikte bulunurum. Size nisbetle ben öyle bir kimseye benzerim ki, evlad ve ailesi üzerine gelecek bir düşmanı gördüğü zaman düşmanın saldırısından aile ve çocuklarını korumak için telaşla "kaçınız" veya "Gizleniniz" diye nasıl bağırıp çağırırsa, ben size ancak bu kadar yapabilirim. Artık ötesi size aittir" buyurmuşlardır.
Bu rivayetleri nakleden değerli âlim Mehmed Kırkıncı Hocaefendi haklı olarak şunları yazıyor: "Hz. Peygamber'in hısımlık ve akrabalığına dayanarak, ibadette gevşeklik bile göstermek Al-i Beyt'in kendine caiz olmazken, bazılarının Al-i Beyt'e olan muhabbetlerine güvenerek ibadeti terk etmeleri hangi akıl, hangi delille izah edilebilir, düşünülsün."
Kaynaklar
1-İslam Dergisi-Cilt–2
2-Fıkhus Siyre-Said Ramazan el Buti- Gonca Yayınevi-İst–1991
3-Alevilik Nedir-Mehmed Kırkıncı-Zafer Yayınları-İst–2007
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
sümeyra, 2008-03-20 06:15:07
açıkçası gerçekten çok beğendim ama daha fazla yoruma dayalı olsun isterim
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
ASR-I SAADET HATIRALARI-71
HZ. PEYGAMBERİN ŞİDDETLİ RÜZGARLAR ÇIKTIĞINDAKİ TAVRI Hz. Aişe(r.a) diyor ki; “Kasırga
ASR-I SAADET HATIRALARI-70
O fukara muhacirler için ki yurtlarından ve mallarından çıkarıldılar, Allah’dan bir fadıl
ASR-I SAADET HATIRALARI-69
ASHABI AĞLATAN BİR ELİM HADİSE Kurtubî, tefsirinde şöyle anlatır: “Rasulullah (sallallah
ASR-I SAADET HATIRALARI-68
HZ.ÖMER(R.A)’İN GÜNAHA DÜŞMÜŞ ARKADAŞINA MEKTUBU Hz. Ömer(radıyallahu anh)’in ahiret
ASR-I SAADET HATIRALARI-67
ENSARIN HURMAYA OLAN SEVGİSİNE BAKINIZ” Enes bin Malik(r.a) Rasulullah’ın (aleyhissalatu ves
ASR-I SAADET HATIRALARI-66
Kayravan şehri, Tunus’un ortasında bulunan tarihi bir şehirdir. Hz. Muaviye(r.a) zamanında Ukb
ASR-I SAADET HATIRALARI-65
HZ. EBUBEKİR(R.A)’İN SON ANLARI Musa el-Cühenî, Ebu Bekr b. Hafs b. Ömer’den nakleder: -
ASR-I SAADET HATIRALARI-64
HZ. ÖMER(R.A)’İN İSTEDİĞİ HUSUS Merhum Ali Himmet Berki diyor ki; “Bir gün Hazret-i Öme
ASR-I SAADET HATIRALARI-63
“BÖYLE YAPANLARA MÜNAFIK DERLERDİ” Merhum Zahid Kotku hazretleri naklediyor; Bir gün, -ma
ASR-I SAADET HATIRALARI-62
ABDULLAH BİN CAFER’İN(R.A) BİR CİVANMERTLİĞİ Abdullah bin Cafer(r.a) Mute savaşının bü
ASR-I SAADET HATIRALARI-61
HZ. ALİ’NİN ECELE BAKIŞI Hz. Ali(k.v)'nin güzel bir sözü var, "ecelim benim ne güzel muhaf
- ASR-I SAADET HATIRALARI-60
- ASR-I SAADET HATIRALARI-59
- ASR-I SAADET HATIRALARI-58
- ASR-I SAADET HATIRALARI-57
- ASR-I SAADET HATIRALARI-56
- ASR-I SAADET HATIRALARI-55
- ASR-I SAADET HATIRALARI-54
- ASR-I SAADET HATIRALARI-53
- ASR-I SAADET HATIRALARI-52
- ASR-I SAADET HATIRALARI-51
- ASR-I SAADET HATIRALARI-50
- ASR-I SAADET HATIRALARI-49
- ASR-I SAADET HATIRALARI-48
- ASR-I SAADET HATIRALARI-47
- ASR-I SAADET HATIRALARI-46
- ASR-I SAADET HATIRALARI-45
- ASR-I SAADET HATIRALARI-44
- ASR-I SAADET HATIRALARI-43
- ASR-I SAADET HATIRALARI-42
- ASR-I SAADET HATIRALARI-41
- ASR-I SAADET HATIRALARI-40
- ASR-I SAADET HATIRALARI-39
- ASR-I SAADET HATIRALARI-38
- ASR-I SAADET HATIRALARI-37
- ASR-I SAADET HATIRALARI-36
- ASR-I SAADET HATIRALARI-35
- ASR-I SAADET HATIRALARI-34
- ASR-I SAADET HATIRALARI-33
- ASR-I SAADET HATIRALARI-32
Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez.
Hûd, 113
GÜNÜN HADİSİ
Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...