İKİ GENÇLE KADERİN ADALETİ KONUSUNDA BİR SOHBET
Bir gün yanıma iki üniversite talebesi geldi. Bunlardan birisi gayet uzun boylu, diğeri ise çok kısa boylu ve sırtında bir kamburu olan bir gençti.. Uzun boylu olan genç, “Hocam size bir sorumuz var”
Bir gün yanıma iki üniversite talebesi geldi. Bunlardan birisi gayet uzun boylu, diğeri ise çok kısa boylu ve sırtında bir kamburu olan bir gençti..
Uzun boylu olan genç, “Hocam size bir sorumuz var” dedi. Ben de “buyurun” dedim.
“Cenab-ı Hak adil midir?” diye sordu.
Ben de:
“Adalet güzel bir sıfat olduğuna göre, bütün güzel sıfatlar gibi bu sıfatın da kemali Allah’ta bulunur. Adaletin kemali Allah’ta olmazsa kimde olur?” dedim.
Bunun üzerine genç:
“Madem Allah adildir, neden bazı insanları, toplum içerisinde utanç duyacakları bir vaziyette yaratmıştır?” dedi.
“Anladım ki, sen yanındaki arkadaşın namına konuşuyorsun. Öyle değil mi?” diye sordum. O da “Evet” dedi.
Bunun üzerine kısa boylu olan arkadaşa döndüm ve “Boyun ne kadar?” diye sordum. “Bir metre otuz beş santim” dedi. Diğerine de aynı soruyu sordum. O da, “Bir metre seksen beş santim” dedi. “Peki, sen bu boyundan razı mısın?” dedim. “Razıyım” dedi.
Bu sefer kısa boylu olana, “Sen de boyundan razı mısın?” diye sordum. “Böyle olmayı istemezdim” dedi.
“Peki” dedim, “Allah’tan bir metre seksen beş santim boy alacağın vardı da, Allah elli santimini kesti mi?”
Böyle bir cevap karşısında şaşırıp kaldılar. Ben şöyle devam ettim:
“Hem hakkın olan elli santimi kesmiş, hem de istemediğin halde sırtına bir kambur yüklemiş öyle mi?” Bu sözüm üzerine iyice mahcup oldular.
Boyu kısa olan arkadaşa şöyle dedim: “İnsan daima kendinden aşağı olana bakmalıdır, tâ ki şekva yerine şükretsin. Mesela boyu bir metre olana bakarsanız daha huzurlu olursunuz. Evet boyunuz kısa ama Cenab-ı Hakk’ın size bahşettiği diğer nimetleri, mesela başta insan olmanızı, akıllı olmanızı, görmenizi, işitmenizi, konuşmanızı ve sayılamayacak daha nice nimetlere mazhar olmanızı niçin hesaba katmıyorsunuz?
Efendiler, şunu iyi bilip iman etmemiz lazımdır ki, Cenab-ı Hakk’ın üzerine hiçbir şey vacip değildir. Yani Allah kimseye vermek zorunda değildir. Allah kimseye borçlu değil, kimse de ondan alacaklı değil. Kimsenin ondan mütehakkimane isteme hakkı yoktur. Mahlûkatına her ne ikram ve ihsan buyurmuşsa kemal-i keremindendir. Mahlukatın onda zerre kadar bir hakkı yoktur ki, bir hak dava edebilsinler. Çünkü bütün mevcudat, dünya ve ahiret onundur. Zat-ı Kibriya mülk ve melekûtunda istediği gibi tasarruf eder ve ediyor. Kimine az, kimine çok verir. Kimini insan, kimini hayvan, kimini ağaç, kimini taş yaratır. Mülkünde ortak ve şeriki yok ki, onun hakkına tecavüz ederek –haşa sümme haşa- zulmetmiş olsun. Kimine nazar-ı Celal ile kimine nazar-ı Cemal ile tecelli eder. Mutlak irade sahibidir. Onun işlerinden sual olunmaz. Şu halde insanların ona karşı hak dava etmesi nasıl tasavvur olunabilir?
Cenab-ı Hak senin boyunu kısa yaratmış ve bir de kambur vermiş. Fakat seni insan olarak yaratmış. Deveyi ise hem hayvan olarak yaratmış, hem kambur vermiş, hem de o kambur üzerine bir semer ve semerin üstüne de yük yüklemiş.” Sonra latife ile, “Sen yine bu haline şükret. Hiç olmazsa sana yük taşıtmıyorlar.” dedim. Bu sözüme tebessümle karşılık verdiler.
Konuşmama şöyle devam ettim:
“Sizin bu mantığınıza göre devenin bu suali sizden önce sorması gerekirdi. Hâlbuki onlar kendi hallerinden memnundurlar ve itiraz etmiyorlar. Zaten onların da böyle bir sual sormaya hakları yoktur.”
Sonra onlara, memleketlerini sordum. Kayserili olduklarını söylediler. Latifeli bir şekilde “Bu göz açıklığı ancak Kayserililere mahsustur herhalde” deyince, bu latifeme de güldüler.
Sonra onlara Bediüzzaman Hazretlerinin Mektubat adlı eserinden şu kısmı okudum:
“Meselâ madenler diyemezler: "Niçin nebatî olmadık?" Şekva edemezler: belki vücud-u madenîye mazhar oldukları için hakları Fâtırına şükrandır. Nebatat niçin hayvan olmadım deyip şekva edemez, belki vücud ile beraber hayata mazhar olduğu için hakkı şükrandır. Hayvan ise niçin insan olmadım diye şikayet edemez, belki hayat ve vücud ile beraber kıymetdar bir ruh cevheri ona verildiği için, onun üstündeki hakkı, şükrandır. Ve hâkeza kıyas et.
Ey insan-ı müştekî! Sen madum kalmadın, vücud nimetini giydin, hayatı tattın, camid kalmadın, hayvan olmadın, İslâmiyet nimetini buldun, dalalette kalmadın, sıhhat ve selâmet nimetini gördün ve hâkeza...”
“Kadere rıza göstermek kadar sürurlu bir şey yoktur.
Tabiî afetler, musibetler, aksak doğma gibi hadiseler tamamen Allah’ın dilemesiyledir. Şu var ki, Âdil-i Mutlak olan Cenab-ı Hak, dünyadaki en küçük bir sıkıntıyı bile günahlara keffaret saydığı gibi bu şekilde yaratılıştaki noksanlıkların mükâfatını ahirette bilemeyeceğimiz bir şekilde verecektir. Yeter ki, gençliğimizi ubudiyet ve rıza-i ilahi dairesinde geçirmiş olalım.
Siz bana kaderin ızdırarî kısmını soruyorsunuz, ama Levh-i Mahfuzun defterleri benim elimde değil ki size cevap vereyim. Kaza ve kaderin şifresini kim halledebilir ki? Onun anahtarı ne insanın, ne de melekût âleminde ki meleklerin elindedir. Oradaki sırları Allah-u Teâlâ’dan başkası bilemez.
Kaza ve kaderin, bizim tarafımızdan bilinmemesi büyük bir rahmettir. Zira birçok şeyler vardır ki, insan onları bilmezse pek rahat ve asude yaşar. Mesela bir adam ne zaman öleceğini ve başına ne gibi felaketler geleceğini bilse, onun için hayatın ne zevki, ne de lezzeti kalır. Bunları bilmediği takdirde dünya ve ahirete şevk ile çalışır.”
Cenab-ı Hakk’ın hikmeti çok derindir. Biz bunları bilemeyiz. Sizin boyunuz da 1,85 olsaydı. Belki gurura düşüp dalalete girebilirdin. Belki bu hikmete binaen Yüce Allah seni böyle yaratmıştır. Bu ise senin hakkında daha hayırlıdır.
Mahlukatın en şereflisi ve en mükerremi insandır. Bu insan ise madde ve ruh denilen iki terkipten meydana gelmektedir. Maddeten insanın en kıymetli azası onun kalbidir. Kalbin gıda ve lezzeti ise marifetullah ve muhabbetullahtır. Bu marifet ve muhabbetin anahtarı sana verilen zahirî ve batınî duygularındadır. Hamdolsun onlarda da bir noksaniyetin yoktur. İşte senin kamil bir insan olman bunlarladır. Mesela senin gözün olmasaydı, o zaman derdin ki:
“Ya Rab! Benim gözüm olsaydı da kâinatı senin namına seyretseydim.”diye temenni edebilirdin. Demek ki, marifetullah ve muhabbetullah için bütün duygulara sahipsin. O halde hiçbir şikâyet hakkına sahip değilsin.
Senin boyunun kısa ve sırtında da kambur olması ibadetine noksaniyet getirmediği gibi engel de teşkil etmez ki, sen de muzdarip ve mahcup olasın.
Şu da bir hakikattir ki, insan dünyaya zevk ve sefa için gelmemiştir. Ahireti kazanmak için gelmiştir. Peygamberimizin buyurduğu gibi “Dünya ahiretin çiftliğidir.” Çiftlikte ise oyun ve eğlence olmaz. Orada tembellik değil, kazanmak için çalışıp terlemek vardır. Bediüzzaman’ın dediği gibi, “Bu dünya, dâr-ül hikmettir, dâr-ül hizmettir; dâr-ül ücret ve mükâfat değil. Buradaki a'mal ve hizmetlerin ücretleri cennettedir.”
Orada bitmesi ve tükenmesi mümkün olmayan bir saadet ve huzur olduğu gibi Cemâl-i İlâhiyenin müşahede makamı da orasıdır.
Bu anlattıklarımdan ve okuduklarımdan sonra memnun ve mesrur bir şekilde yanımızdan ayrıldılar.
Hayatım- Hatıralarım- Mehmed Kırkıncı-Zafer Yayınları-İst-2004Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Araf suresi 164.ayet
"İçlerinden bir topluluk, "Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz" dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; "Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırla
GÜNÜN HADİSİ
Allahu Teala, kulunu helal (kazanç) talebinde yorgun görmeyi sever.
250 Hadis, s.197
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...