TARTIŞMAK
Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin "tartışmak" olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya
Modern hayatta Müslümanlar olarak en çok yaptığımız şeyin "tartışmak" olduğunu söylersem abartı yapmış olur muyum? Abartı yaptığımı düşünenler de, hak verenler de olacaktır. Bu hüküm cümlesinin de yeni bir tartışmaya vesile olmaması için araya bir "belki de" eklemek en iyisi. Ama bu bizi, meseleyi hafife alma hatasına düşürmemeli!
Problem birkaç noktada kendini gösteriyor:
Birincisi: Her şeyi, birkaç aşama sonra tartışmaya dönüşeceği açık olan bir konuşma tarzıyla halletmeyi tercih ediyoruz. İbn Teymiyye'nin tabiriyle "münasaha münazarası" değil, "muhasama münazarası" yapıyoruz. Hepimizin doğruları var ve hepimiz kendimizi o doğruları "batıldaki karşı taraf"a tebliğ etmekle mükellef sayıyoruz. Ama "karşı taraf"ın da tebliğ edilmeyi hak eden doğruları var? İşte bu gerçekle yüzleştiğimizde "konuşma" yerini "tartışma"ya bırakıyor.
İkincisi: Neleri tartışabileceğimizi ve neleri tartışmamamız gerektiğini kestiremiyoruz. Yani haddimizi, hududumuzu, sınırımızı, kapasitemizi, salahiyetimizi… göz önünde bulundurmadan dalıyoruz tartışma ortamlarına. İnternette, çayhanelerde, sokakta, okulda… Zaman zaman boyumuzu aşan meselelere daldığımızı fark ediyoruz belki, ama "yenilmiş" görüntüsü vermektense "direnme"yi sürdürmeyi tercih ediyoruz…
Hanefî mezhebinin ileri gelen imamlarından el-Hasen b. Ziyâd diyor ki: "Züfer ile münazara eden kimi gördüysem kendisine acıdım." Bunun sebebi, münazara esnasında kişinin ilzam edilmiş olmayı nefsine yediremeyerek beyhude direnmeyi tercih etmesidir. Zikri geçen İmam Züfer'in şöyle dediği nakledilir: "Ben muhatabıma "hata etmişim" dedirtene kadar değil, muhatabım cinnet geçirene kadar münazaraya devam ederim." Kendisine bunun nasıl olduğu sorulunca da şu cevabı vermiş: "Öyle bir noktaya gelir ki, hiç kimsenin söylemediği şeyleri söylemeye (yani saçmalamaya) başlar."
Diyeceksiniz ki, "bu nakiller geçmiş ulemamızın da tartıştığını gösteriyor." Doğru. Ama onlar, varlıklarına kasdetmiş küresel meydan okumalarla karşı karşıya değildiler. İslamî karakterini sürdüren, topluma, ilim anlayışına, varlık telakkisine, kalkış noktasına ve hedefe ilişkin temel kodların belirlendiği bir sistem içinde yaşıyorlardı. Onların "öteki"ni hem içeriden hem dışarıdan kuşatan küresel bir sisteme karşı varlık-yokluk mücadelesi vermek gibi bir mecburiyetle muhatap değildiler.
Tam tersine, İslam medeniyetinin kuruluş safhalarında, yani devletten medeniyete geçiş aşamasında yaptıkları bütün o tartışmaların devleti, ilmî hayatı, medeniyet ufkunu tahkim etmek gibi bir fonksiyonu da oluyordu. Bizimkiyle kıyası gayri kabil olan ilmî derinlikleri, dindarlıkları ve müktesebatları da ayrı bir bahis.
Biz ise daha kendi Müslümanlığımızın adamakıllı bir tanımını yapabilmiş değiliz. Genelleme yapmayalım, ama pek çoğumuz için durum maalesef böyle. Modern dünyanın görünür-görünmez propaganda mekanizmalarının etkisi altında bilincimizin ne ölçüde kirlenmeye/bulanmaya maruz kaldığını bilmiyoruz. Kanaatlerimizin, malumatımızın, değer yargılarımızın gerçek anlamda ne kadar "İslamî" olduğunu da bu çerçevede net olarak söyleyemiyoruz.
Bu gerçek ortadayken Din'in kaynaklarını dahi sınırsız bir "özgürlük" anlayışı içinde konuşmayı/tartışmayı normal, hatta "gerekli" görenlerimiz az değil. Hangi zeminde, hangi birikimle neyi tartışıyoruz?
Üstelik üzerinde konuştuğumuz/tartıştığımız husus "din"! Allah Teala, kelamını bize tartışalım diye mi göndermiştir, yoksa tabi olup hidayeti bulalım, kurtuluşa erelim diye mi?
Ebubekir Sifil-Milli Gazete - 9 Şubat 2008
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
meryem yılmaz, 2008-02-28 06:14:52
çok doğru.çünkü bizim toplumungenelinde var,bildik bilmedik konularda konuşmak.sanırım buda toplumumuzun eğitim düzeyinden kaynaklanıyor.hayırlı sağlıklı günler dileriz.aeolun
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”
1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP
İnkâr edenler, Allah'ın yolundan ve -yerli, taşralı- bütün insanlara eşit (kıble veya mâbed) kıldığımız Mescid-i Harâm'dan (insanları) alıkoymaya kalkanlar (şunu bilmeliler ki) kim orada (böyle) zulüm ile haktan sapmak isterse ona acı azaptan tattırırız.
Hac,25
GÜNÜN HADİSİ
Hikmetli söz, müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa almaya en layıktır.
Tirmizi, İlim, 19.
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...