RİSALE-İ NUR’DAN KELİMELER CÜMLELER-1-Alaaddin Başar-Zafer Yay-2007-İstanbul

“Nur Külliyatında iman için ‘nur’ tabiri kullanılır.”s:19 İman bir nurdur; göz nuru insanı madde âlemiyle


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-01-29 09:28:18

"Nur Külliyatında iman için 'nur' tabiri kullanılır."s:19

İman bir nurdur; göz nuru insanı madde âlemiyle buluşturduğu gibi, iman nuru da insan kalbini iman hakikatlerine muhatap kılar.
Kör bir insan, göz nurundan mahrumdur; eşyaya bakar ama bir şey göremez. İmansız bir insan da küfür karanlığındadır, kâinatı seyreder, ama onun yaratıcısını bilemez."s:21

"Hissetme, anlama ve iman… İnsan ruhuna ulviyet kazandıran üç ayrı hâdise. Hissetme, mesela görme ile anlama arasında bir yönüyle benzerlik var. İkisinde de kavrama, içine alma vardır. İnsan bir çiçeğe baktı mı, onun görüntüsü bütünüyle gözde teşekkül eder; âyineye akseden resim gibi. Ve insan, bir meseleyi anladı mı artık onun her tarafı o şahsın ilmindedir, tıpkı bir görüntü gibi. Ama, iman öyle değil. İmanda kavrama yoktur, anlama yoktur; tasdik vardır, hayret vardır, vecd vardır, muhabbet ve havf vardır."s:26

"Haşrin cismanî değil de sadece Ruhanî olduğuna tam olarak inanan bir insan, yakîne erememiştir. Zira, bu iman yakînin birinci şartını taşımıyor. Yanlış inanca ise yakîn denilmez."s:36

"Melâikeye her mü'min inanır. Melekleri Kur'an-ı Hakim'in bildirdiği gibi bilen bir insanın bu imanın vakıa mutabıktır ve şüpheden de uzaktır. Ama, melekleri sözü edildiği zaman hatırlamak başka, her adım atışında, her söz sarf edişinde onları yanı başında bilmek daha başkadır. İşte bu ikincisi yakîn imandır."s:36–37

"Marifet, uçsuz bucaksız sema. Marifet, sonu gelmez yolculuk. Bir kul, bütün sıfatları sonsuz olan Allah'ın marifetinde ne kadar ileri giderse gitsin, önünde yine sonsuz bir mesafe vardır."s:47

"Allah'ın marifetinde ilerlemenin, yükselmenin yolu, bizim için düşünmekten, okumaktan geçer. Bilhassa iman hakikatlerine ait ulvî dersleri."s:47

"Bu dünyadaki nimetler, cennettekilerin yanında gölge gibi. O halde, oradaki marifet de bu dünyadakinden o derecede ileri olmalı."s:50

"İnsan, midesinin feryadını birkaç lokma ile teskin edebilir, ama kalb ne yemekle tatmin olur, ne içmekle; ne servetle doyar, ne makamla… Onun gıdasını bizzat Hâlık'ı beyan ediyor: 'Kalbler ancak Allah'ın zikriyle mutmain olur.' Yani, kalbin gıdası Allah'ı anmak, O'nu hatırlamak."s:61

"Tevekkül yüksek bir haslet, ulvî bir seciye… İnsan ruhu için ayrı bir terakki vesilesi. Kul ile Rabbi arasında manevî bir rabıta."s:67

"Allah'ı zikretme, yani O'nu hatırlama, yâd etme sadece bildiğimiz ibadetlere mahsus değildir. Sabır, teslim, rıza, havf, reca… Her biri ayrı bir zikir. Tevekkülü de böyle ulvî bir zikir olarak kabul etmek gerek."s:67

"Tefviz ve tevekkül yakın mana taşırlar. Şu var ki, tefviz daha umumîdir. Nitekim, 'tevekkül tefvizin bir koludur', yahut 'tefviz, tevekkülün en ileri şeklidir', denilmiştir."s:68

"Bir işin meydana gelmesi için gerekli sebeplere müracaat etmeden, 'Allah her şeye kadir değil mi?' diyenler, 'esbap dairesini' 'itikat dairesi' ile karıştırırlar. Bunları bekleyen akıbet, tembelce oturmak ve gayelerinden mahrum kalmaktır."s:71

"Çelik kuvvetlidir, tahta ise zayıf. Çelik kılıç ile tahta kılıç çarpıştıklarında, zafer çeliğin olacaktır. Bunları ellerinde tutan insanları inançları sonuca tesir etmez. İnançlının elinde tahta kılıç varsa, sonuçta mağlup olan 'inanç' değil 'tahta'dır."s:73

"Kâinat kitabındaki hangi esere baksam, Allah'ın o eserde tecelli eden ilim ve hikmetini, kudret ve kemalini hayretle seyrediyordum. Ve biliyordum ki bu hayret, olması gerekenin sonsuzda biri kadar. Bir başka eseri incelediğimde hayretim bir kat daha artıyordu.
Her okuyuş bir perdenin aralanmasıydı. Yahut her okuyuşta İlahî sanatları bir başka perdede seyrediyordu."s:82–83

"Kâinat kitabı ve Kur'an-ı Kerim… Her ikisinde de yetmiş bin perde var. İnsanoğlu kalp, ruh ve akıl sahasında mesafe kat ettikçe farklı tecellilere mazhar olacak ve Rabbini tanıma vadisinde her an biraz daha yol alacaktır. Bu perdelerin aşılması, öncelikle nefisteki engellerin kalkmasına bağlıdır."s:85–86

"Rabb-ül âlemin, melekler âlemini, sema âlemini, arz âlemini ve onlardaki bu milyonlarca ayrı âlemi birlikte tanzim ve idare etmekten, onlardan san'a tını, ilmini, kudretini, ihsanını, keremini sergilemekten, beşerî ölçülere gelmez ulvî bir lezzet alır. İşte bu İlahî lezzet, 'lezzet-i mukaddese' tabiriyle ifade ediliyor."s:98

"Büyük insanların hepsinde her güzel ahlâk mevcut. Ama, farklı derecelerde, ayrı seviyelerde. Kimi muhabbette daha ileri, kimi Allah korkusunda, kimi ilimde umman, kimi cömertlikte. Biri cihatta önder, beriki tefekkürde. Bütün bu güzelliklere, insanlar arasında, en ileri seviyeyle sahip olan bir tek zat var: Resulullah (a.s.m) Efendimiz. Allah'ın insan terbiyesinden aldığı lezzet-i mukaddesenin en ileri seviyesi de Habibullah'ın terbiyesinde saklı."s:99

"Fethetme, yani açıp yayma, büyütüp geliştirme bir İlâhi fiildir. Bir çekirdeği açıp yayan, büyütüp ağaç yapan kim ise, bir yumurtayı kuş haline, bir nutfeyi insan haline getiren de o olabilir. Burada ise 'fethetme ve büyütme' fiillerinin 'ıtlak, ihata ve nihayetsizliğini' görüyoruz."s:107

"Dünya gölgeler diyarı, Ahiret asıllar âlemi… Öyle ise, dünya ateşi de cehennem ateşine göre gölge. Biz gölgenin bir anlık yakmasına dayanamazken, asıl hakkında nasıl böyle pervasızca konuşabiliriz."s:110

"İnsanın iradesi cüz'îdir; yani bir anda ancak bir şeyi irade edebilir; birden fazla işi birlikte irade edemez. Konuşması da iradesi gibi cüz'îdir. Bir anda sadece bir kelime konuşabilir; ikinci kelimeyi ondan sonra dile getirir. Demek oluyor ki, insan bütün sıfatlarıyla cüz'îdir. Allah'ın ise bütün sıfatları küllîdir, mutlaktır, sonsuzdur."s:118

"Her mevki ve makam bir çetin soru; onlarla gurura kapılanlar kaybediyorlar."s:128

"Ruh evveldir, zira o var iken beden yoktu. Ahirdir, beden çürüyüp gitse de o varlığını devam ettirir. Zahirdir, onun varlığı bedenin her noktasında kendini gösterir. Batındır, onun mahiyetini bilmek beşer idrakinin ötelerindedir.
Bu ruhun yaratıcısı olan Allah, elbette cihetten münezzehtir. O, hem Evvel'dir, hem Ahir, hem Zahir'dir, hem Batın…"s:147

"Sıhhat meyve, hastalık diken gibi gelir bize… Nefsimizin hoşuna giden her hâdise manevî bir meyve, hoşlanmadıkları ise birer diken. Ama bilemiyoruz, belki de biz o hoşlanmadığımız hâdiselerden daha çok fayda görmekteyiz. Sıhhatli insanın gaflet içinde yaşaması, hastanın ise durmadan Allah'ı zikretmesi ve O'ndan şifa istemesi bunun en güzel misali değil mi!?"s:153

"Allah, kendisini tesbih eden bütün mahlûkatını, bilhassa bu vazifeyi en güzel şekilde yerine getiren mü'min kullarını sever. Kendisine şirk koşan, nimetlerini küfranla karşılayanlardan ise razı olmaz. İnsan da O'nun sevdiklerini sevmek ve O'nun buğz ettiklerine buğz etmekle bu sırdan nasiplenir."s:154

"İnsanın hikmet ehli olması, Rabbinin razı olduğu bir kul olmasına bağlı…"s:154

"Nur Külliyatında, kâinattaki kuvvetler 'Kudret-i Ezeliyenin feyz-i tecellisi ve eser-i ibdaı' olarak tarif edilir. Mahlûkun sıfatları da mahlûk. Bizde ve bütün eşyada bulunan kuvvetler, hep Allah'ın yaratmasıyla vücut buluyorlar. Bu kuvvetler için, belli hudutlar çizilmiş. Hiçbir varlık bu sınırları aşmaya güç yetiremez."s:156

"İman da nur sınıfına girer. Ve bu nur, insan bedeninde değil, manevi kalbinde yerleşir. Her nuranî varlık gibi o da tecezzi kabul etmez, yani parçalara ayrılmaz."s:172

"Nimetlerde Allah'ın iltifatlarını hisseden bir mü'minin, tek bir çeşit yemekten aldığı manevî lezzet, başkalarının en mükellef ve mükemmel sofralardan alacakları hazları ve zevkleri çok gerilerde bırakır. Önemli olan nimetlerden bu manada istifade edebilmek, onları ruh dünyamıza da yedirmek, kalp âlemimize de içirmektir."s:177

"Allah'ı noksan sıfatlardan tenzih etmek celâl, kemâl sıfatlarını düşünüp hamd etmek ise cemal tecellisidir."s:180

"Nur Külliyatı'nda, 'Fırtınalı bir denizin, zelzeleli bir zeminin Ya Celîl, Ya Azîm…' dedikleri kaydedilir. Denizde başka isimler de kendini gösterir, ama fırtınalı denizde nazara ilk çarpan celâl ve azamettir. Celîl ve Azîm isimleri orada hâkim durumdadır, diğer isimler ona tabidirler."s:185

"Akıllarına güvenen ve onu yegâne ölçü kabul edenler, kavrayamadıkları hakikatleri şu veya bu sebeple inkâr etmeyi daha kolay bulur ve düşünmekten olanca güçleriyle kaçarlar."s:192

"Kur'an, âlemleri terbiye eden Allah'a hamd ile başlar. Bu hamd ile insanoğlu, bütün âlemlerin Onun için ve Ona göre terbiye edildiğini büyük bir şükür ve hayranlıkla dile getirmiş olur."s:194

"Her nefis, şerrin, fıskın, edepsizliğin kötü olduğunu ilhamen bilir. Ve yine her nefse hayrın, sevabın, ahlâkın güzelliği de ilham edilmiştir. Günahlar bu ilhamı perdeler; takva ve Salih amel ise arttırır. Kâmil mü'minlerde bu ilham, gerek Kur'an-ı Kerim'deki, gerekse kâinat kitabındaki birçok esrarın keşfine sebep olur."s:235

Bugün, şekillerin ve seslerin televizyon vasıtasıyla bir anda birçok mekânlarda bulunmasını gayet normal karşılıyoruz. Ama Belkısîn tahtının çok kısa bir zamanda Süleyman Aleyhisselâmın yanına getirilmesini aklımıza sığıştıramıyoruz. Faraza; bir gün ses ve şekiller gibi, eşyanın da nakline muvaffak olunsa, o zaman onun da gayet normal ve makûl bulacak, ona da hayret etmemeğe başlayacağız."s:238

"Ruhun sürati ne ışıkla kıyasa girer, ne de sesle. Hayâl ruhun bir hizmetçisi. Bir anda cennetlere varabiliyor. Akıl, ruhun anlama âleti. İnsan bu âletle bir anda yıldızlara çıkıp onları tefekkür edebiliyor."s:238–239

"Dünya; 'deni', 'aşağı' manasına geliyor. Bütün ömrü boyunca aşağı olanı isteyen, aşağılığa alışan, aşağı işler peşinde koşan insan, artık âhiret yurdunu gözetemez olur. Yüksek idealler, ulvî sıfatlar, güzel ahlâklar ruhundan gitgide silinir."s:261

"Resulullah Efendimiz (a.s.m), Cehennemin etrafının nefsin hoşuna gidecek şeylerle sarılı olduğunu bize haber veriyor. Öyle ise nefsimize uyarak bir günah işlediğimizde hemen Cehennemin sıcağını hissetmeli ve tövbe ile ondan derhal uzaklaşmalıyız."s:268

"Malûmdur ki, ölüm ruhun bedenden ayrılma hadisesidir. Ruh için ölüm, idam, yokluk söz konusu değildir. Ölen, çürüyen ve dağılan ancak cesettir; beden hücreleridir."s:279

"İki dünya saadeti tevekkül ile mümkün. 'Her hayır Allah'ın elindedir.' Diyen bir mü'min, bu dünya ve öte dünya için ne hayır talep ediyorsa, onun şartlarını yerine getirir ve Allah'a tevekkül etmekle huzur bulur."s:292

"Bilindiği gibi insanda üç ayrı özellik birlikte bulunuyor. Nebatî, hayvanî ve insanî özellikler. Birincisi, 'gelişip büyümek' ikincisi ise, 'yeme, içme ve şehvet' şeklinde özetlenebilir. Nefis, sadece ilk iki maddeye teveccüh eder ve insaniyeti bu dar dairelerde boğmak ister."s:294–295

"İnsan bedeninde yüz trilyon kadar hücre olduğu söyleniyor. Her hücrenin de nice fonksiyonları var. İnsan, bir anda iki şey irade edemezken, bedenindeki bu sayısız faaliyetleri nasıl izah edecektir? Demek ki, insan kendine malik değil. O bir kuldur. Bedeni, küllî bir irade ile tanzim ve idare ediliyor."s:305

"İnsanda iki türlü fiil cereyan eder, birisi ihtiyarî diğeri ise ızdırarî. Birincisinin ortaya çıkmasına insan iradesi şart kılınmış, ikincisi ise tamamen onun iradesi dışında. İhtiyarî fiillerde insanın elinde sadece talep etme, meyletme, kesb etme var; yaratma ise Allah'a mahsus…"s:311

"Her gün, her saat, hatta her an ayrı bir âlem… Belli bir anda kâinatta cereyan eden bütün hâdiseler, bir an öncesine ve bir an sonrasına göre farklı tablolar meydana getiriyorlar. Öyleyse, her an bu âlemde ayrı bir levha sergileniyor…"s:322

"Şu dünyamız, şu bütün insanlar, hayvanlar, bitkiler zaman nehrinde durmadan akıyorlar… Ölüme, kıyamete doğru yol alıyorlar… Bu nehri akıtan zât, elbette zamandan münezzehtir. Yani, onunla bağlı ve kayıtlı değildir. Ve bu nehirde akanların hiçbiri, zamandan münezzeh olmayı lâyıkıyla bilemez."s:322

"Hoşlanmadığımız ve şer sandığımız birçok hadise, gerçekte hayrı netice verebilmektedir; hastalığın günahlara kefaret olması gibi. Bazen de hoşlanmadığımız şeylerin hakkımızda şer olduğunu görüyoruz; servetin kibir ve gurura yol açması gibi."s:325

"İnsan sadece nefsini ölçü aldı mı yanılır. Bir gencin nefsi, okula gitmemek ve oyun oynamaktan yanadır. Ama akıl bunun karşısına çıkar. İstikbâldeki güzel makamları, yahut çekeceği sıkıntıları gösterir, onu oyundan vaz geçirir. Demek ki, nefis için güzel olan, akıl için güzel olmuyor."s:352

"Kalp ise apayrı bir âlem. O, iman ile nurlanırsa, her şeyi ve her hadiseyi İlâhî isimlerin birer tecellisi olarak görür. 'Allah'ın bütün isimleri güzel olduğu gibi, onların bütün cilveleri, bütün tecellileri de güzeldir' gerçeğine ulaşır. Artık bu bahtiyar kul için, çirkinlik diye bir şey kalmaz ortada."s:352–353

"Musibet kendi başımıza gelmişse, nefsimizi suçlayalım; onu tövbeye sevk edelim. Başkalarına gelen bela ve afetleri ise onların terakkilerine vesile bilelim. Böylece hem nefis terbiyesinde yol kat etmiş, hem de başkaları hakkında kötü düşünmekten kurtulmuş oluruz."s:354

"Çoğu insan, eşitlikle adaleti bir sayıyor. Halbuki mutlak eşitlik yani her şeyin her yönüyle birbirinin aynı olması adalete zıt."s:363

"Bu dünyada bütün işlerimizi, sözlerimizi, hallerimizi istikamet çizgisinde tutabilmemiz oldukça zor. Ama bu ince ve keskin yolu aşırılıklara sapmadan tamamlamadıkça da âhirette sıratı geçmemiz mümkün değil…"s:391

"Güzel ahlakın başta gelen bir şubesi de tevekkül. Sebeplere teşebbüs eden ve neticeye razı olan insan tevekkülün sırrına ermiştir ve istikamet üzeredir."s:394

"İnsanoğlu her nasılsa, başkalarının hakkını çiğnerken o insanların Allah'ın kulu olduklarını unutuyor. 'Ben Allah'ın bir kuluna zulmedersem, O'nun kahrına hedef olurum' diye düşünemiyor."s:419

"Konuşma hadisesinde birbirine zıt 'iki ayrı doğuş' söz konusu… Konuşanda mânâdan kelime doğuyor, muhatapta kelimeden mânâ… 'Ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın' meâlindeki âyet-i kerime her konuşmada defalarca tasdik edilmekte…"s:456

"Kur'an'ı ne kadar anlar ve yaşarsak, aynamız o kadar büyür ve o güneşten istifademiz de o kadar fazla olur."s:462

"Hepimiz ayna gibiyiz. Aklımızı, kalbimizi, hayalimizi neye karşı tutsak, değerimiz de, derinliğimiz de, kıymetimiz de ona göre oluyor."s:481

"Ahiret ülkesi, iman ve itaat edenlerin mükâfat beldesidir; etmeyenlerin de ceza menzili. Cennet vücut âlemlerinin, cehennem ise adem âlemlerinin mahsulleriyle dolup taşacaktır."s:501

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim arzım geniştir. O halde (nerede güven içinde olacaksanız orada) yalnız bana kulluk edin.

Ankebut, 56

GÜNÜN HADİSİ

Bir kimseye şer olarak bir müslüman kardeşine hakaret etmesi kafidir.

Riyazü's Salihin, 3/1605

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI