İTTİBA’ EHLİ SÜNNETE’DİR-İsmail Çetin- Dilara Yayınları- Isparta- 2009

“Bu zamanda ibadete sarılmak, kor parçasını tutmak gibidir; bundan böyle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Fitnelerin çoğalması zamanında yapılan ibadet, Bana hicret etmek gibidir.” ‘yani sığınmaktır’ buyurm


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-05-15 12:28:36

"Bu zamanda ibadete sarılmak, kor parçasını tutmak gibidir; bundan böyle Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem: "Fitnelerin çoğalması zamanında yapılan ibadet, Bana hicret etmek gibidir." 'yani sığınmaktır' buyurmasıyla ibadete sarılanları müjdelemiştir." S:19

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem gerek Yahudi, gerek Nasara ve gerekse başkalarına uymayı, onları örnek edinmeyi, onlardan nakil almayı, sözlerine uyulmasını yasaklamıştır. S:47

İnsan bütün hayatında bir taraftan hayatına yani yaşamasına hizmet eden sebeblerin ve leziz şeylerin peşinde koşan avcı, diğer taraftan türlü meşakkat ve elemlerle takib edilen ve hayat levazımları kesilen av olduğundan gafil kalır, ibadeti bırakmasıyla tefrikaya girer, muhalefette bulunur. S:82

"Dinden kaynaklanan ve dine hizmet eden kelam ilmi makbuldür; felsefeden kaynaklanan kelam felsefedir; dine muvafıkı kabul edilir, dine muhalifi reddedilir." S:89

"Ayet, hadis, icma'i ümmet ve şer'i kıyasa dayanmayan iddia, ne olursa olsun sakınılması gereken davalardır." S:103

"Ümmet" ve "millet"in manalarını bilmek gerekir. "Ümmet"in manasını bilmeyen, ümmeti kâfir, kâfiri millet zanneder. Bu zannından dolayı başkasını kurtarmaya çalışırken kendisi helak olur. S:119

Müslümanların başına gelen ne kadar belalar varsa, hepsi Peygamberlerin yoluna uymayan feylesoflardan, İsrail Oğullarından, Yahudilerden ve Hristiyanlardan gelmektedir. S:129

Sırat-ı müstakim'i bilmek ve o bilgiyle amel etmek, kurtulmuş fırkanın yoludur. Kur'an yoludur, hadis yoludur. Lakin Kur'an ve Hadisi kendi anlayışımızla değil, ashab, tabiin ve etbai tabiin'in anlayışıyla anlamak gerekir. S:135

"Evet, tanımak gerekir; sırat-ı müstakim'de olan ve olmayanları tanımak lazımdır. İki şeyi bilmek gerekir; Sırat-i müstakimi bilmek ve sırat-i müstakimde gidenleri bilmek. Zira yol tektir; onun haricindekiler batıl yollardır." S:135

Bir kısmı kendilerine "Ehli Hadis", bir kısmı kendilerine "el-Cemaat-ul-İslamiyye", bir kısmı "Hizb-ut-Tebliğ", bir kısmı "Ehli Tevhid" isimlerini takmışlardır. Her bir fırka ve hizb gayrini İslam dışında görmektedir. Türkiyemiz de öyle… Manzara meydanda: Şucu bucu…
Andolsun! Üstad Bediüzzaman, Seyyid Şeyh Abdulhakim Arvasi, Süleyman Efendi, Hazreti Dıyaeddin'in halifeleri ve bunlara benzer bütün büyüklerimiz ipektirler. Tenkidi bırakalım. Ehli Sünnet vel'Cemaate sarılmayı tavsiye ederiz. Ehli Sünnet vel'Cemaatin yolu, Ashab yoludur. Ameli tatbikatta dört mezhebden birini taklid, itikada Eş'ari ve Maturididen birini takib etmenin hak yol olduğuna inanıyoruz. S:168-169

Ashab, tabiin ve tebe'i tabiin'in üstün evsaf ve ahlakı çoktur. Fakat hemen hemen onlardan kısm-i azamisinde bulunup, onlardan başkasında bulunmayan vasıflardan birincisi, her çeşit dünyevi menfaatleri sarf-ı nazar ederek, her şeylerini dinlerine feda etmekten ibaret üstün sadakatleridir.
İkincisi, var olan gücü, sevgiyle Müslüman kardeşine feda etmekten ibaret îsar'dır. Üçüncüsü, kalben dahi hiçbir Müslüman'a kin, buğz ve hased etmemek şartıyla her anda din kardeşlerini duadan unutmamak hasletidir. S:250

"Hadis-i şerifte: "Kim Allah'ı severse, Kur'an'ı sevmiştir. Kim Kur'an'ı severse, Beni sevmiştir. Kim de Beni severse, ashabımı sevmiştir." Diye buyrulmaktadır. İşte görüldüğü gibi ashabın sevgisi olmaksızın Peygamber'in sevgisi, Peygamber'in sevgisi olmaksızın Kur'an'ın sevgisi, Kur'an'ın da sevgisi olmaksızın Allah Teâlâ'nın sevgisi kazanılmayacaktır. Ashabı eleştirmeye cesaret eden, Kur'an'ı da, Peygamberi de eleştirmeye cür'et etmiş demektir. O zaman Allah sevgisinin iddiası yalan olur. Bilakis Allah Subhanehu ve Teâlâ'nın bazı sıfatlarının inkârına dahi delil teşkil eder." S:256

Üstünlük ve fazilet, Peygamber'in zamanında yaşayanlara mahsustur. Mesela Veysel Karanî gibi zevatlara da aynı üstünlük ve fazilet sabit olmuştur. Sonra ikinci ve üçüncü asırda yaşayanlarda üstünlük ve fazilet, ilk yüz senede yaşayanlardan bir derece aşağıdır. Peygamber'in zamanına en yakın, en üstündür. Cumhur-u Ehli Sünnetin görüşü budur. S:263

İhtilafa düşen iki imam, İmam Şafii ve İmam Ahmed bin Hanbel'in, takriben yetmiş iki meselede ihtilaf etmiş olduklarını buldum.
Bununla beraber bir araya gelişlerinde, İmam Ahmed bin Hanbel ayet ve hadisi, icma'yı, sahabenin sözlerini ele alır, meselenin tüm delillerini serer. İmam Şafii de aynısını yapar. Ve sükût halinde, tebessümle, selamla, kucaklaşmayla, ağlayışla birbirlerinden ayrılırlardı; ayrıldıktan sonra gözyaşlarıyla birbirlerine dua ederlerdi. S:270

İşte ihtilafın sûreti budur. Bundan böyle ihtilafları zarar vermez.
İhtilaf eden ikiden her biri, amacın birleşmesinden dolayı diğerine dost kalır. Aralarındaki ihlâs, sevgi, teslim, takva ve alakadarlık bâkî kalır. :271

Hicrî 200'de vefat eden İmam Muhammed bin İsmail bin Ebi Fudeyk diyor ki: "İmam Malik'in İmam Ebu Hanife'nin elini tuttuğunu, beraber yürüdüklerini, Mescid-i Saadet'in kapısına varınca İmam Malik'in, İmam Ebu Hanife'yi öne geçirip kemâl-i tevazuyla arkasından yürüdüğünü gördüm." S:271

Bize düşecek vazife üçtür:
a- Ashab, tabiin ve tebe'i tabiinden müteşekkil cemaati tanımak.
b- O cemaatin imamlarını tanımak.
c- Tanıdıktan sonra onlara ittiba' etmek.
İşte Sünnete ittiba' dediğimizin manası budur. S:278

Kur'an ve Sünnet yağmura, iman cevhere, kalbler vadilere, küfür ve batıl ameller posaya, imanın semeresi olan salih amel faideli emtiaya, ziynete benzetilmiştir. S:281

Ekmel-ul-ulema Üstad Bediüzzaman diyor ki: "Şimdiye kadar tevatür derecesinde İslam büyükleri hakkında yazılan eserleri ve bunların ardınca giden bunca ulemayı tekzib etmek, aklın kârı değildir." S:294

"Türkiye'de Arabca okuyanlar dahi, icaze alanlar bile, köklü olarak Arabî bilmemektedirler. Dolayısıyla bütünüyle Arabî ilim zayi olmaktadır. Türklerin asıl dili olan Osmanlıca, Arabcadan daha fazla zayi olmaktadır. Osmanlıca denildiği zaman yabancı bir milletin dil anlaşılıyor. Mesela asrımızda yaşayıp vefat eden Mehmet Zihni Efendi'nin Nimet-ul-İslam'ını, Ömer Nasuhi Bilmen'in Kâmûs-i Fıkhıyyesi'ni yahud Elmalı Tefsiri'ni, yahud Üstad Bediüzzaman'ın herhangi bir eserini ilahiyattan mezun bir gencin eline verdik.. Bakar, bakar: "Bunun dili çok ağır. Ne demek istiyor? Haa! Bu Osmanlıcadır" der. Okuyamaz, anlayamaz." S:294

"Ey tahrifçiler! Kevser suyu gibi Bediüzzaman'ın deyim ve terimlerini, Türkçeleştiriyoruz, izah ediyoruz, şerhediyoruz bahanesiyle, neden gençlerimizi, dini, ıstılahi kelimelerden uzaklaştırıp eskiyi unutturuyorsunuz? Bu tahrif mi, tashih mi, tahrir mi? Ne?..
Bu hususta el-Makalat-ul-Kevseri'yi okuyalım. Kendimizi tanıyalım: Ne idik, ne olduk? Üstadı da aslından okuyalım. Necib Fazıl'ın ne demek istediğini bilelim. Ne Mısır'a gidelim ne Pakistan'a. Ne Fransa'ya ne Hindistan'a. "Ancak Mü'minler birbirine kardeştirler…" halkasına girelim. Ehli Sünnet olalım. Ne İhvan'a ihtiyaç, ne hiziblere." S:295

Ashab, tabiin ve dört İmam'a göre taklidi iman, sarsılmaması şartıyla sahihtir; lakin delil araştırmayıp sadece taklidi imanla yetinen günahkârdır. Ehli Sünnet velCemaatin mezhebi de budur. S:386

"Akıl sahiblerine, âlî ve süfli âlemi yaratanı bilmemeleri mazaret değildir. Zira, "Allah'ın insanları üzerine yarattığı fıtrattan ayrılmayın…" (Er-Rum:30) ayet-i kerimesinin delaletiyle sinir sistemi içerisinde küfre iteleyici hiçbir his olmaması, bir de her insanın ruhunun derin merkezinde Allah'ın Varlığı'nın bilinmesi ve sevilmesi, yerleşmesi sebebiyle hiçbir insana cehalet yani Rabb'ini bilmemesi mazeret teşkil etmez." S:387

İbadet ve taat, imanın cevherinin cüz'ünden sayılmaktadır.
Haddi zatında iman, cevherinde azalmaz ve çoğalmaz, amma sıhhat olarak kuvvetli ve zaif olabilir. İttifakla, imansız bir İslam, İslamsız bir iman düşünülemez.
S:389

Mü'min kul, Allah Teâlâ'nın Rezzak olduğuna inanıp, rızk endişesini ve şeytanın vesvesesini kalbinden çıkarttığı an, huzur kapısı, rahmet kapısı ona açılır. İşte Allah'ın Resulü sallallahu aleyhi ve sellem'in fakirlikle iftihar etmesi, Allah Teâlâ'nın ihsan kapısını açması içindir. S:457

Bir insan şeriatın emriyle cüz'i iradesini harcarsa ve öğrendikçe tatbik ederse, ahlakı, şarabın sirkeleşmesi gibi güzelliğe değişir, nefsi başkalaşır. Gelip geçici olan güzel duyguları, makamî olur. Sıddîk olur. Ahyâr olur. s:462

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

ahmet, 2009-06-10 03:07:20

Hak dostları, kalplere huzur ve 'ın gürül gürül akan lütuf çeşmeleridir. Makamları Firdevs, mekânları Kâinatın Efendisinin yanı olsun. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki her şeyi yaratan (c.c.); bizi Kur'ân, Sünnet ve Ehl-i Beyt aşığı kılsın, ve Peygamber dostlarının yolundan ayırmasın. Amin.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Şüphesiz o, korunmuş bir kitapta (yazılı) olan pek şerefli/değerli Kur'an'dır ki O'na temiz olanlardan başkası dokunamaz.

(Vakıa, 77-78-79)

GÜNÜN HADİSİ

"Nerede olursan ol, Allah'tan kork! Kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yap! İnsanlara iyi ahlakla davran!"

Tirmizi

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI