KUR’AN-I KERİM’DE İMAN ESASLARININ VERİLİŞ TARZLARI
DERSİN KONUSU: Akıl – Vicdan – Tartışma – İlim – Telkin – Mesel ve Kıssa.
DERSİN KONUSU:
Akıl – Vicdan – Tartışma – İlim – Telkin – Mesel ve Kıssa.
Nüzulünden bu yana 14 asırdır bütün insanlığa hitap eden ve ebediyete kadar edecek olan bu ezeli Allah kelamı, bildirdiği bütün gerçekleri ve imanın temellerini değişik üslûplar içinde sunar. Bazen telkin yolu ile, bazen bilgi demetleri halinde, bazen akla havale ederek beyanda bulunur. Zaman olur ki, insanı iç âlemine doğru yönelmeğe sevkeder, ibretli hikâyeler içinden kalbe yol açar, sırası geldikçe vicdanı harekete geçirir, imanın zevkine erdirir. Bahsettiği gerçeklerin önemini belirtmek ve akıllardan asla uzak tutmamak için, zaman zaman tekrarlar yaparak hafızalarda daima canlı ve taze kalmasını sağlar.
Kur’an, en aşağı tabakadan, en yüksek tabakaya, en cahilden, en büyük âlime kadar bütün insanlara hitap eder. Bunların kabiliyetleri ve anlayışları ise ayrı ayrıdır. Bundan dolayı Kur’an’ın üslûbu da renkli ve değişiktir.
İnsanlar arasında küçük bir işaretten, büyük dersler alabilen Ebû Bekir (R.A) misali elmas ruhlu müstesna insanlar olduğu gibi, binlerce delil ve mucizeleri gördüğü halde, kalbinde en küçük bir parıltı görülmeyen kömür ruhlu Ebû Cehil’ler de vardır. Bu iki zıt kabiliyet arasından yer alan yüzlerce kabiliyetin varlığı düşünülecek olursa, Kur’an-ı Hakîm’in imanı hakikatlerini sunarken, böyle değişik üslûplar kullanmasındaki hikmet ve manayı daha iyi kavramak mümkün olur.
Şimdi Kur’an-ı Kerim’de iman esaslarının veriliş tarzlarına bir göz atalım ve birkaç örnek sunalım:
(Akıl): Kur’an-ı Kerim’in ön planda ele aldığı mesele, Allah’ın varlığı ve birliği meselesidir. Çünkü; kâinatı yaratmanın en yüksek gayesi ve en yüce neticesi (Allah’a iman)’dır. Ve insanlığın en yüksek mertebesi ve en büyük makamı, Allah’a iman içindeki (Allah’ı bilme ve tanıma)’dır. Bu geçici dünyada insan yaratanını tanımazsa, sahibini bulmazsa, ne kadar şaşkın, ne kadar zavallı olduğunu herkes anlar.
Kur’an-ı Hakîm: “Muhakkak göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde götürüp giden gemide; yeryüzü kuruduktan sonra, Allah’ın gökten yağmur indirerek arzı diriltmesinde, o arzda her türlü hayvanları yaymasında, rüzgârları estirmesinde, yer ile gök arasında Allah’ın emrine tâbi bulutta, akıl ve düşünce sahibi bir kavim için Allah’ın birliğine, kudretine ve yüceliğine delalet eden elbette birçok alâmetler vardır.” (1) ayetiyle Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretini ve büyüklüğünü gösteren ve birliğine delil olan göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün birbirini takip etmesinde görünen eşsiz kudret; insanların sosyal hayatlarında önemli bir yer tutan gemileri denizlerde dolaştıran, ölmüş ve kurumuş yeryüzüne gökten sular indirip yüzbinlerce bitki ve hayvanları canlandırıp muhteşem bir mahşer haline getiren örneksiz hâkimiyet; yeryüzündeki milyonlarca canlıları gayet kolaylıkla yaratmada ve rüzgârları bitki ve canlıların teneffüs yapmalarını ve üremelerini sağlamak gibi, pek büyük vazifelerle görevlendirip, bu vazifeleri yaptırmak için harekete geçirmede görünen büyük rahmet ve hikmet; gök ile yer arasında bir rahmet vasıtası olan bulutları boşlukta durdurarak toplayıp dağıtmak, bir ordu misali istirahat ettirip, tekrar vazifeye çağırmak gibi, harika san’atları birer birer saydıktan sonra bunlar üzerinde derinden derine düşündürmek için:
“Bunlarda akıl ve düşünce sahibi bir millet için kudretine delalet eden alâmetler vardır” buyurarak aklı vazifeye çağırıyor.
(Vicdan): Yine Allah’ın sonsuz kudretini görmek için bu defa nefsimiz ve vicdanımızla bizi baş başa bırakıyor:
“Nefislerinizde (hücrelerden vücut yapınıza ve bütün manevî duygularınıza kadar) birçok alâmetler vardır (ki, hep Allah’ın kudretine, ilmine, büyüklüğüne ve iradesine delalet ederler) hala görmiyecek misiniz?” buyuruyor (2).
İnsan kendisine verilen bir parçacık bilgi ve kudret, sınırlı bir görme, duyma ve bazı eşyaya sahip olma gibi, cüz’i şeylerle bu kâinatın mutlak sahibi olan Allah’ın sonsuz ilmine ve kudretine, eksiksiz görme ve duymasına ve emsalsiz hâkimiyetine bir ayna olur.
Mesela; ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum, onun sahibiyim, onu görüyorum ve idare ediyorum; şu kâinat sarayının da bir ustası var. O usta da onu bilir, görür, yapar, idare eder, der. Allah’a imanı kuvvet kazanır, teslimiyeti artar.
(Tartışma): İman hakikatleri bazen tartışma suretinde sunulmaktadır. İşte şu ayette Allah’ın varlığının ve kudretinin bu yol ile isbatı vardır:
“Allah kendisine mülk ve saltanat verdi diye (azarak) İbrahim ile Rabbi hakkında mücadele eden Nemrud’u görmedin mi? İbrahim ona: “Benim Rabbim (kudretiyle) hem diriltir, hem öldürür.” Dediği vakit, o Nemrud: “Ben de diriltir, öldürürüm. Demişti. İbrahim: “Allah güneşi doğudan getiriyor, haydi sen onu batıdan getir.” Deyince, o küfreden Nemrud şaşırıp tutuldu. Allah zalimler kavmine hidayet etmez.” (3)
Şu ayetler de yine tartışma suretinde tek yaratıcının Allah olduğunu ve dünya hayatından sonra, ahiret hayatının geleceğini bildirmektedir:
“Onu (insan biçiminde) siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa biz miyiz yaratan? Aranızda ölümü (ve ecelleri) biz takdir ettik; ve biz, dilediğimiz şeyi yerine getirmekten aciz değiliz. Kılıklarınızı değiştirmeğe ve bilemeyeceğiniz bir surette sizi yaratmağa da gücümüz yeter. Herhalde (bu dünya hayatında topraktan sonra nutfeden) ilk yaratılışınızı bildiniz. O halde (kıyamette sizi ikinci defa diriltmeğe kâdir olduğumuzu) düşünseniz ya!” (4)
“Yoksa gayb ilmi (levh-i mahfuz) onların yanında da, onlar mı yazıyorlar? Yoksa (ey Resûlüm, seni yok etmek için) bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Fakat o kâfirler, kendileri o tuzağa düşeceklerdir. Yoksa onların Allah’tan başka bir ilahları mı var? Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir.” (5)
(Bilgi ve Telkin): Meleklerden bahseden şu ayetler, onlar hakkında bilgi vermekte ve varlıklarını bize bu yol ile telkin etmektedir:
“Allah kendilerine ne emretti ise, ona isyan etmezler ve emredildikleri şeyi yaparlar.” (6)
“Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir.” (7)
“Melekler Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep onun emriyle hareket ederler.” (8)
“Melekler kendisine ibadet etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.” (9)
Hz. Âdem’i yarattığı zaman, Cenab-ı Hakk’ın meleklere ve İblis’e secde ile emretmesini kıssa tarzında anlatan şu ayet:
“Meleklerin hepsi toptan secde ettiler. Yalnız İblis müstesna…” (10)
Bu ayet, Kur’an-ı Kerim’in çok yerlerinde bazı farklarla tekrar edilmektedir ki, bu yönden aynı hakikat tekrar tarzıyla da verilmiş oluyor.
(Kıssa): Kur’an-ı Kerim’de çok parlak ve güzel kıssalar vardır. Her kıssa ya Allah’ın birliğini ve büyüklüğünü gösteren, yahut ahireti isbat eden, yahut peygamberlerin hak ve masum olduklarını bildiren ayetlerle doludur. Bu ibretli kıssalar fikirleri aydınlatır, terbiye eder; insanın Allah’a iman ve bağlılığının kuvvet kazanmasını sağlar. Bu kıssalar hangi üslûp içinde anlatılırsa anlatılsın, iman hakikatlerinin gönüllere yerleşmesini ve fikirlerin olgunlaşmasını hedef alır.
Kur’an, bazen değişen ve kararlılığı olmayan cüz’i şeyleri ele alır. Bunları sabit hakikatler haline koymak için Allah’ın SEMİ’, BASÎR, ALÎM, HAKÎM gibi güzel isimleri ile bağlar ve meseleyi bunlarda toplar ve hülâsa eder. Mesela:
“Allah, Âdem (Aleyhisselam)’a bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterip: “Eğer (her şeyin içyüzünü bilen) sadıklarsanız, bunların isimlerini bana haber verin.” buyurdu. Melekler: “Biz seni tenzih ederiz, senin bize öğrettiğinden başka, hiçbir ilmimiz yok. Muhakkak sen her şeyi hakkıyla bilensin, üstün hikmet sahibisin.” dediler. (11) ayetlerini göz önüne alalım. Burada Hz. Âdem (A.S)’in yeryüzünün halifesi olması hususunda meleklerden üstün olmasına sebep onun bilgisidir. Ve bu cüz’i bir hadisedir. İşte Kur’an bunu hikâye der; yine bu hadisede meleklerin mağluğ olduklarını beyan eder, sonra bu iki hadiseyi Allah’ın güzel isimleriyle bağlar ve meleklerin dili ile:
“Şüphesiz, her şeyi hakkı ile bilen, üstün hikmet sahibi sensin.” der. Yani; her şeyi eksiksiz bilen ve tam hikmetle iş gören sen olduğun için Âdem (A.S)’ı öğrettin, o da bize üstün geldi. Her şeyi hikmetle yaptığın için bize verdiklerini de, kabiliyetimize göre veriyorsun. Onun kabiliyetine göre de, ona üstünlük verdin…
Ve yine Kur’an der:
“Kocası hakkında seninle mücadele eden ve (kimsesizliği ile ihtiyacından) Allah’a şikayet eden kadının sözünü Allah işitti. Allah zaten konuşmalarınızı işitir. Çünkü; Allah her şeyi işitendir, görendir.” (12)
Cenab-ı Hak mutlak işiticidir. Her şeyi duyar, hatta en küçük bir macera olan ve kocasından şikâyet eden bir kadının sana karşı mücadelesini de işitir. İşte bir insanın en gizli konuşmasını işiten, gören bir zat, hiç şüphesiz her şeyi işiten, gören bir zattır. Kâinatın sahibi olmak için, kâinat içinde zulme uğrayan küçük varlıkların dertlerini dinlemek, feryatlarını işitmek gerekir. Onların dertlerini dinlemeyen, feryatlarını duymayan RAB olamaz. Onun için Kur’an der:
“Allah her şeyi işitendir, görendir.”
Kur’an, İlahî kudretin büyüklüğünü gösteren Hz. Nûh (A.S)’ın tûfanını anlattıktan sonra, bunu şöyle bitirir:
“Bir dünya savaşından zaferle çıkan bir kumandan: “İş bitti. Bayrağımız düşman kalelerinin başında dalgalanmağa başladı, zalimler cezalarını buldular!” der. Ateş eden ordusuna: “Ateş kes!” hücum eden diğer ordusuna: “Dur!” emrini verir. Ateş derhal kesilir, hücum hemen durur. Aynen bunun gibi, kâinatın sahibi olan Allah, Hz. Nûh’un kavmini helak etmek için yer ve göklere emir vermiş, vazifelerini yaptıktan sonra bunlara şöyle diyor: “Ey arz, suyunu yut! Ve ey gök, yağmuru tut!” Su çekildi ve iş bitirildi. Gemi de Cudî Dağı üzerinde kararlaştı ve: “Zalimler helak olsun!” denildi.” (13)
(Tekrar): Kur’an-ı Kerim’in birçok yerlerinde, iman esasları tekrar tarzıyla da verilmektedir. Buna dair birkaç örnek verelim:
“İman edip, Salih ameller işleyenlere gelince, biz onları (ağaçları) altından nehirler akan cennetlere koyacağız. Ebediyen oralarda kalacaklardır. Allah bunu gerçek olarak va’d etmiştir. Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?” (14) ayeti imanın ve iyi amellerin insanın hem kendisini, hem dünyasını, hem bütün sevdiklerini ebediyen yok olmadan kurtarıp, ebedî saadeti kazandırır diye müjde veriyor. Bu ayet Kur’an’da değişik ifadeler içinde çok tekrar edilmektedir. Çünkü; verdiği müjde o kadar kıymetlidir ki, bu ayet milyarlarca tekrar edilse ve buna kâinat kadar değer verilse, yine israf sayılmaz, kıymetinden bir şey kaybetmez. Onun için Kur’an açık veya kapalı olarak bu meselelere dikkatleri çekmekte ve bunların ilaç, hava ve ışık gibi insanların zarurî ihtiyaçları hükmünde olduğuna işaret etmektedir.
Küfür ve inkâr, kâinatı hiçe saymak ve varlıkların hakkını çiğneyip geçmek demek olduğundan:
“Allah’ın birliğini inkâr edenler, bir de ayetlerimizi (Peygamberi ve Kur’an’ı) yalanlayanlar ise, cehennemliktir. Orada devamlı kalacaklardır.” (15) Ve:
“Muhakkak ki, zalimlere acıklı bir azap vardır.” (16) gibi ayetler tekrar edilerek kâfirleri ve inkâr edenleri şiddetle tehdit etmektedir. Ve yine mesela; İslam, Hıristiyan ve Yahudilerde olduğu gibi, peygamberlere bir takım suç ve günah isnadında bulunmaz. Onların, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını bildiren masum (günahsız), kendilerine güvenilir ve nezih insanlar olduklarını bildirir. Kendisi günah işleyen, başkalarının günah işlememesini nasıl söyleyebilir? Onlardan bunu nasıl isteyebilir? İşte Kur’an peygamberler hakkındaki bu tertemiz iman akidesini değişik peygamberlerin dilinden:
“Gerçekten ben, size gönderilen güvenilir bir peygamberim. Artık Allah’tan korkun ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret de istemiyorum; benim mükâfatım ancak âlemlerin Rabbine aittir.” (17) buyurarak, onları çirkin isnadlardan tenzih eder. Bu ayetleri tekrar ederek, bütün peygamberlerin günah işlemeyen, kendilerine tam güvenilir, Allah’ın sadık birer elçisi oldukları hakkındaki bu berrak İslam inancını kafalara yerleştirir.
Dipnotlar:
1-Bakara: 164.
2-Zariyat: 21.
3-Bakara: 258.
4-Vakıa: 59-62.
5-Tûr: 41-43.
6-Tahrim: 6.
7-Müddessir: 31.
8-Enbiya: 27.
9-Enbiya: 19.
10-Sâd: 73-74.
11-Bakara: 31-32.
12-Mücadele: 1. (Cahiliye devrindeki bir âdete göre; bir insan karısını veya karısının bir uzvunu, annesi gibi bir mahreminin uzvuna benzetirse, mesela karısına: “Sen bana annemin sırtı gibisin…” derse, o karısı ebedî olarak kendisine haram olurdu. Buna da ZIHAR denir. İşte bu hususta, İslam’da henüz bir hüküm nâzil olmanda, ashaptan Evs bin Samit (R.A) böyle zıhar yapmıştı. Bunun üzerine karısı Havle binti Sa’lebe çok müteessir olmuş ve Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e müracaat etmişti. İhtiyarlığından, kimsesi olmadığından, çocuklarının küçük oluşundan ve ihtiyacından şikâyet ediyordu. Hz. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de ebedî ayrılık gerektiğini bildiriyordu; fakat kadıncağız bu iş üzerinde ısrarla duruyordu. İşte bu hadise üzerine bu Ayet-i Kerime nâzil oldu ve bir kefaret verdikten sonra, tekrar karı-koca yaşamak imkânı hâsıl oldu.) Kur’an-ı Kerim ve Meâl-i Âlisi.
13-Hûd: 44. (Misal olarak kıssalardan en kısaları seçilmiştir.)
14-Nisa: 122.
15-Teğabün: 10.
16-İbrahim: 22.
17-Şûara. (Sûre içinde 5 kere tekrar edilmiştir.)
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Teğabün, 8
GÜNÜN HADİSİ
İki kelime vardır ki, Rahman'a sevimli, dilde hafif ve mizanda ağır gelir. Bunlar; "Sûbhanellahi ve bihamdihi, Sûbhanellahil-azim=Yüce Allah'ı hamd ile tesbih ederim, Yüce Allah'ı tenzih ederim." kelimeleridir.
Buhari Tecrid-i Sarih, 2189
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...