HZ. FÂTIMÂ BİNTİ RASÛLULLAH (R.ANHA)

“Eğer Allah Teâlâ amcam oğlu Ali’yi yaratmasa idi, Fâtımâ-i Zehrâ’ya bu dünyada denk ve eş olacak bir kimse bulunmayacakmış” Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-09-25 06:09:02

"Eğer Allah Teâlâ amcam oğlu Ali'yi yaratmasa idi, Fâtımâ-i Zehrâ'ya bu dünyada denk ve eş olacak bir kimse bulunmayacakmış" Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)

BABASI:

Yüksek feraset sahibi Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (aleyhissalatu vesselam).

ANNESİ:

Peygamberimiz'in (aleyhissalatu vesselam) nazarında en değerlilerden olan, Tâhire lakablı Hz. Hatice (r.anha).

NESEBİ:

Fâtımâ binti Muhammed bin Abdullah, bin Abdülmuttalib, bin Hâşim, bin Abdimenaf, bin Kusayy, bin Kilâb, bin Murre, bin Kâ'b, bin Lüeyy, bin Gâlib, bin Fehr, bin Malik, bin Nadr, bin Kinâne, bin Huzeyme, bin Müdrike, bin İlyâs, bin Mudar, bin Nizâr, bin Ma'd, bin Adnan, bin Aded, bin el-Mukavvim, bin Sârih, bin Yeşcüb, bin Ya'rub, bin Sâbit, bin İsmail, bin İbrahim.

KÜNYE VE LAKABLARI:

İki cihan güneşi Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) O'na "Hanımların Efendisi" derdi.

"Yüzü parlak kadın" manasına olarak ez-Zehrâ sıfatı kendine verilmiştir.

Lâkablarından biri de "Betül"dür. Bu kelime "kesilmek" manasından müştak olduğundan onun dünyadan kesilip daima Hakk'a yönelik olduğuna işaret etmektedir.

Torunu olan Fâtımâ binti'l-Hüseyn'e nisbetle kendisine "Fatımatu'l-Kübrâ"da denilir.

Babası Hz. Fahr-i Kâinat Efendimize izafetle "Ümmü Ebihâ" (babasının anası) künyesini kullanırdı.

el-Câmiu's-Sağîr'i şerheden rahmetli Azîzî: "Bütün âlemlerin kadınlarının seyyidesi Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'ya, Fâtıma denilmesinin sebeplerinden biri de onun kadınlık âdetinden uzak olmasıdır." demiştir. (*)
Zehrâ diye adlandırılması, yüzünün ay gibi parlak olmasındandır. "Parlak yüzlü kadın" anlamına Zehrâ denilmiştir."

Bunların yanında Râziye, Marziye, Meymûne ve Zekiye gibi yüce lâkabları olduğu siyer kitaplarında mevcuttur.

ŞEMAİLİ VE AHLÂKI:

Hz. Fâtımâ Validemiz, duru, beyaz ve çok güzel bir simaya sahipti.

Hz. Âişe'den (r.anha) rivayet edildiğine göre o: "Ben karanlık gecede Hz. Fâtıma'nın yüzünün aydınlığı ile iğneye iplik geçirirdim" buyurmuşlardır.

Hz. Aişe (r.anha) buyurdular ki: "Peygamber Efendimiz'e (sallallahu aleyhi ve sellem) evsaf ve şemâil, edep ve güzel ahlak, tabiat ve davranış yönlerinden, sevgili kızları Fâtımâ-i Zehrâ kadar benzeyen bir kimse görmedim."

Tıpkı annesi Hz. Hatice (r.anha) gibi yüksek fazilet sahibi idi.

Hz. Fâtımâ'nın (r.anha) çocukluktan beri tabiatı metin, sadeliği sever, oyundan hoşlanmaz, sanki büyümüş de küçülmüş, her şeyi anlayan bir çocuktu. Hiçbir zaman, babasının, annesinin hoşlanmadıkları bir şeyi yapmaz, istemedikleri bir yere gitmez ve hiçbir zaman da onların sözlerinden çıkmazdı. Hep annesinin dizinin dibinde otururdu. Zat-ı Risaletpenahileri (aleyhissalatu vesselam) kendisinin bu tabiatını çok severdi.

BAZI ÖZELLİKLERİ:

v Peygamberimiz'in (aleyhissalatu vesselam) soyu sadece Hz. Fâtımâ (r.anha) ile devam etmiştir. 

v Zeki olduğu kadar ilim yönünden de çok üstündü.  

v İbadetlerine çok düşkün, takva sahibi idi. 

v Edep yönünden o kadar üstündü ki Hz. Esma binti Umeys'e tabutunun üzerinin örtülmesini vasiyet etmiştir. İslamiyet'te tabunun üzerinin örtülmesi ilk defa Hz. Fâtımâ'nın arzusuyla kendi cenazesinde uygulanmıştır.

v Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor: "Ben hayatımda, Hz. Peygamber'den (aleyhissalatu vesselam) başka, Fâtımâ-i Zehrâ kadar doğru söyleyen bir kimse görmemişimdir."

v Cenâb-ı Hakk, Fâtımâ-i Zehrâ'yı, Hz. Ali'ye yerden önce gökte nikâhlamıştır.

v Yüksek derece cennet kadınlarının en ulusudur.

v Hastalık tesiriyle olmayarak, kadınlık âdetinden cennet kadınları gibi uzak idi.

v İmam Süyûtî'nin rivayetine göre Hz. Fâtımâ dünyaya çocuk getirdiğinde, lohusalık hallerinden hemen tertemiz olurlardı ki, vakit geçip de namazları kazaya kalmazdı. Zaten ömründe bir vakit namazının dâhi kazaya kalmadığı hususunda ittifak vardır.

v Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) vefatından sonra hiç güldüğü görülmemiştir.

v Şerefli kimselerin ninesi olması; yani Hz. Hasan ve Hüseyn'in (r.anhüma) ve nesilleri olan üstün ve şerefli şahsiyetlerin anne ve nineleri olmaları bakımından âlemlerin hanımlarının efendisidir.

v Tirmizî, Nevâdiru'l-Usûl adlı kitabında Hz. Fâtımâ'nın, Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) en yakın sırdaşı olduğunu da kaydetmiştir.

HAYATI:

Hz. Fâtımâ (r.anha) Validemiz, Peygamberlikten 5 yıl önce Cemâziye'l-Âhir ayının 20 Cuma günü dünyayı şereflendirmişlerdir.

Resulullah'ın kızlarının dördüncüsü ve en küçüğü aynı zamanda da en çok sevdiği kızıydı.

Güzeller güzeli Fâtımâ'ya Hz. Ebu Bekir talip olur ancak Resûlullah: "Ben Fâtımâ hakkında Allah'ın emrini bekliyorum." diye cevap buyurmuştur. Daha sonra Hz. Ömer talip olur, Resûlullah ona da aynı cevabı verir.

Hacı Cemal Öğüt'ün "Gül'ün Gül'ü Fâtımâtü'z-Zehra" adlı güzide eserinde Fâtımâ Validemizin evliliği şu şekilde anlatılmıştır:

"Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), kızına hayırlı bir kısmet vermesini ve hele amcaoğullarından Ali b. Ebî Tâlib'in Hz. Fâtımâ'ya pek uygun bir eş olabileceğini düşündüğünden onunla evlenmesini Cenab-ı Hakk'tan dilemişlerdi. O gece Cuma gecesi idi ki, Allah Teâlâ Cebrâil, Mîkâil, Azrâil ve İsrâfil (aleyhimüsselam) ve diğer büyük melekleri huzuruna davet ederek Hz. Muhammed Mustafa'nın (s.a.s) kızları Hz. Fâtımâ'yı kullarından ve en çok sevdiklerinden Ali b. Ebî Tâlib'e nikâhladığını ve Cibril (a.s) ve bir bölük melekle de bu hususu Hz. Peygamber'e (s.a.s) emir ve tebliğ ederek İslam şeriatının hüküm ve icaplarına göre nikâhlarının kıyılmasını istediğini bildirdi. Peygamber Efendimiz'e de (aleyhissalatu vesselam) tebliğ olunur olunmaz O (aleyhissalatu vesselam), Hz. Ali'ye (r.a) Hz. Fâtımâ'yı usûlünce istemesi için davet edip haber gönderdi."

Resûl-i Zîşan (aleyhissalatu vesselam) Efendimiz bu konuda Hz. Ömer'e de danışmış, onun bu konudaki olumlu fikirlerini almıştır.

"Bir gün Hz. Ebu Bekir'le Hz. Ömer b. el-Hattâb (r.anhüma) Hz. Ali'yi ziyaret ederek Hz. Peygamber'den (aleyhissalatu vesselam) Fâtımâ-i Zehrâ'yı istemesini tavsiye etmişlerdi. Hz. Ali (r.a): "Bugüne kadar hiç düşünmediğim bir şeyi bana hatırlattınız. Pekâlâ isterim. Fakat sizi reddeylediği gibi beni de reddeylerse artık Peygamberimiz'in (aleyhissalatu vesselam) yüzüne nasıl bakarım?" dedi. Lâkin yukarıda belirttiğimiz gibi Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) emir ve istekleriyle Hz. Fâtımâ'ya tâlib olmuşlardır.

Sonra Hz. Ali (r.a), Ensar'dan birkaç kişi ile beraber Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) huzuruna geldi. Yanındakiler dışarıda kaldı. Kendisi utana sıkıla içeri girdi. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Ali! Git, kendine bir ev kirala da gel" buyurdu. Zira Ali evleninceye kadar hep Peygamber Efendimiz'le (aleyhissalatu vesselam) beraber bir arada oturuyordu. Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) emri üzerine Hz. Ali gitti kendine bir ev kiraladı.(**)

Muameleyi tamamladıktan sonra Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) yanına döndü. Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Ali! Cenâb-ı Hakk Bana, kızım Fâtımâ'yı sana nikâhlamamı emir buyurdu. Ben de 400 dirhem gümüş mehirle nikâhladım" buyurdular. Ali: "Ben de kabul ettim Yâ Resûlallah" diyerek ve şükür secdesine kapanarak memnuniyetinden ağladı ve Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalatu vesselam) saygıda bulundu. Buna karşılık Hz. Peygamber'de (aleyhissalatu vesselam) Hz. Ali'den hoşnut olarak ona karşı rıza ve memnuniyetini bildirdi. Sonra Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Ali! O 400 dirhem gümüşü nasıl ve nereden tedârik edeceksin?" buyurdu. Hz. Ali: "Yâ Resûlallah! Bende para bulunmaz. Ben, gündelik çalışırım ve böylece helal ve temiz rızk kazanmakta olduğumu biliyorsunuz. Yalnız benim kendime ait bir atım ve bir de zırhım vardır" dedi. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Ali! At sana çok lâzım olur. Fakat zırhı götür, sat ve parasını bana getir" buyurdu.

Hz. Ali de gidip zırhını Osman b. Affân'a (r.a) 480 dirheme sattı. Sürkânî der ki: "Hz. Osman, zırhı satın alıp parasını Hz. Ali'ye verdikten sonra zırhı da hediye olarak geri vermiştir." Bu alışverişten haberdar olan Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) Hz. Osman'a pek çok dua ettikten sonra, "Osman, cennette benim öz arkadaşımdır" buyurdu."

Zırhın parasını getiren Hz. Ali, parayı Peygamberimiz'e (aleyhissalatu vesselam) verir. Efendimiz paranın bir kısmını Hz. Bilâl'e verip: "Yâ Bilâl! Al bu parayı, çarşıya çık, biraz gül yağı, gül suyu al. Geri kalan para ile de bal al ve mescidin bir kenarında temiz bir kab içinde su ile eziniz. Bal şerbeti yapınız ki, nikâh kıyıldıktan sonra içelim. Ensar ve muhacirlerden mevcut bulunan ashâbımı mescide davet et ve Fâtımâ-i Zehrâ ile Ali'nin nikâhlarının kıyılacağını halka ilan et" diye emir buyurur. Bundan sonra mescidi dolduran ashaba Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) bir hutbe verdi. Ondan sonra da Hz. Ali bir hutbe okudu. Misafirlere bir tabak taze hurma ve bal şerbeti ikram edildi.

Örnek Alınması Gereken Bir Hâdise

"Hz. Fâtımâ: "Babacığım, herkesin kızlarının mehri altın ve gümüşle takdir ediliyor. Benim mehrim de böyle olursa, Seninle diğerleri arasında ne fark olur? Gönlüm arzu ederdi ki, benim mehrim yarın mahşer gününde Senin ümmetinin günahkârlarının ilâhî afv ve mağfirete kavuşabilmeleri için ancak Senin şefaatin olsun" deyince Allah tarafından Hz. Fâtıma'nın bu dileğinin kabul olduğu Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalatu vesselam) bildirildi. Hz. Peygamber de (aleyhissalatu vesselam): "Aferin kızım, Peygamber çocuğu olduğunu belli ettin" buyurdular. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Hz. Ali'den almış oldukları 400 dirhem gümüşten 63 dirhemini ayırdı. Geri kalanı Ümmü Seleme'ye (r.anha): "Sen bunları saklayıver" diye verdi. Sonra Hz. Ebu Bekr'e (r.a): "Yâ Eba Bekir! Bu parayı al, çarşıya git, Fâtıma'ya çeyiz için gereken eşyayı al ve nakletmede sana yardım etmek üzere Selmân-ı Fârisi ile Bilâl-i Habeşi'yi (r.anhüma) beraber götür" buyurdu. Hz. Ebu Bekir (r.a) çarşıya gitti, bir sedir, yüzü keçi derisinden bir yün yatak, içi hurma lifi dolu bir yastık, üzerine örtmek için bir battaniye, yere yaymak için bir kilim, su içmek için bir maşrapa, bir takım çamaşır, elbise ve bazı ufak tefek şeyler aldı.

Hz. Ebu Bekir (r.a) bunları pazardan satın alıp Hz. Peygamber'e (aleyhissalatu vesselam) getirince gözleri yaşla dolan Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Rabb! Senin sevmediğin israftan çekinen kimselere bu eşyayı hayırlı ve mübarek kıl" diye dua buyurdular. Hz. Fâtımâ bu eşyayı bütün hayatı boyunca kullanmıştır."

…Ve Düğün Merasimi

Nikâhları kıyılan Hz. Fâtımâ ile Hz. Ali'nin düğünleri hemen olmamıştı. Hz. Ali (r.a) bu konuda der ki: "Fâtımâ-i Zehrâ ile nikâhım kıyıldıktan sonra epey bir müddet utandığımdan Rasûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) yüksek huzuruna varamamış ve yüzüne bakamamıştım. Bir gün kardeşim Âkil b. Ebî Tâlib bana gelerek dedi ki: "Kardeşim Ali! Ben anamız Fâtıma Bintü Esed'den doğdum doğalı, senin Fâtımâ-i Zehrâ ile nikâhlanışına sevindiğim kadar hiçbir zaman hiçbir şeye sevinmemişimdir. Fakat henüz düğününüz olmadı. Eğer bunu görürsem, artık gözüm açık gitmeyecektir." Hz. Ali: "Kardeşim! Ben de düğünümüzün bir an önce olmasını istiyorum ama Hz. Peygamber'e (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu açmaktan utanıyorum" dedi."

Bunun üzerine ikisi birlikte Peygamberimizin huzuruna çıkmak için yola koyulurlar. Yolda Ümmü Eymen ile karşılaşırlar. Ümmü Eymen'e düşüncelerini anlatırlar ve Ümmü Eymen'de: "Siz geri dönün ve bana biraz mühlet verin. Ben Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) huzuruna hanımlarıyla beraber varır, bu konuyu açarım. Alacağım cevabı size bildiririm. Bunun için sizin gitmeniz uygun düşmez" cevabını verir.

Ümmü Eymen Peygamberimizin mübarek hanımlarını toplayıp Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) huzuruna çıkarlar ve Ümmü Seleme'yi (r.anha) sözcü yapıp Hz. Fâtımâ ile Hz. Ali'nin düğünlerinin yapılmasını arzu ettiklerini söylerler. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam): "Ey Ümmü Seleme! Ümmü Eymen'e söyle gidip Ali'yi bana göndersin" buyurur.

Peygamberimizin huzuruna çıkan Hz. Ali'ye Efendimiz: "Yâ Ali! Artık düğününüzün olmasını arzu ediyor musun?"  buyurur. Hz. Ali ise: "Evet, anam babam Sana fedâ olsun Yâ Resûlallah. Emirlerinizi bekliyorum" cevabını verir.

Peygamberimiz, Hz. Ali'nin zırhının bedelinden Ümmü Seleme Validemize saklaması için verdiği miktardan 10 dirhemini alıp Hz. Ali'ye vermiş ve: "Yâ Ali! Bu parayı al, git, biraz hurma, biraz tereyağı biraz da süzülmüş yoğurt al" buyururlar. Hz. Ali malzemeyi alıp Peygamberimizin huzuruna getirir, bir sofra isteyen Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) kollarını sıvayıp mübarek elleri ile hurma ve tereyağını ezip yoğururlar. Sonra yoğurtla karıştırır ki buna "Hays" adını verirler. Bunu bir tepsiye koyup sofranın etrafına arpa ekmekleri dizer. Ensar'ın zenginlerinden Sa'd b. Ubâde (r.a) bir koyun, başkaları da pirinç ve yağ göndermişlerdir. Sonra Efendimiz (aleyhissalatu vesselam): "Yâ Ali! Git, eş ve dostlarını ve benim ashâbımı davet et" buyurur. Yine Efendimiz (s.a.s): "Yâ Bilâl! Çık, cemaati bölük bölük sıra ile içeri al. Onar onar gelip nöbetle sofraya otursunlar" buyurur. Hz. Ali: "Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) dualarıyla o kadar bereket hâsıl oldu ki, o yemeği 700 kişinin yeyip doyduğunu gözümle gördüm" demiştir.

Böylece Hz. Fâtımâ Validemiz ile Hz. Ali'nin izdivacı, geçmişten günümüze kurulan ve kurulacak olan tüm yuvalara ve bütün mü'minlere çok güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Nikâhları Hicret'in ikinci yılı Safer ayının Cuma gününde gerçekleşmiştir. Düğünleri de aynı yıl içerisinde –nikâhtan yedi buçuk ay sonra- yapılmıştır. Hz. Fâtımâ (r.anha) o zaman bir rivayete göre 15 yaşında idi. Ancak Peygamberlikten 5 yıl önce doğduğunu kabul edersek –ki sahih rivayetlere göre öyledir-, o halde 20 yaşında olması gerekir. Hz. Ali ise 21 yaşında idi.

Hz. Fâtımâ (r.anha) ile Hz. Ali'nin üçü erkek, üçü de kız olmak üzere altı çocukları dünyaya gelmiştir. Bunlar sırasıyla: Hasan, Hüseyin, Muhassin (radıyallahu anhüma), Ümmü Külsüm, Zeyneb, Rukiye (r.anhünne). Muhassin küçük yaşta vefat etmiş olup, kızlardan da nesil kesilmiştir. Nesilleri sadece Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'den devam etmiştir.

Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam'ın Vefatından Sonra

"Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) vârisleri, sevgili kızları Hz. Fâtımâ-i Zehrâ ve hanımları ile amcası Abbâs (r.a) idi. Fakat Hz. Ebû Bekir (r.a), Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) malını paylaştırmayıp, durumu Peygamber zamanındaki gibi aynen devam ettirdi. Hz. Fâtımâ (r.anha) miras payını isteyince Hz. Ebû Bekir (r.a): "Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduklarını işittim:

"Biz peygamberlere kimse vâris olamaz. Bizim bıraktığımız şeyler sadakadır."

Hz. Peygamber ne yaptıysa ben onu asla değiştirmem. Zira yanlış bir iş yapmaktan korkarım" diye cevap verdi.

Rivayete göre Hz. Fâtımâ, Ebû Bekir'e (r.a) gelip: "Sana kim vâris olur?" diye sormuş, Hz. Ebû Bekir (r.a): "Eş ve çocuklarım" deyince: "Peki öyleyse ben niçin Babama vâris olamıyorum?" diye sormuş ve o da: "Ben senin baban Hz. Peygamber'den (sallallahu aleyhi ve sellem) işittim: "Kimse bize vâris olamaz" buyurdu. Onun için sen de vâris olamazsın. Ama ben O'nun halifesiyim. O'nun sağlığında baktığı kimselere bakarım. Binâenaleyh senin iş ve masraflarına da bakmak benim görevim ve boyun borcumdur" diye cevap verdi.

Bunun üzerine Hz. Fâtıma susup, bir daha mirastan bahsetmedi. Zaten babaları Hz. Peygamber Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) ayrılık ateşiyle yanıp kavrulan Hz. Fâtımâ-i Zehrâ (r.anha) tabiî olarak, üzüntüsünden dolayı evinden çıkmaz ve Hz. Ebû Bekir (r.a) ile görüşmez olmuşlardı. Hz. Ebû Bekir ise bu ayrılıktan pek çok üzülmüşlerdi ve her yerde ve her zaman keder ve üzüntülerini belirtirlerdi.

Hâfız Ebû Bekr el-Beyhakî'nin sağlam rivayetine göre Hz. Fâtımâ-i Zehrâ, ölüm döşeğinde iken Hz. Ebû Bekr ziyaret için Hz. Fâtımâ'ya hitaben: "Yâ Fâtımâ! Kapıda durup, içeri girmek için izin isteyen Ebû Bekr'dir" dedi. Hz. Fâtımâ-i Zehrâ: "Yâ Ali! Ebû Bekr'in benim yanıma gelmesine razı mısın?" deyince Hz. Ali: "Evet" dedi. Bunun üzerine Hz. Fâtımâ'nın yanına son derece saygıyla giren Ebû Bekr (r.a) selam verdikten sonra: "Yâ Fâtımâ-i Zehrâ! Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki ben; mal, mülk, servet ve sâmân, evlâd ve iyâle özenip, biriktirmedim. Ancak Allah'ın, Peygamberi'nin (aleyhissalatu vesselam) ve Hz. Peygamber'in Ehl-i Beyt'inin rızasını elde etmek yolunda kazanıp harcadım. Binâenaleyh senin o büyük hoşnutluğun benim en birinci ve yüksek arzumdur" deyince Hz. Fâtımâ şöyle cevap verdi: "Yâ Ebâ Bekr! Senden râzıyım, hakkım sana helal olsun!."

Fâtımâ Validemizin Vefatı

Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) Hz. Fâtımâ'ya: "Âl-i beytimden, herkesten evvel vefat edip bana iltihak edeceksin" diye haber vermiştir. Altı ay sonra haber verdiği gibi aynen zuhur etmiştir.

Babası Hz. Peygamber'den 18 hadis rivayet eden Hz. Fâtımâ Validemiz Hicret'in 11. yılı Ramazan ayı 3. gününün akşamı Salı gecesi, Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) vefatından 6 ay sonra vefat etmiştir.

İbn Sad ve Ahmed b. Hanbel, Ümmü Rafi'den (r.anha) rivayet ediyorlar: "Fâtımâ (r.anha) hastalandı. Gün geçtikçe ölüme yaklaşıyor ve bana şöyle diyordu: "Ey anneciğim, gusletmem için bana su dök." Güzelce yıkandı. Sonra yeni elbiseler giydi. Sonra şöyle dedi: "Döşeğimi odanın ortasına ser." Döşeği serilince kıbleye yönelerek yattı. Şöyle dedi: "Ey anneciğim! Muhakkak ki vefat edeceğim saat geldi. Guslettim. Kimseye sargımı açma." Sonra vefat etti. Ali (r.a) geldi ve ona haber verildi. O da onu taşıyarak kendisinin guslü ile defnetti.

Hz. Fâtımâ (r.anha), vefatı zamanında 29 yaşında idi. Zerkanî'ye göre bu rivayet en sahih rivayettir. Fâtımâ'nın Hz. Muhammed'in (aleyhissalatu vesselam) Peygamber olarak gönderildiği yılda doğduğunu kabul edersek onun yirmi dört yaşında ölmüş olması icab eder. Fakat 29 yaşında vefat ettiğini kabul edersek o zaman onun Peygamberlikten 5 yıl önce doğmuş olması lazım gelir.

Cenaze namazı hakkında iki rivayet vardır:

"Amre (r.anha) tarikiyle şöyle dediğini rivayet eder: "Fâtımâ'nın (r.anha) cenaze namazını Abbas radıyallahu anh kıldırdı. Kabrine Ali ile Fadl (radıyallahu anhüma) indirdiler."

Ali b. el-Huseyn tarikiyle gelen rivayette şöyle demiştir: "Fâtımâ'nın (r.anha) cenaze namazını Ali (r.a) kıldırdı ve onu gece vakti defnetti.""

Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'nın (r.anha) kabrinin nerede olduğuna dair birkaç rivayet vardır:

"Vâkıdî diyor ki: Ben, Abdurrâhmân b. Ebî'l-Mevâlî'ye: "Herkes Fâtımâ-i Zehrâ'nın kabri Bakî'dedir." diyor, diye sordum. O: "Hayır Fâtımâ-i Zehrâ, Âkil'in evinin köşesine defn edildi ve Fâtımâ-i Zehrâ'nın kabri ile yolun arası 7 arşın kadardır" diye cevap verdi.

Başka bir rivayete göre de, Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'nın kabri, Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) amcası Hz. Abbâs b. Abdi'l-Muttalib'in (r.a) türbesi içindedir. Bugün Cennetü'l-Bakî kabristanını ziyaret edenler Hz. Fâtımâ'nın ruhuna Fâtih-i Şerife okuyorlar ki, bu da, bu rivayetin kuvvetinin delilidir.

Bir rivayete göre de, Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'nın kabri, Hz. Peygamber'in (aleyhissalatu vesselam) odasının kuzey ucundadır. Nitekim Türk milletinin, kendisiyle öğündüğü büyük bilgin, merhum Zihnî Efendi, eserinde, "Hz. Fâtımâ'nın kabr-i şerîflerinin Ravza yakınında olduğu meşhurdur" diye kaydetmiştir."

HAKKINDAKİ ÂYETLER:

v "Ey (Peygamberliğin en büyük temsilcisi) Peygamberin şerefli hane halkı, (ey Ehl-i Beyt)! Allah, sizden her türlü kiri giderip, sizi tertemiz yapmak diliyor." (Ahzab, 33/33)
Nitekim bu âyetin nüzul sebebinin Hz. Fâtımâ ile ilgili olduğu belirtilmektedir. Bu konuda Ali Ünal, Allah Kelâmı Kur'an-ı Kerim ve Açıklamalı Meali'nde sadedinde olduğumuz âyet ile ilgili dipnotta şöyle demektedir:
"Ehl-i Beyt diye meşhur olan Peygamber Efendimiz'in hane halkına, sahih hadislerde geldiği üzere kızı Hz. Fâtımâ, O'nun eşi (Peygamberimizin damadı) Hz. Ali ve oğullarından Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin (Allah kendilerinden razı olsun!) dâhildirler."  

v "O has kullar, üzerlerine aldıkları sorumlulukları yerine getirir ve felâketi bütün ufukları tutacak bir günden korkarlar. Kendileri ihtiyaç duydukları ve yemek istedikleri halde yiyeceklerini yoksula, yetime ve esire verirler." (İnsan, 76/7-8)
Mehmed Zihni Efendi'nin Meşâhîru'n-Nisâ adlı eserinde İbn Abbas'ın âyet hakkında yaptığı tefsirde; Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in çocukluklarında hastalandıkları ve Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) ile ashabdan bazı zatların onları ziyarete geldikleri ve bu zatlardan birinin Hz. Ali'ye nezirde bulunmayı teklif ettiği yazılır.
Özetle anlatacak olursak; Hz. Ali üç gün oruç tutmayı niyet eder. Hz. Fâtımâ Validemiz de cariyeleri Fidda ve Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin'de aynı şekilde oruç tutmayı dilerler. Allah'ın izniyle Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin sağlıklarına kavuşurlar. Bunun ardından adaklarını yerine getirmek üzere hepsi birlikte oruca niyet ederler. Evde yiyecek bir şey olmadığından Hz. Ali (r.a) birinden üç ölçek arpa ödünç alır ve Hz. Fâtımâ'ya getirir. Hz. Fâtımâ (r.anha) ise bu üç ölçek arpanın üçte birinden 5 adet ekmek yapar. Akşam olunca iftar sofrasına otururlar, bu esnada kapıya yardıma muhtaç biri gelir ve Hz. Ali ile Hz. Fâtımâ sofralarındaki bütün ekmeği o yardıma muhtaç kişiye verirler. Bu hadise üç gün aynıyla yaşanır. Üç gün boyunca kapılarına gelen muhtaç kişilere bütün yiyeceklerini verirler. Kendileri su ile iktifa ederler. Dördüncü günde yine oruca niyet ederler. Hz. Fâtımâ Validemiz açlıktan mecalsiz kalmıştır. Hz. Ali oğullarını yanına alarak Resulullah'ın (s.a.s) yanına gider. Peygamberimiz (aleyhissalatu vesselam) onların bu halini görünce çok üzülür. Bu esnada Cebrail (a.s) gelip İnsan Sûresi 7 ve 8. âyetlerini tebliğ edip, Allah-u Teâlâ'nın onların bu örnek davranışını takdir ettiğini bildirir.

HAKKINDAKİ HADİSLER:

v İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: "Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dört çizgi çizdi ve şöyle buyurdu: "Cennetlik kadınların en üstünleri Hatice, Fâtımâ, Meryem ve Asiye'dir.""

v Abdullah b. Abbâs (r.a) buyuruyor ki: "Bir gün Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) Hz. Ali ile Fâtımâ-i Zehrâ'nın yanlarına geldiği zaman onlar birbirleriyle konuşup gülüşüyorlardı. Peygamberimiz'i (aleyhissalatu vesselam) görünce konuşmayı ve gülmeyi bıraktılar. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) sordu: "Niçin gülüyordunuz ve Beni görünce neden sustunuz?" Hz. Fâtımâ-i Zehrâ derhal: "Babacığım! Ali diyor ki: "Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi ve sellem) yanında ben senden daha sevgiliyim. Ben de ona karşı: "Hayır ben senden daha sevgiliyim diyordum" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz de (aleyhissalatu vesselam) gülerek: "Yâ Fâtımâ! Canım Benim! Sen babanın, çocuklarına olan tabii sevgi ve fıtrî şefkati icabı bana Ali'den daha çok sevgilisin ama Ali de nazarımda senden daha çok izzet ve kerâmet sahibidir" buyurdular." (Bunu İmam Teberânî Evsât'ında sahih senetle rivayet eder.)

v Hz. Ali (r.a) rivayet ediyor: Peygamber (aleyhissalatu vesselam) Fâtımâ'ya (r.anha) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki Allah senin rızan ile razı olur, senin öfkenle öfkelenir."

v Hz. Ali (r.a) rivayet ediyor: "Ben bir gün Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'ya hitaben: "Yâ Fâtıma! Kadınlar için bu hayatta en hayırlı ve şerefli bir şey ne olabilir?" dedim. Fâtımâ-i Zehrâ'nın bana: "Mecbur olmadıkça kadını yabancı bir erkeğin görmemesi ve yine mecbur olmadıkça erkeği yabancı bir kadının görmemesidir" diye verdiği cevabı Peygamber Efendimiz'e (aleyhissalatu vesselam) arz ettim. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) bunun üzerine: "Şüphesiz Fâtımâ-i Zehrâ benim vücudumun bir parçasıdır" buyurdular."

v Hz. Âişe (r.anha) rivayet ediyor: "Hz. Peygamber'den (aleyhissalatu vesselam) sonra, Hz. Fâtımâ-i Zehrâ kadar iyi ve olgun bir insan görmedim."

v Deylemi Ebu Hüreyre'den rivayet etmiştir: Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kızımı ancak, Allah onu ve sevenleri cehennemden uzaklaştırdığı için "Fâtımâ" diye adlandırdım" buyurmuştur.

v Süyûtî ve Ebû İsâ Sevr et-Tirmizî'nin sahih senetle rivayet ettikleri bir hadis-i Şerif'te şu bilgiler verilmektedir: "Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) her ne zaman seferden dönse doğruca Mescid'e gider ve iki rekât dönüş namazı kıldıktan sonra hiçbir yerde eğlenmeden hemen sevgili kızları Fâtımâ-i Zehrâ'nın evine şeref verirler ve mübarek başlarını öper ve saçlarını koklarlardı ve: "Ben cennet kokusu kokladım" buyururlardı. Sonra hanımlarını ziyaret eder ve daha sonra da halkın ziyaretlerini kabul ederlerdi."

v Cemi' İbnu Umeyr et-Teymî anlatıyor: "Halamla birlikte Hz. Aişe'nin (r.anha) yanına gittim. Hz. Âişe'ye: "Hangi kadın Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) daha sevgili idi?" diye soruldu. "Fâtımâ" dedi. "Ya erkeklerden?" dendi. " Fâtımâ'nın kocası! Zira bildiğim kadarıyla Ali (r.a) çok oruç tutar, çok namaz kılardı." [Tirmizî, Menâkıb, (3873).]

v Hz. Âişe (r.anha) anlatıyor: "Hz. Ali'nin evinde iki döşek vardı, içleri katı katı lifle dolu idi. Biz Ümmü Seleme ile onları kendi ellerimizle güzelce dikleyip kabarttık ve evin bir tarafına güzel bir yatak hazırladık. Sofrayı da güzelce tertipleyip tamamladık. Hz. Fâtımâ'nın, zahmet ve külfetten, israf ve ölçüsüzlükten uzak, bereket dolu düğünü gibi mütevazı ve samimi hiçbir düğün görmedim."

v Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam), Hz. Fâtımâ-i Zehrâ'ya: "Kızım Fâtımâ! Sen Ali'ye câriye ol ki, o da sana köle olsun" buyurmuşlardır.

v Amr b. Said şöyle anlatmıştır: "Ali (r.a) Fâtımâ'a karşı sert davranırdı. Bunun üzerine Fâtımâ (r.anha): "Vallahi, seni Resûlullah'a şikayet edeceğim" dedi. Fâtımâ (r.anha) yürümeye başladı. Ali de (r.a) onun arkasından yürüdü ve onun konuşmasını duyabileceği bir yerde durdu." Fâtımâ (r.anha), Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) Ali'nin sert olduğunu söyledi. Peygamber (aleyhissalatu vesselam): "Kızım! Duy, dinle ve şunu bil ki: kocasının arzusuna uymayan bir kadın kadın değildir" buyurdu. Bu sırada Ali (r.a) sessiz dinliyordu. Ali (r.a) dedi ki: "Yaptığımdan vazgeçtim ve "Vallahi bir daha onun hoşlanmadığı hiçbir şey yapmam" dedim."
Hubeyb b. Ebi Sabit dedi ki: "Ali ile Fâtımâ (r.anhüma) arasında bir söz geçmişti. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) geldi ve ikisinin arasını düzeltinceye kadar uğraştı. Sonra gitti. Ona denildi ki: "Sen bir haldeyken girdin ve yüzünde sevinç alameti gördüğümüz şekilde çıktın." Bunun üzerine şöyle buyurdu: "En sevdiğim iki kişinin arasını düzelttim.""

v Abdullah İbnu Amr İbni'l-As (r.a) anlatıyor: "Resûlullah'la (aleyhissalatu vesselam) birlikte bir ölü defnettik. Defin işi bitince Aleyhissalatu vesselam'la birlikte ölünün (çıktığı evin) kapısının hizasına kadar geldik. Orada gelmekte olan bir kadınla karşılaştık. Zannımca, Aleyhissalatu vesselam onu tanıdı. Bu, Hz. Fâtımâ (r.anha) idi.
"Evden niye ayrıldın?" diye sordu.
"Şu ölünün sahibine geldim. Ölülerine olan merhamet duygularımı onlara ifade ettim. (Allah rahmet etsin dedim) -veya ölüleri sebebiyle onlara taziyede (başsağlığı dileğinde) bulundum-" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Belki sen onlarla birlikte kabirlere kadar vardın!?" dedi. Hz. Fâtımâ:
"Allah korusun! O hususta sizin zikrettiğiniz günahı işittim, (hiç kabre kadar gider miyim!)" dedi. Aleyhissalatu vesselam:
"Eğer onlarla kabirlere kadar gitmiş olsaydın..." diyerek ciddi bir tehditte bulundu.
[Ravilerden biri, "Küda"dan maksadın kabirler olduğunu zannederim" dedi.]" [Ebu Davud, Cenaiz 26, (3123); Nesaî, Cenaiz 27, (4, 27).]

v Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Fetih senesinde Fâtımâ'yı çağırarak hususi konuştular. Fâtımâ ağladı. Sonra tekrar hususi olarak konuştular. Fâtımâ bu sefer güldü. Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) vefat edince, Fâtımâ'dan o ağlama ve gülmesi hususunda sordum. Dedi ki: "Önce, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) bana öleceğini haber verdi, ben de ağladım. İkinci konuşmamızda benim, İmrân kızı Meryem hariç diğer kadınların cennette efendisi olacağımı müjdeledi, bunun üzerine güldüm." [Tirmizî, Menâkıb, (3872).]

v Hz. Ali (r.a) şöyle demiştir: "Vallahi, Efendimiz'in (aleyhissalatu vesselam) kızı Fâtımâ ile evlendiğimde hiçbir şeyim yoktu. Onun verdiği koç postundan bir döşeğimiz vardı, geceleri üzerinde uyuyor, gündüzleri de yine onun üzerinde su taşıdığımız devemize yem veriyorduk. Fâtımâ'dan başka evde hizmetimi gören biri de yoktu."

v Ebu'l-Verd İbnu Sümame anlatıyor: "Hz. Ali (r.a) İbnu Ağyed'e dedi ki: "Sana kendimden ve Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) kızı Fâtımâ'dan -ki o, babasına, ailesinin en sevgili olanı idi- bahsedeyim mi?" "Evet, bahsedin!" dedim. Bunun üzerine: " Fâtımâ (r.anha) değirmen çevirirdi(***); elinde yaralar meydana gelirdi. Kırba ile su taşırdı. Bu da boynunda yaralar açtı. Evi süpürüyordu. Üstü başı toz-toprak oldu. (Bu sıralarda) Resulullah'a bir kısım köleler getirilmişti. Fâtımâ'ya: "Babana kadar gidip bir köle istesen!" dedim. Gitti. Aleyhissalatu vesselamın yanında bazılarının konuşmakta olduklarını gördü ve döndü. Ertesi gün Resulullah Fâtımâ'ya gelerek: "Kızım ihtiyacın ne idi?" diye sordu. Fâtımâ sükût edip cevap vermedi. Ben araya girip: "Ben anlatayım Ey Allah'ın Resûlü!" dedim ve açıkladım: " Fâtımâ'nın değirmen kullanmaktan elleri yara oldu, kırba ile su taşımaktan da omuzları incindi. Köleler gelince ben kendisine, size uğramasını, sizden bir hizmetçi istemesini ve böylece biraz rahata kavuşmasını söyledim. Bu açıklamam üzerine Resulullah: "Ey Fâtımâ, Allah'tan kork, Allah'a olan farzlarını eda et, ailenin işlerini yap. Yatağına girince otuz üç kere sübhanallah, otuz üç kere elhamdülillah, otuz dört kere Allahuekber de. Böylece hepsi yüz yapar. Bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır." buyurdular. Fâtımâ (r.anha): "Allah'dan ve Allah'ın Resûlünden razıyım" dedi. Resûlullah ona hizmetçi vermedi."

v Sevban (r.a) anlatıyor: "Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) yanına Fâtımâ Bintu Hübeyre, elinde altından iri yüzükler (Feth) olduğu halde gelmişti. Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam), kadının ellerine vurmaya başladı, Fâtımâ da hemen (oradan sıvışıp) Resûlullah'ın kerimeleri Fâtımâtu'z-Zehra'nın (aleyhissalatu vesselam) yanına girdi. Ona Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) kendisine olan davranışını anlattı. Bunun üzerine Hz. Fâtımâ (r.anha) boynundaki altın zinciri çıkarıp: "Bunun bana Hasanın babası Hz. Ali radıyallahu anh hediye etti" dedi. Zincir daha elinde iken Resulullah (aleyhissalatu vesselam) yanlarına girdi ve şunu söyledi: "Ey Fâtımâ! Halkın: "Resûlullah'ın kızının elinde ateşten bir zincir var!" demesi seni memnun eder mi?" dedi ve böyle diyerek oturmadan geri dönüp gitti. Bunun üzerine Fâtımâ (r.anha) zinciri çarşıya gönderip sattırdı, parasıyla bir köle satın aldı ve onu azad etti. Bu olanlar Resulullah'a (aleyhissalatu vesselam) anlatılınca: " Fâtımâ'yı ateşten kurtaran Allah'a hamdolsun." buyurdular." [Nesai, Zinet 39, (8,158).]

v Misver İbnu Mahreme anlatıyor: "Hz. Ali (r.a) nikahı altında Fâtımâ (r.anha) olduğu halde Ebu Cehl'in kızına talib oldu. Bunu işiten Hz. Fâtımâ, Resûlullah'a (aleyhissalatu vesselam) gelerek: "Kavmin, kızları için senin hiç gadablanmayacağını zannediyor. İşte Ali, Ebu Cehl'in kızıyla evlenecek!" dedi. Bunun üzerine Aleyhissalatu vesselam kalktı, minbere çıktı, şehadet getirdi ve şu hitabede bulundu: "Emma ba'd! Ben Ebu'l-As İbnu'r-Rebi'e (kızımı) nikâhladım. Bana konuştu ve doğruyu söyledi (vadetti ve vaadini tuttu. Şurası muhakkak ki ben helal olanı haram kılmıyorum, haramı da helal kılmıyorum). Fâtımâ benden bir parçadır. Onu üzen beni de üzer. Allah'a yemin olsun Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) kızı Allah düşmanının kızıyla ebediyyen bir araya gelmeyecektir!"
Ravi der ki: "Ali istemekten vazgeçti." [Buhari, Fezailu'l-Ashab 16, 12, 29, Cum'a 29, Humus 5, Nikâh 109, Talak 13; Müslim, Fezailu's-Sahabe 96, (2449); Ebu Davud, Nikâh 13, (2071); Tirmizi, Menakıb, (3866).]

v Ümmü Seleme (r.anha) anlatıyor: "Ben Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) evinin kapısında iken şu ayet nazil oldu: "...Ey peygamber ailesi! Allah günahlarınızı giderip sizi tertemiz yapmak istiyor..." (Ahzab 33). Evde Resûlullah (aleyhissalatu vesselam), Ali, Fâtımâ, Hasan ve Hüseyin vardı. Onlara bir örtü bürüdü ve: "Allahım, işte bunlar benim ehl-i beytimdir, bunlardan günahı gider ve bunları kirlerden tertemiz kıl" buyurdu. Ben atılıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ben ehl-i beytten değil miyim?" dedim. Bana: "Sen (yerinde dur, sen zaten) hayırdasın, sen Resûlullah'ın zevcesisin" diye cevap verdi." [Tirmizî, Menâkıb, (3870).]

v Sehl İbnu Sa'd (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Uhud savaşı sırasında yaralanınca, Hz. Fâtımâ (r.anha), mübarek yüzlerinden kanı yıkamaya başladılar. Ali de Fâtımâ'ya (r.anha) su döküyordu. Fâtımâ (r.anha) suyun kanı gittikçe artırdığını görünce bir parça hasır aldı. Onu yakıp iyice kül haline gelince yaraya bastı. Böylece kan da durdu." [Buhari, Cihad 80, 85, 163, Vudu 72, Meğazi 24, Nikâh 123, Tıbb 27; Müslim, Cihad 101, (1790); Tirmizi, Tıbb 34 (2086); İbnu Mace, Tıbb 15 (3464).]

v Hz. Enes (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) muhtazar olduğu (ölüm anlarına geldiği) zaman, sık sık ızdıraplar bürümeye başladı. Kerimeleri Hz. Fâtımâ (r.anha): "Vay babacığım, ne ızdırab çekiyor!" diye yakınmaya başladı. Aleyhissalatu vesselam: "Bugünden sonra baban ızdırab çekmeyecek!" buyurarak onu teselli etmek istedi. Aleyhissalatu vesselam ölünce, Hz, Fâtımâ: "Vay babacığım! Rabbi, duasına icabet etti! Vay babacığım, gideceği yer Firdevs cennetidir! Vay babacığım, ölümünü Cibril'e haber verdik" diye yas etti. Aleyhissalatu vesselam gömülünce de: "Ey Enes! Resulullah (aleyhissalatu vesselam) üzerine toprak atmaya gönlünüz nasıl razı oldu?" diyerek ızdırabının azametini dile getirdi." [Buhari, Megazi 83; Nesai, Cenaiz 13, (4, 13); İbnu Mace, Cenaiz 65, (1629).]

v İbnu Abbas (r.a) anlatıyor: "Hz.Ali, Fâtımâ'yı (r.anha) nikâhlayınca, hemen gerdek yapmak istedi. Resûlullah (s.a.s) ise, mehir olarak bir şeyler verinceye kadar buna mani oldu. Hz. Ali (r.a): "Benim verecek bir şeyim yok!" demişti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona zırhını ver!" buyurdu. Hz. Ali (r.a) (bu maksadla) zırhını verdi, sonrada gerdek yaptı." [Ebu Davud, Nikâh 36, (2125, 2126); Nesaî, Nikâh 76, (6, 129).]
Hadis Hakkında Açıklama:
"Hadis, evlenen erkeğin, kadına gerdeğe girmezden önce, mutlaka bir şeyler vermesi, onun için bazı harcamalar yapması gereğini ifade etmektedir. Bu, kadının gönlünü hoş etmeye yönelik bir davranıştır. Bu, her tarafta bilinen insanî bir örftür. İslâm bu örfü te'yid etmiş, daha da takviye etmiştir. Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) Hz. Ali'ye zırhını sattırarak satın aldırdığı bazı şeyleri, günümüzün örfünde düğün öncesi yapılan harcamalar, takılar, giyecekler karşılar."

v Ata İbnu Yesar (r.h) anlatıyor: " Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) Hz. Fâtımâ'ya (r.anha) çeyiz olarak kadife bir örtü, bir su kabı ve içerisi izhirle doldurulmuş bir minder verdi." [Nesai, Nikâh 81, (6, 135).]

HAKKINDA SÖYLENENLER:

v "Yâ Fâtımâ! Hiçbir kadın yoktur ki, onun nesli seninkinden daha ulu olsun" Hz. Muhammed (s.a.s)

v "Kızım Fâtımâ-i Zehrâ, insan hûrisidir." Hz. Muhammed (s.a.s)

v "Kızım Fâtımâ! Sen Ali'ye câriye ol ki, o da sana köle olsun." Hz. Muhammed (s.a.s)

v "Fâtımâ, benden bir parçadır. Ona eziyet veren bana eziyet vermiş olur. Onu sevindiren beni sevindirmiş olur." Hz. Muhammed (s.a.s)

v "Allah Teâlâ kıyamet günü seni ve neslini cehennemden uzaklaştıracaktır." Hz. Muhammed (s.a.s)

v "O, el değirmenini kendi eli ile çevirirdi, bu yüzden de elinde izler kalmıştı. Su testisini kendisi doldurur getirirdi, testinin ipi omuzlarında iz yapmıştı. Evin her tarafını o süpürür, temizlerdi, bundan dolayı da elbiseleri kirlenirdi." Hz. Ali (r.a)

v "Dost, öyle bir dosttur ki, ona başka bir denk ve kalbimde ondan başkası için zevk ve nasip yoktur. Gerçi kendisi şahsımızdan ve gözümden kayıptır ama içimden ve gönlümden asla ayrılmamıştır." Hz. Ali'nin Hz. Fâtımâ için kabri başında söylediği mersiye.

v "Ben, karanlık gecede Hz. Fâtımâ'nın yüzünün aydınlığı ile iğneye iplik geçirirdim." Hz. Âişe (r.anha)

v "Biz, Ali'nin güveyliğinde, Fâtımâ'nın gelinliğinde bulunduk. Onlardan daha güzel güveyi ve gelin görmedik. Resûlullah, bize, zeytinyağı ve hurma hazırlattı, yedik." Hz. Câbir (r.a)

SÖZLERİNDEN SEÇTİKLERİMİZ 

v Peygamber Efendimiz (aleyhissalatu vesselam) vefat edince sevgili kızı Hz. Fâtımâ-i Zehrâ: "Ey Rabbinin ilâhi davetini kabul eden babacığım! Ey konağı Firdevs bahçesi olan Peygamber babam! Ey ölümünün habercisi, Cebrâîl (a.s) olan muhterem babam! Ey Rabbinin yüce huzuruna varıp yaklaşan merhametli babam." diyerek derin üzüntüler gösterdi.  

v Yine babası Resûlullah'ın (aleyhissalatu vesselam) vefatında, babasının kabrinden bir avuç toprak alıp koklayan ve gözlerine süren Hz. Fâtımâ Validemiz şu beyiti okumuştur: "Hz. Ahmed'in toprağını koklayanın hali ne olur? Ömrünün sonuna kadar güzel kokuları koklamamak. Benim üzerime birtakım belâlar döküldü ki, eğer gündüzlerin üzerine dökülseydi, gece olurlardı." 

 

(*) el-Câmiu's-Sağîr Şerhi, c.3, s. 88. Hayızsız gebeliğin mümkün ve fenle de sâbit olduğu doktorlar tarafından ifade edilmektedir.

(**) Bu evin Mescid-i Nebî yanında olduğunu rahmetli İbn-i Melek, Meşârik, c.1, s. 158'de tespit edip açıklamıştır. Bu evin sahibinin de ashabdan Hârise b. Nû'man olduğu Asr-ı Saadet c.9, s. 24'de kaydedilmiştir. Şu halde Hz. Fâtımâ'nın düğününden sonra oturdukları bu ev, Hz. Aişe'nin odasına bitişikti. Bu iki evi ayıran duvarın ortasında bir pencere vardı ki, Hz. Aişe ile Hz. Fâtımâ radıyallahu anhünne bu pencereden birbirleriyle konuşurlardı. Hulâsatü'l-Urefâ fî Ahbâri Mustafa, Fasıl: 4.

(***)Hz. Fâtımâ'nın el değirmeni Medine'de bugün hâlâ mevcu ve mü'minler tarafından ziyaret edilmektedir.

 

KAYNAK

Nurgül Dere, Hanım Sahabîler, Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2019.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

zehra, 2016-01-10 08:40:51

Cok gzel yzmissinz ellerinize saglik

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

mehmet, 2013-02-10 03:58:34

İKİ CİHAN GÜNEŞİ FAHRİ KAİNAT SERVERİ ALEM RAHMETELİL ALEMİN HATEMÜL ENBİYA EFENDİMİZ ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA MUHAMMEDİN VE ALA ALİ SEYYİDİNA ELFÜ ELFİ SALATİN VE ELFÜ ELFİ SELAMİN ALEYKE YA RESULALLAH ELFÜ ELFİ SALATİN VE ELFÜ ELFİ SELAMİN ALEYKE YA HABİBALLAH HAZRETİ MUHAMMED MUSTAFA S.A.V E VE ALİNE ASHABINA SAHABELERE MÜBAREK AİLESİNE VE TÜM PEYGAMBERLERE ŞEHİTLERE ASHABI KİRAMA EHLİ BEYTE EVLİYALARA SEYYİDLERE VE YÜCE ALLAH IN SEVGİLİ MÜBAREK KULLARINA SELAMLARIN EN GÜZELİ OLAN YÜCE ALLAH IN SELAMI ÜZERLERİNE OLSUN ES SELAMÜN ALEYKÜM VE RAHMETULLAHİ VE BERAKETÜHÜ OLSUN. HEPSİNİN MÜBAREK RUHLARINA ALLAH RIZASI İÇİN EL FATİHA.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.

Zümre, 41

GÜNÜN HADİSİ

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI