DERS: 8 MELEKLERE İMAN

Melek Nedir: Melek, lügatta; kuvvetli demektir. Şer’i manası, çeşitli şekiller alan latîf, nûranî bir cisimdir (1).


İsmail Hakkı Zeyrek

ekremyilmaz08@gmail.com

2009-09-30 04:14:53

DERSİN KONUSU: Melek nedir? – Akıl ve nakil yönünden melekler – Melekleri niçin göremiyoruz? Meleklerle insanlar arasındaki üstünlük dereceleri. Meleklere imanın ameli kıymeti – Cin ve Şeytan – Resulü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin cinlere islamî hükümleri tebliğ etmesi – Şeytanın vesvesesi ne şekilde olur?

Melek Nedir:

Melek, lügatta; kuvvetli demektir. Şer’i manası, çeşitli şekiller alan latîf, nûranî bir cisimdir (1).

İslam’da meleklere iman etmek farzdır, imanın şartlarındandır. Melekler mü’min, şerefli, ma’sum (günahsız) ve Allah’ın bütün emirlerine boyun eğen, Allah’a asla karşı gelmeyen bir kısım yüce varlıklardır:

“Allah kendilerine ne emretti ise, ona isyan etmezler ve emredildikleri şeyi yaparlar.” (2) ayeti bunu bildirmektedir. Harut ve Marut adındaki iki melek, küfür ve büyük günahlardan hiç bir şey yapmamışlardır. Bunlara isnat edilen günah tamamen asılsızdır ve İsrail efsanelerindendir.

Meleklerin yemesi, içmesi; erkekliği ve dişiliği yoktur. Yerde, gökte ve her tarafta bulunurlar. Çeşitli şekillere girer, uzun mesafeleri kısa zamanda alırlar, en güç işleri kolaylıkla yaparlar. Allah melekleri kendi ihtiyacı için değil, belki rahmet olmak üzere yaratmış, kendisine yardımcı olmak üzere değil, hizmet için tahsis etmiş, sonsuz kudretini ve örneksiz saltanatını göstermek için icat etmiştir. Onlar Allah’ın izni olmadan söz söylemek ve O, neyi emretmiş ise, onu yaparlar:

“Melekler Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep onun emri ile hareket ederler.” (3) ayeti bunu açıkça bildirmektedir:

“Rabbinin ordularını da, ancak kendisi bilir.” (4) ayetinden de anlaşılıyor ki, Allah’ın en büyük ordusu meleklerdir.

Meleklerin Çeşitleri:

Meleklerin bulundukları yerlere (gökte, yerde, arşta, bulunduklarına) göre semavî, arzî, arşî gibi isimler alırlar. Ayrıca vazifelerine göre de (Müdebbirat), (Hafaza) v.s. adları ile çeşitli kısımlara ayrılırlar.

İçlerinde Peygamberlere ilahî vahyi getirenler de vardır. Meleklerin içinde risalet sıfatını taşıyan büyük melekler Cebrail, Mikail, İsrafil, Azrail’dir. Peygamberlerin büyük bir kısmı Cebrail vasıtası ile ilahî vahyi almışlardır.

Her zaman insanların yanında bulunup da ayrılmayan ve yaptıkları her şeyi yazan meleklere (Kiramen katibîn) veya (Hafaza) adı verilmektedir. Ayet-i Kerime’de:

“Amellerinizi yazan ve Allah katında kerîm olan kâtip melekler var. Her ne yaparsanız bilirler.” (5) buyurulmuştur.

Meleklerin bazıları insana öldükten sonra sual sormaya memurdur, bunlara (Münker ve Nekir) denilmektedir.

Bir kısmı da, Allah’ı eksik sıfatlardan tenzih ederek tehlil ile (Lâilâheillallah demek ile) meşgul olurlar. Ve Allah sevgisi ile kendilerinden geçerler, işte bunlara da (İlliyyûn, Mukarrabûn) adı verilir.

Akıl ve nakil yönünden melekler:

Meleklerin varlığı şer’an sabit, aklen caizdir. Bütün peygamberler meleklerin varlığını bildirmiş, iman sahibi bütün insanlar bu gerçeğe inanmışlardır. Bunun için melekleri inkâr etmek veya bu husustaki delilleri tevile kalkışmak doğru olamaz. Çünkü; aksine kat’i bir delil olmadıkça, şer’i nasların zahirini bırakarak te’vil yoluna sapılamaz.

Akıl, meleklerin varlığına veya yokluğuna değil, var olabileceğini hükmeder. Tabiî bilimlere dayanarak da meleklerin varlığı inkâr edilemez. Çünkü; bu bilgiler duygu ve deneylere dayanan şeylerden bahseder. Bunun dışında kalan melekler gibi nûranî varlıklardan bahsedilemez. Bu cihet tabiî bilimlerin vazifesi değildir.

Her zaman gördüğümüz birtakım rûhi ve manevî hâdiseler var, bunları sırf tabiî kuvvetlerle açıklamak mümkün müdür? Şüphesiz tabiî kuvvetlerden başka, ruhî ve manevî daha birçok kuvvetler vardır. Kâinattaki kuvvetler bizim gördüğümüz ve bildiğimiz kadar, basit ve sınırlı değildir.

Kâinatın büyüklüğünü göz önüne aldığımız zaman, bir nokta gibi kalan yer üzerinde, hayata ve akla sahip bu kadar varlık olduğu halde, kâinatın diğer kısımlarında canlı ve şuurlu varlıkların olmadığı nasıl söylenebilir?

Bugün görüyoruz ki, bir damla suda mikrop denilen binlerce hayvancıklar yaşamaktadır. Acaba birkaç asır önce yaşamış olan insanlara, o zaman bu gerçek haber verilmiş olsa idi, buna inanırlar mı idi? Hâlbuki bugün bunların varlığı mikroskop ile kolayca görülmektedir.

Hem gözle görülmeyen bu mikroskobik canlının, ne kadar keskin duyguları var ki, arkadaşının sesini duyar, rızkını görür! Bu durum gösteriyor ki, madde ne kadar incelirse, ne kadar küçülürse, hayat belirtileri o kadar artıyor, ruhun nuru o kadar fazlalaşıyor, sanki madde inceldikçe ve bizim maddî hayatımızdan uzaklaştıkça, ruh âlemine, hayat ve şuur âlemine daha çok yaklaşıyor gibi, daha parlak bir hayat görünmeye başlıyor.

Şimdi gök kubbeyi süsleyen yıldızlar içinde, yer küçük ve yoğun bir küre olmakla beraber, ruh taşıyan sayısız şuurlu varlıkların bir vatanı ve herhangi basit ve kokmuş bir şeyin, bir hayat kaynağı kesilerek binlerce hayvancıkların yeri ve yatağı haline gelmesi açıkça gösterir ve ilan eder ki, şu sonsuz feza ve şu muhteşem gökler boş değil; burçları ile, yıldızları ile birtakım canlı ve şuurlu varlıklarla doludur.

İşte ilahî kudretin büyüklüğünü gören ve derinliğini kavrayan insan meleklerin varlığını inkâr edemez.

Melekleri niçin göremiyoruz?

Melekler her yerde bulunuyorlar, fakat biz onları göremiyoruz. Çünkü; Allah her şeyi kendine mahsus özellikleriyle yaratmıştır. Bizim duyu organlarımız belirli ve sınırlı şeyleri alabilir. Gözümüz her şeyi ve her yeri göremez, kulağımız her frekanstaki sesleri duyamaz. İşte bizim gözlerimiz nuranî ve ruhanî varlığı olan melekleri göremeyecek şekilde yaratılmıştır. Hiç kimsenin melekleri aslî şekli ile görmesi mümkün değildir. Sadece Allah’ın izni ile bunları bu şekli ile Peygamberler görürler.

Kur’an-ı Kerim, Allah’ın melekleri olduğunu bildiriyor. Kur’an’ın verdiği haberlerden ise şüphe edilemez. Peygamberler melekleri görmüş ve bize haber vermişlerdir. Peygamberler ise, asla yalan söylemezler. Biz Kur’an, Peygamberler ve bilhassa Peygamberimiz haber verdiği için meleklerin varlığına iman ederiz. Çünkü; meleklerin varlığını aklımızla bulmamız mümkün değildir. Bir şeyi görememek, onun olmamasını gerektirmez. Aklımızı, ruhumuzu da göremiyoruz, fakat bunların varlığını da inkâr edemiyoruz, varlıkları yalnız görünenlerden ibaret sanmak pek büyük bir gaflet olur.

Melekler bir anda yerleri ve gökleri dolaşır, istedikleri şekil ve kıyafete girerler, fakat onların hareketleri bizim hareketlerimize benzemez, bir saniye içinde gökten yere inebilirler, yerden göklere çıkabilirler. Çünkü; Allah onları bu kabiliyette yaratmıştır.

Meleklerin kanatları da vardır. Çünkü; bunu Kur’an-ı Kerim:

“Gökleri ve yeri yaratıp, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan, Allah’a hamdolsun.” (6) ayeti ile haber vermektedir. Fakat bu kanat, meleğe ve onun yapısına mahsus bir şeydir. Kapının kanadı dediğimiz zaman, nasıl kuşun kanadı gibi bir şey anlamıyorsak, meleğin kanadı dediğimiz zaman da, kuş ve kapı kanadı gibi bir şey değil, meleğe ait ve nasıl olduğunu Allah’ın bildiği bir kanat anlamalıyız.

Ayetteki kanat sayıları çokluğu anlatmak içindir. Dörtten fazla olmaz demek değildir. Bunu hem ayetin devamından, hem de Buhâri, Müslim ve Tirmizi’nin İbni Mesud (Radıyallahu anh) dan rivayet ettikleri hadisten anlamaktayız. Bu rivayette Allah’ın Resulü Cebrail (Aleyhisselam)’ı 600 kanatla görmüştür. Tirmizî’nin, Hz. Aişe (Radıyallahu anha)’dan rivayetine göre de, Resul-ü Ekrem (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Cibril’i kendi suretinde ancak iki defa görmüştür.

Kanat madde âleminde uçmaya yarar ve kanatların çok olması sür’ati ifade eder. Ruhanî ve manevî âlemde kanadın Allah’ın emrini sür’atle yerine getirmekten kinâye olduğunu söyleyenler de vardır.

Kur’an-ı Kerim, Resul-ü Ekrem’e vahyi getiren meleğin Cebrail olduğunu bildirmektedir:

“Ey Resulüm, söyle: Her kim, Cibril’e düşman ise, kininden helâk olsun, gerçekten Cibril daha önce indirilen kitapları tasdik etmekte olan Kur’an’ı, Allah’ın izni ile senin kalbine indirdi.” (7) buyurulmuştur.

Meleklerle insanlar arasındaki üstünlük dereceleri:

Melekler hakkında saygısız ve münasebetsiz laflar etmek kat’iyen haramdır. Bütün melekler Allah’ın mü’min ve saygıdeğer kullarıdır. Bununla beraber insanların peygamberleri, meleklerin peygamberlerinden üstündür. Meleklerin peygamberleri bütün insanlardan daha faziletlidir. Bu hususta İcma-ı ümmet vardır. Takva sahibi insanlar bütün meleklerden efdaldir. Çünkü; melekler günah işlememek üzere yaratılmışlardır. Onların ibadetleri, bizim nefes alıp vermemiz gibi yaratılışları icabıdır. İbadet yaparlarken hiçbir güçlük ve hiçbir engel ile karşılaşmazlar. Hâlbuki insanlar birçok şeylerle ilgilenir, birçok ihtiyaçların tesiri altında kalırlar. Birçok zararlı kuvvetler onları ibadetten alıkoymaya ve faziletli işlerine mani olmaya çalışır. İnsan bu durumda bütün engelleri aşarak ve bütün tesirlerden kurtularak, kulluğunun idraki içinde ibadetlerini yapmaya çalışırsa, elbette meleklerden daha üstün bir dereceye yükselebilir. (8) Hem şurası bir gerçektir ki, Hz. Âdem ve dolayısıyla insanlar Allah’ın talimine mazhardır. Âdem meleklere değil, melekler Âdem’e secde ile emir olunmuşlardır. Allah bir kısım melekleri insanların hizmetine vermiştir. Fakat hiçbir insan meleklerin hizmetine memur edilmemiştir.

Meleklere imanın amelî kıymeti:

İslamdaki inanç temellerinden her biri müslümanın hareket ve amel esasıdır. İman sadece bir fikir halinde bulundukça sönük kalır. Bunun içindir ki, Kur’an-ı Kerim’de imandan bahsedilince, arkasından hemen amel-i salihten (= yaralı işlerden) söz edilir. Bundan da anlaşılıyor ki, İslam’da bir şeye inanmak, onu yaşamak ve hareket haline getirmek demektir. İslam’ın kabul ettiği melek i’tikadının da büyük bir değeri vardır. Melek, insanın arzularını, insanî ve ruhanî kuvvetlerini her zaman iyilik yapmaya çeken vasıtalar demektir. Meleklere imanın farz olunduğunu kabul eden bir adam, kendisini iyiye çağıran her sese dikkat kesilir ve onun çağırdığı yere gitmeyi bir vazife sayar.

Bir Müslüman iyiliğe çağıran her sesin peşinden gitmeyi, nasıl bir vazife kabul ederse, kötülüğe sürükleyen her şeyi red etmeyi ve o tarafa gitmemeyi yine bir vazife bilecektir. Müslüman, meleklere iman etmek ile mükelleftir. Meleğin dediğine evet, şeytanın isteğine kesinlikle hayır demeye mecburdur.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.

Al-i İmran, 115

GÜNÜN HADİSİ

Îmân altmış kadar şu'bedir. Hayâ da îmânın bir şu'besidir.

BUHARİ,KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, EBU HUREYRE(r.a.)'dan

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI