ASR-I SAADET-2-Mevlânâ Şibli-Eser Neşriyat-İstanbul-1977

Resul-i Ekrem’in simasındaki heybet ve hâkimiyet, bütün Ashâb üzerinde en derin tesiri icra ederdi. Abdullah bin Selam, Peygamber’i ilk gördüğü zaman Yahudi idi. Fakat O’nu görür görmez “yemin ederim ki, bu simanın sahib


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-10-02 02:10:15

Resul-i Ekrem'in simasındaki heybet ve hâkimiyet, bütün Ashâb üzerinde en derin tesiri icra ederdi. Abdullah bin Selam, Peygamber'i ilk gördüğü zaman Yahudi idi. Fakat O'nu görür görmez "yemin ederim ki, bu simanın sahibi yalancı olamaz!" demişti. S:5

Bazı zayıf rivayetlere göre Hz. Peygamber'in gölgesi yoktu. Fakat hadisçiler, bu rivayetleri esassız ve itimat kabil değil telakki ederler. S:6

Resul-i Ekrem, sabah namazını kıldıktan sonra seccadesinin üzerine uzanır, güneş doğuncaya kadar istirahat ederdi. Sonra herkesi kabule başlardı. Her taraftan gelenler, mescide O'nun etrafında toplanır, O'da onlara va'z ve nasihatte bulunurdu. S:14

Resul-i Ekrem, hutbesini verirken herkesin oturmasını, namazını kılmasını emrederdi. Resul-i Ekrem, bir defasında hutbe verirken adamın biri mescide girmiş, Resul-i Ekrem ona namazını kılıp kılmadığını sormuş, o da kılmadığını söyleyince evvela namazını kılmasını ihtar etmişti. S:18

Resul-i Ekrem, bir yolculuktan avdet edince önce camiye gider, iki rekât namaz kılar, sonra evine giderek ailesi ile görüşürdü. Resul-i Ekrem, Ashâb'ını yoldan döner dönmez evlerine gitmekten meneder; hanımların, kocalarını hazırlıklı olarak karşılamalarını temin için bir mühlet verilmesini isterdi. S:20

Resul-i Ekrem'in hitabeleri, dinleyicileri üzerinde mucizevî bir tesir icra ederdi. En katı yürekler, O'nun sözlerinden yumuşardı. Resul-i Ekrem, Mekke'de "en-Necm" sûresini okuyorken kâfirler de O'nu dinlemişler ve yalnız Müslümanlar değil, müşrikler de secdeye kapanmışlardı. S:36

Bir gün Resul-i Ekrem, Harem'de ibadetle meşgul iken bir takım müşrikler O'na karşı kabaca hareket etmişler, başka bir gün müşriklerden biri O'nu boğmaya teşebbüs etmişti. Fakat bütün bu işkencelere, bu haksızlıklara rağmen Resul-i Ekrem, ibadetten duyduğu ilahî zevki her şeye tercih ederek ibadetini yapmaya devam etmişti. S:40

Resul-i Ekrem, en müşkil seyahatlerde bile daima zikrullah ile meşgul olur, hayvanın sırtında bile nâfile namazlarını kılar, yüzünün Kâ'be'ye dönük olup olmadığına bakmaz, hayvan hangi istikamette gidiyorsa o istikamette namaz kılardı. Çünkü "ne yana yönelirseniz yönünüz Allah'a doğrudur" (Bakara:115)

İnsan geçici felaketlere, muvakkat darbelere tahammül eder. Fakat peşpeşe ve zincirleme felaketlere tahammül imkânsızdır. Hâlbuki Hz. Muhammed, Hicretten önceki 13 seneyi meşakkat, felaket ve ızdırap içinde geçirmişti. Mekke ve Taif'in katı yürekli şakileri tam 13 sene O'nunla alay etmişler, O'nu işkenceye uğratmışlar, O'na her türlü hakaret ve haksızlığı göstermişlerdi. Acaba bütün bu felaketlere mukavemet eden ve hepsini bertaraf eden âmil, Peygamber'in sarsılmaz sabrı değil mi? S:59-60

Şayet birisi O'nun arzu etmediği bir harekette bulunursa Resul-i Ekrem ona adıyla ihtarda bulunmaz, "bazıları şöyle yapıyor, şöyle ediyorlar" der, bu gibi sözlerle beğenmediği adetleri tenkid eder, bu suretle kimseyi kırmadan, kimsenin kimseye karşı küçük düşmesine meydan bırakmadan nasihatlerde bulunurdu. S:69-70

Peygamberimizin nazarında zengin, fakir, büyük, küçük, efendi, köle; herkes eşitti. Bu yüzden Peygamber, insanlar arasında ayrılık, gayrılık gözetmezdi. Bir zamanlar Selmân, Suheyb ve Bilâl hep köle idiler. Fakat bunlar, Resul-i Ekrem'in nazarında Kureyş'in en büyük reisleri derecesinde muhterem ve vekarlı idiler. S:92

Sahih hadis kitaplarının hepsi, Resul-i Ekrem'in çok utangaç olduğunu anlatır. Resul-i Ekrem, ömründe bir adamı azarlamamış, yürüdüğü zaman daima sükûnetle yürümüş, hiçbir vakit kahkaha ile gülmemiş, daima tebessümle yetinmiştir. S:97

Ebû Davud, Resul-i Ekrem'in hamamda yıkanmanın aleyhinde olduğunu, yalnız erkeklere peştamal kullanmak şartı ile müsaade ettiğini, kadınlara müsaade etmediğini rivayet eder. S:98

Ashâb'dan Habbâb bin el-Eret, Resul-i Ekrem tarafından bir tarafa gönderilmişti. Habbâb'ın evinde başka erkek yoktu. Kadınlarsa keçileri sağmayı bilmiyorlardı. Resul-i Ekrem, her gün gider, Habbâb'ın keçilerini sağardı. S:99

Sîret yazarlarının anlattığına ve vak'aların da teyid ettiğine göre Resul-i Ekrem, hiçbir vakit kimseden intikam almamıştır. Buharî ve Müslim'de Hz. Aişe, Resul-i Ekrem'in şahsına karşı vuku bulan herhangi bir fenalığın intikamını almadığını, ancak ilahî emirlere karşı gelinirse onun cezasını verdiğini beyan eder. S:107

Resul-i Ekrem, Tâif eşrafının kendisine reva gördükleri muameleden son derece müteessir olmuştu. Buna rağmen Resul-i Ekrem şöyle dua etmişti: "Yâ Rabbi! Tâif'i irşad ve Müslümanlığa ilhak et!" Acaba dünyada hoşgörünün bundan daha yüksek bir nümûnesine tesadüf olunur mu? Netice, Resul-i Ekrem'in arzuladığı şekilde olmuştu. S:107

Peygamberimizin rikkat ve nezaketi o kadar şümullü idi ki, O'nun karşısında Müslüman, gayri Müslim; dost, düşman; yakın, uzak farkı gözetilmezdi. Resul-i Ekrem'in herkesi kana kana doyuran feyzi, hem onu kabul etmeğe hazır olanları, hem de ondan çekinenleri müstefîd ederdi. S:117

Köleler, kendilerine "köle!" diye hitap edilmesinden müteessir oluyor, kalben üzülüyorlardı. Resul-i Ekrem, bunlara köle diye hitap edilmesini men'etmiş; kölelere "evladım!", cariyelere "kızım!" denilmesini emretmişti. S:126

Kadınların tabiatındaki nezaket ve kalbindeki za'f dolayısıyla Resul-i Ekrem onların hissiyatını rencide etmemeğe bilhassa dikkat ederdi. S:129

Resul-i Ekrem'in çocuklara sevgisi, pek fazla idi. Bir yola çıktığı zaman en son veda ettiği insan, kerimesi Hz. Fâtımâ idi. Yoldan döndüğü zaman da O'nu ilk karşılayan yine o idi. S:135

Hz. Muhammed'in Peygamberliğinin bu muvaffakiyeti Arabistan hududları içinde kalmamıştır. Çünkü Hz. Muhammed, bir kavme gönderilen bir Peygamber değildi. Hz. Muhammed'in peygamberliği cihanşümuldür. Hz. Muhammed, bütün insanlığın Peygamberidir. O'nun muhatabı bütün insanlıktır. O'nun kalbi bütün insanlığı kucaklıyordu. S:183

Hz. Muhammed, Arab ictimaî heyetinin bütün ahval ve şerâitiyle taban tabana zıt bir dava için ayaklanmıştı. Hz. Muhammed, o zamanın bütün telakkileriyle, bütün hurafeleriyle, bütün inançlarıyla mücadele etti. Arabistan'da putperestlik hâkimdi. Hurafeler; aklın ışığını, kalbin gözünü kör etmişti. Cehalet; bütün ictimaî heyeti, kefenlemişti. S:184-185

Hz. Muhammed; en uyuşmaz unsurlardan bir birlik meydana getiren, en düşman insanlardan bir kardeşlik manzûmesi çıkaran, insanları en temiz ahlaka sevkeden, kadınları kurtaran Peygamber idi. Bu peygamber, bu dünyayı tereddiden kurtarmak, bütün dünyayı aydınlatmak için gönderilmişti. S:185

Elhasıl Resul-i Ekrem'in risaleti ve şahsiyeti hangi cepheden tedkik edilirse edilsin, O'nun insanlık için en büyük nimet olan esasları tebliğ ettiği ve her itibarla insanlığın en yüksek iktida örneği olduğunu görürüz. S:186

En makul yol, evvalâ yaratıcının varlığını isbattır. Bundan sonra Peygamberlik, din, mucizeler kolaylıkla ispat edilir. Bu binanın temelinde Allah'a iman akidesi olmazsa o bina çürük olur. S:221

Hz. Muhammed, kendi ağzından yalan uyduranların cehenneme atılacaklarını defalarca söylemiştir. Onun için Ashâb, Resul-i Ekrem'e aid bir şeyi naklederken zerre kadar hak ve hakikatten ayrılmış olmak endişesiyle titrerlerdi. S:237

Mucizeler, umumiyetle Peygamber'i yalanlayan düşmanlar tarafından istenir. Bu düşmanlar, onun âdeti bozmağa muktedir olup olmadığını görerek onun peygamberlik sıfatı hakkında bir karar vermek isterler. Bunların maksadı, peygamber'i âciz bırakarak onu halkın nazarından düşürmek, onun davasını altüst etmektir. S:252

Cenâb-ı Hakk mucizeyi yapar ve Peygamberini takviye ve teyid eder. Bu suretle mucize Peygamberliğin ayetlerinden, alâmetlerinden olur. S:252

Peygamberlerin muârızları ve düşmanları için mucizelerin bir fayda ve tesiri yoktur. Mucize isteyenlerin içinde, mucizeden istifade eden ve uyananlar pek azdır. Fakat Peygamberlerin şahsiyetinin tesiri altında kalanlar, kanaat hâsıl etmek için mucizeye muhtaç olmazlar. S:253

Bir insanın iradesi her ne derece kuvvetli ise başkalarına o derece tesir eder. Büyük rehberlerin muvaffakiyeti, onların alelâde sözlerinin bile başkalarının en kuvvetli ve en delilli sözlerinden çok fazla tesir icra etmesindedir. S:309

Hulâsa insanın mucizelere inanması için, onun evvela Allah'a ve gaybe inanması lâzımdır. Ondan sonra insan mucizeleri, kendi ilmine göre anlar ve onları izah eder. S:312-313

Gerçek şu ki, inatçılar, her zaman Peygamberle alay etmişler, mucizeler birbirini takip ettiği halde karanlık içinde kalmışlar, şayet kendilerine şu veya bu mucize gösterilirse belki iman edeceklerini söylemişler, fakat o mucizeleri de gördükleri halde yine küfür ve inkâr bataklığında kalmışlardı. S:341

Peygamberlerin sîretleri, ilim ve amel nokta-i nazarından birer iktida nümûnesidir. Peygamberler tarafından yapılan tebliğlerin hedefi, insanlarda bu iki sıfatı tekemmül ettirmektir. S:360

Resul-i Erkem, insanlar üzerinde fevkalâde tesir icra etmek kuvvetini hâiz olduğundan Kureyşliler herkesi O'nunla görüşmekten men'ederlerdi. Çünkü Resul-i Ekrem'le konuşanlar mutlaka O'nun tesiri altında kalırlardı. S.364

Hz. Aişe, Resul-i Ekrem'in Cibril'i asıl heyetiyle iki kere gördüğünü beyan etmektedir. Bu hâdise, mirac esnasında Sidretülmüntehâ'da, bir defa da gök ile yer arasında vuku bulmuştu. En-Necm sûresinde, Resul-i Ekrem'in Cibril'i en yüksek ufukta; Tekvir sûresinde ise hakikat ufkunda gördüğü beyan olunmaktadır. S:396

Peygamberlerin ruhları bu zahiri âlemin kayıdlarından o kadar azadedir ki, bayağı insanların ruhları hiçbir vakit o mertebeye yükselemez. Bundan dolayı onların mukaddes ruhları, hakikat âlemini hem rüya halinde ve hem müşahede halinde görebilir. Peygamberler uyurken bile uyanık sayılırlar. Çünkü onların cisimleri uyur, fakat ruhları uyumaz. S:402-403

Peygamberimiz diyor ki "İçinizde en sadık rüyayı görebilen, en doğru sözü söyleyendir." Hakikaten bir insanın zahiri durumu, onun içi âleminin bir aynasıdır. Bir insanın dili daima doğru söylerse onun ruhu daima hakikati görür. Psikologlar, bu hadisi esas ittihaz yazdıkları eserlere büyük bir fasıl ilave edebilirler. S:404-405

Peygamberin ilmi, ilahî ta'lim ve doğuş ile hâsıl olan ilimdir. Onlar bu ilmi kimseden öğrenmeden elde ederler. Onlar tecrübe, imtihan, tahsil, malumât toplamak, mukaddimeler düzenlemek gibi kayıtlardan kurtulmuş olarak bu ilmi kazanırlar. S:471-472

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

GÃœZEL KONUÅžMA-YAZMA KOMPOZÄ°SYON Salih SARICA; Mustafa GÃœNDÃœZ, Fil Yay. Ä°st.1994

GÃœZEL KONUÅžMA-YAZMA KOMPOZÄ°SYON Salih SARICA; Mustafa GÃœNDÃœZ, Fil Yay. Ä°st.1994

BAŞLIK: Kitabın adı, bölümün adı, konunun adı, paragrafın adı birer başlıktır. (25) Ba

AMERİKAN YÜZYILININ SONU Mustafa ÖZEL, İz Yayıncılık İst.1993

AMERİKAN YÜZYILININ SONU Mustafa ÖZEL, İz Yayıncılık İst.1993

1. Bütün insanlığın kurtuluşu olmayan bir şeyin kurtuluş olmayacağını idrak etmedikçe, n

YARINKİ TÜRKİYE NURETTİN TOPÇU, Dergah Yayınları 3.Baskı, 1978-İst.

YARINKİ TÜRKİYE NURETTİN TOPÇU, Dergah Yayınları 3.Baskı, 1978-İst.

1. Hakikati araştırmanın metotları... 2. Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı, ruh cephesinde henü

TİRYAKİ SÖZLER

TİRYAKİ SÖZLER

Cenap Şehabettin, Tercüman 1001 Eser 1. Bir cemiyeti yükseltmek mi istiyorsunuz? Efradına mesu

KÄ°TLELER PSÄ°KOLOJÄ°SÄ°

KÄ°TLELER PSÄ°KOLOJÄ°SÄ°

Gustave Le Bon, Çev: Selahattin DEMİRKAN Yağmur Yayınevi 3. Basılış İst.1976 1. Unutulmaz

DİN GERÇEĞİ

DİN GERÇEĞİ

Vehbi Vakkasoğlu, Cihan Yayınları-İst.-1984 1. Bu iklimin ekmek ve suyu ilim ve teknoloji; nefe

SANAYÄ°LEÅžMENÄ°N KÃœLTÃœR TEMELLERÄ°

SANAYÄ°LEÅžMENÄ°N KÃœLTÃœR TEMELLERÄ°

John Nef; Çev.:Prof. Erol Güngör; Kalem Yayıncılık A.Ş. İst.-1980 1. *Sanayileşmeyi yarata

BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME, PROF. DR. HÜSNÜ ERKAN

BİLGİ TOPLUMU VE EKONOMİK GELİŞME, PROF. DR. HÜSNÜ ERKAN

1. Sanayi devrimi ile ortaya çıkan yeni teknolojiler, yeni bir üretim ortamı ve yaşam biç

BÄ°LÄ°M TARÄ°HÄ°, CEMAL YILDIRIM

BÄ°LÄ°M TARÄ°HÄ°, CEMAL YILDIRIM

Geçmişin (günümüzde) dokunulmaz sayılan pek çok otoriteleri, varsayım ve inançları bilimin

BATI’YA KARŞI İSLÂM-WILLIAM I. CLEVELAND- 8. BÖLÜM

BATI’YA KARŞI İSLÂM-WILLIAM I. CLEVELAND- 8. BÖLÜM

SONUÇ (…) Bir devlet otoritesi ile hareket etmeyen, hakikatte herhangi bir devletin belirli bi

BATI’YA KARŞI İSLÂM-WILLIAM I. CLEVELAND- 7. BÖLÜM

BATI’YA KARŞI İSLÂM-WILLIAM I. CLEVELAND- 7. BÖLÜM

MİHVER’E (AXIS) DOĞRU (…) Alacaklılarının akbaba misali tepesinden ayrılmadıkları ger

Artık Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nûra (Kur'an'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Teğabün, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI