BABANZADE AHMED NAİM-2.BÖLÜM

SİYASİ DÜŞÜNCELERİ İçtimai ve siyasi hadiselerin hızla aktığı bir dönemde, bütün dünyada harp kazanları kaynarken Devlet-i Aliye tefekkür hayatında yeni fikirler kabul görmektedir. Tanzimatla kuvvetlenen Batı hayranlığı had safhaya ulaşmış,


2009-10-23 00:50:12

Naim'in şöhreti malumdur ağyar ile yarın

Olur sername-i tebcil-i namı cümle asarın (Balıkesirli Abdülaziz Mecdi Efendi)

SİYASİ DÜŞÜNCELERİ

İçtimai ve siyasi hadiselerin hızla aktığı bir dönemde, bütün dünyada harp kazanları kaynarken Devlet-i Aliye tefekkür hayatında yeni fikirler kabul görmektedir. Tanzimatla kuvvetlenen Batı hayranlığı had safhaya ulaşmış, yine aynı menşeli milliyet esaslı cereyanlar da münevverimizi savurmaktadır.

İslam Âleminin işgaller altında olduğu, ilmi ve teknik terakkinin Osmanlılar hariç neredeyse bütün Müslüman memleketlerde durduğu bu devirde mütefekkirlerimiz fevkalade bir zihin çabasıyla çareler aramaktadırlar. Bunu ilk emareleri Hind alt kıtası ve Kuzey Afrika(bilhassa Mısır) bölgelerinde görülmektedir. Bu yıllarda bizim de fikir hayatımız bereketlidir; Filibeli Ahmed Hilmi, Said Halim Paşa, Mehmed Akif, Bediüzzaman Said Nursi ve Babanzade Ahmed Naim akla ilk gelenler olabilir.

Hep söylenildiği üzre; Ahmed Naim Bey de üç dönemin şahidi olmuştur. Mutlakiyet-meşrutiyet-cumhuriyet, her biri diğerinin hatırını aratsa da Naim Bey fikirlerinden feragat edecek değildir.

İstibdad devrinde Melami Şeyhi Mustafa Efendi'nin çayhanesinde Mehmed Akif'le bir araya gelirler, politik meseleleri konuşurlardı. Küllük kıraathanesinde de Arapça kitabın arasına sıkıştırıp gizlice Le Temps gazetesini okurlardı. Hatta bir ara İkdam'daki bir yazısından dolayı takibata uğradı. Akif gibi bir süre İttihat ve Terakki üyeliği de oldu, kısa sürede adaletsizliklere dayanamayıp ayrıldı.

Mustafa Sabri Efendi'nin Sultan Vahdettin'e tavsiyesi ile Ayan Meclisine Hürriyet ve İtilaf fırkasından aza(senatör) olur. Her ne kadar başta hüsnü kabul göstermese de, sonunda: 'Bu işe layık görüldüm, Ulü'l Emr'e itaat gereklidir' der ve kabul eder.

Mustafa Sabri Efendi'nin anlattığına göre Naim Bey ismini A'yan listesinde görünce, sabah namazından sonra çıkar gelir: 'Efendi hazretleri bu memleket, bu kadar mı kaht-ı ricale düçar oldu? Bendeniz de kim oluyorum da Ayan'dan oluyorum efendim? İstirham ederim efendim, beni bu listeden siliniz…' der

Mustafa Sabri Efendi mahzun bir vaziyette mukabelede bulunarak: 'Ben, Zenbillilerin, Ebussuudların, İbni Kemallerin ayarında insan mıyım? Kader beni şeyhülislam yaptı. Bu vazifeleri birileri yapacak. Hep beraber çalışacağız' cevabını verir…

Türkçülüğün yeni kabul görmeye başladığı sıralarda Payitaht'da yaşayan Araplar, Arap İttihat Kulübü namıyla bir dernek kurdular, Türk Ocağı zaten epeydir faaliyetteydi. Naim Bey bu tehlikeyi görmüş ve Frenk hastalığı olarak nitelendirdiği ırkçılık(kavmiyetçilik) düşüncesiyle mücadele etmiştir. Türk Yurdu dergisi etrafında toplanan Ziya Gökalp, Yusuf Akçura ve Ahmet Ağaoğlu gibi isimlerin, İslamla ilgisi olmayan değerlerin(Cengiz Han, Türk töresi) kutsiyetinden dem vurmaları, kavmiyetin ehemmiyetini dine bağlamaları, milli bir iman ihsas etme çabaları onu kızdırmıştır. İslam'da Da'va-yı Kavmiyet adlı eserini bu sebeple yazmıştır. Aslında Tarih-i Cevdet'te anlatıldığı üzere genç bir askere vatan denilince aklına köy meydanından ötesi gelmezdi. Türk kelimesi de göçebe Türkmenleri ifade etmekten öteye geçmiyordu. Hatta şehirde "kaba adam" manalarında kullanılmaktaydı. İş böyleyken meseleye bir de ütopik ülke(kızıl elma) karıştırılıp ırkın üstünlü düşüncesi batıdan aynen ihraç edildi.

Darülfünundaki bir sohbet sırasında, Hz. İbrahim'in bir Türk kabilesine mensup olduğunu, dolayısıyla Hz.Muhammed'in de (sallallahu aleyhi vesellem) Türk olduğunu söyleyerek milliyetçilik tartışmalarını ciddiyet boyutunun ötesine taşıyan adı geçen şahıslardan birine Naim Bey şöyle söyler:

"Peygamber Efendimiz Hazretleri'ni(sas) muhakkak Araplıktan çıkarmak lazımsa, bari Türkten başka bir millete mal edin de sıkıntınız azalsın. O'na Türk derseniz onun sözlerine ve fiillerine uymanız gerekecek, sonra sıkıntıya düşersiniz. Geçen gün… Bey de tutturmuş İmam-ı Ebu Hanife Türk'tür diye… Ona da söyledim: yahu maksadınız Ziya(Gökalp) Bey'e hoş görünmekse beyhude iş… O Müslüman büyüklerin hepsinden kurtulmak istiyor.'

Yine bir gün Darülfünun'da Ziya Gökalp'la ümmet ve millet tabirleri üzerine tartışırken, söze karışarak: 'Siz bizimle hiç tartışmazsınız; 'benim dinim ayrı sizin dininiz ayrı der', geçersiniz. Bakınız Ziya Bey'le nasıl tartışıyorsunuz?' diyen bir doçente şöyle cevap verir.

'Siz düşünmeden, modadır diye dinsiz olmuşsunuz, Ziya Bey bilerek, okuyarak, ayet ve hadislerin manasını değiştirerek dinsiz olmuş. Aranızda fark var…' Bu gibi kimseler için şöyle de demektedir: 'Benim okuduğum Fransızca kitapların yazarları sizden iyidir, çünkü ehl-i kitaptırlar.'

Cumhuriyet Türkiyesinde olanların farkındadır. Baskılar bir yanda, hâlâ niçin fakültede kalarak ifsadı tasdik ettiği iddiaları diğer yanda iken o tavrını korumuştur. En yakın dostu Mehmed Akif Bey'in yazdığı İstiklal Marşı'na sevinememiş, 'Biz, kimlerin eline düştüğümüzü biliyoruz' diyerek hislerini ifade etmiştir.

Mustafa Kemal'in 1929 yılında Darülfünun'u ziyareti sırasında, herkes bir tarafa kaçışırken Naim Hocanın aldırmaz ve soğukkanlı tavrı, öğrencisi Niyazi Berkes'i hayretler içinde bırakır. Darülfünun, inkılâplar karşısında bitaraf bir müşahit olarak kalması neticesinde 31 Mayıs 1933'te lağvedilmiştir. Yerine ikame edilen İstanbul Üniversitesini temel vasfı ise milli ve inkılâpçı olmasıdır. Tabii bu muhalif profesör daha fazla daha barındırılmayacak emeği ve yaşına rağmen emeklilikten mahrum bırakılıp 82 ilim adamıyla birlikte açığa alınmıştır. Aynı akıbete uğrayan filozof-mütefekkir, Müderris Ferid Kam meseleyi şöyle özetlemektedir:

EÄŸer matlub ise tekmil-i zillet

Hemen tahsili ilme eyle raÄŸbet

Kovulduk akıbet Darülfünundan

Budur bizde mükâfat-ı fazilet

Tasavvufa Bağlılığı

Ahmed Naim Bey, Fatih türbedarı Ahmed Amiş Efendi'ye(1807-1920) intisab etmişti. Amiş Efendi Tunalıdır. İstanbul'a vazifeli olarak gelerek, yüksek bir paye olan Fatih türbedarlığı ile taltif edilmiştir. Aslen Şabaniye tarikatına mensuptur, Halidi, Halveti ve Nakşibendî icazeti de vermiştir. Bursalı Mehmed Tahir, Ahmed Avni Konuk, Abdülaziz Mecdi Tolun meşhur müritlerindendir. Amiş Efendi 9 Mayıs 1920'de Naim Bey'in Şehzadebaşındaki evinde vefat etmiştir.

Naim Bey, Amiş Efendi'nin vefatı ile halifesi Kayserili Mehmed Tevfik Efendi'ye intisab etmiştir. Tasavvuf dünyası renkliydi diyebiliriz. Menemen Şehidi Esad Erbili ile de muhabbeti vardı. Birçok kimse gibi O da Kelami tekkesine gidenlerdendi.

Meşhur müdekkiklerimizden Osman Ergin, Naim Bey'i yakinen tanır. Amiş efendinin etrafındaki zevat ile bazı tasavvufa dair hususlar hakkında farklı düşündüğünü şöyle anlatır: 'Ahmed Naim sağlam bir şeriat ve fıkıh bilgisine sahipti. Bazı tasavvufi meselelerin cahil ve kaba sofular arasında anlaşılması ve anlatılması kendisini korkutuyor, bu fikirlerin ulu orta söyleniş ve yayılışından İslam dini zarar görür diye özel tartışmalarda bile bu mevzulara girmek istemiyordu. Abdülaziz Mecdi Efendi'nin meclisinde bu tür meseleler konuşulunca Naim Bey muarız ve çekingendir. Abdülaziz Mecdi Efendi açıkça söyledikçe Naim Bey:

'Allah Aşkına bunları böyle açıkça söyleme' derdi.

Ahmed Hamdi Akseki'nin Muhyiddin-i Arabi hakkındaki hususi mektubuna manalı ve fakat sarih cevap mektubu kayda değerdir. İbn Arabi Hz.lerinin Kur'an ayetlerini tefsire dair yorumlarını, zahiri nassa muhalif görüp adeta dalalat-i batıniyyeden gibi telakki eden Akseki'ye cevabında bahsolunan sözler için:

'Bu gibi sözler büsbütün batıla müstenid değildir. Bu sözler Şeriatın zahirini yıkmak için değil, Şeriatın zahiri muhafaza edilmek kaydıyla, Kuran'ın delalet edebileceği kendi zevklerine muvafık cihetlere de işaret etmek isterler'

'Şeyhi Ekber hazretlerinin makamı nazarımda pek büyüktür..Bu sözlerin bizim halka tamim maksadıyla yazdığımız yazıda neşredilmesini hiçbir zaman tensib edenlerden değilim.Bunlar bir sınıf-ı mahsus için kıymetli olabilirse de umumu-korkuttuğumuz gibi-dalalete zendakaya sevk edebilir.Binaenaleyh sizin fikrinizi tasvip etmekle beraber, Şeyh-i Ekber hazretleri hakkındaki hüsnüzannımın da zerresini feda etmem.

VEFATI

Naim Bey, Tecrid-i Sarih tercümesinin başında iken hastalıklar başlayınca bitirip bitiremeyeceği hususunda tereddüte düşer ve işaret almak üzere istihareye yatar.'Âlem-i manada Hz. Peygamber Efendimiz'i Fatih Camii'nde namaz kıldırırken görür. Kendisi ilk saftadır. Efendimiz ilk rekâtı kıldırıp ve ikinci rekâta kalkınca geri dönüp Naim Bey'e enfiye ikram eder.'

Bu rüyayı Galatasaray lisesinde meslektaşı Celalettin Öktem Hoca'ya anlatır. Naim Bey'in ricası üzerine Celal Hoca rüyayı Cerrahi Asitanesi Şeyhi Fahrettin Efendi'ye sorar. O da: 'Ömrü tercümeyi tamamlamaya vefa etmeyecek' der.

Naim Bey hakkındaki birçok malumatı edinmemize vesile olan Muallim Cevdet merhumun 'Müderris Ahmed Naim' isimli eseridir. Mesleği ile ismi müsemma olan Naim Beyin yakın dostu Muallim Cevdet vefatını şöyle anlatır:

'Şarkın bu temiz çehresi, Türk mektebinin bu kıymetli hocası ve Galatasaray'ın sevimli oğlu aramızdan silindi gitti. Gazeteler nihayet iki satırla ölümünü haber verdiler.(14 Ağustos 1934-haber tarihi).Biz onu Fatih Camiinden Edirnekapısında ebedi çukura götürürken sekiz on dostundan başka ilmi ocaklardan kimse yoktu.35 yıl hocalık etmiş, birkaç bin talebe yetiştirmiş, şark felsefesinde tetkikat yapan, garp âlimleri ile her vakit savaşmağa kadir, bir felsefe koleksiyonunu ilk defa olarak bütün bir halde 1900 ilmi ıstılahla Türkçeye çevirebilmiş kıymetli üstadın böyle bir ihmale layık görülmesi yürekleri yaktı.

Dikkat ettik: merhumun cenazesinde ne üniversiteden, ne büyük mekteplerden, ne vilayetten, ne halkevinden resmen kimse yoktu. Acıklı bir hal!..

Şu son yıllarda kaybettiğimiz değerli adamlar ki bunların üç buçuk adam eliyle defnedilişleri, okumuş sivillerin ne kadar gevşek ve bağsız olduğunu ispat etti. İlim diye bağıran ve fakat 'Alim'den hoşlanmıyan zavallı muhit!"

Vefatının tam olarak nasıl vuku bulduğunu en başta anlatmıştık. Bu haber dostlarını derinden üzmüştür. Elmalılı Hamdi Yazır: 'O gidince pek sarsıldım, adeta can evimden vuruldum' demiştir. Ve meşhur beyti tarihe kayıt düşmüştür:

'Verdi ser Hamdi bu tarihe cihan'

'Secdede gitti Hüdaya Naim'

Tabi ki en çok üzülen Akif Bey olmuştur. ' Bizim biçare Naim'in vakitsiz vefatı beni çok sarstı. Hanümanım yıkılmış da ne altında kalmışım sandım. Bu zavallı şark öyle kıymetli vücutları bundan sonra zor yetiştirir.

'Naim, O ne büyük insandı! O ne faziletli adamdı. Ben ki ölümü tabii bulurdum… Naim'in ölüm haberini aldım, nasıl diyeyim. Cihan yıkılmış da ben altında kalmışım zannettim. Bana öyle geldi. Zaten ondan sonra hayatın bir zevki, bir neşesi kalmadı. Meğer ben Naim'i ne kadar çok severmişim.'

Naim Bey'in ömrü üç cilde yetmişti. Tercümenin devamını üstlenen(eski dersiam, sonra Profesör) Kamil Miras kalan yerden devam ederken hemen şu dipnotu düşer:

"Mütercim merhumun müsveddesi burada hitam buluyor. Bu hadisin tercümesi tarafımızdan ikmal ve izah edilmiştir. Bir seneden fazla bir zamandan beri hasta bulunan merhum, 1934 senesi Ağustos 13 pazartesi günü öğle namazını kılarken ikinci rekâtta teslim-i ruh etmişti. Salât-i mariza dair olan yukarıdaki hadisin tercemesi ikmal edilmeyip de ikinci rekatte bırakılmasıyla, hadise-i vefatın bu surette vukuu arasında aşikâr bir alaka vardır. Cenab-ı Hak ilahi rahmetine müstağrak buyursun! Âmin.'

Ali Rıza Kuşadalı da bu elim vefata şöyle tarih düşer:

'Göz yaş ile fevtinin tarihini yazdı Rıza

Ola Firdevs hazret-i Ahmed Naim'e cay-gah'

Cevdet'in 'Müderris Ahmed Naim' kitabında O'na söylenmiş güzel şiirler vardır. Nurettin mahlaslı zat şöyle der:

Bir mücessem nur-ı iffetti Babanzade Naim

Tek yaratmıştı anı dünyada Hallak-ı Kerim

Çok görüp dehre anı davet edince nezdine

Davet-i Hakka icabet etti ba ilmi alim.

 

Said Bey de Şöyle anlatır O'nu:

Ä°rtihali Naim-i zi-himenin

Şüphesiz oldu bir zıya-ı azim

Çünkü vakfeylemişti nefsini hep

İlm ü irfana ol edib-i fehim

Lezzet almıştı zühdü takvadan

Sözleri pür hikemdi, fikri selim

Nerede görse fikri ilhadı

Seyfi mantık ile ederdi dün im

Yazdı asarını livechillah

Hamesinden akıttı feyz-i âmin

Hizmeti çoktur ehl-i tevhide

Rahmet etsün o zata Rabbi Rahim

Yazdı tarihini tamam Said

Gitti hurş-ı naime mir Naim

Şeyh Abdulbaki Efendi şunları yazar:

Edib-i kamil ü alim, muhaddis-i Fadıl

Hemişe karı idi Sünneti Resul-i Kerim

Bihakkın eyleyerek tercüme Buhari'yi

Cihanda nur-ı Nebiy-yi Azimi amim

Ne çare fevtine tarih söyledim Baki

Veliy-yi Hak'dı Naim, Huda'ya erdi Naim.

LÄ°SAN BÄ°LGÄ°SÄ°

Osmanlıların son asrında tercümelerle birlikte müsbet ilimlerde bir terakki, İslami ilimlerde de bir uyanış bekleniyordu. Burada Tercüme Odası yahut mütercimler mühim bir gayrette bulunmuşlardır. Fakat marifet iltifata tabi olamamış, konuya layıkıyla değer verilememiştir. Bu asırdaki İslami kaynakları tercüme hareketi ayrıca bir inceleme konusudur. Ahmed Naim Bey de en öne çıkan isimlerden biridir tabii ki.

Sicil defterindeki terceme-i halinde(biyografi): 'Arabi ve Farisi tercüme ve Türkçe ve Fransızca tekellüm ve kitabet eder. Kürd lisanına dahi aşinadır.' kaydı mevcut.

Mekteb-i Sultani'de Fransızcayı hakkıyla öğrendiği malum. Arapça'yı da devrin meşhur hocalarından öğrenmiştir. Fakat burada Farsça da dâhil bu engin bilgisi onun hüdayi nabit(kendi kendini yetiştiren) olmasından kaynaklanır.

Lisan mütehassısı olması onun ilk olarak Hariciye Nezareti Tercüme Odasında göreve başlamasına vesile olur. Maarif nezaretinde de tercüme dairesinde vazife alır. Burada da ilim ve sanat ıstılahlarını tercüme komisyonlarında çalışır. Bütün bu görevleriyle birlikte dergilerde tercümeler kaleme almaktadır.

İlk yazıları Servet-i Fünun'da çıkan Arap Edebiyatından latif kıssalar, 'Bedayiü'l Arab' başlıklı yazılarıdır.

Kısa sürede Fransızca'yı ikmal ederek tercüme ettiği 'Metalib ve Mezalib' adlı felsefi eser ile Naim Bey tarafından takdirle karşılanan Elmalılı Hamdi Efendi Onun kıymetini şöyle ifade eder: 'Her ne zaman bir kelimede tereddüde düşsem ona sorar, tereddüdümü giderirdim. Tercümede benim için danışılacak yegâne âlim Ahmed Naim idi. Naim'in bilgisi ele geçmez bir hazine, ilmi ve fazlı ise büyük bir define idi.'

Mehmed Akif, onun dar-ı bekaya gitmesiyle, bir endişesini şöyle belirtir: 'Bilmem tercüme etmekte olduğu Tecrid-i Sarih hitam bulmuş muydu? İnşallah nakıs kalmamıştır, çünkü o surette bir tercüme başka hiçbir babayiğidin harcı değildir.'

Mithat Cemal, Naim Bey'in sadeleşme taraftarı olduğunu belirtir ve Mehmed Akif ile birlikte Mütercim Asım Efendi Kamusundaki Türkçe kelimelerden bir Lügat çalışmalarının da yarıda kaldığını belirtir.

HADİSÇİLİĞİ

İlk olarak Sırat-ı Müstakim'de başladığı hadis tercümeleri için şöyle bir mektubu vardır:

'…İşte ben bu aczimle beraber size himmet arz ediyorum. Ne tefsirde ne de hadiste derinleşme gücünü haiz olmadığımı bildiğim halde hiç olmazsa tercüme ile olsun size yardım edeyim diyorum. Zebidi'nin Buhari Muhtasarı Tedrid-i Sarih'ini vakit buldukça tercüme edip size göndersem elbette reddetmezsiniz.'

Yıllarca hadis tercüme ettikten sonra şöyle bir kanaate varmıştır: 'Hadis tercümeleriyle meşgul olmaya başlayınca ondan önce vaktimi ne kadar zayi ettiğimi anladım. Bu iş dururken başka şeyle uğraşmak ne boş şeymiş! Büyük âlimlerin de bu işe verdikleri ehemmiyetin sebebini de şimdi anladım' Bunu duyan Mehmed Akif : 'Ya Hacı Baba(Akif, Naim için böyle dermiş) Kur'an'la meşgul olsaydı kim bilir ne söylerdi. Hakikaten bizim bildiğimiz şeyler Kur'an ve Hadis ilimleri âlimlerinin yanında hiç kalır.'

21 Şubat 1341/1925 tarihinde, kuruluşunun henüz ikinci yılında olan Diyanet İşleri Reisliği'nin bütçesi TBMM'de görüşülürken Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi ve 52 arkadaşının imzası ile meclis gündemine taşınan önergede bazı İslami eserlerin telif ve tercümesi vardı. Burada doğru hatırlayalım ki bu gayret cefakâr vekillerin ısrarı ile olmuştur zira Buhari-i Şerif hatimleriyle açılan mecliste işler hızlı değişmiştir. Türlü entrikalar yaşanmış ve 1924 seçimlerinde birçok muhalif vekil tasfiye edilmiştir.

Herşeye rağmen meclisteki hakperest vekiller bu hizmete önayak olmuşlardır. Karara göre tahsis edilen 20.000 lira ile Elmalılı Hamdi Efendi Tefsir hazırlayacak, Babanzade Ahmed Naim Bey Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih(İmam Zebidi'ye aittir) Tercüme edecek ve Mehmed Akif Bey de Kur'an mealini hazırlayacaktı.

Ahmed Naim Bey'i, Kamil Miras yardım etmek şartı ile ikna etmiştir. Çalışmaların takibini yapan Diyanet İşleri müşavirlerinden Ahmed Hamdi Akseki meal için ne vakit Akif Bey'e rica etse 'Naim'e teklif ediniz o bunu benden iyi yapar' demiştir, fakat nihayet kabul etmiştir.

Naim Bey'in Sırat-ı Müstakim ve Kelime-i Tayyibe'de yaptığı başarılı tercümeler onun Buhari tercümesiyle görevlendirilmesine sebep olmuştur. Bu dergilerde günün problemlerine uygun hadisler seçerek tercüme ederken zamanla şerhlere de başlamıştır.

*Yaptığı değerlendirmelerden ve kaynak tetkikinden hadis literatürüne derin vukufiyetini görürüz. Kabarık bir kaynak listesi vardır.

*Eski usul kitapları başarılı bir şekilde meczedip, orijinal katkılar yaparak modern tarih metodolojisi ile karşılaştırmaları enginlik sağlamıştır. Akif bey'e göre Naim bey'in mukaddimesi Arapça usul kitapları arasında bile yoktur.

*Hadis-i Şerifleri değerlendirmede senet ve metni birlikte ele almıştır, senet kadar metne de dikkat eder.

*Görüp incelemediği kitaplardan nakil yapmamıştır.

*Tecrit mukaddimesi meşhur usul eseri Tedrib'e bazı hususlarda benzemektedir.

Ahmed Naim Bey tercüme şeklini şöyle ifade eder: "Her şeyden evvel tercümenin aslına uygun olmasına dikkat ettim. Mümkün olduğu kadar harfi tercüme yapmakla beraber metnin kolay anlaşılması için tercümeye bazı ilaveler yaptım ve bunları parantezle gösterdim. Böylece tercümeyi okuyan kimse Hadis-i Şerif'in mealini kolayca anlamakla beraber asıl metin dışında hangi kelimelerin ilave edildiğini de kolayca görme imkânına sahip olur.'

Şunu ekleyelim ki Naim Bey Hadisleri sadece tercüme etmektedir. Şerhi ibaresi devamının şerhini yapan Kamil Mirasça eklenmiştir. Esasında Naim Bey'in tercümelerindeki tafsilatlı dipnotlar birer şerh gibidir fakat bunlar kimi zaman okuyucu için de yorucu olmaktadır.

Bu tercüme metodu daha sonraki hem hadis hem de Kur'an tercümelerine örnek olmuştur.

Ahmet Naim yaklaşık bin sayfa tutan kendi bölümünde 574 hadis tercüme etmiştir. Ve bu Sahihi Buhari'nin ilk tercümesi olmuştur.

Kamil Miras: 'Bir Hadisin bütün rivayet yollarını bu şekilde izah etmek müstesna bir mazhariyettir. Büyük üstadımız Ahmed Naim merhumun hadis-i şeriflere dair bu güzel hizmeti mübarek kabri içinde bir saadet ve hidayet kandili olarak ebediyete kadar parlasın.'(âmin) demektedir.

İyi derecede fıkıh bildiği için fıkıh konusunda hükümleri eklemiştir. Kendisi Şafii olmasına rağmen diğer mezhep görüşlerine de yer vermeye önem vermiştir.

FELSEFECİLİĞİ

Muallim Cevdet, onu Abbasi devrinin parlak mütercimleri Hüneyn bin İshak ve Sabit bin Kurre'ye benzetir, zira bu mütercimler ıstılahlara karşılık bulmakta çok isabetlidirler. Naim Bey de bir Fransızca ıstılahın mukabilini bulabilmek için nice geceler yüzlerce sayfa karıştırırdı 'Felsefe meydanında mukallit değil müçtehit idi. Ve kuru bir mütercim değil, mütefekkir idi.'

Ahmet Naim'e göre felsefenin İslam geleneğindeki ismi 'İlm-i Hikmet'tir. Fakat felsefe tabirinin kullanımını kabul eder. Felsefe fikrini şöyle anlatır:

'Batı felsefesini bilmeyi övünç vesilesi sayanlar, Avrupa filozoflarının birbirini nakzeden, çoğunlukla kendi kendisini yıkan, esası hep ihtimallere dayanan o bitmez, tükenmez o felsefe teorilerini bilmeyi en büyük deha ve marifet sayanlar biraz da kendilerine gelseler-akaid ilminden başka-şeriatın illet, sebep ve hikmetinden bahseden, şeriatın hakikatini açıklayan, hakikatlerin özünü toplayan 'tasavvuf ilmi' namıyla bir İslam felsefesinin mevcut olduğunu, bu yüce ilmin-yalnız zamanın tahripkâr edilen kurtulan-kitaplarıyla pek zengin kütüphaneler vücuda getirebileceğini açıkça görmüş olurlardı.

Ülkemizde felsefe çalışmalarının ilerlememiş olmasını felsefi ıstılahların (terim) yetersiz ve belirsiz olmasına bağlardı. George L. Fonsegrive'in Psychologie isimli eserinin birinci kısmından " Mebadi-i Felsefeden İlmu'n-Nefs" isimli tercümesi Türkçedeki ilk tercüme edilen ilk tam felsefe kitabıdır.(500 sayfa-100 sayfası ıstılahlar sözlüğü) Onun ıstılahlara mükemmel karşılık bulabilmesindeki en mühim faktör hem Fransızcaya, hem Arapçaya vâkıf olmasıdır. Onun tükenmez gayretleriyle bulduğu bu ıstılahlar bugün kullanılmamaktadır. Felsefe tarihimizde onun ismi neredeyse hiç anılmamasının sebebi tamamen ideolojiktir. Bir İslam âliminin Arapça'dan bulduğu ıstılahlar baştan reddedilmiştir ne yazık ki!

Ä°LMÄ° MÃœNAKAÅžALARI

Yahya Kemal ile

Naim Bey Darülfünun edebiyat fakültesinde hoca iken daha sonra Yahya Kemal de kadroya katılmıştır.(1915) İstanbul'un işgal yıllarında(1921-1922) Yahya Kemal imparatorluğun bakiyesi ne kadar eser varsa geziyor, hislerini gazetede neşrediyordu. Bu yazılarda İslam ve milliyet unsurlarını bir tutuyor, Türk milletinin İslam'ı milli bünyesine has bir şekle irca ederek kabul ettiğine dair menakıp anlatıyordu. Misal olarak konu olan bir yazısında, Eba Eyyub el Ensari'nin İslamiyet'teki önemini anlattıktan sonra türbesinin İstanbul ahalisince teveccüh görmesini mühim görüyor, türbeleri bir noktada takdis ediyordu. Güncelliğini hiç kaybetmeyen bu konuda Naim Bey Yahya Kemal'e şöyle çıkışır: 'İslamiyet'e sizin ettiğiniz zararı kimse etmiyor. Zaten dalalete düşmüş bu zavallı milleti daima şaşırtıyorsunuz…Bir zaman Türkçülükle, şimdi de İslamiyet'i efsaneler üzerine kurulmuş bir din göstererek ..hasılı bu şaşırmış millete bir türlü şaşırtmayı icat ediyorsunuz…Bizim Abdullah Cevdet'in dinsizliğinden korkumuz yoktur, çünkü o sarahatle dinsizdir ve maddidir; İslamiyet'i yıkamaz. Halbuki sizin 'Tevhid-i Efkar'da bir seneden beri çıkan bu yazılarınız İslam akaidini ve esasatını baştan başa tahrif ediyor. Beyefendi! İslamiyet'te ölülere ibadet, mezarlara muhabbet, ölmüş insanları filan ve falan semtte hazır ve nazır zannetmek gibi itikatlara yer yoktur. Peygamber Efendimiz(sas) Hazretlerinin kendi naşı bile takdis olunamaz. İşte İslam'ın Hıristiyanlığa ve diğer dinlere bir faikiyeti bundandır."

Yahya Kemal bu ifadeleri sert ve kırıcı bularak: 'Demin biz korkmayız gibi bir şey söylüyordunuz. Siz kimsiniz? Kaç kişisiniz? Çoksanız bile bütün bir Türk milletinin tarihi hatıralarına ne karışırsınız? Türk milleti, dinini istediği gibi benimsemiştir, diyanetini vatan toprağına istediği gibi karıştırmıştır…'

Daha evvel Naim Bey, İslam'da Da'va-yı Kavmiyet(1914) eserinde Ayet ve Hadislerle bu düşüncelere reddiye yazmıştı.

Bu münakaşadan sonra kırgınlıkla beraber araya inkılâplar girer. Yahya Kemal elçilik görevleriyle yurtdışında görevler alır. Bu süreler zarfında eski eserler bilinçli olarak tahrif edilir, türbelere kilit vurulur. Osmanlı ve İslam'a ait olan kıymetler yıpratılır. Manevi değerler aşağılanır.

On üç yıl sonra Yahya Kemal İstanbul'a gelince Şeyh Vefa Türbesini ziyaret etmek ister, Vefa'ya doğru yürürken Ahmed Naim Bey'i görür(Naim Bey'in hasta olduğu anlaşılmaktadır). Kollarını açan Naim Bey: "Bu tesadüf münasebetiyle Cenab-ı Hakka hamd olsun. Avrupa'da uzun müddet kaldınız, sizi artık görmeden öleceğime inanmaya başlamıştım. İkide birde:"Ya Rabbi bu adamla son bir defa görüşmemi mukadder kıl! Ta ki söylemek istediğim birkaç sözü söyleyeyim" diyordum, şimdi sana maksadımı izah edeyim. Seninle o kadar sene evvel, Darülfünun'da bir münakaşada bulunmuştum. O münakaşa benim senelerce zihnimi meşgul etti. Son senelerde ise, ben İstanbul'un birçok semtlerinde gezmeği ve oralarda, tıpkı senin usulünde eski mimari eserlerin tarihini araştırmayı itiyat edindim. Bu hoş merak beni sardıkça sardı. Senin bir zaman Tevhid-i Efkâr'da çıkmış yazılarını buldum ve tekrar okudum. Azim bir zevk aldım. Sana bu yüzden ne kadar haksızlık ettiğime, o yazıların bir şair fantezisi olmayıp hakikaten manevi birer ufuk olduklarına kail oldum. İşte bundan sonra bu yüzden seni o vakit gücendirdiğime yandım ve bir daha görürsem istifa-yı kusur etmeği nezrettim. İşte azizim, söyleyeceğim bu idi.'

Bir ay sonra Naim Bey Hakk'a yürür. Yahya Kemal hayret eder.

Rıza Tevfik ile

Tevfik Fikret, Tarih-i Kadim adlı şiirinde İslam'a ve Hz. Peygamber'e karşı saygısız ifadeler kullanır:

Bilmeden görmeden iman ettim

Sevdim Allah'ı de Peygamberi de

O alay kaldı bugün hep geride.

…

Bir başka dizesinde küfrü gayet sarihdir: 'Ben benim, sen de sen, ne rab, ne ibad.'

İslam Şairi Mehmed Akif'e şöyle seslenir:

Din-i Hak bence bugün dini hayat

Sen ne dersin buna hey Molla Sırat

Akif Bey hak ettiği cevabı verir:

Şimdi Allah'a söver, sonra biraz bol para ver,

Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder!

Rıza Tevfik Bey, Darülfünun'daki bir konferansında, fikren de yoldaşı olduğu Tevfik Fikret'i müdafaa eder. Akif'i suçlar. Ona göre Fikret mümin bir kimsedir. Ahmed Naim Bey Akif'e sonuna kadar katılıp şunları yazmıştır: 'Filozofçuğum! Fikret büyük bir şairdir deyiniz, şiiri takdire layıktır deyiniz, peki deriz; numune-i fazilet idi deyiniz; birçok kuyud-u itiraz ile ona da peki deriz. Fakat mümin idi, Müslüman idi demeyiniz çünkü herkesten evvel kendisi tekzib eder.'

Dergide çıkan yazıları 'Tevfik Fikret'e Dair Rıza Tevfik Beyefendi'ye' ismiyle kitaplaşır.

Hüseyin Cahid ile

İtalyan müsteşrik(oryantalist) Leone Caetani'nin İslam Tarihi adlı eseri, hükümet hesabına Hüseyin Cahid bey tarafından tercüme edilir. Kitap tıpkı Abdullah Cevdet'in tercüme ettiği, Dozy'in İslam Tarihi gibi uydurma ve iftiralar ile doludur. Ahmed Naim Bey hemen reddiye yazar.'Elçiye zeval olmaz' diyen mütercime 'düşmana elçilik olmaz' cevabı verilir.

ESERLERÄ°

1)Temrinat: Arapça grameri için alıştırma kitabıdır.(1900-1917, 2 basım, 220 sayfa)

2)Hikmet(Felsefe) Dersleri: Filozof ve felsefe tarifi, İlimlerin sınıflandırılması, konusu vs.(1914, 368 sayfa)

3)Mebadi-i Felsefeden İlmu'n-Nefs: George L. Fonsegrive'in Psychologie isimli eserinin tercümesidir.(1915, 631 sayfa)

4)İlm-i Mantık: Elie Rabier'in Mantık kitabının ilk bölümünün tercümesidir.(1919. 64 sahife)

5)İslam'da Da'va-yı Kavmiyet:(1914, 55 sahife)

6)Kırk Hadis

7)Tevfik Fikret'e Dair Rıza Tevfik Beyefendi'ye: Yukarıdaki bahse dairdir.

8)Ahlak-ı İslamiye Esasları: Lahey'deki Ahlak Kongresi için hazırlamıştır, fakat daha sonra hükümet vazgeçmiştir.

9)Tecrid-i Sarih Tercemesi

Kaynaklar:

1)Babanzade Ahmet Naim-Hüseyin Hansu- Kaynak Yayınları-2007

2) Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi cilt:4 sf.375,376(maddeyi yazan: İsmail Lütfi Çakan)-Ahmed Amiş Efendi maddesi cilt:2

3) Muallim Cevdet-Müderris Ahmed Naim-Ülkü Matbaası-1935

4) Türkiye'de İslamcılık Düşüncesi -İsmail Kara cilt:1-1989-Risale Yayınları

5) Türkiye'de İslam ve Irkçılık Meselesi-M.Ertuğrul Düzdağ -1983-Türdav

6)İslam'da Kavmiyetçilik Yoktur-Babanzade Ahmed Naim-Bedir Yayınevi 1991(Osman Ergin'in hazırladığı Babanzade hayatı ve eserleri girişi ile)

7)İslam Ahlakının Esasları-Babanzade Ahmed Naim-Bedir Yayınevi -2004 (Kısaltılmış M.Cevdet'in hazırladığı Naim hayatı)

8)Ayaklı Kütüphaneler-Dursun Gürlek-2009-Kubbealtı Neşriyat(sf.139-155 babanzade bölümü)

9)Osmalı'dan Günümüze İslam Âlimleri-Vehbi Vakkasoğlu-Cihan Yayınları-1989

10)Ali Ulvi Kurucu Hatıraları-cilt:2-Haz. M.Ertuğrul Düzdağ-Kaynak Yayınları-2007

11)Yılların İzi-Mahir İz-İrfan Matbaası 1975

12)Sahih-i Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi -cilt:1, cilt:3-Ahmed Naim-DİB Yayınları–1972

13)İslam'da Irkçılık ve Milliyetçilik-Ömer Lütfi Zararsız-İkbal Yayınları 1979

14)Maarif Tarihi-Osman Ergin-Eser Matbası 1977

15)Mahir İz Hoca-Mustafa Özdamar-Marifet Yayınları

16)Ahmet Amiş Efendi-Mustafa Özdamar-Kırk Kandil Yayınları-1996

17-)Aydınlar Konuşuyor-Necmeddin Şahiner-Yeni Asya Yayınları-İst-1977

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Süleyman Canan, 2011-04-17 06:41:08

Bizim muhitte müellifsiz yazı problemi var. Kitaplar, yazılar neşrediliyor imza yok! Bu güzel edebi biyografi için teşekkür ederiz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

i.hakkı çevik, 2009-12-11 09:57:05

ciddi yazıları çok severim.sizinde ciddi olduğunuza inanıyorum.Allah bizi sadıklardan,ebrardan ayırmasın.ferasetimizi daim artırsın.Elazizli ismail.ANKARA/Çankaya

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Murat AKBULUT, 2009-11-08 11:11:25

Büyük insanları bize tanıttığınız için Allah sizden razı olsun.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

İyiliğin karşılığı, iyilikten başka bir şey midir?

Rahman, 60

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İki müslüman birbiriyle karşılaşıp da el sıkışılarsa, ayrılmazdan evvel günahları bağışlanır.

(Riyazü's-Salihin)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI