NUREDDİN VAİZ BEYEFENDİNİN GÖZÜYLE BİR DEVRE ŞAHİTLİK

-Efendim, İhvan-ı Müslimin hareketinin Irak’a gelmesini anlatabilir misiniz? -Adab-ı İslamiye ve Uhuvvet-i İslamiye cemiyetinin kuruluşundan önce, Bağdat’a Mısırdan hocalar geldiler. Bunlardan; Hüseyin Kemaleddin, Teknik Fakültes


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2009-11-08 01:31:50

Cenab-ı Hakkın lütfu keremiyle, bundan birkaç ay evvel, Irak Kerkük Türkmenlerinden ileri gelen bir zatla tanıştım. İlk görüştüğümüz andan itibaren gerek dünyayı takibi, hadisatı değerlendirmeleri, âlem-i İslam'ın durumu ile alakalı çarpıcı tespitleri, ülkemizin yakın tarihine vukufiyeti, gerekse Enderun terbiyesinden geçmiş zarif bir Osmanlı efendisi edasındaki tavır ve hareketleri ile beni kendisine meftun bıraktı.

Muhterem büyüğümüz Avukat Nureddin Vaiz beyefendi'den bahsediyorum. Kendisi şu anda İstanbul'da oğlunun evinde misafir. Çölde kalmış bir insanın sahrada su bulması sevinci içinde, birkaç saatlik zaman zarfında, bu irfan deryasından kana kana içmeye çalıştım. Konuştuğumuz birçok mesele hususiyet arz etmesi yüzünden bu satırlara dökülemedi. Ama yine de 20. Asrın bir dönemine şahitlik yapan bu değerli zatın değerlendirmeleri ile başta Irak olmak üzere birçok konuda aydınlandım. İşte onlardan size bir demet hediye. İstifadeli olması dileğiyle. Salih Okur, Cevaplar.org

Nureddin Vaiz Kimdir?

Nureddin Vaiz beyefendi, Kerkük'te, 1930 senesinde dünyaya gelmiş. Babası, değerli bir âlim olan Rıza Vaiz'dir. İlk olarak Kur'an'ı hatmetti. Sonra ilkokula gönderildi. İlk, orta ve lise mekteplerini Kerkük'te bitirdikten sonra Bağdat'ta Hukuk Fakültesine girdi. 1951 senesinde buradan mezun olan Vaiz, Bağdat'ta Belediye hukuk müşaviri oldu ve avukatlığına devam etti. 1956 senesinde Filistin meselesinde destek istemek üzere bir heyetle ilk defa ülkemize geldi.

1959 senesinde Kerkük Belediye başkanı oldu. 1959 Kerkük katliamı üzerine bu şehri terk ederek Bağdat'a yerleşti. Bir ara Türkiye büyükelçiliğinde hukuk danışmanı oldu. Halen Bağdat'ta ikamet etmektedir.

 -Efendim, İhvan-ı Müslimin hareketinin Irak'a gelmesini anlatabilir misiniz?

-Adab-ı İslamiye ve Uhuvvet-i İslamiye cemiyetinin kuruluşundan önce, Bağdat'a Mısırdan hocalar geldiler. Bunlardan; Hüseyin Kemaleddin, Teknik Fakültesinde hoca, diğeri de Muhammed Abdülhamid Ahmed, lisede öğrenci, bir diğeri de Mahmud Yusuf, Öğretmenlik Fakültesinde Hoca idi. Bunlar ilk defa İhvan fikrini Irak'a getirdiler.

O zaman da Muhammed Mahmud es-Savvaf, Mısır Ezher'de okuyordu. O da Hasan el Benna ile temas kurdu ve döndüğü zaman Irak'ta bu Mısır'lı hocalardan eğitim alan ve İslamiyeti anlayan talebelerle görüştü. İçişleri bakanına dilekçe verdiler ve Adab-ı İslamiye cemiyeti kuruldu. Emced Zehavi Efendi Başkandı. Kemalettin Tai, Muhammed Mahmud es-Savvaf ve diğer âlimler de vardı. Sonradan Savvaf ile Kemalettin Tai'nin aralarında bir ihtilaf oldu, o ihtilaf neticesinde Emced Zehavi ve diğerleriyle beraber Muhammed Mahmud es-Savvaf, Takiyeddin Hilali, Tahir Feyyaz vs. İçişleri bakanına bir talepte bulundular. Uhuvvel İslamiye cemiyetini kurdular. Uhuvvel İslamiye, Adab'dan ayrıldı ve gençler Uhuvvel İslamiye'ye intisab ettiler. Ve Irak'ın muhtelif yerlerinde Uhuvvel İslamiye cemiyeti açıldı. Musul, Kerkük, Erbil, Ramadi, Felluce, Diyala, Tikrit ve Samarra'da ve her yerde bu cemiyetin şubeleri açıldı. Ondan sonra Uhuvvel İslamiye mecmuası çıktı. O da ilk Irak İnkılâbına(1958 Askeri darbesi) kadar devam etti.

-O İhtilalden sonra Irak İhvanı sıkıntıya uğradı mı?

-Ondan sonra İhvanlar İslam Partisini kurdular. Abdülkerim Kasım zamanında, İhvanlar hakkında ağır bir dilekçe verip, partiyi kapattılar ve adaylarını da hapse attılar.

Abdüsselam Arif başa geçtikten sonra komünistler aşırı bir kuvvet içtima ettiler. Uhuvvel İslamiyeye hücum ettiler, matbaayı kırdılar. Uhuvvel İslamiye cemiyetinde olan belgeleri, kitapları dağıttılar. Savvaf'ı tehdit ettiler. Emced Efendi ile Savvaf Irak'tan çıktılar, Suudi Arabistan'a gittiler. Savvaf bir daha geri dönemedi. Zehavi döndü.

-Ali Ulvi Kurucu'nun Hatıratı yayınlandı. 3. cildinde Emced Zehavi'nin Suudi Arabistan'a gelmesi, orada bir müddet kalması anlatılıyor.

-1,5 sene orada kaldı. O sonradan döndü, ama Savvaf dönmedi, hayatının sonuna kadar Suudi Arabistan'da kaldı.

-Emced Zehavi'nin hizmetlerinden bir nebze bahseder misiniz?

-Emced Zehavi'nin iki bölüm hayatı var. Bunu çok insanlar belirtmemişler. Emced Zehavi İstanbul'dan döndükten sonra, Medrese tül Kudat(Kadılık Medresesi) mezun olduğu için, hâkim tayin edildi. Hâkimlikte devam etti, Musul vilayetinde istinaf başkanı oldu. Hâkim olduğu müddette Irak kanunlarında borç davalarında faiz istemek caiz iken, Emced Efendi faize hükmetmezdi ve temyiz mahkemesi de Emced Zehavi'nin verdiği hükümleri tasdik ederdi.

Sonradan Emced Efendi, Musul istinafı başkanıyken, Bağdat'a geldi, Hukuk Fakültesinde hocalık yaptı. İslam Hukuku dersleri verdi. Ondan sonra temyiz mahkemesinde, şer'i yargıtayda başkan oldu. Emekli olduktan sonra İslam meselesinde çalışmaya başladı. Daha genç iken cemiyetler vardı, ama böyle ciddi bir şekilde İslam âlemi için çalışmaya emekli olduktan sonra başladı. Sanırım 1967'de vefat etti. Emced Zehavi'nin hakikaten ihlâs bakımından emsali yoktu. Her işinde, her konuşmasında, konuştuğu her söz %100 kendi kanaatine ve hakikate uygun bir şekildeydi. Kudüs'te İslam kongresinin başkanıydı, oraya ben de gitmiştim. 1958-59 yıllarıydı. Bütün İslam âleminden gelenler vardı.

-Emced Zehavi, Bediüzzaman ile tanışmasını anlatmış Ali Ulvi Bey'e. Size de hiç anlatmış mıydı?

-Bizzat kendisinden duymadım, ama o zaman Zehavi Hazretleri Kudat mektebinde okurken, Bediüzzaman İstanbul'daydı.

-Türkiye'de tanıdıklarından kimlerden bahsettiğini hatırlıyor musunuz? Mesela Ramazanoğlu Sami Efendi'den bahsetmiş…

-Evet ondan bahsederdi. O, Ali Himmet Berki ve Sami Efendi sınıf arkadaşlarıymış.

Sami Efendi 1964 yılında, Musa Topbaş ile beraber bize gelmişlerdi. Oradan beraber hacca gittiler. Onlar Ahmed Ramazan'ı ziyaret etmişlerdi. Davetim üzerine bizim eve yemeğe teşrif ettiler. Ahmed Ramazan, o zaman bana "Sami Efendi her insanın yemek davetini kabul etmez. Sizin davetinizi kabul etmesinde bir mana var" demişti. O zaman tesadüfen Emced Efendi Bağdat'ta değildi, görüşemediler.

Daha sonra, 1990'larda İstanbul'da Musa Topbaş'la karşılaştık. "Beni tanıdın mı?" dedim. "Evet, Bağdat'ta sizin eve yemeğe gelmiştik" dedi. Onun oğlu Ebubekir ile de yine Bağdat'ta görüşmüştük. Şimdi oğlu Osman mı hizmetlere devam ediyor?

-Evet..Çok tatlı bir aile, hoş bir aile..

-Evet..HoÅŸ bir aile..

Bir de Ali Himmet Berki ile Emced Efendi sınıf arkadaşıydılar. Onunla da Ankara'da görüşmüştük. Temiz bir insandı, alimdi de..

-Hindistan ulemasından görüştükleriniz oldu mu? Mesela Ebu'l Hasen en-Nedvi ile görüştünüz mü?

-Hayır, görüşmedim, ama kitaplarını okudum. Tebliğ cemaatiyle görüştüm. Onlardan Şeyh İlyas(Tebliğ cemaatinin kurucusu değil) bizim camiye geldi. Bir hutbe verdi, tüm cemaati ağlattı.

-İslam Kongresine katılanlardan başka kimleri hatırlıyorsunuz?

-Said Şamil vardı, Şeyh Şamil'in torunu, o da gelmişti. Hatta hatırlıyorum; Kral Hüseyin, İslam kongresinin adaylarını yemeğe davet etti. Fevzül Mülki başbakandı, Saidi Muhti de ayan meclisinin başkanıydı. Said Şamil geldiği zaman Saidi Muhti, Kralın önünde Said Şamil'in elini öptü. Kimse anlamadı sebebi nedir. Said Muhti çerkezdir. Dağıstanlı olduğu için, Said Şamil'i Şeyh Şamil'in torunu olarak elini öptü.

-Said Şamil de çok muhterem bir zatmış. 1980'de vefat etmiş. Medine-i Münevvere'ye yerleşmiş, Ali Ulvi Bey hatıralarında ondan da bahsediyor.

- Said Şamil'in çocuğu yoktu, zannedersem İstanbul'da vefat etti. Şeyh Şamil'in torunlarından halen Irak'ta var. Şeyh Şamil'in evladından Muhammed Fadıl paşa vardı. Onun oğlu Gazi Dağistani vardı.

Şimdi, Muhammed Fadıl Paşa'nın kızının oğlu Şeref Bey hâlâ Bağdat'ta oturuyor, benim sınıf arkadaşımdı. Kendisi Kerküklü İzzed Paşa'nın oğludur. İzzed Paşa ilk Irak hükümetinde bakanlık yapmıştı. Basra kolordu kumandanıydı.

Muhammed Fadıl paşa zamanında Sultan Abdülhamid'in yaverliğini de yapmıştı. Sonra Bağdat'ta kolordu kumandanı oldu. Bağdat'ta büyük bir evi vardı, orada Aslan, Kaplan beslerdi.

-Irak'ta Türkiye'den gelen başka kimlerle tanışmıştınız?

-Irak'a gelen Türklerden tanıştığım Süleyman Ateş var, sonra Esad Kılıçer vardı o da İlahiyat Fakültesinde doçent oldu. Daha önce de Hüseyin Atay ve kardeşleri vardı; İbrahim Atay ile Osman Atay Ankara İlahiyat Fakültesinde. Bir de Hulki Mert vardı. Onlar geldiler, Kerkük'te bizim camide misafir oldular. Siz Ahmed Ramazan ile tanışmış mıydınız?

-Maalesef o şerefe eremedim daha… Ahmet Ramazan'ı soracaktım. Ben şöyle biliyorum; Irak'a Risale-i Nur'ları ilk getiren o idi. Bunda Emced Zehavi'nin de ona sahip çıkmasının önemli rolü oldu diye biliyorum.

- Evet. Ahmed Ramazan Bey, Irak'a ilk geldiği zaman 50'lerde bizim camide kaldı, misafir oldu. Takriben bizim medresede 5-6 ay kaldı. Sonra Bağdat'a geldiği zaman Emced Efendi'nin Süleymaniye medresesinde bir oda aldı. Orada kalırdı. Sonradan Mercan medresesine taşındı. O medresede Fuad el-Âlûsî Efendi vardı. Orada Ahmed Ramazan'a bir oda verdi. Onun kaldığı o odada, meşhur el-Âlûsî hazretleri Tefsir-i Ruhu'l Meani'yi telif etmiş.

Bir de İsa Abdülkadir vardı. O da aslen Türkiyeli idi. Risale-i Nur'dan bazı parçalar tercüme etti, basıldı o zaman. Vakıflar genel müfettişi idi. Vefat etti. Oğlu Yusuf Bey profesör oldu, burada beyin cerrahı idi. Yusuf bey, Bağdat'ta radyodan Kur'an-ı Kerim okurdu, sesi çok güzeldi.

-Siz 1950'lerde Türkiye'ye geldiğinizde Bediüzzaman ismini duymuş muydunuz?

-Evet, ben merhum babamdan Said Nursî'nin ismini duymuştum. Babam Osmanlı vilayetinde vaiz iken Bediüzzaman'ı duymuştu. Bediüzzaman'ın zekâsından bahsederdi. " Çok zeki bir insandı. Onun için ona Bediüzzaman dediler. İnsanlar arasında öyle bir zekâya sahip olan bir insan pek azdır" diye vasf ederdi kendisini. O zaman babam Bediüzzaman'ın kendisine sorulan her soruya cevap verdiğini hayranlıkla bize anlatırdı.

-Çok güzel bir hatıra… Babanızın ismi neydi?

-Rıza Vaiz. Musul vilayetinin vaizi idi. Hem medresede talebelere ders okuturdu, Hem de Kerkük'te de 50-55 sene her gün ikindi namazından sonra bütün Kerkük insanlarına vaaz ederdi. Kendisi Sultan Abdülhamid zamanında vaiz idi. Ve onu çok severdi. 1964'te 90 yaşlarında vefat etti.

Babam, Emced Zehavi'nin dedesi Muhammed Feyzi Zehavi'den ilim icazesini almıştı. Muhammed Feyzi Zehavi Irak müftüsü idi. Babam ondan en son olarak Kadı Beyzavi'nin tefsirini okurken, Müftü Zehavi Efendi kitabı kapatmış, "Senin icazeye istihkakın oldu" diyerek icazesini vermiş.

-Mahmud Savvaf'dan biraz bahsedebilir miyiz?

Mahmud Savvaf'ın babasını görmedik biz. Mahmud Savvaf, Bağdat'ta Emced Zehavi ile geldi, bize misafir oldular. Savvaf ile 1950'lerden sonra tanıştım. Ben İstanbul'daydım, o vefat etti. Babam telefon etti, haber verdi.

Muhammed Mahmud es-Savvaf Afganistan'a gitmişti. O zaman Gülbeddin Hikmetyar ile Burhaneddin Rabbani arasında bir sorun vardı. Onları bir araya toplamak, barıştırmak için gitmişti. Dönüşte Yeşilköy havaalanında vefat etmiş. Ben kendisiyle hacda, 63'te Mekke'de görüştüm. Arafat'ta dua okudu, dinlemiştik kendisini, orada beraberdik.

Mahmud es-Savvaf, Emced Efendi'nin sağ koluydu. Gençti, kuvveti yerindeydi, çok güzel konuşurdu, büyük bir hatip idi. Kudüs sorunu için bütün İslam memleketlerini dolaştı. Emced Efendiye de çok hulus-i kalple bağlıydı. Emced Efendi onun vasıtasıyla bütün İslam âlemini gezdi. Endonezya, Pakistan, Hindistan, Mısır'a gitti.

Ben aynı zamanda Bağdat'ta iken 59'lardan sonra el Hıyat gazetesinin başyazılarını yazardım. Onun sahibi bizim kardeşlerimizden Fazıl Naimi diye birisi vardı, eski subay emeklisi idi. Sonra hukuk'u bitirdi ve master yaptı. Sonra gazeteyi kapattılar. 1960'dan sonra ben kendim Cihad mecmuasını çıkarttım. Onun başyazarıydım. Bir ay devam etti, kapattılar.

Irak 58'den sonra hep devrimle devam etti.

-Fuad Alusî hakkında bir şeyler alabilir miyiz?

-Fuad Efendi, din adamları arasında Bağdat'ta meşhur olan bir insan. Türkçeyi çok iyi bilir ve konuşur, Farsça bilir ve Arapçayı iyi bilirdi. Medresesinde, Mercaniye'de tedris ederdi. Ramazanlarda da vaazları vardı. İslam sahasında her yere koşardı. Türkçeyi babasından öğrenmiş ve onun amcası Ahmed Şükrü Alusi, zamanında Sultan Abdülhamid'in kütüphanesinin müdürü imiş.

Türkiye'ye beraber geldiğimiz zaman dedi ki: "Ben birkaç yeri ziyaret ettim, ziyaret ettiğim zaman sorardım: 'Bu memlekette en büyük âlim, mütedeyyin kimdir? Ve en büyük siyasi kimdir?' O ikisini ziyaret ederdim. Ta ki bileyim ki bu memlekette ne kadar yüksek âlim var ve ne kadar siyasi ve iktidar adamları var."

Ve bütün başbakan ve bakanlarla İslami meseleleri görüşürdü. Emced Efendi ile beraber daimen bulunurdu.

Bağdat'ta Cemiyetü'l Hidayeyi İslamiye vardı eskiden. Bu Cemiyetü'l Hidaye'de Emced Efendi'de vardı, Fuad Efendi'de vardı, Hamdi el Azami vardı, Kasım-ül Kaysi, Necmeddin Vaiz vardı, Muhammed el-Kızılci vardı. Bu gibi insanlar her zaman başbakanlarla, içişleri bakanlarıyla, eğitim bakanlarıyla İslami konularda görüşürlerdi.

Hatta hatırlıyorum bir defa; bir sene dönümünde eğitim bakanlığı kız talebeleri karnavala çıkardılar. Bunu Emced Efendi ve Fuad Efendi duymuşlardı, Kral ile görüştüler. Dediler ki: "Siz bir dini sülaledensiniz, kızları bahar münasebetiyle karnavala çıkarmak yakışmaz" demişlerdi. Onu iptal ettirdiler.

Zehavi'nin yetiştirdiği talebelerden biri de Abdülvehhab es-Samarrai'dir. Emced Efendi, Terbiye-i İslamiyenin de başkanıydı. Mektepler kurdular; ilkokul, ortaokul, lise ve bina yaptılar, mecmua çıkarttılar. Otuz üç senedir mecmuaları halen devam ediyor. Yine Emced Efendi'nin talebelerindendir.

-Abdülvehhab Samarai'den bahsedelim mi biraz?

- Emced Efendi'nin medresesi Süleymaniye'deydi. Abdülvehhab Samarai hukukta talebe iken, bizde hukukta talebe idik. Abdülvehhab Samarai bizden iki sınıf öndeydi. Mektepten gelirdi, Emced Efendi'nin medresesinin bahçesinde Emced Efendi'ye hizmet ederdi. Hukuku bitirdikten sonra avukatlıkta çalışmadı; "Ben Emced Efendi'nin Terbiye-i İslamiye cemiyetinde sekreter olarak çalışırım" dedi ve Terbiye-i İslamiye cemiyetinin ilkokulunu kurmaya başladı. İlkokulu kurduktan sonra körfeze gitti, orada para toplayıp geldi ve Terbiye-i İslamiyye binasını yaptı. Sonra devam etti, ortaokul ve lise açtı. Mecmua çıkarttı, otuz üç senedir o mecmua(Terbiye-tül İslamiyye) devam ediyor. Türkiye'den de aboneleri var. Hatta bir arkadaşımız vardı geçenlerde geldi, Gül Cemal, Türk kendisi, Irak'ta okudu, fakülteyi bitirdi. Bize çok yakındı, ailesi bize gelirdi. Merhume validem onları kendi kızları gibi severdi. Geldi buraya dedi: "Ben Dehan medresedesindeyken Abdülvehhab Samarai'nin yanına giderdim, bütün abone adreslerini ben yazardım, kendisine yardım olarak."

Abdülvehhab Efendi üç sene evvel vefat etti. Ama oğlu mecmuayı çıkarmaya devam ediyor.

-Ali Ulvi Kurucu Hatıratında bahsediyor; Filistin Eski Müftüsü Emin el Hüseyni. Siz onu gördünüz mü?

- Evet gördüm. Lübnan'da beni evine yemeğe davet etti, gittik. Sonra kendi vesikasıyla, Cevat Rıfat Atilhan'ın "Masonluk Nedir?" diye bir kitabını "Esrar-ı Masoniyye" diye Arapça'ya tercüme etmiştik. Beyrut'ta onu bastı, bana da mektup yazmıştı. Bir de Beyrut'ta gördüm kendisini. Sonra Bağdat'ta İslam Kongresi yapıldı, Kerim Kasım zamanında geldi, onunla görüştük.

-Sizden epey büyük herhalde. İnternet'te Hitler'i ziyaretinde çekilmiş fotoğraflarını görmüştüm. Bir müddet Berlin'de bulunmuş.

-Evet, Berlin'de bulundu bir müddet. O zaman biz ilkokuldaydık. O da çok siyasi bir Müslüman'dı. Onun için İngilizler onu muharebe ettiler, Filistin'den kaçırdılar. Sonra getirdiler, bu Yaser Arafat'ı başa getirdiler. O Hüseyni'nin ailesindendi. Ama onun o soyadını kullanmasına izin vermediler. Arafat olarak kaldı. Emin El Hüseyni'nin dedeleri Osmanlı zamanında Kudüs müftüleri olmuşlardı. O ailenin Osmanlıya derin bir bağlılığı vardı.

-Mısır'da İhvan-ı Müslimin, Hasan el-Benna'dan sonra siyasi zemine çekilince, çeşitli sıkıntılar çekmiş. Bu durum Irak ihvanına yansıdı mı?

-Yansıdı evet. Tanınmış ihvanlardan bir subay vardı. Albay Muhammed Ferec Ebu Ömer, onu idam ettiler. Sonra, Abdülgani Şindare vardı, o da mühendisti, mühendislikte masteri vardı, onu da idam ettiler. Abdülaziz el-Bedri'yi öldürdüler.

-Said Ramazan'la tanışıyor musunuz?

-Evet, iki tane Said Ramazan var. Doktor Said Ramazan Mısır'lı, el-Müslimun mecmuasını çıkarırdı. Hasan el-Benna'nın damadıydı. Diğeri de Buti. Buti'nin evine gittim, ama geçici olarak görüştüm kendisiyle ve çocuklarıyla. Ama diğer Said Ramazan; ben Bağdat'da 48 yılında Hukuk fakültesinde talebe iken geldi. Kudüs'ten kaçmıştı, Irak hükümeti onu tutmak istedi. Hapse atıldı. Sonra Emced Efendi ile Savvaf, Nuri Paşa'ya rica ettiler, onu çıkarttılar. Basra'ya gitti, Basra'dan da İsviçre'ye gitti. O da vefat etti.

Şimdi onun oğlu Tarık el Benna, İslam sahasında Avrupa âleminde, İngiltere'de büyük bir rolü var.

-Hasan el-Benna'nın vefatını nasıl duydunuz?

-Irak'ta duyduk, öldürdüler kendisini.

-Büyük bir üzüntüye sebep oldu tabi.

-Tabi, İslami âleminde büyük bir üzüntüye sebep oldu.

-Çünkü yirminci yüzyılda onun gibi çok az bulunur.Enteresan birisi.. Seyyid Kutub'un şehit edilmesi aynı şekilde üzüntüye sebep oldu değil mi?

-Çok çok… Seyyid Kutub idama mahkûm olmuştu. O sıralar Emced Efendi ile oturmuştuk. Cumhurbaşkanı Abdurrahman Arif'di o zaman. Emced Efendi bana "Benim bir mektubum var, sen götüreceksin. Abdurrahman Arif'e söyle, "Emced Efendi selam söylüyor, Abdünnasır ile görüşsün. Mektup yazsın ona, Seyyid Kutub'u idam etmesinler" dedi. Ben de cumhurbaşkanının divan reisi Bedih Şerif'e telefon ettim: "Ben avukat Nureddin Vaiz'im. Emced Zehavi'nin bir mektubu var cumhurbaşkanına. Gelmek istiyorum" dedim. O da on dakika sonra telefon etti, "gel bekliyorum" dedi. Gittim, Bedih Şerif beni karşıladı. Sonra, cumhurbaşkanının yanına girdim, dedim ki: "Emced Zehavi size selam söylüyor. Abdünnasır ile görüşün ve Seyyid Kutub'un idamını iptal etsin" dedim. Cumhurbaşkanı: "Baş üzerine, zaten başbakan yardımcısı Receb Abdülmecid, Kahire'ye gidecek" dedi. Hemen Bedih Şerif'i çağırdı: "Şimdi mektubu yaz, Receb Abdülmecid'e ver, benim dilimle Seyyid Kutub'un affını iste" dedi. Yazdı, ama fayda etmedi.

-Seyyid Kutup ile tanıştınız mı?

-Tanıştım evet, çok sakin, halis, ağırbaşlı bir insandı.

-Mevdudi ile görüşmeniz vaki oldu mu?

-Evet, Mekke'de gördüm kendisini. Muhammed Esed(Leopold Weiss) ile beraber Hacca gelmişlerdi. Rabıtat'ül İslamiyye'de Mevdudi ile o zaman görüştüm.

-Nasıl buldunuz?

- Çok muhterem bir insan.

-Muhammed Esed de çok muhterem bir insan değil mi? Çok çilekeş..

-Evet, çok çok muhterem bir insan.

 -Onun Mekke'ye Giden Yol adlı kitabını okumuştum. Çok güzeldi.

-Evet, Çok kıymetli bir eser.

-Ta 1931'de Libya'ya gitmiş, Ömer Muhtar'la görüşmüş. Çok enteresan bir şey..

-Evet çok enteresan.. Abdülaziz Suud(İlk Suudi Arabistan Reisi) ona çok itimat edermiş. Onun bir zaman fahri olarak siyasi danışmanı idi.

-Türkiye'den başka kimleri hatırlıyorsunuz?

-Ali Fuad Başgil vardı, onunla Bağdat'ta görüştüm. Kral Faysal onu davet etmişti. Kralın tahta geçmesinin yıldönümü münasebetiyle verilen davete Ali Fuad Başgil de davetliydi. Bende onun "Demokrasi ve Hürriyet" diye ufak bir risalesi vardı. Ben hukukta talebe iken onun bir bölümünü Türkçeden Arapçaya tercüme ettim. Ziyaretine gittim. O zaman Uhuvvel İslamiye mecmuasında yazardım. Bana dedi: "Yavrum ben İslamiyet'e karşı kendimi mukassır görüyorum. Vazifemi tam eda etmiyorum" dedi. Çok muhterem bir insandı. Türkiye'de hukuk alanında ilk doktora alan odur. Çok kıymetli bir insan..Ve kendisine Uhuvvel İslamiyye mecmuasının bütün sayılarını bir bütün halinde hediye ettim. Çok memnun oldu, "bunu okutacağım" dedi.

-Efendim, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederim.

-Ben teşekkür ederim.

FotoÄŸraflar

1-Nureddin Vaiz beyefendi

2-Emced Zehavi

3-RamazanoÄŸlu Mahmud Sami Efendi

4-Ahmed Ramazan

5-Said Åžamil

6-Nureddin Vaiz beyin merhum babası Rıza Vaiz

7- Mahmud es-Savvaf

8- Abdülvehhab Samarai

9- Filistin Eski Müftüsü Emin el Hüseyni

10-Seyyid Kutub

11-Ali Fuad BaÅŸgil

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

ahmed faruki, 2009-11-13 14:03:15

Muazzam!! böylesine bir alimi bize tanıttığınız içinm müteşekkiriz.. hemde memleketimizde yaşıyor hangi hamiyet sahibi tanıştı tahut tanıyor aziz dostlar lütfen elimizdeki imkanlardan istifade edelim,islam coğrafyasını böylesine bilen kim var devrimizde..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Ömer Faruk, 2009-11-13 10:36:43

Çok muaazam bir söyleşi olmuş

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

useyd, 2009-11-11 01:08:46

Allah ebeden razı olsun. gerçekten bu insanlar ilim deryası bilgi deposu sizlerde bu depodan bizlerinde istifade etmesine vesile oldunuz. çok teşekkür ederim. bu güzel çalışmalarınızın devamını bekler bize düşen ne ise yapmaya hazırım.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

et-Teğabün: 3

Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır. (Mürşid 3.1 adlı yazılım-Turan Yazılım-(www.turan.com.tr) )

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.

BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI