MEHMED KIRKINCI-BÃœTÃœN ESERLERÄ°-4-ZAFER YAYINLARI-Ä°ST-2007

Malumdur ki, dünyada insan için en çetin, en zor bir şey varsa, o da kendisine hıyanet edenleri, hayatına kasd edenleri, haysiyet ve şerefiyle oynayanları affetmesidir. Bu her kişinin değil, peygamberlerin ve onlara kemaliyle vâris olan er kişi


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2009-12-21 05:14:08

Not: İrşad Sahasında Bediüzzaman – Cihad Sahasında Bediüzzaman - Bediüzzaman'ı Nasıl Tanıdım? adlı eserleri muhtevidir.

Malumdur ki, dünyada insan için en çetin, en zor bir şey varsa, o da kendisine hıyanet edenleri, hayatına kasd edenleri, haysiyet ve şerefiyle oynayanları affetmesidir. Bu her kişinin değil, peygamberlerin ve onlara kemaliyle vâris olan er kişilerin kârıdır. S:28

Nifaka ve tefrikaya düşerek parçalanan bir milletin, asla pâyidar olamayacağına inanan Bediüzzaman Hazretleri, âsâyişini muhafazasına büyük ehemmiyet vermiştir. Risale-i Nur'da bunu defalarca dikkat nazarlarına arzetmiştir. S:35

Risale-i Nur'un irşâd metodunu "acz, fakr, şefkat, tefekkür tarîki" şeklinde ifade buyuran Hz. Üstad, âsâyişin muhafazası için gösterdiği fevkalâde hassasiyetin bir sebebini de, "şefkat" olarak izah eder. S:38

Bütün mürşidlerin irşâd sahasındaki vazifeleri ancak tebliğ ve nasihattir. Neticeyi halketmek, muzaffer ve muvaffak kılmak, Cenab-ı Hakk'ın vazifesidir. S:41

Bu hizmette, her zaman teenni ve nezaket ile davranmak ve üstadımızın ifadesiyle "nezihâne, nâzikâne ve kavl-i leyyinle" tebliğde bulunmak gerektir. S:42

Bediüzzaman Hazretleri'nin yolu, Asr-ı Saadet'ten beri insanlık semasında yıldızlar gibi parlayan, İmam-ı A'zam, İmam-ı Rabbani, İmam-ı Gazalî, Mevlânâ ve Yunus gibi evliyaların, asfiyaların, müceddidlerin, mürşidlerin yoludur ki; o da nasihattir, irşâddır, tebliğdir. S:59

Onun yegâne gayesi, bu milletin imanı ve irfanı, uhuvveti ve muhabbeti, saadet ve selametidir. Düşmanı ise, küfür, dalâlet, cehalet, ihtilaf, sefalet ve sefahettir. S:61-62

Bu asır ilim ve irfan asrıdır. Artık dinin neşir ve tebliği, taklide bina edilemez. İmana ve Kur'an'a ait hakikatlerin güneş gibi delil ve hüccetlerle akla gösterilmesi icabediyor. İşte bu vazifeyi Risale-i Nur, kemaliyle gördüğü ve her bir hakikati yıldızlar gibi binler hüccetle izah ve ispat ettiği içindir ki tekrar tekrar okunuyor. S:69

Bediüzzaman Hazretlerinde ilim, hikmet ve mârifet yanında, sabır, müsamaha, müzaheret, tevazu ve mahviyet gibi meziyetler de kemaliyle mevcuttur. Bu dehşetli asırda Kur'an'a ve imana hizmet, ancak böylece mümkün olabilir. S:73

İsm-i Hakîm ve Rahîme mazhariyet, şifa hassası taşır. Bu isimlere mazhar olan Bediüzzaman Hazretlerinin meşrebi muhabbettir, mesleği müsbet harekettir, yolu istikamet ve ihlâstır, lisanı kavl-i leyyindir, mizacı tefekkür ve şefkattir. S:74

Bediüzzaman Hazretleri, diğer vazife ve sıfatları yanında en kâmil manada müceddidlik sıfatına da haizdir. Evet… O'nun tecdid ve irşâd sahası, "Hakikat-ı imaniye ve Kur'anîyeye ait marifet tabakalarıdır." S:94

Dinsiz felsefeden gelen şüphelerle ızdıraba düşen insan aklının, birbirini teyid eden delil ve burhanlarla ikna edilmesi, irşâd edilmesi gerekiyordu. İşte bu dehşetli zamanda, bu büyük vazifeyi Risale-i Nur hakkıyla ve kemaliyle icra etti. S:99

Dili ihmal edilen bir milletin diniyle, tarihiyle ve kültürüyle bütün bağlantı noktaları kesilir. S:103

Pek çok edipler yeknesak bir üslubun kıskacında kıvranıp dururken, Bediüzzaman Hazretleri, ilim ve hikmetin, akıl ve mantığın hâkimiyetinde değişik üsluplar, kullanır. Hatta mevzuya hissî bir akış, ince bir ruh, kalbî bir bakış hâkim olsa bile, yine hislerin kontrolü akıl ve mantığın elindedir. S:103

Risale-i Nur'un en önemli bir hizmeti de lisanımızı zenginleştirmesi ve yeni nesillerin mazi ile irtibatını temin etmesidir. Risale-i Nur'un manası ile lisanı arasındaki nisbet, ruh ile ceset arasındaki münasebet gibidir. Bunun içindir ki Risale-i Nur sadeleştirilemez. S:104

Risale-i Nur, dağlar gibi tecessüm etmiş dalâlet ve küfür yığınlarının tepelerine, lillahilhamd, bir atom bombası gibi inmiş ve onları yerle bir etmiştir. S:117

Risale-i Nur, insanın ruhuna kimi sevmesi lazım geldiğini, yani hakiki mahbub, hakiki matlub, hakiki mabudun kim olduğunu ders verir; davayı öğretir, insanın hakiki meşgale ve maksadını talim ettirir. S:119

Nefisle cihad edilerek kalplar günahlardan ve masivadan temizlenmiş, ilmî cihadla akıllar cehaletten, dalâletten kurtarılmış ve kılıçla cihad edilerek İslâm memleketleri haricî düşmanın tasallutundan muhafaza edilmiş ve İslâm'ın nuru yeni beldelere ulaştırılmıştır. S:124

Harp iktiza ettiği halde ondan kaçan, onu arzu etmeyen bir millet, zillet ve esarete mahkûm olur. Hayatını dinine, milletine, vatanına, namusuna tercih eden bir milletin yaşamağa hakkı yoktur. S:128

Cehaletin şiddetine karşı, kılıç da kuvvet de aciz kalır, onu hafifletmez. O, ancak ilim ve hikmetle, Kur'an nurlarıyla izale olmuştur ve olabilir. S:133

İlimle yapılan cihad, şümullü ve umumîdir, sahası geniştir. Cihadın diğer üç şubesi de temelde buna dayanır. Yani hepsinin esası ilimdir. Hem, ilimle cihad daimîdir; kılıçla cihada olduğu gibi belli zamanlara inhisar etmez. S:133

Artık zafer icbarın değil irşadındır, ikrahın değil ikazındır, süngünün değil kalemindir. Evet, bugün kalem sayesinde İslâmiyet şarkta ve garbda Avrupa ve Amerika'da her an yayılmaktadır. S:137

Evet nefisle mücadelenin ilk ve en önemli mertebesi onu ilmî delillerle ikna edip gafletten, cehaletten kurtarmak, ilim ve irfanla teçhiz ettirmektir. Bu mücahede, onu tahkiki imanın en yüksek mertebelerine çıkarıncaya kadar devam etmelidir. Ancak böylece iman hakikatleri, akıldan geçip, kalpde tecelli ederek, insanın bütün hissiyat ve latifelerine sirayet eder. Şeytanın eli artık buralara kadar uzanamaz. S:140-141

Harp zalimin zulüm vasıtası, mazlumun ise kurtuluş çaresidir. Harp başkasının hidayetine mani olmak için ise vahşettir, hıyanettir. Dinini, vatanını muhafaza için ise cihaddır, fazilettir, ibadettir. S:165

Tefekkür, insan ruhunu rengârenk çiçekler arasında gezdirir. Ve onlarda tecelli eden esma-yı İlâhî'nin parıltılarını gönül dolu bir vecd ile temaşa ettirir. Bu tecellilerin ezelden ebede kadar payidar olan ve hiç sönmeyen bir ziyanın cilveleri olduğunu hissettirir. S:190

Malumdur ki, müsamahanın kırıldığı, sevgi ve saygıya itibarın olmadığı cemaatlerde kin ve nefret neşv ü nema bulur. Muhabbetin yıkıldığı, uhuvvetin parçalandığı kalplerde med ve cezirler meydana gelir. İnsanların kalp ve gönüllerinde, his dünyalarında kapatılması zor uçurumlar ortaya çıkar. S:213

Tevfik ve ittifak ne mukaddes, ne lâhutî iki kelime ve iki hakikattir. Eğer Tevfik ittifaka refik olsa hiç fethedilmeyen gönüller, ülkeler mi kalır? S:228

Tevfik ve ittihadın devam ve muhafazası sinelerden buğzu ve hasedi çıkarmaya ve ruhlarda muhabbet, şefkat ve merhamet hislerini inkişaf ettirmeye bağlıdır. S:228

İttifak ve ittihadın azim ehemmiyetindendir ki, Bediüzzaman Hazretleri eserlerinde iman hakikatlerinden sonra en fazla ittifak, uhuvvet, muhabbet üzerinde durmuştur. S:230

Hayatın mayası, muhabbet ve uhuvvettir. Bu da ancak marifet, fazilet, hüsn-ü ahlâk gibi âlî seciyelerin tahakkuku ile devam eder. S:236

İslâmiyet, âlem-i insanı tenvir eden Rahmanı bir şule ve bir ziyadır. Şayet o ziya gaflet ve ülfet bulutları arasında perdelense hayat-ı umumiyede bir zulmet hükmetmeye başlar. İşte kavmiyetçilik, insanlık âleminin İslâm'ın nurundan mahrum kalmasına sebep olan kesif ve zulmanî perdelerden biridir. S:239

Bediüzzaman Hazretleri kavmiyetçiliği daima bir Frenk illeti olarak görmüş ve bu illetin doğuracağı vahim neticeyi şu şekilde ifade etmiştir. "Fikr-i milliyet bu asırda çok ileri gitmiş. Hususan dessas Avrupa zalimleri bunu İslâmlar içinde menfî bir surette uyandırıyorlar. Tâ ki parçalayıp, onları yutsunlar." S:244-245

Ahlâkî bunalımların ve içtimaî ıstırapların en mühim sebebi sefahattir. Ruhu bu hastalıkla malûl olan bir insanda âli ve ulvî hislerin bulunması mümkün değildir. S:259

Bir kalpte iman kemaliyle tahakkuk ederse, o kalpde Allah sevgisi ve korkusu hakkıyla inkişaf eder. Böyle bir kalpte fuhşiyat, hayâsızlık ve iffetsizlik hüküm süremez. S:261

Âlem-i hıristiyan'ı yakıp kavurduktan sonra, İslâm âlemini dehşetiyle sarsan bu sefahat yangınına karşı itfaiye vazifesini deruhte eden Risale-i Nur, gençlerimizin en büyük kalası ve en büyük melceidir. S:265

Risale-i Nurlar, asrın anlayışına mutabık, yeni izah tarzları getiren, çok zengin misâl ve mukayeselere sahip, muknî eserlerdir. S:358

Risale-i Nur'daki ikna tarzı öylesine mükemmel ve fikir gücü öylesine yüksektir ki, zihinleri istilâ etmek isteyen menfî ve karanlık fikirleri, hemen eritir, kalplerdeki pasları, şüphe ve vesveseleri anında yakar. Nurları okuyanın kısa bir zamanda fikri nurlanır, âlemi değişir. S:359

Risale-i Nur, ifade ve ibarelerin ipleriyle, mantık tezgâhında hakikatleri binbir çiçekli bir halı gibi dokurken, bâtıl zihinleri, menfî fikirleri de hallaç pamuğu gibi paramparça eder, dağıtır. S:360

Risale-i Nur, dağlar gibi tecessüm etmiş dalâlet ve küfür yığınlarının tepesine inen müthiş bir manevî şimşektir. O, üflemekle söndürülmeyen bir nurdur. Bu nur, zulmanî ve huffaş zihinleri yerle bir etmiştir ve ediyor. S:361

Risale-i Nurların ifadesinden bazen öylesine bir heybet ve beyanından öylesine bir haşmet ve celâl tezahür eder ki, bir taraftan kalplere çöken kat kat yeis ve zulûmat perdelerini parçalarken, diğer taraftan, hüşyâr kalpleri cûş-u huruşa getirir. S:366

 Elhâsıl, Risale-i Nur, yukarıda ancak bir kısmını yazabildiğimiz faik hususiyetleriyle, küfrün ve dalâletin şahs-ı mânevisi karşısında, iman cephesinde sarsılmaz bir şahs-ı manevî te'sis eylemiştir. Bu şahs-ı manevînin tam bir sebat ile sürdürdüğü hizmet ve gayretler, biiznillah, semere verecek ve istikbalde en yüksek, gür seda, imanın ve İslâm'ın sedası olacaktır. İnşaallah… S:368

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Yeryüzüne iyi-yararlı kullarım vâris olacaktır.

Enbiya, 105

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI