FEZÂİL-İ ÂMÂL- ZEKERİYA KANDEHLEVÎ-ÇEVİRİ YUSUF KARACA-RİSALE-İST-2009

En basit sevgilerde bile seven sevdiğinin adını söylemekten zevk duyar ve hiçbir faydası olmadığı hâlde onu dilinden düşürmezken, dünya ve ahiret saadetinin tek yolu olan Allah aşkında durum nasıl olmalıdır? Bunun üzerinde iyice düşünmek gereki


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2010-01-30 02:48:27

En basit sevgilerde bile seven sevdiğinin adını söylemekten zevk duyar ve hiçbir faydası olmadığı hâlde onu dilinden düşürmezken, dünya ve ahiret saadetinin tek yolu olan Allah aşkında durum nasıl olmalıdır? Bunun üzerinde iyice düşünmek gerekir. S:28

Hz. Peygamber'in (s.a.s) kalbinden Allah korkusu hiç eksik olmamıştır. Fırtına ve tufanlar ona önceki kavimlerin uğradıkları azapları hatırlatırdı. Onun durumu böyle iken bir de kendi hâlimize bakalım. Her çeşit günaha batmış olmamıza rağmen, zelzeleler ve diğer afetler bizi uyarmak bir yana hiçbir tesir göstermiyor. S:40

İbn-i Abbâs (r.a) hazretleri Allah korkusundan dolayı o kadar ağlardı ki, akan yaşlardan dolayı yüzünde iki iz oluşmuştu. S:44

Allah korkusu kâmil bir mümin olmanın en gerekli şartıdır. Bu yüzdendir ki, Hz. Peygamber (s.a.s) çok kere derin bir tefekkür hâli yaşar ve ölümü düşünürdü. Öyleyse ölümü hatırlamak bizim için de faydalıdır. Allah'ın elçisinin (s.a.s) bazı manevî hastalıklarımız için gösterdiği tedavi şekillerinden biri de budur. S:51

Allah dostlarının çok önem verdikleri bir husus da mülkiyetlerinde hiçbir mal ve mülk bulunmamasıdır. Hele Hz. Peygamber (s.a.s) buna herkesten fazla önem vermiştir. S:63-64

Dünyalık yüzünden kendisine hiçbir değer verilmeyen Müslüman bir fakir, sözü dinlenmeyip kendisine değer verilmese bile, o çok önemsenen, itibarlı binlerce kişiden Allah katında daha makbul ve hayırlıdır. Dünyanın ayakta kalışı Allah dostları sayesindedir. S:65

İnsan manevî derecesine göre imtihana tabi tutulur. Her sıkıntı ve belâdan sonra Allah'ın lütuf ve keremiyle kolaylıklar gönderilir. Öncelikle, büyüklerimizin İslâm uğrunda başlarına neler geldiğini düşünelim bir kere… S:67

Bir insan iyi veya kötü ne iş yaparsa o iş onun kabrinde sandıkta korunduğu gibi korunur. S:73

Birlikte bulunmak mutlaka tesir bırakır. Takva sahibi kişilerin yanında bulunan kimseye özel bir yolla ve farkına varmadan takvanın tesiri olur. Fasık ve günahkârların yanında duranlara da fasıklık bulaşır. S:75

Kadınlarda din sevgisi ve ibadetlere karşı derin bir istek olursa, çocuklar da benzer davranışlar geliştirirler. Günümüzde ise tam tersine, çocuklar öyle ellere teslim ediliyor ki, onlarda din karşıtı veya dine karşı kayıtsız bir tavır ortaya çıkıyor. S:137

O mübarek kişiler ne kadar sıkıntı ve yoksulluk içinde olurlarsa olsunlar ellerine geçen parayı Allah yolunda harcamaktan, sadaka vermekten ve hayır yapmaktan geri durmazlardı. Bugünün Müslümanları ise sıkıntı, iflas ve yoksulluğu yaygın bir şikâyet hâline getirmişlerdir. S:155

Yeni yetişen çocukların din coşkusu aslında büyüklerin yetiştirme tarzının bir meyvesidir. S:171

Çocukta güzel huy ve alışkanlıkların yerleşmesi, onun dine önem verip dînî vazifelerini yerine getirmesini istiyorsak, çocukluktan itibaren ibadetleri alışkanlık hâline getirmelerini, hayatlarının vazgeçilmez birer parçası yapmalarını sağlamalıyız. Sahâbe-i Kirâm (r.a) çocuklarının terbiyesini çok küçük yaşta ele alır, dînî vazifelerini yaptırırlar. S:171

Küçük, büyük bütün sahabîlerde (r.a) öyle bir cezbe ve dînî heyecan vardı ki, bu duygu içinde mest olmuşlardı ve canlarını feda etmeye hazırdılar. Bundan dolayı da zafer hep onların ayağını öpüyordu. S:175

Haksızlık, Allah'a isyan, zulüm ve günah karşısında susan kişi dinen ve ahlâken suçludur, günahkârdır. S:221

Çeşitli hadis rivayetlerinde bildirildiğine göre, bir günah gizli yapılırsa zararı sadece yapana olur; ama günah apaçık, alenî yapılırsa insanlar da onu menedebilecek durumda oldukları halde engellemezlerse onun zararı ve kötülüğü herkese olur. S:221

Büyük sahabîlerden Ebu'd-Derdâ (r.a) diyor ki: "Benim en çok korktuğum kıyamet günü herkesin huzurunda bana: 'Ne gibi ilimler öğrendin ve onlarla ne ameller yaptın?' diye yüksek sesle sorulmasıdır." S:230

Aklı hayra ve şerre ermeyen, zekâsı meseleleri kapsamlı olarak kavramaya yetmeyen kişilerin âlimleri değerlendirmeye, birine yetkili diğerine yetkisiz demeye hakları yoktur. S:242

Tefsir âlimlerinin yazdığına göre, Allah'a muhabbet beslediği iddia eden kişi eğer Allah Resûlünün (s.a.s) sünnetine uymuyor da, ona aykırı davranıyorsa, yalancıdır. Çünkü sevginin şartı, aşkın kanunu, sevilen kişiye duyulan muhabbet ve aşktan dolayı o kişinin sevdiği şeyleri de sevmektir. S:243

Müceddid-i elfi sânî İmam Rabbani'nin ünlü adını Hint kıtasında bilmeyen kim vardır. Onun halifelerinden olan Lahorlu Mevlana Abdulvahit Cennette namaz olmadığını öğrenince ağlamaya başladı ve: "Namaz olmadan orada nasıl vakit geçirilir." dedi. İşte böyle insanlarla dünya ayakta durmakta. S:266

Bizim nazarımızda hastanın rahatı ve onun iyiliği adına namaz zahmetine katlandırılmaması daha sonra kılamadığı namazlar için fidye verilmesi uygun görülmektedir. Ecdad ölüm sırasında bile hastaya iyilik etmek için ibadetlerini yapmasına yardımcı olurlardı. S:278

Namaz kılan pek çok kimseler vardır ki, bunlardan çoğu cemaatle namaz kılmaya da önem verirler, ama namazın rükünlerine gerektiği gibi özen göstermediklerinden, namazları geri çevrilip yüzlerine çarpılır. S:289

Namazda ihlâs ve huşû ne derece bulunuyorsa o derece sevap verilir. Bazılarına bütün mükâfatın onda biri verilir, eğer o namaza uygun huşû ve huzur varsa sevabın yarısı verilir. S:294

Hadislerde bildirildiğine göre, insanlardan her şeyden önce namazda huşû kaldırılacak, öyle ki, bütün cemaat içinde huşû ile namaz kılan bir tek kişi bile bulunmayacaktır. S:294

Sa'dî diyor ki: "Beden zevkine düşenler uyanık olmazlar. Çünkü mide dolunca hikmet boşalır." S:338

Tasavvuf ehline göre Allah Teâlâ'nın katında kırık bir kalp kadar değerli hiçbir şey yoktur. Bu bakımdan mazlumun bedduasından kaçınılması pek çok hadiste tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber (s.a.s) birini bir yere idareci olarak gönderirken ona öğüt verir, mazlumun bedduasından sakınmasını tavsiye ederdi. S:360-361

Kur'ân-ı Kerim, hem hakim (sultan) hem mahbub (sevgili) olan Allah'ın kelâmıdır. İkrime (r.a) hazretleri Kur'ân-ı Kerim'i okurken kendinden geçerek yere yığılır ve dilinden "Bu Rabbimin kelâmıdır. Bu Rabbimin kelâmıdır" sözleri dökülürdü. S:370

İnsanlar ataları, babaları, sülaleleri ve buna benzer pek çok şeyle övünürler, büyüklüklerini, asaletlerini ilân ederler. İslâm ümmetinin övünme vesilesi iftihar kaynağı ise Kur'ân-ı Kerim'dir. S:390

Çeşitli hadislerden anlaşılmaktadır ki Kur'ân-ı Kerim okumanın üstünde hiçbir şey insanı Allah'a daha fazla yaklaştırmaz. S:395

Kul eğer kesinlikle duam kabul oluyor ve olacaktır diye inanırsa duası kabul olur. Duasının kabul olmadığını zannedenler de benim duam kabul olmuyor diye düşünürse kendine öyle muamele yapılır. Duası da kabul edilmez. S:436

Kalb her an Allah'ı anar, O'nu zikrederse artık o kalbin sahibi kişinin her hangi bir ibadeti telef etmesi mümkün mü? İç ve dış bütün uzuvlar kalbe bağlıdır. Kalbde Allah zikrinin hâkim olması diğer uzuvları da ona göre düzenler. S:439

Zikir, üzerinde marifet meyveleri olan bir ağaçtır. Ne kadar çok zikredilirse ağacın kökü o kadar sağlam olur. Kökü kuvvetli olan bir ağaç daha çok meyve verir. S:46

Allah katında ağırlıklı olan şüphesiz ki ihlâstır. Bir iş ne kadar ihlâsla yapılırsa, onun kıymeti o kadar fazla olacaktır. Ne kadar da gönülsüz ve ihlâssız yapılırsa, o derece hafif ve kıymetsiz olacaktır. İnsanın ihlâs sahibi olmasında Kelime-i Tevhîd'in çokça zikredilmesinin büyük etkisi vardır. S:482

Bir şeyi Allah kitabında tekrar tekrar üzerinde durarak emir buyurmuşsa artık onun çok önemli oluşunda hiç şüphe kalmaz. S:524

Hadis-i şeriflerde de Allah'ı zikreden ve O'na hamd edenlerin fazilet ve değerleri hakkında özel ifadeler ve övgüler vardır. Bir hadis-i şerifte bildiriliğine göre, Cennete ilk girenler huzurlu veya sıkıntılı olsun, her zamanlarında Allah'ı övüp O'na hamd edenlerdir. S:526

Günahların ve sevapların ölçülüp tartıldığı kıyamet gününde Allah'ın lütfettiği nimetlerin de muhasebesi yapılacak ve kulun bunlar karşılığında yaptığı şükrün ve iyi amellerin adeta hiç derecesinde bulunduğu görülecektir. Kul neye sahip olmuşsa hepsi Allah'tan bir lütuf ve ikramdır. S:531-532

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Mesut, 2015-03-14 08:22:08

Emeginiz icin Allah razi olsun. Ne guzel sekilde hazirlamissiniz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Saniye Temiz, 2010-02-20 02:53:57

Kitapların en önemli yerlerini okumamız ve kısa da olsa bir bilgi birikimimiz olması yönüyle çok güzel bir şey yaptığınız. Duacınızız..

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

İman edip salih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır.

Hac, 50

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Haramla beslenmiş vücut cennete giremez."

Taberânî.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI