MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-4
Hazreti Ömer’in devri boyunca İslâm, iki çetin düşmanla savaşmağa mecbur olur.. Romalılar ve Farslar.. İslâm, bu iki kuvvetin karşısında kendi gücünü göstermeliydi ki, varlığını devam ettirebilsin, Arap Yarımadasında yayılabilmesi sağlans
Hazreti Ömer’in devri boyunca İslâm, iki çetin düşmanla savaşmağa mecbur olur.. Romalılar ve Farslar.. İslâm, bu iki kuvvetin karşısında kendi gücünü göstermeliydi ki, varlığını devam ettirebilsin, Arap Yarımadasında yayılabilmesi sağlansın. Roma İmparatorluğunun doğudaki kaderini tâyin eden çetin savaş, “Yermük” savaşı ile Roma İmparatorluğunun bünyesi yıkılmaya başladı. Farslarla da, Kalde tacının tahtının bütün gücüyle ve olanca kuvvetiyle Kadisiye’de savaşıldı. Fakat beyhude oldu. İslâm’ın karşısında artık ayakta duramazlardı.
Bu iki savaş İslâm tarihinde devir açmıştır. İslâmiyet böylece en ufak bir muhalefet ve mukavemetle karşılaşmadan enine boyuna yayılabildi, genişleyebildi. Ama İslâm’ın bu iki zaferi, İslâm kadınının yiğitliği ve ateşli heyecanı ile kazanılmıştır, denilebilir.
Hicretin ondördüncü yılında Muharrem ayında, İslâm ordusu Farslarla Kadisiye’de karşı karşıyadır. Farsların yüz bini aşan sayısına karşılık İslâm’ın ki ancak otuz bine ulaşabiliyordu, onun için bu savaşta Müslümanlar hayli yıprandı ve ağır zayiatlara uğradı. Binlerce ölü ve yaralı verdi. Kadınlar çocuklarla birlikte bu savaşa katıldılar.. Onlar yaralıları saflardan ayırıp, cephe gerisine taşıdılar ve burada tedavilerini sağladılar. Bir yandan da yine çocuklarla birlikte şehitler için mezar kazma görevini yaptılar.
Kadisiye harbinde kadınların gösterdiği şecaati “Neha” kabilesinden bir kadının harbe giden evlâdına öğütte bulunduğu sözlerin ifade keskinliği ile tâyin edebiliriz:
“Yavrularım! Siz gerçekten Müslüman oldunuz ve aslâ karşısında bulunmadınız; Hicret ettiniz, bundan kimseye sitem yapmadınız. Ne anavatanınız sizi barındırmazlıkta bulundu, (kimseye yük olmadınız) ne de bir kıtlık yılının sıkıntısına uğradınız (aç ve sefil kalmadınız) şimdi de yaşlı ananızı getirdiniz, Farsların arasına bıraktınız. Ben, Allah’a yemin ederim ki, siz bir adamın oğlusunuz, nasıl ki bir anadan doğdunuz.. Ben babanıza ihanet etmedim, dayınızı utandırmadım. Yürüyün ve kahramanca savaşın.”
Bu öğütten sonra çocukları kaybolup gittiler, anaları sağlıcakla ve zaferle dönmeleri için Allah’a yalvarırken onlar da harp meydanlarında kahramanca çarpışıyorlardı… ve hakikaten savaşın sonunda bu kahraman iki oğul sağlıcakla ve muzaffer olarak analarına kavuştular ve aldıkları harp ganimetlerini onun önüne bıraktılar.
Meşhur Arap şâiresi “Hansa”yı tanımayan yoktur. O, mersiyeleri ile darb-ı mesel haline gelmiştir. İslâm, onun nefsini yükseltip kalbini nurlandırdı. İman, onu dört çocuğu ile birlikte Kadisiye harbine dek sürükledi. O, savaşa katılmadan önce oğullarını etrafına aldı, şu ölmez altın sözleriyle onları ateşin bir îman ve gerçek bir nur ile azıklandırdı. Gecenin erken saatlerinde, askerler yarının dehşetli sahnelerini beklerken O, bu sözlerle oğullarının cihada atılması, harbe katılması isteklerini alevlendiriyordu:
“Yavrularım! İslâm’ı seçtiniz, özünüze tam uyan ancak buydu. İsteğinizle hicret ettiniz.. Tek olan Allah’a and ola ki, siz, bir babanın oğlusunuz, nasıl ki bir anadan doğdunuz.. Ben ne babanıza ihanet ettim, ne de dayınızı utandırdım. Şerefinizi lekelemediğim gibi nesebinizi de değiştirmedim. Siz, kâfirlerle savaşan mü’minlere vaat edilen şerefi gayet iyi bilirsiniz. Ebedî olan hayat, fâni olandan hayırlıdır. Aziz ve celil olan Allah: (Ey iman edenler, sabr (ü-sebat) edin (düşmanlarınızla) sabır yarışı edin (onlara galebe çalın, sınırlarda) nöbet bekleyin (yurdunuzu çiğnetmeyin) Allah’dan korkun, (bu sayede) felâh bulabileceğinizi umabilirsiniz) buyurur.
Siz yarın sabaha ulaşınca gidin ve düşmana bütün maharetinizle saldırın –Allah yardımını dileyerek- siz savaşın, çılgınca kudurduğunu, çevrenizi ve sizi korkunç alevlerin sardığını görünce onun, en kızgın yerine dalınız atılınız, merkezin en kızgın, en alevli noktasını hedef tutun. Düşman birliklerini kumandanına doğru, onunla savaşın! İşte o zaman Allah’ın size bu dünyada ganimet, âhirette şeref vermesini bekleyebilirsiniz.”
Bu konuşma ile biraz yukarıda verilmiş olan, birbirine benzemektedir. Çocukların sayısı ve ihtiva ettiği kelimeler aşağı yukarı aynı olmakla beraber birbirinden farklıdırlar da… Birincideki “Neha” kabilesindendir. Konuşma veciz ve basittir… Buna mukabil sonraki meşhur şâire “Hansa”ya aiddir. Uzun, beliğ ve ruh ile dolu değerli sözlerdir.
Taberi, birinci kadının oğullarının sağlıcakla harp ganimetleriyle döndüklerini yazar. İbnül Esir de, sonrakinin oğullarının şehit olduğunu söyler ve oğullarını kaybetmesi sebebiyle Hazreti Ömer bu kadına yaşadığı müddetçe aylık bağladığını ilâve eder. “Üsdülgabe” cild: 5, S. 442”
Gerçekte ertesi sabah harbin şiddetli çarpışma ve alevlenmesiyle Hansa’nın dört oğlu cenge katıldılar. Çok üstün gayretlerle kahramanca dövüştüler: Tâ ki, şehit oluncaya dek. Hansa, oğullarının şehit olduğunu duyunca hiç üzülmedi ve o “şehit anası olmak şerefine erdim, Allah’a hamd olsun ki, onlarla beni şereflendirdi” dedi. Hazreti Ömer Beytülmaldan kendisine oğullarının ganimet payını verdi. Bu ise sekiz yüz dinardı.
Farsların, Müslümanları kuvvet üstünlüğünden ötürü yendiği Hire savaşından sonra “Harb’ül-Büveyb” denilen şiddetli bir savaş daha oldu ve Müslümanların zaferiyle son buldu. Kadisiye’nin başlangıcı olan bu çetin savaşta Müslümanlar Farslardan büyük çapta ganimet ele geçirmişlerdir..
İslâm kadınların çadırları, cephe gerisinde muharebenin tesir sahası dışında bir yere yerleştirilmişti. Onlar orada ordunun yiyecek işleriyle görevliydiler. Bu arada başkomutan “Müsenna” küçük bir askerî müfrezenin muhafazasında kadınlara yemek hazırlamak için erzak gönderdi. Erzak getiren birliğin dörtnala gelişini gören kadınlar düşmanın baskın yaptığını sandılar. Karşı koyacak cephane ve silahtan da mahrumdular. Ama, eli kolu bağlı, her güçten mahrum olarak dururlar mıydı sanki bu bahadır kadınlar.. Can ciğer yavrularını çarçabuk geriye bıraktılar. Derhal çadır direklerine ve kazıklarına sarıldılar… Taş ve sopalarla karşı koymaya hazırlandıklarını erzak muhafız müfrezesi komutanı, uzaktan fark etti. Birdenbire onların hamleye geçişlerinin sebebini anladı… Ve derhal –tanıtma işareti olarak– öyle bir sayha kopardı ki, İslâm kadının derin övgüsüydü bu sayha.. Müfreze komutanı Amr b. Abdülmesih, İslâm savaşçılarının kadınlarının da böyle olmalarını beklediğini söyledi.. İslâm’ın zaferini müjdeleyerek getirdiği erzakı verdi.. “Taberi c: 4, s: 2197”
Seyyid Süleyman Nedvî, Müslüman Kadınların Kahramanlıkları, Fatih Matbaası, Çeviren Ramazan Yıldız, İstanbul-1967, s. 20-25.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
CENNET KADINLARININ SEYYİDELERİ
İbn-i Abbas (r.a) şöyle rivâyet etmiştir: Peygamber (aleyhissalatu vesselam) dört çizgi çizd
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-13
Biz, tekrar yeryüzünün kutsal topraklarına; bahse başladığımız yere dönelim: Yemenî kaste
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-12
Nizam Şah hanedanı, Ahmet Nagar’da aşağı yukarı bir tam ve çeyrek asır hüküm sürmü
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-11
Mirza Hadi, Tuzk-i Cihangiri’nin sonlarında ahlâken bazı skandallar yapmasına rağmen bir
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-10
Timur’un Hindistan’ı fethi, Zahiruddin Şah Babur ile başlayan Moğolların muhteşem
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-9
İslâm’ın, tarihî zaferlerinden bahsedilirken, Hindistan umumiyetle zikredilmez. Fakat biz
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-8
Hicretin 139. yılında, Mansur’un hilâfeti sırasında Rum Kayseri, Malatya şehrine saldır
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-7
Hicretten 77 yıl sonraydı.. Halife Abdülmelik, Haccac’ı Irak valiliğine getirdi. Bir hâr
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-6
Cemel vak’asında Hz. Âişe’nin (R.A.) Hz. Ali (R.A.) karşısındaki mücadelesi hiç
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-5
Müslümanlar “Meysen” savaşında çok ustaca taktikler kullandılar. Meysenlileri Dicl
MÜSLÜMAN KADINLARIN KAHRAMANLIKLARI-4
Hazreti Ömer’in devri boyunca İslâm, iki çetin düşmanla savaşmağa mecbur olur.. Romal
İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsvay edici bir azap vardır.
Lokman,6
GÜNÜN HADİSİ
"Yâ Resûlâ'llâh, müslümanların hangisi efdaldir?" diye suâl ettiler. "Müslümanlar; dilinden elinden selâmette kalandır." cevâbını verdiler.
BUHARİ, KİTÂBÜ'L-ÎMÂN, Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...