İMÂM-I A’ZAM EBÛ HANÎFE’NİN FIKHÎ METODOLOJİSİ-1
Kendisi hakkında, “tüm zamanların en büyük bilge hukukçusu” şeklindeki bir tanımlamanın abartı sayılamayacağını sandığımız düzeyde bir konuma sahip olan İmam Ebû Hanîfe (v.150/767), manevî yaşantısı, geniş ufku, rehber kişiliği ve u
Sunuş:
Kendisi hakkında, “tüm zamanların en büyük bilge hukukçusu” şeklindeki bir tanımlamanın abartı sayılamayacağını sandığımız düzeyde bir konuma sahip olan İmam Ebû Hanîfe (v.150/767), manevî yaşantısı, geniş ufku, rehber kişiliği ve uzman eğitimciliğinin yanı sıra, sahip olduğu hukuk mantığı ve felsefesi, olayları yorumlayışı, hukûkî sonuçlara ulaşmak için izlediği yöntem ile de yaşadığı çağdan içinde bulunduğumuz modern döneme kadar Müslüman toplumları derinden etkilemekle kalmamış, -başta hukuk alanı olmak üzere- bütün kuşakların aydınlığında yürüyecekleri engin bir kültür birikimini onlara armağan etmiştir.
Biz bu mütevazı çalışmamızda, sonraki dönemlerde kendisine izafe edilen, yakıştırılan, adına tahriç denilen bir yöntemle onun fıkhî mirasından yola çıkarak onun hukukî metodunu anlama ve kavrama çabası yerine, bizzat kendisinin, en yakın talebelerinin, çağdaşı olan büyük müçtehit ve bilgin kimselerin hakkında söylediklerinden, onunla çeşitli vesilelerle diyalog kurmuş kimselerin görüş ve değerlendirmelerinden yola çıkarak, onun hukuk mantığını ve felsefesini kavramaya ve keşfetmeye çalışmak, hem daha pratik, hem de objektifliğe daha yakın bir yöntem olacaktır kanaatindeyiz. Böyle bir yöntem izlemek, İmam Ebû Hanîfe’yi doğru ve tutarlı anlamamıza yardımcı olacağı gibi, hakkında ileri sürülen kimi iddialara da en yalın ve net bir cevap niteliğini de taşıyacaktır. Bahsettiğimiz neden ve gerekçelere dayalı olarak önce onun kendisinin –öğrencilerinin- çağdaşlarının sözlerine, onunla yapılan diyaloglara yer verecek, sonra da bütün bu veriler ışığında onun fıkhî metodunu tespite çalışacağız.
Ancak burada, muhtemel olarak ileri sürüleceğini sandığımız bir hususa işaret etmekte fayda mülahaza ediyoruz. Her şeyden önce burada verilen referanslar erken dönem fıkıh mirasının yanı sıra, olaylar ve kişisel hayatların ele alındığı “menakıp”(yeni adı ile biyografi) türü eserler olacaktır. “Menakıp” türü eserlerden bahsedildiği zaman, genel bir kanı olarak bu tür eserlerin, olayları ve kişileri anlatırken, onlarla ilgili değerlendirmeleri yaparken, gerçek dışı, çokça abartılı ifadelerin bulunduğu, dolayısıyla bilimsel değerlerinin tartışmalı olduğu tezinden yola çıkarak bu çalışmamızdaki referanslara da aynı çekincelerden hareketle kuşkulu bir biçimde yaklaşmamalarını ümit ediyorum.
Burada problem, “menakıp” kavramı ya da teriminin olumsuz imajından kaynaklanmaktadır. Zira tarihçiler, kültür ve tarihi birikim aktarıcıları, alanlarına dair bilgilerin aktarımında zaman zaman dayanaktan yoksun, aklen izah edilmesi mümkün olmayan ya da İslâm’ın temel ilke ve kurallarıyla te’lifi mümkün gözükmeyen bilgi aktarımında bulunmalarıdır Ancak bu engelden yola çıkarak bütün tarih çalışmalarını yanlış ya da mesnetsiz kabul etmek, hiçbir bilimsel değer taşımamaktadır. Aksine, “menakıp” türü eserler, önemli bilgi ve değerlendirmeler içerirler.
Bunun yanı sıra, bazı abartılı ifadelerin bu eserlerde yer alması yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bu tür bilgi ve belgeler, aktarılan rivayetler, tarihi bilgiler, “Tarih metodolojisi” kriterleri ışığında değerlendirilmek suretiyle gerekli ve istenilen sonuçlara ulaşılacaktır. Dolayısıyla aktarılacak olan rivayet ve diyalogların, bu açıdan bakılarak değerlendirileceğini umarız.(2)
Dr. Ali Pekcan-Cevaplar.org
I. KENDİSİNİN VE EN YAKIN ARKADAŞLARININ KONU HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Bu bölümde biz, İmam Ebû Hanîfe’nin fıkhî metodunu, bizzat kendisinden rivayet edilen sözlerinden, talebe ve çağdaşı diğer âlimlerin görüşlerinden yola çıkarak belirlemeye, sonra da bu söz ve rivayetlerin kısaca değerlendirmesini yaparak konuyu aydınlatmaya çalışacağız. Rivayetlerden bazılarını –özellikle İmam Ebû Hanîfe’nin kendi sözlerinin- orijinallerini de vererek mukayese imkân sağlamak istedik. Şimdi bu görüş ve rivayetlere geçebiliriz:
A- KENDİ SÖZLERİYLE EBÛ HANİFE VE FIKHÎ METODU
Nûh el-Câmi' (v.173/789)’in rivayetine göre, İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir:
"Rasûlullâh (s.a.v.)’tan gelen rivayetler baş göz üstünedir. Sahâbe’den rivayet edilen görüşlerden dilediğimizi seçeriz. Onların dışındaki (bilgin)lere gelince, onlar adam(sa), biz de adamız!" (3)
Tahâvî (v.321/933)’nin kendi senediyle İmam Ebû Yûsuf (v.182/798)’tan yaptığı rivayete göre, İmam Ebû Hanîfe (v.150/767) şöyle demiştir: "Bir kimse bir hadisi, -ilk işittiği andan rivayet ettiği ana kadar aynı şekilde hafızasında tutmadıkça- nakletmesi caiz olmaz." (4)
Mekkî (v.568/1172)’nin naklettiğine göre(5);
"İmam Ebû Hanîfe ile İmam Evzâî (v.157/795) arasında şöyle bir konuşma geçer. Evzâî, İmam Ebû Hanîfe’ye soruyor:
-Namazda rükûa giderken ve rükûdan doğrulurken ellerinizi niçin kaldırmıyorsunuz?
-Çünkü Rasûlullah(s.a.v.)’tan bunu yaptığına dair sahih bir haber gelmemiştir.
-Nasıl sahîh haber olmaz? Bana; Zührî, Sâlim’den; O da babasından;
-Rasûlullah (s.a.v.)’ın namaza başlarken, rukûa varırken ve rukûdan doğrulurken ellerini kaldırdığını" haber verdi.
İmam Ebû Hanîfe de dedi ki:
"Bana da Hammâd, İbrâhîm’den; O, Alkame ile Esved’den; Onların da Abdullah İbn Mes'ûd'dan rivayetine göre; O:
"Rasûlullah (s.a.v.)’ın, sadece namaza başlarken ellerini kaldırdığını bir daha da kaldırmadığını" haber verdi."
"Ben sana Zührî, Sâlim ve babası aracılığıyla Hz. Peygamberden haber veriyorum. Sen ise bana; Hammâd ve İbrâhîm haber verdi diyorsun!"
"Hammâd b. Ebî Süleyman, Zührî’den; İbrahim de Salim’den daha fakihtir. İbn Ömer’in Sahabî oluşu (da) ayrı bir fazilettir. Ancak Alkame, fıkıhta ondan (hiç te) geri değildir. Esved’in birçok meziyetleri vardır. Abdullah’a gelince; Abdullah işte O Abdullahtır!" Bu cevap üzerine Evzâî sükût etmiştir.
İmam Ebû Hanife, Osman el-Bettî (v.143/760)’ye, yazdığı ünlü risalesinde, Sünnet’in gerekliliği hakkında şunları söylemiştir.
"Bil ki, sizin bildiğiniz ve insanlara öğrettiğiniz şeylerin en faziletlisi, (Rasûlullah’ın) Sünnetidir. Senin için lâyık olan, Sünnet'i öğrenmeleri gereken ehil kimseleri bilmendir…" (6)
İbn Abdilberr (v.463/1071), İmam Züfer (158/775)’den, İmam Ebû Hanîfe’nin:
"Neye dayanarak hüküm verdiğimi bilmedikçe, bir kimsenin benim kitaplarıma bakarak fetvâ vermesi caiz değildir."(7) dediğini nakleder.
Bir başka defasında:
"Hiçbir kimsenin, hakkında Kur'ân, Sünnet ve Sahâbenin icmâ’ı bulunan bir konuda (herhangi bir) görüş ileri sürmesi caiz olmaz. Eğer Ashâb, bir konuda görüş ayrılığına düşmüşlerse bu durumda, o görüşlerden Allah’ın Kitâbına, Rasûlünün Sünnetine en yakın bulduğumuz görüşü alırız. Bunun ötesinde kendi re’yi ile ictihâd etmek, ilgili konudaki görüş ayrılıklarını bilerek kıyas yapabilen kimseler için caiz olur." (8)
Yine o şöyle demiştir:
"Bu İnsanlara şaşılır! Benim sırf kendi re’yimle hüküm verdiğimi söylüyorlar, hâlbuki ben, sadece hadise dayanarak fetvâ veririm!" (9)
İmam Ebû Hanîfe, hadîse muhâlefet ithamlarına karşı bizzat kendisi, "Rasûlüne muhâlefet edene Yüce Allah lânet etsin! Zira Yüce Allah, bize onunla ikramda bulundu ve bizi onun aracılığıyla kurtardı…"(10) diyerek karşılık vermiştir.
Mekkî, İmâm Hâfız Ebû Yahyâ Zekeriyâ en-Neysâbûrî’nin; ‘Menâqıbü Ebî Hanîfe’ adlı eserinde kendi rivayet senediyle Yahyâ b. Nasr b. Hâcib’ten rivayetine göre;
"İmam Ebû Hanîfe’nin: "Yanımda bir hadis sandığı var. Ben bunlardan yararlı olacak çok az bir kısmını çıkardım." (11)dediğini nakleder.
Yine İmâm, mücerret re’y den bahisle şöyle demiştir.
"Yüce Allah’ın dininde (dayanaksız) re’yle görüş beyân etmekten sakının! Size Sünnet’e ittibâ etmek düşer! Kim bu usûlden ayrılırsa, sapıtır. Selef’in eserlerine sarılın! Sözlerini altınla yaldızlasalar bile, insanların (şahsî) re’ylerinden sakının! Çünkü iş, ancak siz sırât-ı müstakîm üzere bulunduğunuz zaman vuzûha kavuşur!" (12)
İmam Ebû Hanîfe, Hz. Peygamberin dindeki yeri ve konumu hakkında şöyle demektedir: (13) ''Eğer bir kimse: "Peygamber (s.a.v.)’in her söylediğine inanıyorum, ancak Nebî (s.a.v.), haksız yere konuşmaz ve Kur’ân’a muhâlefet etmez." derse: Bu, onun peygamberi tasdîk ettiğini ve Peygamberi Kur’ân’a muhâlefetten tenzîh ettiğini gösterir. Şâyet Peygamber (s.a.v.) Kur’ân’a muhâlefet etse ve Yüce Allah’a karşı haktan başka bir şey söyleseydi, Yüce Allah Teâlâ:
"Eğer Muhammed, bize karşı o (Kur’ân)’a bazı sözler katmış olsaydı, biz onu kuvvetle yakalardık, sonra da onun şah damarını koparırdık, hiç biriniz de onu koruyamazdınız!" (Hâkka, 44-47) kavline uygun olarak, onu kuvvetle yakalar ve şah damarını koparırdı. Allah’ın Rasûlü, Yüce Allah’ın Kitabına muhalefet etmez. Yüce Allah’ın Kitâbına muhalefet eden de Yüce Allah’ın Rasûlü olamaz! (Dolayısıyla) Nebi (s.a.v.)’den, Kur’ân’a aykırı olarak hadis rivayet eden kimseyi reddetmek, Hz. Peygamberi ret ve yalanlamak anlamına gelmez. Bu, ancak, Peygamber (s.a.v.)’den batıl rivayette bulunan kimseyi ret etmektir. İtham bu kimseyedir, Peygambere değil! Bu nedenle Hz. Peygamberin söylediği her şey, işitelim- işitmeyelim başımızın gözümüzün üstündedir. Buna iman eder ve Yüce Allah’ın Rasûlünün söylediğine olduğu gibi şehâdet ederiz. Ve yine şehâdet ederiz ki, O; Yüce Allah’ın nehyettiği bir şeyi emretmez. Allah’ın bağladığı bir şeyi koparmaz. Yüce Allah’ın tavsif ettiği bir şeyi ona aykırı bir şekilde tavsif etmez. Şehâdet ederiz ki O, bütün işlerde Yüce Allah’a muvafıktır. Bid’at olabilecek hiçbir şey yapmamıştır, Yüce Allah’ın söylediği sözlere hiçbir ekleme yapmamış, zorlayıcılardan olmamıştır. (İşte bu yüzden) Yüce Allah Teâlâ: "Kim Peygambere itaat ederse, Yüce Allah’a itaat etmiş olur!" (Nisâ,80) buyurmuştur.
Yahya b. Dureys şöyle demiştir:
"Süfyân es-Sevrî’nin yanında iken, ilim ve ibadetiyle tanınan bir şahıs onun yanına gelerek:
"Ey Ebâ Abdillâh! İmam Ebû Hanîfe’ye niçin bu kadar düşmanlık besliyorsunuz?" deyince: ''Ne olmuş ona?'' dedi. O adam da: ''Onu, özü itibariyle insaf ve hüccet içeren şu sözleri ifade ederken işittim:
"Ben, bir meselenin hükmünü Kur’ân’da bulursam hemen alırım. Şayet onda bir hüküm bulamazsam, Rasûlullâh (s.a.v.)’ın Sünnetini -sika râvilerin yine kendileri gibi sika kimselerden yaptıkları yaygın sahih eserleri/haberleri- alırım. Eğer hükmü, ne Kur’an’da ne de Sünnet de bulamazsam; Ashabın görüşlerinden dilediğimi alırım, dilediği bırakırım. Fakat onların görüşlerini bırakıp başkalarının görüşlerine itibar etmem. Nihayet iş; İbrahim en-Nehaî, Şa’bî, İbn Sîrîn, Hasan-ı Basrî, Atâ b. Ebî Rabâh, Saîd b. el-Müseyyib gibi kimselere gelince, onlar ictihad eden bir topluluktu. Ben de onların ictihad ettikleri gibi ictihad ederim!" (14)
Abdülkerim b. Hilâl’in babasından gelen rivayete göre, İmam İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir:
"Bir konunun hükmünü Kur’ân ve Sünnet’te bulursam onu alır başka bir şeye bakmam. Eğer bir konuda Sahâbe, ihtilâf etmişlerse; Onların görüşlerinden dilediğimi seçerim. Sahâbe’den sonraki kuşaklardan bir görüş gelirse dilersem alırım, dilersem bırakırım." (15)
Sayrafî’nin rivayetine göre ise, İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir: "Kıyas (metodu), her konuda işletilmez." (16)
Vekî’ b. el-Cerrâh (v.197/812), İmam Ebû Hanîfe’nin: "Mescide bevletmek, kimi kıyaslardan daha güzeldir."(17) dediğini rivayet eder.
Rivayete göre İmam Ebû Hanîfe, şöyle derdi:
"Vallahi, Bizim kıyas’ı nass’sa takdim ettiğimizi söyleyen yalan söylemiş ve (bize) iftira etmiştir! Nass varken kıyas’a hiç ihtiyaç duyulur mu!?"
Yine bir defasında şöyle demiştir:
"Biz önce Kitabı, sonra Sünneti, sonra da Sahabe’nin görüşlerini alır, (onların) üzerinde görüş birliğine vardıkları şeyle amel ederiz. Eğer bir konuda Sahabîler ihtilaf etmişlerse; İki meseleden birinin hükmünü –aradaki ortak illet’ten dolayı- kastedilen anlamın açıkça ortaya çıkması için diğeri ile kıyas ederiz." (18)
Hasan b. Ziyâd el-Lü’lüî (v.204/819) söylediğine göre(19) İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir:
"Bu, (ulaşabildiğimiz) bir görüştür. Kim bizim görüşümüzden daha güzelini ileri sürerse; O görüş, doğruya bizim görüşümüzden daha yakındır."
İmam Ebû Hanîfe şöyle demiştir:
"Bu, bizim görüşümüzdür. Kimseyi bu görüşü almaya zorlamayız. 'Herkes bu görüşü mutlaka kabul etmelidir.' de demeyiz. Her kimin yanında bizim görüşümüzden daha güzeli varsa, onu ortaya koysun!"(20)
Yine Mekkî’nin rivayetine göre:
"İmam Ebû Hanîfe, kendisine cevaplaması istenen bir soru yöneltildiği zaman uzun uzun düşünür, derin derin nefes alır sonra da:
"Allahım bizi muâhaze etme !" derdi.(21)
-Devam edecek-
Dipnotlar
1- Bu kısım daha önce, İslâmî Araştırmalar Dergisi, Ankara 2002, c.15., s.131-142 ‘te, ‘İmâm Ebû Hanîfe’nin Fıkhî Metodolojisi’ adıyla yayımlanmıştır. İmâm-ı Azam'ın fıkıh ve hadis yönünden değerlendiren şu çalışmaları da burada anmak yerindedir. Muhammed Hamîdullâh'ın İmâm-ı A'zam ve Eseri adıyla çevrilen eseri (İstanbul 2004) bkz. s.51 vd., s.72-74; Mustafa Uzunpostalcı, Ebû Hanîfe Hayatı ve İslâm Fıkhındaki Yeri, Konya 1986 (Basılmamış doktora tezi); A.mlf., 'Ebû Hanîfe', DİA, İstanbul 1994; X/131-140; A.mlf., Ebû Hanîfe ve Nassları Değerlendirmesi, İslâmî Araştırmalar Dergisi, (Ebû Hanîfe Özel Sayısı), Ankara 2002, c.15; sy.I (sh.19-50); İsmail Hakkı Ünal, İmam Ebû Hanîfe'nin Hadis Anlayışı ve Hanefî Mezhebinin Hadis Metodu, Ankara 1994.
2- İmam Ebû Hanîfe’nin Fıkhî Metodunun Tespiti Amacıyla Gözden Geçirilen Temel Eserler:
1. İmam Ebû Hanîfe (v.150/767), el-Müsned, [Ebû Nuaym el-Isfehânî (v.430)’ nin rivayeti] (thk. M. el-Fâryâbî) Riyad 1994, I.B.
2. İmam Ebû Hanîfe, el-Müsned(ü’s-Sağîr) [Mûsâ İbn Zekeriyyâ el-Haskefî el-Hanefî (v.650) rivayeti], (thk: Safvet es-Segâ), Kâhire 1962
3. İmam Ebû Yûsuf, Kitâbü’-Harâc, [Bulak,1302.h.tan ofset], Dâru’l-Ma’rife, Beyrut.
4. İmam Ebû Yûsuf (v.182/798), İhtilâfu Ebî Hanîfe ve İbni Ebî Leylâ (v.146), (thk. Ebû’l-Vefâ el-Afgânî) (yy.hz. Rıdvân M.Rıdvân), Kahire h.1357 (?), I.B.
5. İmam Ebû Yûsuf, er-Redd alâ Siyeri’l-Evzâî, (thk: Ebû’l-Vefâ el-Afgânî) [yy. haz: Rıdvân Muhammed Rıdvân], Kahire/Beyrut, h.1357
6.İmam Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Âsâr, (thk: Ebû’l-Vefâ el-Afgânî), Haydarabad -Deken/ Beyrut, 1355 (?)
7. Şeybânî, el-Câmiu’l-Kebîr, (thk: Ebû’l-Vefâ el-Efgânî), Lâhor, 1981
8. Şeybânî, el-Hucce alâ Ehli’l-Medîne, (thk.Ebû’l-Vefâ el-Afgânî), Haydarabad-Deken, 1965, I.B., (c.I-IV)
10. Şeybânî, el-Câmiu’s-Sağîr, [Abdülhayy el-Lüknevî (v. 1304.h) ’nin şerhi “en-Nâfiu’l-Kebîr” ile birlikte] Beyrut 1986, I.B.
11. Şeybânî, Kitâbü’l-Asl (el-Mebsût), [thk: Ebû’l-Vefâ el-Afgânî], Beyrut 1990, I.B., (c.I-V)
12. Şeybânî, Ziyâdetü’z-Ziyâdât (Serahsî (v.483)’nin “en-Nüket” adlı şerhi ile birlikte), [thk: Ebû’l-Vefâ el-Afgânî], Beyrut 1986, I.B.
13. Şeybânî, Kitâbü’l-Âsâr, Karaçi H.1419, III. B.
14. Şeybânî, Kitâbü’l-Âsâr: [Ebû’l-Vefâ el-Afgânî thk. Ve “Bâbu Ziyârati’l-Qubûr” bölümüne kadar yaptığı şerh ile birlikte] Beyrut 1993, II. B. (2 cilt)
15. Şeybânî, ez-Ziyâdât (Kâdîhân (v.592/1196)’ın “Şerhu’z-Ziyâdât” adlı şerhi ile birlikte), [thk. Dr. Kâsım Eşref], Karaçi 2000, c.I-VI
16. Şeybânî, Kitâbü’l-Kesb (Serahsî (v.483)’nin şerhi ile birlikte), [yy.hz. A.Ebû Ğudde] Beyrut, 1997, I.B.
17. Şeybânî, el-Muvatta’, (thk. Abdülvehhab Abdüllatîf), Kahire, 1979, VIII. B. (tek cilt)
18. Şeybânî, el-Muvatta’, (Lüknevî’nin ‘et-Ta’lîku’l-Mümecced alâ Muvatta’ı Muhammed’ adlı şerhi ile birlikte), (thk. Dr. Takıyyuddin en-Nedvî), Bombay /Dımeşk / Beyrut,1991, I.B. (c.I-III)
19. Şeybânî, Kitâbu’s-Siyer ve’l-Harâc ve’l-U’şr (min kitâbi’l-asl), [Hz.Mecîd Haddûrî] Washington U.S.A (nşr. N. Eşref Nûr Ahmed), Karaçi h.1417, I.B.
20. Şeybânî, es-Siyeru’l-Kebîr (maa Şerhi’s-Serahsî (v.490), (thk. A. Muhammed), Beyrut 1997, I.B.
Ayrıca;
21.İmâm Şâfiî’nin el-Umm’ünde (yy.hz. M.Mataracı, Beyrut 1993, I.B.) ’ özellikle “İhtilâfü’l-Irâkıyyîn”, “İptâlü’l-İstihsân”, “er-Redd alâ Muhammed b. el-Hasan”, “Siyeru’l-Evzâî” bölümleri gözden geçirilmiştir.
3- Zehebî, Siyer, 6/401; Menâkıb, s.32, 33; Saymerî, Ahbâru Ebî Hanîfe, s.27
4- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.257; Kuraşî, el-Cevâhiru’l-Mudıyye, 1/61; Zehebî, Târîhu'l-İslâm, 6/310; Siyer, s.40.
5- Mekkî, Menâkıb, s.113, 114.
6- Ebû Hanîfe, Risâle ilâ Osmân el-Bettî, s.65.
7- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.267.
8- Heysemî, el-Hayrâtü’l-Hısân, s.41, 42; Sâlihî, Ugûd, s.175
9- Sâlihî, a.g.e, s.174; Mekkî, Menâkıb, s.72; Kerderî, Menâkıb, s.162; Heysemî, a.g.e., s.41, 42
10- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.259
11- Mekkî, Menâkıb, s.85; Kerderî, Menâkıb. s.169
12- Şa’rânî, el-Mîzân, I/47, 53
13- Ebû Hanîfe, el-Âlim ve’l-Müteallim, s.26; (Benzeri bir rivayet için bkz. Mekkî, Menâkıb, s.87, 88)
14- İbn Abdilberr, el-İntıqâ, s.261-265; Saymerî, a.g.e., s.24; Mekkî, Menâkıb, s.80; Zehebî, Menâkıb, s.34; Kerderî, Menâkıb, s.163; Mizzî, Tehzîbü’l-Kemâl, 29/443; Askalânî, Tehzîbü’t-Tehzîb, 10/451; Şa’rânî, el-Mîzânü’l-Kübrâ, 1/56; Sâlihî, Uqûdu’l-Cümân s.172; Süyûtî, Tebyîz, s.109
15- Mekkî, Menâkıb, s.73, 74
16- Mekkî, a.g.e., s.74
17- Saymerî, s.27; Zehebî, Siyer, 6/401; Menâkıb, s.34; Kerderî, Menâkıb, s.162
18- Şa’rânî, el-Mîzânü’l-Kübrâ, 1/56
19- Mekkî, a.g.e., s.71; Sâlihî, Uqûd, s.174
20- İbn Abdilberr, el-İntiqâ, s.258
21- Mekkî, Menâkıb, s.100
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.
Gâşiye, 21-22
GÜNÜN HADİSİ
"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"
Ebû Dâvud
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...