MUHAMMED EMİN ER HOCAEFENDİ
Muhammed Emin Er Hocaefendi, Zülfügül lakabını taşıyan Hacı Zülfikâr‘ın oğlu olup, milâdî 1914, hicrî 1332 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Diyarbakır’ın Çermik kazasının Külüyan (yeni ismi Kalaş)köyünde doğdu. Soyadı k
Muhammed Emin Er Hocaefendi, Zülfügül lakabını taşıyan Hacı Zülfikâr‘ın oğlu olup, milâdî 1914, hicrî 1332 tarihinde, Birinci Dünya Savaşı başlangıcında Diyarbakır’ın Çermik kazasının Külüyan (yeni ismi Kalaş)köyünde doğdu. Soyadı kanunundan önce ailesi “Miryânî” olarak bilinirdi. “Er” soyadı “miryân”ın tekili olan “mîr”in tercümesidir. Henüz dört-beş yaşlarındayken annesi Havva hanım vefât etti.
Babası zengindi, âlimleri çok severdi. Bu sebeple çocuklarının da okuyup âlim olmalarını çok arzu ederdi. Bu amaçla çocuklarına ders vermesi için bir hoca getirdi. Hocanın bütün masraflarını karşıladı. Daha sonra hocayı evlendirdi ve bir bağ satın alıp kendisine hibe etti. Ayrıca ona bütün ihtiyaçlarını karşılamayı taahhüt etti. Kendisi ve büyük kardeşi Ali, bu hocadan Elifbâ okumaya başladılar. Ancak Elifbâ bitmeden babası vefât etti. Üvey annesinin sonra da ağabeyinin yanında yetim olarak kaldı. Bu esnada kendi ailesinin keçilerine çobanlık yaptı. Çobanlık yaparken yazı yazacak kağıt ve kalem olmadığından düz satıhlı taşlar üzerine yine taşlarla yazı yazmaya çalışırdı. Böylelikle Osmanlıca alfabeyi sökerek okumayı öğrendi. Kendi kendine okumayı öğrendiği için insanlar onun için “Hızır ona uykuda ders veriyor” derlerdi.
İlme olan hırsından ve merakından dolayı, kendisine Kur’ân okumayı ve ilim öğrenmeyi nasîb etmesi için ağlayarak Allah’u Teâlâ’ya yalvarırdı. Her fırsatta kendisinden faydalanabilecek bir ilim sahibi olduğunu duyduğu insanların peşinden koşardı. Hatta bu maksatla seferî hükmüne girip namazı kısaltmanın câiz olacağı mesâfelere bile giderdi. Bu gayretleri sonunda mektup yazabilecek ve Osmanlıca kitapları okuyabilecek hale geldi. Arap dili ve ilimlerine gelince bu ilimlerde bilgi sahibi olan kimseler o memlekette zaten yoktu.
Bununla birlikte o sıralar bir de İslamî harfler yürürlükten kaldırıldı. Kur’ân ve İslamî ilimleri ögrenmek yasakladı. Öyleki hiç kimse kendi evinde bile olsa çocuklarına Kur’ân öğretemiyordu. Bu nedenle Suriye’ye gidip İslamî ilimleri öğrenmek için memleketini terkederek yola çıktı. Gaziantep’e gitti. Ancak oradan Suriye’ye geçme imkânı bulamayınca Adana’ya gitti. Oradan İstanbul’a ve Bursa’ya gitti. Daha sonra tekrar Adana’ya döndü. Yedi sene devam eden seferleri boyunca çeşitli hizmetlere girdi. Rüyâda Hızır (a.s.)’ın işâreti üzerine sıla-ı rahim niyetiyle memleketine döndü. Kısa bir müddet sonra tahsil için Suriye’ye sefer etti. Suriye’de bir müddet ilim tahsilinde bulunduktan sonra geri dönüp tahsiline Türkiye’de devam etti.
İlim tahsiline başladığında 25 yaşında idi. Memleketinde İslamî eğitimde takip edilen usûl gereği Sarf ilmini öğrenerek tahsile başladı. Sonra Nahv, Mantık, Vad, İsti’âre, Edebü’l-bahs ve’l-münâzara, Beyân, Meâ’nî, Bedi’, Usûlu’d-din, Usulu’l-fıkıh ve Kelâm ilimlerini tahsil etti.
Bir yandan medresede okutulan bu on iki ilmi öğrenirken, diğer yandan Fıkıh, Tefsir, Ferâiz, Tecvid gibi diğer ilimleri de öğrendi. eş-Şeyh Muhammed Ma’şûk b. Şeyh Muhammed Ma’sûm’dan (ki kendisi Abdurrahman et-Tâğî’nin torunudur) bu ilimlerin hepsinde 1950 yılında icâzet aldı. Kendisinden bu ilimleri bir çok talebe okudu ve icâzet aldılar.
Ayrıca, tasavvufta muhtelif mürşidlerin terbiyesinden geçti. Amelî icâzetini (halkı irşad izni) merhum Muhammed Saîd Seydâ el-Cezerî’den aldı.
Kendisi Saîd Nursi Hazretleri ile de 1951 yılında Isparta’da görüşmüştür. Üstad Saîd Nursi onu has talebelerinden kabul ettiğini ve on beş gün misafir etmeyi arzu ettiğini ancak tarassut altında olduğu için bunun mümkün olmadığını, bundan dolayı memleketine hemen geri dönmesine izin verdiğini ancak eğer yolda ondan sorulursa ziyarete değil ticarete geldiğini söylemesini kendisine ifâde etmiştir.
İlim tahsilinden sonra hayatı boyunca ders verme, imamlık, vâizlik, tebliğ ve İslam’a davet gibi hizmetlerle meşgul oldu.
Medreselerde Okuduğu İlimler
1. Kur’ân-ı Kerim,
2. Tecvid,
3. Tefsir,
4. Fıkıh,
5. Ferâiz,
6. Sarf,
7. Nahv,
8. Mantık,
9. İstiâre,
10. Vadc,
11. Münâzara,
12. Beyân,
13. Meânî,
14. Bedic,
15. Usûlu’d-din (Akâid),
16. Usûlu’l-fıkh,
17. Usûlu’l-hadis,
18. Kelâm.
Ders Aldığı Bazı Hocalar
1. el-Üstâz el-âlim el-âmil el-müftî Molla Hasan el-Tahvîkî: Mardin‘e bağlı Derik müftüsü idi. Sarf iliminde hocası olmuştur.
2. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Rasul: Siirt’in Garza kazasındandı. Nahv ilminin bazı konularında ondan ders almıştır.
3. el-Üstaz el-âlim el-âmil Molla Abdussamed: Siirt’in Garza kazasındandı. Nahv ve Sarf ilimlerinde ondan ders almıştır.
4. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Abdullah: Aslen Van iline bağlı Serhad’dandı. Sonra Diyarbakır’a taşınmıştır. Mantık, Vad, İstiâre, Âdâb, Meâni, Beyân, Bedî, Usûlu’d-din ve Usûl-u Fıkıh ilimlerinde hocası olmuştur. En çok bu hocanın yanında ders okumuştur. Molla Abdullah, Bedîüzzaman’ın medrese arkadaşıydı, ondan çok bahsederdi.
5. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Abdulhâlim: Halebe bağlı Amud kazasından idi. Fıkıh ve bazı Nahiv meselelerinde hocası olmuştur.
6. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Şeyh Abdurrezzak: Mardin’in Halili köyündendi. Şeyh Ahmed Haznevî’nin halifesiydi. Bazı Nahiv meselelerinde hocası olmuştur.
7. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Hâfız Hacı Haydar Efendi: Ondan Kur’ân-ı Kerim dersleri almıştır.
8. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Şeyh Zeynelâbidin: Siirt’in Fursa köyündendi. Şeyh Hazin’in torunuydu. Tecvid ve Mahâric-i hurûf (Arapça harflerin telaffuzu) ilimlerinde hocası olmuştur.
9. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Şeyh Şerefuddin Fursâvi: Siirt’in Tillo’ya yakın Fürsa köyündendi. Siirt’te mukimdi. Kelam ilminde hocasıydı.
10. el-Üstâz el-âlim el-âmil Molla Şeyh Muhammed Maşuk: Şeyh Masum El-Nurşînî’nin oğluydu. Bitlis’in Nurşin köyündendi. Kelam ilminde hocasıydı. Şeyh Ahmed Haznevî’nin halifesiydi. Mekke’de vefat etti. Cennet-i Muallâ’ya defin edildi.
11- Şeyh Ahmed-i Şorşubî. Diyarbakır’ın Şorşub köyündendi. Medresesi müsâit olmadığı için yanında az bir müddet ders aldı. Şeyh Ahmed 80 yaşlarında olduğu halde ders verirken hep diz üzerinde otururdu. Molla Abdüssamed’in kayınbiraderiydi.
Tasavvufta Üstadları
1. Şeyh Ahmed Haznevî: Şu anda Suriye’de bulunan Hazne’dendi.
2. Şeyh Muhammed Saîd Seydâ: Cizre’liydi. Kendisinden icâzet almıştır.
3. Şeyh Mahmud Sami: İstanbul’dandı.
Allah hepsine rahmet eylesin ve hayırla mükafatlandırsın.
Talebeyken Bu Hocalardan Okuduğu Muhtelif İlimlere Dair Kitaplar
1. Emsile (Sarf)
2. Binâ (Sarf)
3. Maksûd (Sarf)
4. ‘Îzzî (Sarf)
5. Birgivî’nin ‘Avâmili (Nahv)
6. İzhâr (Nahv)
7. Kâfiye (Nahv)
8. Curcâni’nin ‘Avâmili (Nahv)
9. Zurûf (Nahv)
10. Terkîb (Nahv)
11. Sa’dullâh (Nahv)
12. Şerh’ul-Muğnî (Nahv)
13. Merâh (Sarf)
14. Dinkûs Şerhu’l-Merâh (Sarf)
15. Hallu’l-Ma’âqıd (Nahv)
16. Sa’dullah Şerh’ul-Enmûzec (Nahv)
17. Netâic Şerhu’l-Izhâr (Nahv)
18. Câmi Şerhu’l-Kâfiye (Nahv)
19. İsâgûci (Mantık)
20. Husâm Kâti (Mantık)
21. Muhyiddin (Mantık)
22. Fenârî (Mantık)
23. Kavl-i Ahmed (Mantık)
24. Risâlât-i ‘Isâm (İstiâre)
25. Risâle-i Ebî Bekir-i Sûri (İsti’âre)
26. Risâle-i Semerkandî (Vadc)
27. Risâle-i Ebî Bekir (Vadc)
28. Velediyye (Âdâb)
29. Uluğ (Âdâb)
30. Mes’ûdî (Âdâb)
31. Abdulğafûr (Nahv)
32. Abdulhakîm (Nahv)
33. Şerh-u Şemsiye (Mantık)
34. Muhtasaru’l-Ma’âni (Me’âni, Beyân, Bedic)
35. Mahallî Şerh-u Cem’ il-Cevâmic (Usûlu’d-Din ve Usûlu’l-Fıkıh)
36. Şerhu’l-Akâid (Kelam)
37. Multekâ (Fıkıh)
38. Minhâc (Fıkıh)
39. Celâleyn (Tefsir)
40. Ferâiz (Miras Hukuku)
41. Karabaş (Tecvid)
42. Cezerî (Tecvid)
Bu Kitaplardan Talebeyken Ezberledikleri
1. Emsile
2. Binâ
3. Maksûd
4. ‘İzzî
5. Merâh
6. ‘Avâmil
7. İzhâr
8. Kâfiye
9. Avâmilu’l-Curcâni
10. Zurûf
11. Terkîb
12. İsâgûcî
13. Risâlât-i Ebi Bekir (Vadc)
14. Risâlât-i Ebî Bekr (İstiâre)
15. Karabaş
16. Ferâiz
17. Velediyye
İcâzet Verdiği Talebelerden Bazıları
1. Musa el-Mardinî el-Fârûkî,
2. Muhammed Kudsî Hâlidî,
3. Muhammed Silvânî,
4. Receb Derviş Hasenî,
5. Mahmud Sünicî
6. Muhammed Câvidî,
7. Muhammed Şerif Bozovalı
8. Reşid Besni,
9. Seyyid Abdurrahman Berzencî (Iraklı).
Tebliğ Niyetiyle Sefer Ettiği Memleketlerden Bazıları ve Davet Usulü
Muhammed Emin Er Hocaefendi, hayatı boyunca tebliğ ve müslümanların durumlarını görmek maksadıyla bir çok Doğu ve Batı ülkesini ziyaret etti. Ziyaret ettiği ülkeler arasında Danimarka, İsveç, Almanya, Belçika, Hollanda, İngiltere, Fransa, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Çin, Bangladeş, Hindistan, Afganistan, Pakistan, İran, Suriye, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır bulunmaktadır. İlk olarak 1947 yılında hac etmiş, daha sonra yaklaşık 25-30 defa hac, üç defa umre yapmıştır.
Gittiği yerlerde irşâd ve tebliğde bulunup farklı dinlere mensup bazı ilim adamları ve papazlarla münâzara etti. Bu münâzaralara örnek olması bakımından Danimarka Dom kilisesi papazı ile tebliğ maksadıyla yaptığı münâzaranın bir kısmı mülâkât metni şeklinde aşağıda sunulmuştur. Bu münâzara, muhtevâsının ilginçliği yanında, aynı zamanda Hocaefendi’nin davet metodunu da ortaya koymaktadır. Kendisi davet metodunun icâbı olarak, karşı tarafa tahkîr edici ifâdeler kullanmaktan kaçınmıştır. Sadece muhataplarını kendi dinlerini sorgulamaya götürecek şekilde onlara sorular yöneltmiştir. Böyle bir metod takip etmekten maksat onların içinde dinlerine karşı bir şüphe uyandırmak ve onları İslam’a yönlendirmektir.
Danimarkalı Bir Papazla Münâzara
– Papazların başında papağı. boynunda haçı bulunur. Cübbesi ve sakalı olur. Sende bunlardan hiç biri yok. Nasıl papazsın?
– Ne yapalım zamana uyuyoruz. Hıristiyanlıkta üzerinde durulan şey, cübbedir. Biz kiliseye gidince orada cübbemizi giyeriz. Rus ve Yunan papazları genellikle sakallıdırlar. Nedenini bilmiyorum.
– Dininize göre bir bayanın kıyafeti nasıl olması gerekir? Kadınların açılması ne kadar câizdir?
– Bayanların kıyafetlerinin nasıl olacağı açıklanmamıştır. Bir şekil çizilmemiştir. Ancak Pavlos der ki: Kadınlar dürüst ve namuslu şekilde giyinsinler. Erkeklerin cinsî arzularını tahrik etmesinler. Kadın kocasına bağlı kalmalı, ihânet etmemelidir. Fahişelik yapması haramdır. Herkes kendi giyiminden mesûldur.
– Hıristiyanlıkta hayvanın meşrû şekilde kesim usûlü nasıldır?
– Onun da bir şekli yoktur. Hayvanı incitmemek, eziyet vermemek üzere nasıl olursa olur.
– Hayvana eziyet verilerek kesim işi yapıldığı takdirde bu hayvanın etini yemek haram olur mu?
– Çok kısa bir zamanda olursa, boğularak da öldürülse hayvanın etini yemek câizdir. Fakat bu mevzûun fazla derinine inecek bilgim yoktur.
– 1923 tarihinde Beyrut’ta basılan Matta İncili’nin 21. Bölümü’nde İsa Rab’dır. Merkebi vardı. Hem merkebe hem de bu merkebin yavrusuna binerdi denilmektedir. 27. Bölüm’de ise İsa, Yahudiler tarafından asılırken “Ya Rabbi! ya Rabbi! Beni niçin bu Yahudilerden kurtarmadın” diye seslenmiş denilmektedir. Burada çelişki vardır. Rab merkebe biner mi? “Ya Rabbi! ya Rabbi!” diye duâ edip çağırması onun Rab olmadığını göstermez mi?
– İsa, savaş istemeyen sükûnetlerin kralıdır. Bunun için merkebe bindi. Zâlim krallar ise merkebe binmeye tenezzül etmezlerdi. İsa merkebe binerek bir şeyi göstermek istedi. Barışın ve sükûnetin temsilcisi olduğunu halka açıkça göstermiştir. Biz İsa’yı Tanrı diye biliriz. Fakat bunun izâhı çok zordur. İsa, insan şekline girmiş bir Tanrıdır. İnsanlar sıkıştıkları zaman Rabb’ı çağırsınlar diye o da Rabb’ı çağırmıştır.
– Yuhanna İncili’nin 27. Bölümü’nde ise İsa Allah’ın elçisidir, deniliyor.
– İnsanları ıslâh eden olduğu için o terim kullanılmıştır.
– Aynı İncil’in 3. Bölümü’nde de İsa Allah’ın oğludur, deniliyor!
– İsa, bizim anladığımız şekilde Allah’ın oğlu değildir. Bu babalık biyolojik değildir.
– Yusuf, Meryem’in kocası, İsa’nın babasıdır deniliyor! Bu nasıl olur?
– İsa doğduktan sonra Meryem Yusuf’la evlendi. İsa’nın üvey babasıdır. Asıl babası değildir.
– Matta İncili’ne göre Mesih’in ataları İbrahim’e kadar 27 tanedir. Luka İncili’ne göre ataları Yusuf’tan İbrahim’e kadar 42 tanedir. Bunun hangisi doğrudur?
– Bunun üzerinde iki şekilde durulur: Birincisi, Yusuf, İsa’nın üvey babasıdır. Buradan itibaren sayılır. İkincisi, İsa’nın anası Meryem’den itibaren sayılmıştır. Bundan dolayı o değişik sayı çıkabilir. Biz protestanlar için mühim olan onun künyesidir. O zaman yönetim Yahudilerin elinde idi. Biz bu bilgileri onlardan öğreniyoruz. Biz İsa’nın Allah’tan geldiğini bildiğimiz için bu künye bizce mühim değildir. Bu saptırmalar Yahudilerin suçudur.
– Matta İncili’nin 16. Bölümü’nde İsa’nın, havarilerine “Bazılarınız ölmeden önce ay ve güneş tutulacak, ben de bulutlardan geleceğim. Halk arasında hüküm vereceğim,” dediği aktarılmaktadır. Hani böyle bir şey neden olmadı?
– Bu bir yorum meselesidir. İsa, “ben size çocuklarınız, sülâleniz yaşarken döneceğim,” demiştir.
– Matta İncili’nin 12. Bölümü’nde Hz. İsa’nın üç gün üç gece kabirde kalacağını söylediği yazmaktadır. Halbuki Markos İncili’nin 15. Bölümü’nde ise, İsa Cuma akşamı defn edildi. Pazar günü güneş doğmazdan önce kabrinden kayboldu diye geçmektedir. Buna ne dersin?
– Kabul ediyorum. Bu iki husus arasında bir çelişki var. Bu da takvim farkındandır. Yahudilerle bizim takvimimiz değişiktir. Bu yahudilerin hatasıdır. Yunus Peygamber üç gün kaldığı için daha iyi anlaşılsın diye İsa da üç gün demiştir. İsa iki şekilde çalışma göstermiştir. Birincisi bizzat kendisinin anlatması, ikincisi havarilerin anlatması. Bu değişiklik anlatım farkından olabilir. Biz bunun üzerinde fazla düşünmüyoruz.
– Yuhanna İncili’nin 17. Bölümü’nde, Matta İncili’nin de 20. Bölümü’nde olduğu gibi Mesih Allah’ın elçisidir dense ne lâzım gelir? Daha iyi olmaz mı? O zaman sizinle bu konuda birleşiriz.
– Peygamberler Allah’ın dediklerini insanlara ileten varlıklardır. Fakat peygamberler sizin de dediğiniz gibi ilerde olacak şeylerin hepsini bilmez. Yalnız İsa diğer peygamberlerden üstün bazı vasıfları hâizdir.
– Bu İncillerin bazı konuları tahrife uğramış desek doğru olmaz mı?
– İsa’dan sonra bir takım şeyler yazıldı. Yuhannis’in yazdığı bazı orjinal yazılar Mısır’da bulundu. İlk yazılanlar elde yıprandığı için yenileri yazıldı. Bu değişiklikler pek önemli değildir.
– Biz Hz. İsa’yı tasdik ederiz, peygamber biliriz ve Hz. Meyrem’i de temiz kabul ederiz. Yahudiler ise Hz. İsa’yı peygamber bilmiyorlar ve Hz. Meryem’i de temiz kabul etmiyorlar. Buna rağmen neden müslümanları bırakıp Yahudilerle işbirliği yapıyorsunuz?
– Öncelikle belirtmek gerekir ki Hıristiyanların birçoğu Tevrat ile İncil arasında hemen hemen bir fark görmez. İkincisi, Filistin ve İsrail dâvâsı, üçüncüsü Yahudilerin şimdiye kadar devamlı ezilmesi, kendilerine bir sempati duyulmasına sebep olmuştur. Ancak Araplar’a karşı yapılan eziyetlere de hiçbir zaman taraftar değiliz.
– Tüm inananlar birbirimize yardımcı olsak daha iyi olmaz mı? Komünist ülkeler inananlar için tehlikeli değil mi?
– Şu şekilde olabilir. Müslümanların az olup Hıristiyanların çok olduğu yerlerde Allah’a inanmayanlara karşı mücadele verebiliriz. İnananlar arasında çeşitli inanç görüşleri vardır. Dünyanın neresinde olursa olsun ezilen insanlara yardımcı olmak lâzımdır.
– Son olarak bir soru sorup bu konuşmamıza son vermek istiyorum. Sorum şu:
Bir kimse 40 sene bir kavim içinde yaşar ve düşmanları tarafından bile doğruluğu kabul edilirse, bu kimse bir gün elinde bir mektupla gelir ve derse ki, beni size sultan gönderdi. Elimdeki bu mektup da sultanındır. Sultan bu mektubu ile bazı şeyleri yapmanızı, bazı şeyleri de yapmamanızı emrediyor. Bu kişi böyle dediğinde kavminin bir kısmı bu kişinin doğruluğunu bildikleri için hemen sözlerine inanırken, diğer bir kısmı da mektubu görüp ifâdelerin avam değil, ancak bir sultana âit olabileceğine kanaat getirip doğrular. Bir kısmı da en iyi bilenler inandılar, demek ki doğrudur deyip inanır. Bir kısmı da hayır sultana iftirâ ediliyor, sultan başkasını bulamadı da bu kimseyi mi bize gönderdi?, diyerek inanmazlarsa akıl, bu son grubun haklı olduğunu, beyânlarının doğru olduğunu kabul eder mi? İşte o gönderilen zât, Hz. Muhammed (s.a.v)’dir. Mektup da Kur’ân-ı Kerim.
– Akıl kabul etmez desem o zaman Müslüman olmam gerekir.
– Sana İslâmiyet’i teklif etmedim. Sadece aklın kabul edip etmeyeceğini sordum.
– Akıl kabul etmez. Benim Hz. Muhammed’e çok saygı ve hürmetim vardır. Eğer İbrahim milleti üzerinde ise onu tasdîk ederim.
– Evet İbrahim’in (a.s.) milleti üzerindedir. Kur’ân’da kendisine İbrahim’in (a.s.) milleti üzerinde olmasına dair emir vardır.
– Ben bilmiyorum.
– Kur’ân-ı Kerim’e bakarsan görürsün. Kur’ân’a bakmadığın için bilmiyorsun.
– Bundan sonra bakacağım.
Görüldüğü gibi Muhammed Emin Er Hoca Efendi, Papazla olan bu konuşmasında sadece bazı çelişkileri söylemekle iktifâ etmiştir. Sorularını sorduktan sonra fazla üzerinde durmamıştır. Halbuki muhatabı olan papazın kendisinin de verdiği cevapların iknâ edici olmadığının farkında olduğu belli olmaktadır.
Müellifin Diğer Eserleri
Muhammed Emin Er Hoca Efendi eserlerini, İslamî ilimlerin yaygın olarak kullanılan dili olan Arapça ile kaleme almıştır. Tespit edebildiğimiz bazı eserlerinin başlıkları şöyledir:
1. Teshîl’ül-Merâm fi Beyâni’n-Nisâbi ve’l-Fıtrati ve’l-Keffâreti bi’l-Gırâm
2. el-Huccetü’d-Dâmiğa alâ men Yeca’lü Talâka’s-Selâsi Vâhide
3. Feydu’l-İlâh fi’d-Dini’l-Mardiyye ‘İndellâh
4. Hulâsatu’l-Merâm fî Hukûki’l-İslâm
5. Tenbihu’l-Fâtın ‘ala’l-Fıkhi’l-Bâtın
6. el-Gâyetu’l-Kusvâ Fi’s-Saâdeti’l-Uzmâ
7. el-‘Irfan fî Gâyeti’l-Kemâli li’l-İnsân
8. Nasru’l-Eimme fi Hükmi Te’allümi’l-Ulûm’il-Muhtelife
9. Hasru’l-Mâkûlât fi Re’yi’l-Felâsife fî Asli’l-Kâinât
10. el-Fetâvâ’l-Kulyâniyye fi’l-Mühimmâti’d-Diniyye
11. el-Mesâilü’l-‘Adîde alâ Tertîbi’l-Hurûfi’l-Mucceme
12. el-Kavlu’s-Savâb fi Zebâihi Ehli’l-Kitâb
13. Leftetü’t-Tarf fi Ebvâb-i‘İlmi’s-Sarf
14. Evcezu’n-Nukûl fi Istılah-ı Hadîsi’r-Rasûl
15. Risâle fi’l-Luhûm ve’l-Ecbân el-Müstevrede
16. Risâle fi’l-Ferâiz
17. Risâle fi’l-‘Akide
18. Risâle fi’l-Kebâir
19. Risâle fi’l-Vasâyâ (Bir kısmı Feydu’l-İlâh adlı eserde de zikredilmiştir.)
20. Mektûbât ‘Adide ila’l-Eşhâsi’l-Muhtelife
21. Menhecu’n-Necât ‘ani’l-Hasâr ile’l-fevzi bi’d-Dâri’l-Karâr
22. el-I’tısâm fî enne’d-Dîne ‘Inde’llahi’l-İslâm
23. el-Ğâyetü’l-Kusvâ fi‘s-Seâdeti‘l-Uzmâ
24. Yâ Sâilen ‘an Akvami‘t-Turuki ve Esmâhâ, Huz Cevaben ‘an Zalike Şâfiyen bi İznillah.
Bu eserlerin ilk ikisi Şam’da takriben 1963-1964 yıllarında basılmıştır, diğerleri henüz basılmamıştır.
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
ali said, 2010-04-19 10:52:47
Muhammed Emin Er Hocamız' ile bir kaç ders yapmış, kendisinden istifade etmiştik. (1984 yılı) Acizane kanaatime göre Türkiyemizde sözüne itibar edilecek, hal ve hareketlerinden istifade edilecek sayılı hocalarımızdandır. Bu zatın bir kaç Arabî eserini vakt-i zamanında mütalaa etmiştim. Gayet güzel bir dil kullanmış eserlerinde. Ancak kendisi, çok mütevazi ve kalenderî bir uslup benimsediğinden olacak ki, ilmiye sınıfı arasnnda pek bilinmez. Ancak, ilim ve irfanı pek derin ve kalitelidir. Değerini sarraflar (!)bilir. Piyasa hocalarından (!) olmadığından, şöhretin afet olduğunu düşündüğünden dolayı kenz-i mahfi yani gizli-saklı hazineler sınıfındandır. Yaşı 95, belki de daha fazladır. Bütün ömrünü İlim ve irfanla geçirmiştir. Hz. Peygamberden (s.a.v.) şöyle bir müjde var, bu müjde onun için de geçerlidir umarım. "İnsanların/müminlerin en hayırlı olanı yaşı uzun, ameli güzel olandır" (Tirmizî-Beyhakî). Bana sahih kaynaklardan ulaştığına göre, gençliğinde ilim aşığı hatta tabir-i caiz ise ilim delisiymiş, kendisine Şafii fıkhınn önemli kaynaklarından "muğnil-muhtac" adlı eser lazım olmuş, sahibi olduğu küheylan gibi çok güzel bir atı varmış bu kitabı o at karşılığında değişmiş! Bu anektod ilim erbabına ithaf ola. Allah Yâr olsun amin. ALİ SAÎD el-KONEVÎ Nisan-2010.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
"Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah'a sığın! Çünkü O, işitendir ve bilendir."
Fussilet, 36
GÜNÜN HADİSİ
İki ni'met (iki güzel hal) vardır ki, insanlardan çoğu bu ni'metleri kullanmakta aldanmıştır: Sıhhat, boş vakit.
Abdullâh b. Abbâs (r.a)'dan
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...