BATI DÜŞÜNCESİNİN RASULULLAH'A BAKIŞINDAKİ TEMEL YANILGILAR
Avrupalılar Tarafından Yazılan Eserler İslâm konusunda Avrupa'da ilk eser yazan, 1139 Miladî yılında varolduğu ve yaşadığı bilinen Heldy Bert'ten başlayarak bugüne kadar ne gibi eserler telif edilmiştir? Onların genel üslûbu nedir? Genel v
Avrupalılar Tarafından Yazılan Eserler
İslâm konusunda Avrupa'da ilk eser yazan, 1139 Miladî yılında varolduğu ve yaşadığı bilinen Heldy Bert'ten başlayarak bugüne kadar ne gibi eserler telif edilmiştir? Onların genel üslûbu nedir? Genel ve yaygın hataları nelerdir? Yararlandıkları bilgi kaynaklarının değeri ve derecesi nedir? Ortak hatalarının sebepleri nelerdir? Taassup ve yanlış düşünceleri eserlerine ne ölçüde yansımıştır? Bu kaynaklara yer yer işaret edeceğimizden veya onları tenkit etmek zorunda kalacağımızdan o eserlerden kısaca bahsetmekte yarar görüyoruz.
Avrupa, bir süre öncesine kadar İslam hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Bir şeyler öğrenmeye karar verdiği zaman da uzun süre boyunca insanı hayrete düşüren, asılsız düşünce ve vehimlere takılıp kaldı. Avrupalı bir yazar şöyle der:
"Hıristiyanlık, İslâm’ın doğduğu dönemden bugüne kadar asırlar geçtiği halde İslâm üzerinde ne bir araştırma yapabilmiş, ne de onu anlayabilmiştir. O sadece korkudan titremiş ve ona karşı koymak için kendisine verilen emri yerine getirmiştir. Ama Fransa'nın tam ortasında Müslümanlar ilk defa durdurulduklarında, onların önünden kaçmakta olan Avrupalılar geriye dönüp baktıklarında gördüler ki, kendilerini bir hayvan sürüsü gibi kovalamakta olan köpek uzaklaşıp gitmektedir."
Avrupalıların Müslümanları nasıl tanıdıklarını ünlü Fransız yazar Henry de Castry Arapçaya tercüme edilen kitabında şöyle anlatıyor:
"Orta Çağ Avrupası'nda İslam hakkındaki yaygın olan hikâyeleri ve hurafeleri müslümanlar duydukları zaman ne diyecekler bilmiyoruz. Müslümanların din ve inançlarını tanımadıkları için uydurulan bütün bu hayali destanlar ve yazılan şiirler, kin ve nefret doludur. Bugün Avrupa'da hâlâ devam eden İslam hakkındaki yanlış düşünce ve kötü kanıların sebebi işte bu eski bilgilerdir.
Her Hıristiyan şair, Müslümanları putperest kabul etmekteydi. Aşağıda sıralandığı şekilde müslümanlann üç ilahı olduğuna inanıyorlardı: 1- Mahom veya Mahon ya da Mafomid, 2. Uplin, 3. Tramagan.
Onların düşüncesine göre; Muhammed sallallahu aleyhi vesellem, dininin temelini, kendinin ilah olduğu iddiası üzerine kurmuştu. Çok daha enteresanı şudur ki, -gerçekte putları kıran ve putların amansız düşmanı olan- Hz. Muhammed'in, insanları altından yapılmış kendi putuna tapmaya davet ettiğini ileri sürüyorlar ve şöyle diyorlardı: Hıristiyanlar İspanya'da Müslümanlara galip gelip de onları Zaragosa surlarına kadar sürünce, Müslümanlar geri dönüp putlarını parçaladılar. O dönemin büyük putu olan ilah Uplin bir mağarada bulunuyordu. Ona saldırdılar, çok ağır sözler söylediler, küfürler ettiler ve iki kolunu kırarak bir direğe astılar, ayaklarının altına alıp çiğnediler, sopalarla vura vura parçaladılar. İkinci ilahları olan Mahom'u bir çukura attılar. Domuzlar ve köpekler dişleriyle onu paramparça ettiler. Daha Önce hiçbir ilah böyle hakarete uğramadı. Müslümanlar daha sonra günahlarından tevbe edip yaptıklarından dolayı putlarından özür dilediler ve parçalanan putlarını tekrar yaptılar. Bunun üzerine Kral Şarl, Zaragosa'ya girince adamlarına bütün şehri araştırmalarım emretti. Onlar da mescidlere girerek, camilere dalarak ellerindeki demir çubuklarla Mahom'u ve diğer bütün putları parçaladılar.
Yine, bir şair olan Richard ise Allah'a dua ederek: "Mahom putuna tapanları yenmeyi nasip etmesini diliyordu' Daha sonra aynı şair Haçlı savaşlarına katılmaları için kralları şu cümlelerle teşvik ediyor: 'Kalkınız, Mafomid ile Tramagan putlarını deviriniz ve onları ateşe atın da onları kendi ilahınıza kurban ediniz."
Bu tür düşünce ve kanaatler bir süre devam etti. Diğer ciltte bunu genişçe yazacağız.
17 Ve 18. Yüzyıl Avrupa Yazarları
17. Yüzyılın ortaları, Avrupa Yeni Çağı'nın doğduğu dönemdir. Avrupa'nın ilerleme hamleleri, gayretleri, çabaları ve istiklâl hareketleri bu dönemden itibaren başlamaktadır. Üzerinde duracağımız şey, bu dönemde Avrupa'da bir takım şarkiyatçıların ortaya çıkmasıdır ki, onların gayretleriyle nâdir bulunan Arapça kitaplar Avrupa dillerine tercüme edilmiş ve her tarafa yayılmıştır. Siyasî ve ilmî amaçlar uğruna Avrupa ülkelerinde yer yer Arapça Öğreten okullar kurulmuş ve zamanla Avrupalılar İslâm hakkında doğrudan Müslümanların ağzından bir şeyler işitmeye başlamışlardı.
Bu dönemin temel özelliği şudur: Bir ölçüde İslâm tarihine ve Hz. Peygamber'in hayatına ait bilgiler, ağızlarda dolaşan uydurma efsanelere değil de Arapça yazılmış eserlere dayandırılmıştır. Fakat yine de işlerine geldiği yerde eski bilgilerini, yanlış görüşlerini ortaya sürmekten de sakınmamışlardır.
Avrupa, bu dönemden itibaren papazların işkencesinden kurtulduğu ve siyasî meseleleriyle dinî meselelerini birbirlerinden ayırdıkları için, İslâm konusunda eser yazanlar da iki gruba ayrılmıştırlar.
a- Avam tabakası ile Hıristiyan din adamları grubu,
b- Araştırmacı, incelemeci ve ilim adamı sıfatı taşıyan ve tutucu olmayan kimseler grubu.
İslâm konusunda bu iki grubun gayret ve araştırmaları sonucu ortaya koydukları eserler bugün önümüzde durmaktadır.
O dönemde Arapça yazılmış tarih kitaplarının tercümesi yapılmıştır. Bu meyanda ilk önce Arpenious, Margoliouth, Edward Pococke ve Hattinger zikredilebilir. Ne tuhaftır ki, ya tesadüfen veya bilerek bu şarkiyatçılar, ilk önce, Orta Çağ'da İslâm devletlerinin vatandaşı olan Hıristiyan yazarların yazdıkları Arapça tarihleri tercüme etmişlerdir. Miladî 939 yılında ölen İskenderiye patriği Saîd b. Patrik Otikos'un, 1273'te ölen Mısır hükümdarlarının saray kâtibi İbnü'l-Amîd el-Mekîn'in ve 1286 yılında ölen, Târîhu'd-Düvel kitabının yazarı Ebu'l-Ferec Îbnu'l-Iberî el-Maltî'nin eserlerini tercüme etmişlerdir.
Îbnu'l-Amîd el-Mekîn'in tarihi, Taberî'nin bir özetinden öte gitmemektedir. Hollandalı bir şarkiyatçı olan Arpenious, Latince tercümesiyle birlikte bir parçasını Leiden'de yayınlamıştır. Bu eser Hz. Peygamber'in peygamberliğinin başlangıcından itibaren Atabekler dönemine kadar geçen olayları kapsamaktadır. el-Mekîn adıyla bu kitaba yapılan atıflar, Avrupalılar'ın İslâmiyât konusundaki ilk eserlerinde bolca görülmektedir.
18. Asrın Sonu
Bu dönem, İslâm dünyasında Avrupa'nın siyasî gücünün her tarafa yayılmaya başladığı ve oryantalist (=şarkiyatçı, doğu bilimci) denen büyük bir kitlenin ortaya çıktığı devirdir. Bunlar hükümetlerinin tavsiyeleri ve yol göstermesiyle Doğu dillerine ait okullar açtılar, Doğu dillerinde yazılmış kitaplara ait kütüphaneler kurdular ve Asya kültürünü inceleyen cemiyetler kurdular. Doğu kültürüne ait eserleri basıp yayacak malzemeler ortaya koydular ve böylece Doğu kültürüne ait kitapları tercümeye başladılar.
İlk önce Hollanda, ele geçirdiği Doğu adalarında 1777 yılında bir Asya kültürü derneği olan "General Asiatic Societe"yi kurdu. Bunu taklit eden İngilizler, 1784 yılında genel Asya kültürü derneğinin ve 1788 yılında da Bengal Asya kültür derneği "Bengal Asiatic Society"nin temelini attılar. Bundan sonra 1795'te Fransa, Yaşayan Doğu Dilleri -Arapça, Türkçe, Farsça- Akademisi'ni kurdu. Sonuçta bu okul ve dernekler taklit edilerek bütün Avrupa ülkelerinde bu türden okullar ve dernekler tesis edilmiştir. Üniversitelerde Arapça öğretimin ve Arapça eserlerin toplandığı kütüphanelerin bulunması lüzumlu kabul edilmeye başlandı.
Müslümanların elinde muhafaza edilen Arapça yazılmış siyer ve megâzî kitapları -birkaçı hariç- onsekizinci asrın sonundan başlayarak ondokuzuncu asrın sonuna kadar Avrupa'da teker teker basıldı. Bunların çoğu Batı dillerine tercüme edildi. Önce 1774 yılında ölen Rieske, Latince tercümesi ve dipnotlarıyla Ebu'l-Fidâ'nın tarihini 5 cilt halinde yayınladı. 1809 yılında Çaptan A. N. Matthevvs, Kalküta'da Mişkâtü'l-Mesâbîh'in İngilizce tercümesini yayınladı. 1856'da Von Kremer, yine Kalküta'da Muhammed b. Ömer Vâkıdî'nin Kitâbu'l-Megâzî'sini bastırdı. 1860'da İbnu Hişâm'm meşhur Sîretü'r-Resûl isimli kitabını Göttingen'de yayınladı. Bundan başka aynı bilim adamı Semhûdî'nin Târîhu'l-Medîne ve îbn Kuteybe'nin Târîhu'l-Meârif’ini bastırdı. 1864'te Dr. G. Weil, İbn Hişâm'ı Almanca'ya tercüme etti. 1877'te Paris'te Mes'udî'nin tarihi Murûcu'z-Zeheb'i, Fransızca tercümesiyle birlikte Prof. de Manyard yayınladı. VVellhausen 1882'de Vâkıdî'nin Almanca tercümesini Berlin'de bastırdı. 1883'te Leiden'de Yâkubî'nin Târîh'i Houtasma'nın kontrolü altında "Muhammed Medine'de" adıyla iki cilt halinde basıldı. 1889'dan 1892'ye kadar ondört yıllık bir çalışmayla Taberî'nin meşhur ve çok az bulunan tarihini, J. Barth, Nöldeke ve diğerleri yayınladı. En sonunda meşhur Alman şarki-yatçı, Profesör Sachau'nun özel çabaları ve diğer yedi Doğu bilimcinin yardımıyla îbn Sa'd'ın muhteşem ve nâdir bulunan Tabakât isimli eseri -ki Hz. Peygamber'in hayatı hakkında bundan daha geniş yazılmış hiçbir eser yoktur- hemen hemen 1900 yılından başlayarak ciltler halinde Leiden'de yayınlandı.
Bu eserlerin asıllarının ve tercümelerinin yayınlanması, İslam memleketleriyle Avrupa'nın ilişki kurmasını, dinî düşmanlıkların azalmasını sağladı. Peşin hükümlerden kurtulup serbestçe araştırma yapma arzusu doğdu. Bu ve benzeri birçok şey, Avrupa'da İslam tarihiyle uğraşanlardan, yazarlardan ve İslâm Peygamberi'nin hayatını kaleme alanlardan oluşan kalabalık bir topluluk ortaya çıkardı.
Oxford Üniversitesinden bir bilim adamı, bu sonu gelmez çizgiyi şu kelimelerle itiraf etmektedir:
"Muhammed'in hayatını yazanlar uzun bir isim dizisi oluşturmaktadır. Bunları saymakla bitiremeyiz. Ama onlar arasında yer alabilmek övünülecek bir şeydir."
Buraya kadar o eserlerden özellikle Hz. Peygamber'in hayatı veya İslâm'ın temel inançları hakkında yazılmış olup çoğunu defterime kaydettiğim ya da kendilerinden faydalandığım eserlerin kısa bir listesini aşağıya alıyorum:
1. İslamiyet ve İslam Peygamber'i Hakkında Sözler, Dr. Hevvitt, Oxford Üniversitesi hocalarmdan, 1800, İngiltere.
2. Apology, Godfrey Higgins, 1829, İngiltere.
3. Islamism, J. A. Moller, 1830, Almanya.
4. îslam ve Kur'ân, Garlintas, 1831,1874, Fransa.
5. Selections from the Koran, E. Lane, 1843.
6. îbn Hişâm; Tercüme ve Şerh, Dr. Wiel.
7. Heroes and Hero Worship, Cariyle, 1846, İngiltere.
8. History ofArabia, Caussin de Perceval, 1847, Fransa.
9. Life of Mohammad, Dr. Sprenger, 1851, Almanya.
10. Vâkıdî Tercümesi, Von Kremer, 1856, Almanya.
11. National Reviezo, "Mohammed" başlıklı makale, 1858 yılına ait cilt.
12. Life of Mohammad, W. Erving, 1849, İngiltere.
13. Histoıy of islam, Dozy, 1861, Felemenk.
14. National Reviezo, "Great Arabs" başlıklı makale, 1861 yılma ait cilt.
15. Life of Mohammad, Miur, 1861, İngiltere.
16. Life of Mohammad, De Lane, 1861, İngiltere.
17. Mohammad et Koran, Barthelmi de Sainheller, 1865, Fransa.
18. Kur'ân ve İslâmiyet Üzerine Makaleler, Nöldeke, 1869, Almanya.
19. Quarterly Reviezu, "islam" başlıklı makale. 1869 Yılına ait ciltte bulunmaktadır.
20. Prestige Quarterly Reviezu, "Mohammad" başlıklı makale, 1872 yılına ait ciltte bulunmaktadır.
21. İslâmiyet Müessisinin Tarihi, Julius Charles, 1874, Fransa.
22. Contemporary Review, "Muhammed ve Müslümanlık" başlıklı makale, 1875 yılına ait ciltte bulunmaktadır.
23. Mohammad and îslam, B. Smith, 1875, İngiltere.
24. Arabistan Tarihi, Sedülot, 1877, Fransa.
25. Vâkıdî Hakkında Mütalaalar, VVellhausen, 1882, Almanya.
26. Hayat-ı Muhammed, Krehl, 1884, Almanya
27. İslâmiyeti Tedkik, I. Goldziher, 1890, Almanya.
28. Târih-i Edyân, E. Renan, 1890, Fransa.
29. Hayât-ı Muhammed, H. Grimme, 1894, Felemenk.
30. İslâmiyet’e Dair Fikirler, Henri de Castri, 1898, Fransa.
31. Muhammed ile Yarım Saat, V.Vallaston, 1905, İngiltere.
32. Mohammad, Margoliouth, 1905, İngiltere.
33. Muhammed ve İslâmiyet, Koelle, 1894, İngiltere.
34. İslam Tarihi, P. Caetani, 1913, İtalya.
35. İslamiyetin Ruhanî ve Ahlâkî Düsturları, Leonard, 1909, İngiltere. İslâmî konular üzerinde çalışan Avrupalı yazarları üç bölüme ayırabiliriz:
1. Arapça'yı ve asıl kaynakları bilmeyenler:
Bunların bilgi hazinesi, başkalarının yazdığı eserler ve İslâm kaynaklarından yaptıkları tercümelerdir. Bu bölümdeki şarkiyatçıların işi sadece değişik yorum getirebilecekleri İslâm kaynaklarındaki bazı konulara kendi karakterleri ve düşüncelerine göre bir şekil vermekten ibarettir. Ne tuhaftır ki aralarından Gibbon gibi, kül yığını içinden altını bulup çıkaran güçlü görüş ve vicdan sahipleri de çıkmıştır. Ama sayıları çok azdır.
2. Arap edebiyatında, îslâm tarihinde ve İslâm felsefesi dalında uzman oldukları halde, İslâm dinî kültüründen ve sîret ilminden haberdar olmayanlar:
Bunlar siyer veya İslâm dini üzerinde farklı bir eser yazmamışlarsa da, Arapça bildikleri zannıyla İslâm veya İslâm'ın Peygamber'i hakkında son derece cesaretle istediklerini yazmışlardır. Örneğin İbn Sa'd'ın Tabakât'ını yayınlayan meşhur Alman bilgini Sachau'nun geniş bilgisini ve Arapça'yı iyi bildiğini kim inkâr edebilir? Bîrûnî'nin Kitâbul-Hind isimli eserinin girişini kıskanılacak kadar incelikle yazmıştır. Ama aynı giriş yazısında İslâm'la ilgili meselelerde öyle kasıtlı şeyler yazmaktadır ki, insanın onu okuyunca bu adam benim biraz önce düşüncelerini okuduğum o saygın kişi midir diye hayrete düşüp okuduklarım unutası gelmektedir.
Alman Nöldeke, Kur'ân'ı özel şekilde incelemiştir. Ama Encyclopedia'nın 16. cildinde Kur'ân-ı Kerîm üzerine yazdığı makale, yer yer sadece kendisinin katılığını, taassubunu değil, hatta cahilliğinin ve İslâm hakkındaki bilgisizliğinin ipuçlarını ele veriyor.
3. İslâmî ve dinî bilgi kaynaklarını yeterli derecede inceleyen şarkiyatçılar:
Örneğin Palmer veya Margoliouth gibi kişiler. Bunlardan birçok şey umardık. Ama Arapça bilmelerine, çok geniş incelemelerde bulunmalarına, kitapları derinden mütalaa etmelerine rağmen, onların İslâmî konulardaki durumu “Görüyorum herşeyi ben ama, / Gördüklerimin hiçbirini anlayamıyorum” diyen şairin sözüne benzemektedir.
Margoliouth, İmam Ahmed b. Hanbel'in Müsned'inin altı kalın cildinin her bir harfini okumuştur. Kesin bir iddia ile diyebiliriz ki: Bizim dönemimizde hiçbir Müslüman bu nitelikte bir eser ortaya koyduğunu ileri sürerek onunla rekabet edemez. Ama mezkur Profesör Margoliouth'un Hz. Peygamber'in hayatı üzerine yazdığı kitaptan daha fazla yalan, iftira, saptırma yapan ve taassuba örnek olan başka bir kitap gösterilemez. Onun bu kitapta becerdiği harikulade bir iş varsa, o da içinde hiç bir kötü yanı bulunmayan en sade, en açık ve en basit bir olayı bile kendi beceri ve üstün kabiliyetiyle kötü bir görüntüye çevirmesidir.
Dr. Sprenger, ünlü bir Arapça uzmanıdır. Bir kaç yıl Kalküta'daki Medrese-i Aliye'nin müdürü oldu. Lucknov şehrine gelerek benim de gözden geçirip incelediğim devlet kütüphanesinin raporunu yazdı. Hafız İbn Hacer'in Kitâbü'l-İsâbe fî Ahvâli's-sahabe'sini ilk önce o tashih ederek Kalküta'da bastırdı. Ama Hz. Peygamber'in mübarek hayatı üzerine yazdığı üç ciltlik kalın kitabını okuyunca hayretten donakaldık.
Avrupalı yazarların hatalarının, yalan yanlış yazmalarının en büyük sebebi; dinî ve siyasî katılıkları, dondurulmuş duyguları ve şartlanmış ruh yapılandır. Ama kendilerini mazur görebileceğimiz başka nedenler de vardır:
1.Birbirinden farklı bu sebeplerin en başta geleni, onların bütün dayanaklarının ve başvurdukları bütün bilgi kaynaklarının, sadece siyer ve tarih kitaplarından ibaret olmasıdır. Örneğin, Vâkıdî'nin Megâzî'si, İbn Hişâm'ın Sîret'i, Muhammed b. İshâk'ın Sîret'i, Taberî'nin Târîh'i vs. onların başvurdukları yegâne kitaplardır.
Müslüman olmayan bir kişinin, Hz. Muhammed'in hayatını kaleme almak istediği zaman, siyer üzerinde yazılmış eserlere başvurmak zorunda olacağı ortadadır. Ama gerçek şu ki; siyer kitaplarından hiç biri sağlamlık ve güvenilirlik açısından üstün derecede değildir. Bu konuda üstte geniş bilgi verilmiştir. O yüzden genel ve basit olaylarda onların şahitlikleri yeterli olsa da, üzerine İslâm'ın ana esaslarının temellendirildiği olaylar hakkında onların verdikleri bilgiler yetersiz ve geçersizdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin hayatıyla ilgili kesinlik ve gerçeklik taşıyan olaylar, hadis kitaplarında sahih ve sağlam rivayetlerle nakledilmiş olan hadislerde bildirilenlerdir. Avrupalı yazarlar bu bilgi birikiminden tamamen habersizdirler. Biraz haberi olanlar da vardır. Örneğin Margoliouth böyledir. Fakat her şeyden önce o şahıs bu sahada uzman değildir. Uzman olsa neye yarar? Bir taassup kıvılcımı yüzlerce bilgi deposunu yakmaya yetmektedir.
2. Diğer büyük bir sebep de Avrupalıların delilleri ve rivayetleri inceleme ve doğrulama metodunun bizim inceleme metodumuzdan çok farklı olmasıdır. Avrupalılar, rivayet edenin doğru mu yanlış mı söylediğine hiç bakmazlar. Onun ahlâk ve alışkanlıklarının ne olduğuna, hafızasının nasıl olduğuna önem vermezler. Onlara göre bu tür araştırma ve inceleme mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Onlar; sadece râvinin anlattığı şeylerin akla, mantığa ve gerçeklere tam uyup uymadığına bakarlar. Farz edelim ki en yalancı bir râvi, mevcut akıl ve mantık prensiplerine ve yaşanan olaylara göre doğru zannedilen bir olayı anlatıyor. Anlatışı tamamen birbirine irtibatlı olup kopukluk bulunmuyor. Böyle bir durumda Avrupalıya göre; anlatılan olayın doğru olduğu kabul edilir.
Bunun aksine, Müslüman tarihçiler, özellikle de hadisçiler, rivayetin bizzat kendisine aldırış etmezler. Onlar ilk Önce "Esmâu'r-Ricâl" kitaplarında o kişinin adının güvenilir insanlar listesine kaydedilip edilmediğine bakarlar. Eğer kaydedilmemişse onlara göre bu kişinin anlattıklarına değer verilmez. Aksine güvenilir bir râvinin anlattıkları, temel bilgilere aykırı da olsa, hatta zahirde akla uygun olmasa dahi, kabul görebilir.
Avrupalıların bu metod farklılığı, eserlerini de etkilemiştir. Örneğin Avrupalılar en çok Vâkıdî'nin anlattıklarına güvenmektedirler. Bunun da sebebi, Vâkıdi’nin anlattığı olayların, son derece irtibatlı ve zincirleme yürümesidir. Ayrıntılara ait olaylar kendi aralarında birbirlerine bağlantılı olarak devam etmektedir. Hiç bir yerde boşluk bulunmamaktadır. Bir tarihi cazip kılabilecek her şey anlattıklarında vardır. Ama onun bu yaklaşımı işin sırrını ortaya koymaktadır. Yüz yıldan daha uzun bir zamandan beri sadece ağızdan ağıza nakledilen rivayetlerin bu kadar ayrıntılarıyla anlatılması imkânsızdır. Sadece tarihî bir roman üslubuyla yazılırsa olabilir.
Vâkıdî'nin yaptığı; birkaç olayla ilgili malumatı öne koyarak tahminler, kanaatler, genel bilgi ve ihtimaller yardımıyla sade bir olayın allanıp pullanarak, süslenip püslenerek takdim edilmesidir. Fakat bu cüreti sadece Vâkıdî gösterebilmiştir. Hadis bilginleri böyle şeylerden uzaktırlar. Bununla birlikte her yerde sadece râvinin güvenilir olmasının yeterli olmayacağı da inkâr edilemez. Güvenilir insanlar da yanlışlık yapabilir ve yapmışlardır.
Avrupalı yazarların Hz. Peygamber'in ahlakıyla ilgili yaptıkları tenkitler veya onların eserlerini okuyanların kafasında Hz. Peygamber hakkında kendiliğinden doğan olumsuz düşünceler şöyle sıralanabilir:
1. Hz. Peygamber'in hayatı, Mekke dönemi boyunca Peygamberce bir hayattır. Ama Medine'ye göç ettikten sonra güç ve kuvvet elde edince birden peygamberlik hükümdarlık şekline dönüşmektedir. Hükümdarlığın değişmez karakteri olan güç kullanma, öldürme, intikam alma, kan dökme gibi şeyler kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
2. Çok evlilik ve kadınlara düşkünlük.
3. Baskı ve zora dayanarak dini yayma.
4. İnsanların köle ve cariye yapılmasına izin verme ve buna göre hareket etme.
5. Dünyacı insanlar gibi davranma ve kendi başarısı için fırsat kollama.
Bu vehimler Avrupalı yazarların eserleri okunduğunda kendiliğinden ortaya çıkar; çünkü bunların yazarları kendi toplum ve kültürlerinin İslâm hakkındaki vehimlerini taşımaktadırlar.
Siret-ün Nebi
Mevlana Şibli Numani
Terc: Yusuf Karaca
İz Yayınları
Not: Yukarıdaki fotoğraf Mevlana Şibli'ye aittir. Rahmetullahi aleyh
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?
İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden
HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ
Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid
ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR
“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme
UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE
Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş
MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR
İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi
MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP
Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti
NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER
Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi
NASIL BİR MAARİF?
Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî
GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER
Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır
HİCRET VE HAREKET
Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ
ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE
Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu
- HEKİM VE FİLOZOF GÖZÜ İLE RAMAZAN
- HÜZÜNLÜ BİR HAYVANAT BAHÇESİ GEZİSİ
- YİRMİNCİ ASRIN BAŞINDA ANADOLUDA PAZARIN NAMUSU
- BİZ DE RAHATSIZIZ
- "BANA KUR’AN YETER!”
- MEALCİ KARDEŞLERİME KUR’AN’DAN MİSAFİRPERVERLİK DERSİ
- MEZHEPLERE TÂBİ OLMAYANLAR
- ‘KADİR GECESİ BİN AYDAN HAYIRLIDIR’ NE DEMEKTİR?
- İKİ PEYGAMBERİN DOĞUM GÜNLERİ
- “BİR ALLAHSIZA CEVAP”
- YEDİ YAŞIN ÖNEMİ
- DÜŞÜLEN MÜHİM BİR HATA
- YALANCININ MUMU
- BEN OLACAKTIM Kİİİİİ
- AĞIRLIĞINI DUYMAK
- SON ASIRDA TASAVVUFTA TECDİD YAPAN ÜÇ ŞAHSİYET
- KURBAN KESMEK KİMLERE VÂCİPTİR?
- KURBAN
- DİLİMİZE BİR ŞEY OLDU
- NERDE O ESKİ GÜNLER
- YALAN DOLAN SONRASI YAPILAN ASKERÎ DARBELER
- BAYRAMLA İLGİLİ SÜNNET VE ADABLAR
- BİR KOLERA SALGINI HATIRASI; NURİYE ABLA
- “GUSL-İ İÇTİMÂİ”
- İMANIN ÇİÇEĞİ RAMAZAN ORUCU
- EVLİYA
- BERAAT GECESİ İLE ALAKALI ÜÇ YANLIŞ MESELE
- ALLAH’IN AHLAKIYLA AHLAKLANANLAR
- ATEİST, DEİST ve BİLİME DİN GİBİ İNANANLARA SORULAR
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu hareketi, yapılmaya değer işlerdendir.
Şûra, 43
GÜNÜN HADİSİ
İman ve İslam'ın Fazileti
"Mü'min kişinin durumu ne kadar şaşırtıcıdır! Zira her işi onun için bir hayırdır. Bu durum, sadece mü'mine hastır, başkasına değil: Ona memnun olacağı birşey gelse şükreder, bu ise hayırdır; bir zarar gelse sabreder, bu da hayırdır" (Müslim, Zühd 64, (2
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...