AMENE\'R RESULUNUN ORJİNAL BİR YORUMU-4

İkinci Ayetin Yorumu: Ayetin birinci cümlesinin meali: “Allah, her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” Bu cümle, bir önceki ayetin sonunda yer alan “işittik/dinledik ve itaat ettik” cümlesine bir muk


Niyazi Beki(Prof. Dr.)

niyazibeki@gmail.com

2010-07-01 07:52:15

İkinci Ayetin Yorumu:

Ayetin birinci cümlesinin meali: “Allah, her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” Bu cümle, bir önceki ayetin sonunda yer alan “işittik/dinledik ve itaat ettik” cümlesine bir mukabele gibidir. Müminler, “Biz işittik ve itaat ettik” demekle, mutlak bir teslimiyet ve sınırsız bir itaat örneğini sergilemişlerdir.

Rahmeti sonsuz olan Allah, onların bu teslimiyetine karşılık, onların sorumluluk alanlarının sınırsız olmadığını, onları yaratan biri olarak, onların güçlerinin sınırlarını çok iyi bildiğini ve bu sınırların dışında onlara bir sorumluluk yüklenmediğini ilan ederek, her şeyin bir hikmet, bir adalet, bir ölçü ve bir hak-hukuk çerçevesinde cereyan ettiğine dikkat çekmiştir.

Nitekim bir ayette, işitip itaat etme ile gücü nispetinde dini çabaya birlikte işaret edilmiştir. “O halde gücünüz yettiğince Allah’a karşı saygılı olun. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak (Allah yolunda) harcayın” (Teğabun, 64/16). Altının çizilmesi gereken bir nokta da şudur: Bundan böyle, dinî imtihanlarda hiç kimse, bu iş, benim gücümün dışındadır, bunu yapamam, gibi bahaneler zırhına bürünüp saklanamaz. Evet, bu ayet, en zor imtihanlarda bile, insana verilen tahammül gücünü aşan bir şeyin söz konusu olmadığını ifade etmektedir. “Allah, din hususunda üzerinize hiç bir zorluk yüklemedi” (Hac, 22/78), “Allah, sizin için kolaylık ister, zorluk istemez” (Bakara, 2/185) mealindeki ayetler bu hakikatin birer ifadesidir. Bazen bir insan olarak, sınırlı sabrımızı aşındıran hususlar olabilir.

Fakat sabrı aşındıran şeyleri, sabrı aşan şeyler olarak değerlendirmek yanlıştır. Her şahsın sabır gücü onun maddî-manevî yapısıyla yakından ilgilidir. Onun içidir ki, “büyüklerin imtihanı da büyük olur” gerçeği dillerde destan olmuştur. “En çok belalara maruz kalan peygamberlerdir, sonra velilerdir, sonra da onlara benzeyenlerdir” mealindeki hadis-i şerifi de bu çerçevede anlamak gerekir.

O halde, imtihanla alakalı her şey, insanın özgür iradesine bağlı olarak cereyan edecektir. “Herkesin kazandığı hayır kendi lehine, işlediği kötülük de kendi aleyhinedir.”

Burada anahtar kelimeler, “kesp” ve “iktisab”dır. Bu iki kelime aynı anlamda kullanılmakla beraber, farklı anlamları gösteren nüanslara da sahiptirler. Bu nüansları bir kaç madde halinde açıklamakta fayda vardır:

Birincisi: Kesp, özgür iradeye bağlı olarak, bir şeyi bilinçli bir çaba ile kazanmaya çalışmaktır. İktisap ise, bir edilgenliği ifade eder. Buna göre, kesb, bir iş yapmayı, bir şeyi işlemeyi ifade eder. İktisap ise, bir işin içine gömülmeyi, dışarıdan işletilmiş olmayı, kendini bir işin ortasında bulmayı ifade eder.

 Ayette, iyilik konusu, kesp sözcüğüyle ifade edilerek, onun insanın bir kazancı olarak gösterilmiştir. Bununla, insanın iradesine değer verilmiş ve insanoğlu onure edilmiştir. Ayrıca, bu bağlamda, dinî vecibelerin insanın rahatlıkla yapabileceği kolaylıkta olduğuna işaret edilmiştir.

Kötülük konusu ise, edilgen bir yapı olan iktisap ile ifade edilerek, insanın günah işlerken, basiretinin kapalı olduğuna, özgür iradesini âdetâ elinden alarak onu pasif bir duruma düşüren nefis, heva ve hevesin hükümranlığına işaret edilmiştir.

Bununla, özellikle, müminlerin yaptığı günahların sebebi, inançsızlıktan kaynaklanan ve affa kabiliyeti olmayan, Allah’a karşı bilinçli bir isyanın sözkonusu olamayacağına işaret edilmiştir. Böylece, yapılan kötülüklerin, insan iradesini ipotek altına alan şeytânî ve nefsânî birer tuzak olduğuna, insanın ise kör hissiyatının kurbanı olarak o tuzaklara düştüğüne dikkat çekilmiş ve tevbe kapısının açık olduğuna bir yol gösterilmiştir. Nitekim Kur’an’da tevbeye vurgu yapılırken, günah işleyenlerin cehaletine de işaret edilerek, onlar için bir af kapısı açık bırakılmıştır. Söz gelimi, Nisâ Suresinin 17. ayetinde şöyle buyurulmuştur: “Allah’ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden (cahilliğinden dolayı ) kötülük edip de sonra tez elden tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah, bunların tevbesini kabul eder. Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.”

Bilinçli bir şekilde, Allah’a karşı hiç bir saygı duymadan, nefsinin arzusu bir yana, sırf Allah’ın emrini çiğneme adına yapılan ve son nefese kadar ısrar edilen suçların tevbe ile af kapsamına giremeyeceği hususu ise, bu ayetin ardından gelen ayette şöyle ifade edilmiştir: “Yoksa kötülükleri yapıp, yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca, 'Ben şimdi tevbe ettim' diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek bir) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır.”

İkincisi: Hayır için kullanılan Kesp kelimesi, hayır işlerinin, insan ruhu için bir haz, bir lezzetin kaynağı; kötülük için kullanılan iktibas ise, şer işlerinin insan ruhu için ağır bir buhran, bir sıkıntı kaynağı olduğuna işarettir. Çünkü iftial kalıbı, mutavaat içindir ki, içten etkilenmeyi, sıkışmayı ifade eder. Ayette, kazanımlar elde eden başarılı bir insanın durumunu ortaya koyan ve etken bir yapıya sahip olan hayrın kesbi, insan ruhu üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir. Şerrin iktisabı ise, bataklığın çukuruna düşmüş bir insan psikolojisinin portresine işarettir.

Üçüncüsü: Kesp kelimesindeki aktiflik, ettirgen durum, bir irade göstermeye, bir çabayla kazanç elde etmeye işarettir. Durağanlık değil, hareket, faaliyet, üretim, müspet şeyler ortaya koyma hali esas olduğundan, kesp kavramı vücuda, varlığa bakar. Edilgenliği, durağanlığı, terk etmeyi simgeleyen iktisabın yüzü ise, ademe, yokluğa dönüktür. Hayırlar, iyilikler, sevap getiren işler varlığı temsil ettiği için, Allah’a; şerler, kötülükler, günah getiren işler, yokluğu temsil ettiğinden insana verilmiştir. “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir” (Nisa, 4/79) ayeti, bu gerçeği vurgulamaktadır. İyiliği temsil eden varlıktaki icat noktalarının % 99’u Allah’a aittir. Kötülüğü temsil eden yoklukta ise, icat noktaları çok az olduğu için, %99’u insanın iradesine verilebilir. Buna rağmen, Allah, bir günahı on değil, yalnız bir yazar. İyiliği ise bir değil, en az on yazar.

Dördüncüsü: Yukarıdaki açıklama bağlamında, Kesp kavramı, insanın yaptığı hayırlı işlerle kat ettiği yüksek mertebelere işarettir. İman ve salih amel kanatlarıyla, insanoğlu arş-ı kemalâta doğru yükselecek, onları âdetâ bir binit gibi kullanıp yukarılara doğru uçacaktır. İktisap kavramı ise, suç işleyen insanı, her iki omuzuna ağır yük yüklenmiş bir günah hamalı olarak tasvir etmektedir.

"Rabbimiz! Daha öncekilere yüklediğin ağır yükü (ısrı) bize yükleme"

Bu ayetten anlaşılıyor ki, Allah, dilediği zaman insanların kaldıramayacağı yükü yükleyebilir ve kimsenin bunu engellemeye gücü yetmez. Daha önceki ümmetlere yüklenen zorlukların bu ümmete yükletilmemesinin altında ilâhî rahmette sonra, Hz. Muhammed'in hatırı vardır.

"Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz şeyleri bize yükleme!"

Bu ayette, tekliften Allah'ın maksadı, samimi insanların durumunu görmektir. Yoksa insanlara zorluk çıkartmak, onları bir şekilde azaba uğratmak değildir. Nitekim bir ayette bu gerçek açıkça ifade edilmiştir: "De ki: Eğer siz şükredip iman ederseniz, Allah size ne diye size azap etsin ki"

DİPNOTLAR

1. Muslim, es-Sabûnî, Muhammed Ali, Muh. İbn Kesir, I/259.

2. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, es-Sabûnî a.g.e, a.g.y.

3. Buharî, es-Sabûnî a.g.e, I/258.

4. Bk. es-Sabûnî, a.g.e., I/259.

5. Bk. el-Hâkim, el-Müstedrek, II/287; es-Sabûnî, a.g.e., a.g.y.

6. Bk. et-Taberî, Ebu Cafer b. Cerir, Camiu’l-Beyan an Te’vili Ayatı’l-Kur’an, IV/307-308.

7. Bk. el-Hâkim, II/91.

8. et-Taberî, IV/308.

9. İbn Hacer, Fethu’l-Bârî, VIII/28-31.

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

De ki: "Herkes kendi yapısına uygun işler görür. Rabbiniz, en doğru yolda olanı daha iyi bilir."

İsra, 84

GÜNÜN HADİSİ

Ey Allah'ın Resulü," dedim, "şayet Kadir gecesine tevafuk edersem nasıl dua edeyim?" Şu duayı okumamı söyledi: "Allahümme inneke afuvvun, tuhibbu'l-afve fa'fu anni. (Allahım! Sen affedicisin, affı seversin, beni affet.)

Tirmizi, Da'avat 89,Ravi (r.a.): Aişe

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI