TABULAR YIKILIYOR-1-AHMED AKGÃœNDÃœZ-OSAV-Ä°STANBUL-1996

Beşerin hükümleri ve kanunları, beşer gibi ihtiyâr oluyor; değişiyor, tebdîl ediliyor. Fakat Kur’ân’ın hükümleri ve kanunları, o kadar sâbit ve râsihdir ki, asırlar geçtikçe daha ziyâde kuvvetini gösteriyor. S:22


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2010-07-07 10:51:39

 

Beşerin hükümleri ve kanunları, beşer gibi ihtiyâr oluyor; değişiyor, tebdîl ediliyor. Fakat Kur'ân'ın hükümleri ve kanunları, o kadar sâbit ve râsihdir ki, asırlar geçtikçe daha ziyâde kuvvetini gösteriyor. S:22

Günümüzde, Osmanlı Devletine cephe alan belli mihrâklar ve karanlık güçler, iki kol halinde, en uzun ömürlü İslâm Devleti olan Osmanlı Devleti'ne hücum etmektedirler.
Birinci kol, İslâm'a düşmanlıklarını açıktan ortaya koyamayan ve bunu Osmanlı düşmanlığı adı altında yürüten din ve tarih düşmanlarıdır. (…) Bu grubun başını, aslen gayr-ı Müslim olan azınlık mensuplarının veya bir kısım dönmelerin çekmesi çok dikkat çekicidir.
İkinci kol ise, altı yüz sene, İslâm'ı neşretme hizmetinde Osmanlı Devleti'ne ayak bağı olmuş olan, İslâm'ı kendi sâfiyetinden çıkarmaya çalışan bir devletin fikir propagandalarına kanan ve tarihimizi tam bilmeyen saf Müslümanlardır. S:37

Türk Milleti kadar kendi tarihine sövülmeye tahammül eden bir millet yoktur ve Türk Devleti kadar, kendi ecdadına hakaret eden filmlere para desteği veren ikinci bir devlet yoktur. S:53

Osmanlı padişahları, çok az istisnalar dışında, hem fiilen ve hem de kavlen İslâm'ın getirdiği içki yasağına uymuşlar ve bu yasağa uyulması için gerekli hukukî tedbirleri almışlardır. S:81

IV. Murad'ın ve bütün Osmanlı Padişahlarının gayr-ı meşru kadınlarla beraber olmalarına ihtiyaç yoktur. Zira teserri dediğimiz cariyelerle, meşru dairede hayat yaşamaları her zaman mümkündür. S:82

Meşru dairede istediği ve başkasıyla evli olmayan her cariye ile beraber olması mümkün olan bir insanın, gayr-i meşru yollarla bir kadınla beraber olması mümkün değildir. S:82

Osmanlı Padişahlarından I. Bâyezid ve IV. Murad, Osmanlı tarihçileri tarafından içki kullandıklarına dair nakiller bulunan iki Padişahdırlar. Ancak bunların açıktan içki kullandıklarına dair olan rivâyetler de kesin doğru değildir. Bu konuda en doğru ifade Naima'nın şu tesbitleridir:
"…İstanbul'a dâhil olduklarında, hamre yasağ olub cümle meyhâneleri yıkdırub bu bâbda mübâlağa olundu. Ve bizzat kendüleri gece ve gündüzlerde gezüb buldukları sarhoşu katl ederlerdi. Hatta birini bizzat ok ile vurub deryaya düşdükde helâk oldu heyü geçdiler. Ba'dehû ol biçare çıkub halâs buldu."
Böylesine içki düşmanı olan bir Padişahın, içkici ve sarhoş biri olduğunu söylemek çok zordur. S:82-83

Gerçek lider, bütün insanlara, hem maddî ve hem de manevî alanda örnek ve rehber olabilen liderlerdir. S:135

Din-devlet münâsebetlerinin en mühim kriteri, bir devletin hukuk nizâmıdır. Osmanlı hukuk nizâmı tamamen İslâm fıkhına istinâd ettiğinden dolayı, İslâm fıkhında din-devlet münâsebetlerinin müşahhas ve en güzel misâlini Osmanlı Devleti teşkil etmektedir. S:143

Osmanlı Devletinde Padişahlar, gerçek manada teşrî'î organın değil, icrâ organının başıdır. Kazâ organı ile olan münâsebeti ise, sadece tayin ve tayinleri tasdik şeklindedir. S:173

Osmanlı Devlet şeklini tam anlamıyla Batıdaki monarşik devlet şekillerine benzetmek mümkün olmadığı gibi, Osmanlı padişahlarını da batılı kral ve diktatör hükümdarlar gibi görmek mümkün değildir. Zira Osmanlı padişahları sadece icrâ konusunda âmme maslahatı ile kayıtlı ve sınırlı geniş yetkilere sahiptirler. Yasama yetkileri yine şer'î hukukun tanıdığı ölçüde mevcuttur. Devletin, padişahtan ve padişah ailesinden ayrı hukukî bir varlığı vardır. S:173-174

Osmanlı padişahları, Yavuz Selim'den itibaren hem sultan ve hem de halifedirler, yani İslâm âleminin reisidirler. Saltanat itibariyle otuz milyonu idare ediyorsa, hilafet itibariyle 300 milyona başkanlık etmektedir. S:174

Osmanlı Devleti misalinde de görüldüğü üzere, Müslüman bir devlette din ile devlet iç içedir ve devlete dinin esasları şekil vermektedir. Bunu, batılıların anladığı manada laiklik veya teokrasi mefhumlarıyla da karıştırmamak ve aldanmamak gerekir. S:181

Osmanlı Devletinde, Müslümanlara tanınan hak ve hürriyetler, zimmî denilen gayr-i Müslim vatandaşlara da, bazı istisnaların dışında tanınmıştır. Tanzimat ve Islâhât fermanlarıyla, hak ve hürriyetlerin yeni yeni tanındığı şeklindeki iddia, Avrupalıların kuru bir iftirası ve bizdeki tarihi bilmeyenlerin de buna, bilerek veya bilmeyerek aldanmasından başka bir şey değildir. S:208

II. Meşrûtiyetten sonra iyice azıtan azınlıklar, Osmanlı devletinin iki üç bakanı kendilerinden olduğu halde, yine de haklarımız çiğneniyor diye Avrupalı devletlere Osmanlı Devletini şikâyet etmişlerdir. S:217

Nihâyet Osmanlı devleti yıkılınca, ona diş bileyen kandırılmış Müslümanların ve nankör gayr-ı Müslimlerin hali, bugün Filistin'de, Suriye'de, Lübnan'da, Balkanlar'da ve Rusya'da gün gibi ortadadır. İbret alınırsa, tarih tekerrür etmeyecektir. S: 217

Bugün Avrupalılar kadar memleketimizde de en çok merak edilen ve meselenin esası bilinmeden değişik yorumlar yapılan konulardan biri de devşirme usulüdür. S:218

Osmanlı Devlet, esirlere köle yapmak veya Avrupalılar gibi satmak yerine, hem onlara hürriyetlerini kazandırmış, hem de kendi rızalarıyla Müslüman olmalarını sağlamıştır. Bu şekilde devşirilen pençik oğlanlarının, zulümle veya haksızlıkla alakası yoktur. S:220

İstanbul'un fethi, Rönesans hareketlerini başlatmak ve gayr-i Müslimlere adâleti göstermekle, Avrupa için de bir fetih olduğu gibi, hem Müslüman Türklerin ve hem de bütün İslâm âleminin medâr-ı iftihârı ve dünyanın da dörtyüz yıl boyunca tek süper devleti olması meyvesini vermiştir. S:234

Birinci dünya savaşından Osmanlı Devleti'nin mağlup ayrılmasıyla ve fethin sembolü olan Ayasofya'nın müze haline getirilmesiyle, İstanbul, maddeten olmasa dahi manen esâret altına girmiştir. Son yirmi yıldır, İstanbul'daki hayatın fuhşa, eğlenceye ve fethin ruhuna aykırı olan her şeye mağlub düşmesi ise, bu manevî esâreti daha da arttırmıştır. S:234

Ancak nasıl Resûlüllah, İstanbul'un bir "güzel ve bahtiyar bir kumandan" tarafından feth edileceğine işâret eylemiş ise, Âhir zamanda İstanbul'un manen fethedileceğini beş on tane hadisiyle müjdelemiştir. Bu manevî fetih, İstanbul'un İslâm'ın yeniden ihyâsına merkez olması ve bu büyük hareketin sembolü olarak da Ayasofya'nın minarelerinden "Tekbir" seslerinin yükselmesiyle olacaktır. S:234

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)

Åžuara, 88-89

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.

(Tirmizi, 2649)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI