ŞEHADETİNİN 79. SENE-İ DEVRİYESİNDE,ÇÖL ARSLANI ÖMER EL- MUHTAR

Şehadetinin 79. Sene-i devriyesinde minnet ve hürmetle anıyoruz. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devletinin parçalanması hususunda büyük gayretler sarf eden Avrupa emperyalizmi, Balkanlarda yaptığı istila ve katliamların yanı sıra, Or


2010-09-15 05:07:45

*Şehadetinin 79. Sene-i devriyesinde minnet ve hürmetle anıyoruz.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Devletinin parçalanması hususunda büyük gayretler sarf eden Avrupa emperyalizmi, Balkanlarda yaptığı istila ve katliamların yanı sıra, Orta Doğu ve Kara Afrika’da da sürekli mümin kanı akıtıyordu. Bu emperyalistlerden biri de İtalyanlardı. İtalyanlar, 1911-1912 yıllarında Libya’nın Trablus ve Bingazi limanlarına çıkartma yaparak bölgeyi işgale başladılar. Osmanlı devletinin orada bulunan kuvvetleriyle savaşa tutuşan İtalyan işgalci kuvvetleri son derece acımasızca insanları kesmeye ve onları köleleştirmeye başladı.

 

Osmanlı devletleriyle yerli Libya halkının, İtalyanlara karşı koymaya başlamaları ilk günlerde semereli olduysa da, İtalyanların, Libya’ya girmelerini engelleyemedi. Birinci Dünya Harbine giren Osmanlı Devletinin, ülkenin bu uzak coğrafi bölgesindeki İtalyan işgalini kırmaya vakti ve imkânı kalmamıştı. İster istemez buranın savunmasını yerli Müslüman halka bırakmıştı.

 

İtalyan emperyalizminin tahammül edilmez baskıları karşısında şanlı bir direnmeye giren Libyalı mücahid örgütlerin başında birçok mücahit şahsiyetler içinde büyük cihadıyla ün yapan kararlı, vakarlı ve şahsiyetli mücahid Ömer el-Muhtar’ın ayrı bir yeri vardır. Onun cihadından bahsetmeden önce hayatı hakkında kısacık bir bilgi verelim.

 

Ömer Muhtar, 1862 yılında Defne bölgesi Batnan kasabasında dünyaya gelmişti, babası 1878 yılında Hicaz yolunda vefat edince Omer’i ve kardeşi Muhammed’i yakın dostu Şeyh Ahmed el-Giryani’ye emanet eder. Ahmed el-Giryani, bu iki genç çocuğu bugün Mısır sınırına yakın olan Tobruk iline bağlı Canzür medresesine Kur’an tahsili için gönderir. Daha sonra bu iki kardeş Cağbub’da İslami İlimler Enstitüsü’ne kayıt olurlar. Ömer Muhtar son derece mütevazı ancak cesaretle, kahramanlıkla ve cömertlikle dolu bir hayat içinde büyür. Küçüklüğünden beri zorluklarla karşılaşıp azim ve ciddiyetle yetişir. Onun vakur ve ciddi bir şahsiyete sahip olduğunu gören hocalarının dikkatini çeker.

 

Ömer Muhtar’ın ilk cihadı, Fransız emperyalizmine karşı Libyalıların ilk direnmeleri sırasında ve büyük yararlılıklar gösterdiği gibi etrafındaki mücahidlerin de dikkati çekmişti. Ömer Muhtar, bu ilk cihadında bir yara almış ve kurtulmuştu. Bunun arkasından yine Fransızlara karşı 1906 yılında Şeyh Ahmet eş-Şerif’in kumandanlığında yapılan savaşta da cesaret ve yiğitliğini ispat etmişti. Ömer Muhtar, İtalyan işgalci kuvvetlerine karşı koymaya başlayan Seyyid Ahmet Şerif’in kumandasındaki mücahid askerlere katılarak, şehirlere saldıran emperyalistlere karşı cihada devam etmekteydi. Onun buradaki ilk cihad hareketi 29 Eylül 1911 tarihinde başlamıştı.

 

Birçok iktisadi, askeri ve sosyal yoksunluklara rağmen yiğitçe direnen Libyalı Müslüman mücahidler karşılaştıkları büyük zorluklara ister istemez göğüs geriyorlardı. Ömer Muhtar, bu direnişler sırasında büyük örnek davranışlar ortaya koyup birçok mücahidi de teşvik etmiş ve onlara cesaret vermişti. Şöhretini ve mücahidlere olan teşviklerini duyan İtalyanlar, ona büyük ve maddi imkânlar vaad etmeye başlarlar fakat bu hain ve hilekâr emperyalistlere onun cevabı şöyle olur; “Bizim burada yalnızca Allah (c.c.) düşmanlarına karşı koymaktan başka hiçbir şeye ihtiyacımız yoktur”.

 

1911’den 1922 yılına kadar İtalyanlar, Libya’ya iyice yerleşme yollarını aradılar. Bu müddet içinde bazı mevzi direnmelerle karşılaştılar. Ancak bu onların Libya sahillerine ve özellikle Bingazi’ye yerleşmelerine engel olamadı. Nihayet Ömer Muhtar, 1922 yılında iyice tanınmış ve sivrilmiş olarak Cebelü’l Ahdar’daki mücahid kuvvetlerin başkumandanlığına getirildi. O tarihe kadar Libya direniş hareketi ve kurtuluşu savaşını yöneten İdris es-Sünüsi hastalanıp, tedavi için Mısır’a gitmişti. Bunun üzerine Ömer Muhtar onun yerine başkumandanlığa getirilmişti.

 

1922 yılında Mussolini İtalya ‘ya hakim olmuş ve faşist yönetim her şeyi ele geçirmişti. Bunun üzerine Libya’daki işgalci kuvvetler iyice takviye edilmiş ve oraya büyük çapta silahlı kuvvetler ve yeni modern silahlar sevk edilmişti.

Ömer Muhtar, bu işgalci kuvvetlerin ülkeyi bir hayli sarsmaya ve kasıp kavurmaya başlamaları üzerine mücahid kuvvetleri iyice teşkilatlandırmıştı. Özellikle Bingazi ve Cebelü’l Ahbar bölgesinde kümelenen mücahidler samimiyetle direnmeye devam ediyorlardı. Ancak pek teşkilatlı halleri yoktu. Ömer Muhtar, çeşitli bölge ve ilçelerde askeri karargâhlar kurdu, bu askeri karargâhların her birine bir kumandan tayin ederek, onları yönetecek ve askeri harekâtı sevk edecek harb meclisleri oluşturdu. Bütün bunların üstünde bir Başkumandanlık ve genel bir harb meclisi oluşturarak bütün mücahidlerin benimsediği “Ya Zafer, Ya Şehadet” parolası ile cihadına başladı.

 

Muhtar, bazı askeri ve ekonomik yardımlar toparlamak üzere Mısır’a gitti. Fakat çok cüzi bazı yardımlar dışında maalesef ile boş olarak Mısır’dan geri döndü. Ömer Muhtar’ın Mısır’a gittiğini öğrenen İtalyan haber alma örgütü, onunla görüşmek üzere derhal Mısır’a ajanlar gönderir. Ömer Muhtar’ı Mısır’da bulan ajanlar ona, kendi kanaatlerince cazip teklifler de bulunurlar. Mücadeleden vazgeçip Mısır’da kaldığı takdirde kendisine büyük meblağlarda maddi imkânlar hazırlayacaklarını ve istiyorsa Bingazi’de en lüks yerde mükemmel bir ev ve büyük miktarda maaş ve yine istiyorsa devlet makamlarından bir makam verebileceklerini vaad ederler.

 

Ömer Muhtar İtalyanlara şu tarihi cevabı verir; “Ben, her isteyenin böyle kolaylıkla yutacağı bir lokma değilim. Beni, imanım, inancım ve cihadımdan alıkoymaya kalkışacak herkesi Cenab-ı Hakk eli boş olarak yüz üstü bırakacaktır”. Mısır’da bulunduğu sırada İdris es-Sinüsi ile çeşitli görüşmeler yapıp ondan bazı askeri ve mali yardımlar istemişti. Ancak idris, Mısır ve İtalya hükümetlerinin arasını açmamak için böyle bir şeye yanaşmamış ve Mısır’da rahatça yaşamayı, dağlarda İtalyanlara karşı bin bir türlü zorluk ve meşakkat içinde yaşamaya tercih ederek orada kalmıştı.

 

Ömer Muhtar, İdris es-Sinüsi ile yaptığı görüşmelerden ümidini kesince yanındaki heyetle birlikte Libya’ya dönmeyi kararlaştırıp Cebelü’l Ahdar’a gelir. Buradan Seyyid Ahmed eş-Şerif’e, Libya ve özellikle Cebelü’l Ahdar’daki cihad hareketinin durumunu anlatan acıklı ve uzun bir mektup yazar, bu mektup aynı zamanda Ömer Muhtar’ın Mısır ve cihad cephesindeki hatıralarını anlatan bir mektuptur.

 

Bu mektup, Ömer Muhtar’ın yanı sıra Libya cihad hareketinin ileri gelenlerinden Yusuf el-Mismari ve Ali Hamid el-Ubeydi’nin imzalarını taşıyordu. Mektuptan şu pasajları nakletmekte fayda görüyoruz, “Selamdan sonra... Biliniz ki, biz vatanınızın acıklı ve ızdıraplı bir hayat yaşayan evlatlarıyız. Vatan, istila kuvvetlerinin çizmeleri altında inliyorken İdris Mısır’a çekip gitti, arkasından İtalyanlar, yapılan bütün antlaşmaları iptal ettiler. İdris bizi bırakıp Mısır’a iltica etti... Biz ise kendimizi son derece dağınık bir vaziyette bulduk. Gittiği yönü, doğu ve batısını bilmeyen ve denizin ortasında yüzen bir gemi gibi terk edildik. İdris bizleri dehşetli bir yangının içinde bıraktı.

 

Şunu bilin ki, vallahi, vallahi ve sümme vallahi sizin yakanızdan yakalayacağımız günler olacak. Sübhanallah... Tatlı ve meyve verdiği günlerde vatanınıza sahip çıkıyorsunuz da, acıklı günlerinde nasıl da terk edip gidiyorsunuz?

 

Mısır’a İdris’in yanına vardık. Ondan cihadımızı için yardım talep ettik. Fakat bize, “siz gidin, kendi başınızın çaresine bakınız, bizim size yapabileceğimiz hiçbir yardım yoktur. Gidin Libya’da kardeşim Rıza size yardımcı olur” diye bizi eli boş olarak geri çevirdi. Yanaklarımızı sulayan acıklı gözyaşlarımızla, Mısır’dan cephemize döndük.

 

Ancak şunu iyi biliniz ki, biz Allah’a tevekkül ederek vatanımıza döndük ve kanımızın son damlasına kadar, dinimizi, vatanımızı ve canlarımızı savunarak asla düşmana teslim olmamak üzere ahd ettik. Ancak yine de birçok şeye muhtacız. Özellikle silah, sonra para, yiyecek ve giyeceğe şiddetle muhtacız. Yardımcımız Allah’tır, Allah... Acele edin, yardımda süratli davranın, imkânınız ne el verirse az veya çok demeyin...”

 

Ömer Muhtar’ın Mısır’dan dönüşünde İtalyanlar yolda bir tuzak kurarak onu ve arkadaşlarını yok etmek istediler. Ancak mücahidler, 23 Nisan 1923 günü meydana gelen kanlı çatışmada İtalyanları rezil edercesine mağlup ettiler. 1923 yılı sonlarında Ömer Muhtar, Libyalı birçok aşiretin iştirakiyle Cebelü’l Ahdar’da önemli stratejik yerleri geri aldı.

 

Ağustos 1923 yılında bir İtalyan elçi heyeti Ömer Muhtar’a gelerek ona ayda 900 franklık bir maaş ve Zavye’ye Şeyh nasb ederek orada büyük bir köşk vermeyi teklif ederler. Ömer Muhtar bu teklifi son derece gülünç bularak elçi heyetini kovar ve onlara “elçi heyeti olmasaydınız, kesinlikle sizleri böyle bir teklifi getirdiğiniz için idam ederdim” diye söyler. Aynı şekilde bu teklifler birkaç kez daha meydana gelir,

 

Hatta İtalyanlar nezdinde tercüman olarak bulunan Arap asıllı bir Lübnanlı, Ömer Mahtar’a bir mektup yazıp İtalya’nın güçlü bir devlet olduğunu ve Libyalı genç mücahidleri böyle telef etmenin bir manası olmadığını anlatır. Ömer Muhtar tercüman Abbud Ebu Raşid’e şöyle yazar; “ Allah’ın hidayetine tabi olanlara selam olsun. Gelen bir mektuba cevap verme gereği olmasaydı seni muhatap kabul etmezdim. Yazdıklarınız okuduk. Arap asıllı olduğunu ve bu ülkeye geldiğin günden beri ırkdaşlarına nasihatlerde bulunduğunu yazıyorsun. Bu yaptığınız, düşmana baş eğmeye bir davet olduğu için bizim bu tür bir nasihate ihtiyacımız yoktur. Biz Allah’a tevekkül etmişiz. İmanımızdan aldığımız güçle bizi hiçbir kuvvet durduramaz. Cenab-ı Hakk şöyle buyuruyor: “Allah, cennet karşılığında müminlerin canlarını ve mallarını satın almıştır” Sizin, vatan evlatlarını telef ettiğimizi söylemenize gelince, bizler ne yaptığımızı biliyoruz. Gayesini bilene, hedefine varan yolları Allah açar”.

 

Kurtuluş hareketinde olduğu gibi bu harekette de bazı zor günler yaşandı. Bir gün cihadın önde gelenlerinin bir toplantı yapılır. Şiddetli münakaşalardan sonra bir kısım mücahid, Mısır’a çekilip milleti zor duruma düşürmekten kurtarmanın gereğinden bahsedince, Ömer Muhtar hiçbir zaman yanından ayırmadığı küçük bir Kuran’ı Kerimi cebinden çıkararak elini üzerine koyup, “Vallahi, ya zafer ya da şehadete ermeden bu dağları terk etmeyeceğim” yemin ederek Mısır’a hicret etmeyeceğini, böyle bir şeyin İtalyanlara teslim olmak ve vatanı terk etmek anlamına geleceğini ifade eder ve bütün mücahidlere bunu duyurur. Bunu duyan mücahidler asla onun yanından ayrılmadan onun cihad bayrağı altında toplanmaya söz verirler.

 

İtalyanlar, Ömer Muhtar’ı susturmak için türlü yollara başvuruyorlardı. Ancak elleri hep boş kalmaktaydı. Nihayet mücahidler arasına fitne sokarak onları parçalamak istediler ve Hasan Rıza adlı mücahidi kandırıp cihad alanından uzak tutunca bir kısım mücahid cepheden ayrılır. Bunun üzerine Ömer Muhtar, Ekim 1929 yılında mücahidlere hitaben bir genelge yayınlar ve bu genelgede İtalyanların hilelerini anlatarak mücahidleri nasıl parçalamak istediklerini hatırlatır. Bunun üzerine harekette tekrar bir toparlanma ve zindelik görülür. Ancak İtalyan hilelerinde başarılı olamayınca Hasan Rıza’yı esir alıp İtalya’ya götürür, nihayetinde Hasan Rıza İtalya’da ölür.

 

Bu arada Ömer Muhtar, 8 Kasım 1929 günü İtalya’nın genel vali köşkünü hedef alan büyük bir operasyona geçer ve bunda büyük başarılar elde edilir. Arkasından 11 Kasım 1930 günü İtalyan cephelerinin merkezi durumunda olan bir karargâhı basarak tamamen yok eder. Bu durum İtalyanların maneviyatını tamamen kırıp mücahidler için ise maneviyatlarının yükselmesine sebep olmuştur.

 

Ömer Muhtar’ın hayatından bahseden İtalyan kumandan ve Libya genel valisi onun hakkında şöyle der; “O, akide ve inancına son derece bağlı idi. İnancına saldırana şiddetle karşı koyar ve hiçbir şey onu kokutamazdı. Aynı şekilde vatanına da büyük bir sevgi beslemekteydi. Vatanın kurtuluşu için yapamayacağı şey yoktu. Vatanına yapılan saldırıları asla affetmiyor ve bunlara tahammül edemiyordu. Müthiş bir zekaya sahipti. Geniş bir dini kültür ve bilgisi vardı. Maddeye ve dünya nimetlerine asla iltifat etmez ve bu konuda hiçbir yatırımı ve hesabı yoktu.dünyada sahip olduğu hiçbir malı ve mülkü de mevcut değildi. Dünya nimetlerinden sevdiği tek bir şey vardı o da vatan sevgisiydi...”

 

İtalyanlara karşı savaştığı 20 yıl boyunca bir hayli yorulmuştu. Yakınlarından bazıları bir gün ona Hacca gidip, orada hiç olmazsa Hac mevsiminde dinlenmesini ve o mübarek makamlarda moralini düzeltip gelmesini söyler. Ömer Muhtar: “Vallahi bu vatan, din düşmanlarının elinden kurtarılıncaya kadar asla bu mıntıkadan ayrılmam, ya da bu uğur da ölür giderim. Din, inanç ve vatan için yapılan cihadın sevabı, Hac ibadetinin sevabından çok daha fazladır” diye cevap vermiştir.

 

Nihayetinde 1931 yılında İtalyanlarla yapılan şiddetli çatışmaların sonunda, savaşın birinde İtalyanlara esir düşer, 15 Eylül 1931 tarihinde İtalyan başkumandanı ve Libya genel valisi ile bir araya getirilir. Aralarında geçen konuşma Ömer Muhtar’ın muazzam cesaret ve yiğitliğini, İslami cihad anlayışını her haliyle ortaya koyar. İtalyan kumandan ona bazı sorular sorar.

 

-Neden İtalyan fasişt hükümetine karşı gelip savaştın?

 

-Dinim ve vatanım için.

 

-Varmak istediğin hedefin neydi?

 

-Hiçbir şey... Yalnız ve yalnız sizlerin topraklarımızdan kovulmanızdır... Savaşa gelince o, dinimizin bir emridir. Zafer ise Allah’ın elinde olan bir şeydir.

 

-Senin, bütün mücahidlere emir verip de bize itaat etmelerini ve silahı ellerinden bırakmalarını temin edecek bir imkân ve nüfuzun var mıdır?

 

-Bu konuda hiçbir şey yapmama imkân yoktur. Zira biz mücahidler bu yolda ve uğurda hepimiz arka arkaya ölürüz. Yoksa asla silahlarımızı ellerimizden bırakıp teslim olmayız. Sizin de bildiğiniz gibi ben de teslim olmadım.

 

Ömer Muhtar tutuklu bulunduğu sıralarda ona bazı teklif ve telkinler yapıldı. Ancak kendisi bunların hiçbirine iltifat etmeyip: “Ben kaza ve kadere inanıyorum. Allah’ın benim Hakkımda takdir ettiklerine razıyım elhamdülillah...”dedi.

 

O, dinine olan bağlılık ve sevgisini her zaman korumuş ve bu konudaki sebatı ile dost ve düşman herkesin takdirini kazanmıştı. Hiçbir zaman inanç ve akidesinden taviz vermemiş ve bu uğurda darağacına varma şerefine nail olmuştu.

 

İtalyan sıkıyönetim mahkemesinde süratle yargılanıp idamına karar verildi. Mahkeme son sözünü söyleyince, Ömer Muhtar: “Hüküm yalnız Allah’ındır. Sizin alçak hükmünüzün hiçbir geçerliliği yoktur. Biz Allah’a aidiz ve ancak O’na dönücüyüz” diyerek karşılık verdi.

 

15 Eylül 1931 tarihinde idam edildiğinde bütün Müslüman mücahidler, liderlerini okunan fatiha ve gözyaşları ile uğurladılar...

 

Prof. Dr. Ahmet AĞIRAKÇA

 

(İslam Dergisi- 1984/Aralık Sayısı, s.18-19-20.)

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

abdulsettar kay, 2010-09-18 17:07:56

Vallahi şehitlerini unutan bir kavim( yahut yığın) iflah olmaz. Sonra da biz niye böyleyiz diye sorsun dursun. Sol jargon idam edilen ölülerinin yıldönümlerini bize bile ezberletti. İskilipliyi ağzımıza alamaz olduk. Hatırlatın Mevlayı Müteal'in rızası için.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

MUALLİMLERİMİZ NELERE DİKKAT ETMELİ?

İnsanları tenvir ederek cehaletten halas eden, onları atalet ve sefaletin karanlık gecelerinden

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

HÜRRİYET ADINA KAYBETTİKLERİMİZ

Dr. Alexis Carrel Her insan keyfine göre yaşamak ister. Bu insanın doğuştan gelen bir dileğid

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

ŞAFAĞIN IŞIĞINDAKİ SIR

“Annemin memnun bir eda ile: “Bu sabah kahvaltıdan önce ne yaptığımı dünyada tahmin edeme

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE BİR MUHÂVERE

UBEYDULLAH-I AFGÂNÎ  İLE SEBÎLÜRREŞÂD İDÂREHÂNESI’NDE  BİR MUHÂVERE

Ubeydullah-ı Afgānî” nâmında bir zât tarafından geçenlerde Kavm-i Cedîd ünvânıyla neş

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

MAÂRİF, DİN EĞİTİMİNİ EN İYİ ŞEKİLDE VERMELİDİR

İnanmak yaradılışın bir gereğidir. Din, aklın mâverâsında, zekânın fevkinde bir mürşi

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

MELİK FAYSAL’IN YAHUDİ KİSSİNGER'E VERDİĞİ TARİHİ CEVAP

Melik Faysal'ın en önemli gayelerinden birisi, Filistin meselesi ve Mescid-i Aksâ'nın hürriyeti

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

NESLİN EĞİTİMİNDE MAARİFE DÜŞEN VAZİFELER

Mânevîyatsız ilmin, beşeriyete felâh ve huzur yerine, şüphe, tereddüt, hatta ızdırap verdi

NASIL BİR MAARİF?

NASIL BİR MAARİF?

Yıllardır ilmî ve fikrî çalışmalarım arasında memleketimizin mânevî, ahlâkî, derûnî

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

GENÇLERİ HEDONİZM ÇILGINLIĞINA İTENLER

Diyorlar ki: Dünyaya bir kere gelinir. Sonun başlangıcı yoktur. Gülün, eğlenin, bir yıldır

HİCRET VE HAREKET

HİCRET VE HAREKET

Hicret, tâ ezelden ebede, âlem-i vücubdan âlem-i imkâna, daire-i ilimden daire-i kudrete, tâ

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

ORUÇ, ORUÇ BOZMAK VESAİRE

Ramazan ayının hususiyeti oruç. Orucun hususiyeti de kendisine ait meseleler. Başında; tutan tu

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÜNÜN HADİSİ

"Kim bir oruçluya iftar verirse, oruçlunun sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, oruçlunun sevabı gibi sevap alır."

Tirmizî.

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI