DÖRT ÂŞIK

Ahmet Remzi Dede, Tahir-ül Mevlevi, Yaman Dede ve Ahmed Avni Efendi Hazretleri… Bu dört aziz; Hazret-i Hünkâr’dan tevarüs ettikleri aşk ile iliklerine kadar yanmışlar, ayrılık acısından ve aşkın hararetinden gözyaşları damla damla s


Ahmet HaliloÄŸlu

ahmethaliloglu45@hotmail.com

2010-09-22 05:15:53

Geçmişten günümüze, İrfan mektebinin her yolu ayrı bir kitleye hitap ede gelmiştir. Hatta "Devr-i Osmani'de her toplum tabakasına hitap eden ayrı bir irfan ve tasavvuf ekolu vardır" dense sezadır. Nakşiler ilmiye sınıfına, Halvetiler ve Kadiriler halk kitlelerine buram buram Muhammedi nefesleri saçarken; Mevleviler de toplumun üst katmanlarına hitap etmişlerdir. Nakşiler ilim ile, Halvetiler riyazet ve mücahede ile, Kadiri ve Rufailer takva ve ibadetin çokluğu ile meşhur olurken, Mevleviler de aşk ile hemhal olmuşlardır.

 

1900'lü yılların başına kadar gelen bu düzen maalesef; Bektaşi tekkelerinin bozulması nedeniyle ilga edilmelerinden sonra bir kısım Bektaşi Şeyh ve dervişlerinin Mevlevi Tekkelerine sızmalarına kadar devam etmiştir.(1)

 

Eski adet ve alışkanlıklarını bazı Mevlevi Tekkelerine sızdıran bu bozuk şeyh ve dervişler maalesef Mevlevi Tekkelerinin de yıpranmasına yol açmışlardır. Hatta Son Mesnevihan Şefik Can Dede'nin ifadesi ile bazı Mevlevi Şeyhleri Bektaşileşmiş ve namaz/hac gibi erkân-ı İslamiye'yi terk etmişlerdir.

 

Din-i mübin-i İslam'ın yegâne sahibi Feyyaz-ı Mutlak; her asırda bir muharref ile bir müceddidi beraber sevk etmiştir. Mevlevi Tekkelerini Hazret-i Mevlana'nın yolundan çıkaran bu bozuk ve sahte Mevlevilerin tahrifleri; Mevlana Celaleddin Rumi (k.s.)'dan feyz alan dört aşık ile tecdid edilmiştir. Nasıl ki Üstad Bediüzzaman Batıcıların gençliğin fikrinde, dimağında, kalbinde ve ruhunda açtığı yaraları Risale-i Nur gibi bir tiryak ile tedavi ettiyse (elbette ki bir istihdam-ı Rabbani ile); bahsedeceğimiz dört güzel âşık ta, pervane gibi alev alev yanarak Ehl-i Sünnet aşkının en güzel numunelerini katre katre bizlere aksettirmişlerdir.

 

Ahmet Remzi Dede, Tahir-ül Mevlevi, Yaman Dede ve Ahmed Avni Efendi Hazretleri… Bu dört aziz; Hazret-i Hünkâr'dan tevarüs ettikleri aşk ile iliklerine kadar yanmışlar, ayrılık acısından ve aşkın hararetinden gözyaşları damla damla seccadelerine işlemiştir. Biz aşkta mihenk olan bu dört kudsi azizin hayatından aldığımız dersler ile sahte âşıkları ayırt edebiliyoruz.

 

Bu dört zatın doğdukları, yetiştikleri ve neşet ettikleri çevre ve dönem Osmanlı İmparatorluğunun yıkıldığı dönemdir. Yokluk kelimesinin hayatın her zaman ve zeminini sardığını söylemek; işin en doğrusu olacaktır. Ancak ulema ve urefanın maddi sıkıntısı ise yokluk kelimesi ile izah edilemez. Öyle ki; Müftülerin maaşları maişetlerine yetmemektedir. Hatta bu durum Meclise dahi getirilir. Mebuslardan birisi; bir liva (sancak) müftüsünün maddi sıkıntılardan ötürü elbise alamaması nedeniyle resmi merasimlere iştirak edemediğini Meclis Kürsüsünden şikâyet eder. (2) Hoş o devirde yaşanan bu sıkıntılardan payını almayan alim mi vardır? Ancak kimde merhem vardır ki kime çare olsun?

 

Biz, bu kadar zor ve sıkıntılı bir dönemde neşet eden bu dört insanın hayatlarından önemli anekdotları sizlere takdim edeceğiz. Ancak baştan belirtelim ki bu; normal bir biyografi yazısı olmayacak. Bir seri şeklinde hakiki aşkın yiğit erlerinin hayatlarından kesitleri sizlere arz edeceğiz.

 

Evvela bahsedelim ki; mezkur dört âşık; Arapça ve Farsça'ya hakkıyla vakıftırlar. İleride eserlerini sayarken göreceğiniz üzere, her iki lisanda uzmandırlar. Tahir-ül Mevlevi Aziz (k.s.) Fransızca'ya tercüme yapacak kadar muttalidir. Yaman Dede ise Fransızca'nın yanı sıra ana dili olması hasebiyle Rumca'ya da vakıftır.

 

Unutmadan belirtelim; Yaman Dede aslında bir Rum'dur; asıl adı Diyamandi'dir. Ancak, Mesnevi aşkı kalbini yakıp; kor haline dönüştürünce tevhid kelimeleri ağzından dökülüverir. Ahmed Avni Konuk Aziz k.s. da Fransızca'ya vakıftır. Ahmed Remzi Dede (k.s) ise Fransızca'yı Rüşdiye'de öğrenmiştir. (3)

 

Şaşırdınız değil mi; biz bir tek Arapça'yı öğrenmek için kırk takla atıyoruz; İngilizce'ye biraz vakıf olmak için gitmedik kurs; izlemedik CD bırakmıyoruz, ancak gelin görün ki; dört âşık her biri hem Arapça, hem Farsça, hem Fransızca biliyorlar. Öyle çat pat bilme de değil; ruhun aşk labirentlerinde yok olduğu devasa eserleri tercüme edecek kadar! Boşuna kaht-ı ricalde değiliz.

 

Tahirül Mevlevi ve Ahmed Avni Konuk(4) (k.s.) hiç evlenmezler. Bizim tarihimiz ilim için, ümmetin selameti için kendisini feda eden nice büyük zevat ile doludur. Ehl-i Sünnetin yüz akı isimlerinden Abdülfettah Ebu Gudde merhumun yazdığı bir eser var: El-Ulema ül Uzzab. Türkçe'ye tercüme edilip edilmediğini bilemiyorum ama Ebu Gudde merhum; bekâr âlimleri anlatıyor. Kitapta Bediüzzaman Hazretleri de var. Arapça bilenlerinize tavsiye ediyorum. Ne demiştik; işte iki Şarih-i Mesnevi olan Tahir Dede ve Ahmed Avni dede evlenmemek suretiyle Mesnevi-i Şerifi şerh etmişlerdir.

 

Aslında bazen düşünürüm. Bu insanlar ehlullah/evliyaullah değilse; veliler sınıfına kim girebilir? İlimse ilim, çileyse çile, sıkıntıysa sıkıntı, hapisse hapis. İlim için, ümmet için bir tas sıcak çorbadan, aile saadetinden uzak bir yaşam sürmek. Akşam herkes evine çekildiğinde; gecenin o ruhları karartan karanlığı bastırdığında, yalnızlığını alabildiğince hissetmek. Bendenizi ürkütüyor, ama âşıkların Mevla'sı var.

 

Barla'daki ilk gecesinde Üstad Hazretleri evradını okudukça evin sarsılmasını düşünün. Yalnızlık o evde ne arasın? Evin duvarları bile "Rabbi inni mesenni…" yalvarışının tesiri ile adeta cuş-u huruşa gelirken; Üstadın yalnızlığından söz edilebilir mi?(5)

 

Onlar mahbublarını bulmuşlar. Tasavvufta Kelime-i Tevhidin Mertebeleri arasında "La mahbube illallah" manası da vardır.(6) Âşıklar; hakiki aşka ermekle; hakiki mahbubu bulmuşlardır. Cennet cennet dedikleri….

 

Ledün ilminden nasiplenenlerden bahsederken konu böyle dallanmak zorunda. Mümkün değil o insanları anlatabilmek… Kalbi; ötelerin ötesinde -İmam-ı Rabbani'nin deyimiyle veraul vera- seyran eden zatları tek düze anlatmak kadar sıkıntılı ve zor bir şey yoktur. Hayatlarının her anı dost bahşişleri ile bahr-i hayrette dolaşan aşk sultanlarını günümüz ilim metodolojisine uygun olarak vasf etmek çok zordur. Biz dört aşığa dönelim…

 

Dört âşık arasında Ahmed Avni Dede'yi hariç tutarsak hepsi için şiir başlı başına bir yer tutar. Aslında bizim medeniyetimizde şiir; tevhidi anlatmak için en temel araçlardan birisidir. Arap edebiyatının en karakteristik vezni olan aruz; Üstad Ali Ulvi Kurucu Hocamızın deyimiyle Osmanlı Divan şiirinde ruhu cezbeye getiren; kalbi ötelerin ötesine açan doğal bir nağme halini almıştır.

 

Yaman Dede'nin naatları, Tahir Dede'nin şiirleri, Ahmed Remzi Dede'nin kelime oyunları Osmanlı'nın çöküş döneminde Türkçenin yüz akları olarak temayüz etmişlerdir. Ahmet Remzi Dede Türkçeye o kadar vakıftır ki, bu durum yaşadığı dönemde "Türkçeyi en iyi kullanan kişi" olarak şöhret bulmasına yol açmıştır.

 

Aslında burada bir cilve-i rabbani ve esrar-ı ilahi saklı. İmparatorluktan Cumhuriyete geçerken; büyüklerden neşet eden eserlerin hemen hemen tamamında Ahmet Remzi Dede'nin sahip olduğu özelliklerin var olduğunu görüyoruz. Risale-i Nur'da böyle değil mi dir? Risalelerin dilini ağır ve ağdalı bulanlar ile sadeleştirmeyi savunanlar aslında gençliğimizin mazi ile bağını koparmaya kalktıklarının farkında değiller.

 

-Devam Edecek-

 

Not:Cevaplar.org sitesinde dört aşığı anlatmak ile başladık yazarlık serüvenimize. Askerde tevafuken bulduğum sitenin beş altı yıldır izleyicisiydim. Allah nasip eder ise, bu güzide siteye mütevazi çalışmalar ile hizmet etmeye çalışacağız. Ziyade günahkâr ve rahmet-i rahmana muhtaç bu aciz kardeşinize dua buyurun efendim.(Ahmed Haliloğlu)

 

FotoÄŸraflar

 

1-Tahir-ül Mevlevi

 

2-Ahmed Avni Konuk

 

3-Ahmed Remzi dede

 

4-Yaman Dede

 

5-Ahmed Remzi dede ve gönül dostları

 

Dipnotlar

 

1-Dar-ul Hikmet'il İslamiyye, Sadık Albayrak; Sayfa 28

 

2-Dar-ul Hikmet'il İslamiyye, Sadık Albayrak; Sayfa 49

 

3-Çilehane Mektupları, Tahir Olgun, Sayfa 16

 

4-Fusus-ul Hikem Åžerhi, Ahmet Avni Konuk; Cilt 1, Sayfa 31

 

5-Son Şahitler, Necmeddin Şahiner, Barla Şahitleri, Hafız Ali Abi'nin Hatıratı

 

6-Miftahül Kulub, Ahmed Şemseddin Nakşibendi, Osmanlıca Nüsha; Sayfa 67

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

hakan, 2010-09-25 07:33:17

Güzel kokulu, güzel bir yazı. Hoşgeldiniz.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah'a döndürüleceksiniz de O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir.

Cum'a, 8

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Her şeyin bir alameti vardır. İmanın alameti de namazdır."

Münavi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI