MUHKEM – MÜTEŞABİH –1. BÖLÜM-

Kur’ân’ın bir kısım âyetleri muhkem, bir kısım âyetleri müteşabihtir. Muhkem, manaya delaleti vazıh olan; müteşabih, manaya delaleti kapalı olan âyetler için kullanılır. Muhkemin te’vili bilinir, mana ve tefsiri kolay anlaşılı


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2010-10-01 02:47:44

"Müteşabih kelimesi teşbihle aynı kökten gelmektedir ve onda da bir nevi benzetme vardır. Bu çok geniş konuyu, biz burada bizi ilgilendirdiği kadar ana hatlarıyla ele alacağız. Şöyle ki:

Kur'ân'ın bir kısım âyetleri muhkem, bir kısım âyetleri müteşabihtir. Muhkem, manaya delaleti vazıh olan; müteşabih, manaya delaleti kapalı olan âyetler için kullanılır. Muhkemin te'vili bilinir, mana ve tefsiri kolay anlaşılır. Müteşabihte ise, işkal ve tereddüt vardır. Mananın çok vecihlere ihtimali söz konusudur. Muhkem asıl, müteşabih fer'dir. Yani muhkem âyetler, Kur'ân ağacının kökü, müteşabih âyetler ise, o ağacın dalları durumundadır. 

"Ekseri ulemâ, müteşabih âyetlerin tevilini Allah'tan başka kimse bilemez, görüşünü savunurlar.

Hazreti Peygamber de müteşâbih âyetlere tâbi olanlardan sakınmayı emretmektedir." 

er-Râgıb el-İsfahânî (Ö. 502/1108) müteşâbih âyetlerin manasına vukûf yönünden üç kısımda incelenebileceğini ifade eder. Birincisi, bilinmesi mümkün olmayan müteşâbihlerdir ki, bunu ancak Allah bilir, kıyâmetin vakti gibi ikincisi, insanoğlu sebeblere tevessül ederek onun manasını bilebilir. Meselâ, garib kelimeler, muğlâk hükümler gibi, üçüncüsü, yukarıda zikrettiğimiz iki madde arasında olanlardır ki, bu da ilimde rusûh sahibi olan bazı zevata tahsis edilmiş, diğerlerinden ise gizlenmiştir.

Genel olarak usûl ulemâsı müteşâbihâtı iki kısma ayırmışlardır.

1- Muhkemle mukayese edildiğinde manası bilinebilen.

2- Hakikatını bilmeye imkân bulunmayan âyetlerdir.

Mücâhid bunları şöyle tarif eder. Muhkem âyetler helal ve harama dâir olanlardır. Müteşâbihler ise, bazısı bazısını tasdik ve tefsir eden âyetlerdir. İbn Ebi Hâtim'de Ali b. Ebi Talha tarikiyle İbn Abbas'dan şöyle rivâyet etmektedir. "Muhkemler nâsih, helâl, harâm, hudûd, ferâiz, imân edilip amel edilen hususlardır. Müteşâbihler ise, mensûh, mukaddem, muahhâr, emsâl, yeminler ve imân edilip amel edilmeyen hususlardır.

Müteşâbihin menşeinde Şâri'in muradının gizliliği bahis konusu olduğuna göre, bu gizlilik bazen lafızda, bazen manada, bazen de her ikisinde birden olur." 

""Doğrusunu Allah bilir kaydıyla "bu müteşabih âyetten murat bu olabilir" diye göstermek, "Onlar Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa bazı kalblerde kilitler mi var?" (Muhammed, 47/24) âyetinin mucibince amel etmektir. Müteşabihatı bütünüyle yorum dışı bırakmak ise, aynı sûrede beş defa tekrarlanan "Biz Kur'ân'ı zikr (öğüt) için kolaylaştırdık. Yok mu düşünen? âyetine aykırıdır." 

"Şayet Kur'an'ın ihkâmından kastımız onun lafız ve manalarına zarar 'vermeyecek şekilde sağlamlığı ve nazmının güzelliği ise, tamamının muh­kem oiduğunu söyleyebiliriz. Yüce Allah'ın: "Bu, âyetleri muhkem bir kitaptır." (Hud sûresi, 11/1) sözünden 'kasdı da budur. Yine âyetlerinin bela­gat, icaz ve bir kısmını diğerine üstün tutmak hususundaki güçlülüğü kasdedecek olursak, hepsinin müteşâbih olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim Yüce Allah'ın: "Allah, kelâmın en güzeli olan Kur'ân'ı biribirine benzer ve çift çift olarak inzal etti. (ez-Zümer sûresi,39/23) âyeti bu anlamdadır." 

Müteşabih Âyetlerin Kur'ân'da Bulunmasının Hikmetleri

Kur'ân ilimlerine dair kitap yazan âlimlerimiz, şu hikmetleri zikrederler:

1- İrşad halkasını çok geniş tutmak.

2- Allah'ın lütfedip zayıf insanlara tahammül edebilecekleri şekilde tecelli etme iradesi.

3- Aklın önemine dikkat çekme.

4- Aklı ve anlayışı mahdut olan insana mutlak hakikatleri anlatma ihtiyacı.

5- İlmî araştırmayı teşvik.

6- Kulları ilâhî ilim karşısında hadlerini bilmeye yöneltme. 

"Selefin ekserisinin müteşabihlerin te'villerinin bilinemeyeceği fikrinde oldukları nakledilir. Onların bundan maksatları şu idi: "Müteşabihlerin kesin mânâlarını bilmek, onlardan 'murad-ı ilâhi budur' demek doğru değildir. Yoksa onlar âlimlerin o âyetleri te'vil etmeye teşebbüs etmeleri doğru değildir, o âyetlerden hiçbir şey anlamamız mümkün değildir" demek istememişlerdir. Zira bu kabil âyetler hakkında kendileri tarafından yapılmış izahlar nakledilmiştir.

Kanaatimize göre, Kur'ân-ı Kerim'de hakiki müteşabihin tek örneği hurûf-u mukatta'alardır. Muasır âlimlerden Mahmut Şeltut da bu fikirdedir. Bazı âlimler, müteşabihu's-sıfat denilen ve Allahu Tealâ'nın bazı şuunatına dair Kur'ân'da varit olan bazı lafızları da bu kısımdan sayarlar. Aslında bunların mânâları anlaşılmakla beraber gerçek mahiyetlerini idrak etmek zordur. Buna mukabil izafî müteşabihler çok fazla olup müfessirler kendi ilimleri nisbetinde bu âyetleri farklı şekilde tefsir ederler.

Âlimler, Allah Teâlâ'nın bazı şuunatları hakkındaki müteşabihler konusunda şu hususlarda ittifak etmişlerdir.

1. İmkânsız olan zahiri mânâları Şari' tarafından kastedilmemiştir. Zira bunlar hem bizzat Şari' Teâlâ'nın diğer kelâmlarından hem de aklî delillerden anlaşılmaktadır.

2. Müteşabihin makul ve akla yakın tek anlaşılma şekli varsa, onu kabul etmek gerekir. Meselâ "Ve hüve meaküm eynemâ küntüm" (Hadid, 57/4) âyetinde Allah'ın zatıyla değil ilmi, kudreti, iradesi, işitme ve görmesi ile beraber olduğunun anlaşılması gibi. Âlimler bunun dışındaki hususlarda ise ihtilaf etmişlerdir.

a) Selef:
Allah'ı, müteşabihlerin imkânsız olan zahiri mânâlarından tenzih ederek, onların gerçek mânâlarını Allah'a havale etme yolunu tutmuşlardır.

b) Halef:
Müteşabih lafızları lügatte yeri olan ve şer'an ve aklen Allah'a layık bulunan bir mânâya hamletmek yolunu tutmuşlardır. Bunların delili şudur: İmkân nisbetinde şer'î lafızları i'mal etmek, yani onlara işlerlik kazandırmak matluptur. Zira aksi yapılıp ihmal edilir, yani lafızlara işlerlik kazandırılmazsa hayrete, şaşırmaya ve onları tamamen anlamsız bırakmaya yol açar.
Şari' Teâlâ'nın kelâmına sahih bir mânâ verme imkânı bulunduğu müddetçe, bu gerekli olur. Zira Alîm-i Hakîm'den gelen kelâmdan faydalanmak gerekir. Onu mânâsız, kısır, verimsiz söz söylemekten tenzih etmek gerekir.

c) Orta yolu tutanların mezhebi:
Suyûtî, İbnu Dakîki'l-Iyd'ten nakleder: "Te'vil, Arap dilinin mantığına yakın ise inkâr edilemez. Uzak olursa tevakkuf eder, Allah Tealâ'yı tenzih ederek hangi mânâ kastedilmişse ona iman ederiz. Bu te'villerden, Arapların kelâm ve konuşmalarından anlaşılan mânâları olursa, hiç tereddüt ve tevakkuf etmeksizin bunları kabul ederiz. Meselâ âyette geçen 'Cenbillah' (Zümer, 39/56) tabirini Allah hakkında, 'Onun şanına layık olma' diye te'vil etmek gibi.
Müteşabihleri bir itibarla, hakiki müteşabih ve izafî müteşabih olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Hakiki müteşabihleri anlamak hayli zor, âdeta imkânsızdır. Bazı sûrelerin başındaki hurûf-u mukatta'a bu kısma girer. Buna rağmen müfessirler bunlar hakkında bile izah getirmeye çalışmışlardır." 

DÄ°PNOTLAR:

1- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009.

2- Subhi es-Salih, Kur'an İlimleri, Hibaş Yayınları.

 

Devam edecek…

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Şu insanlar, çarçabuk geçen dünyayı seviyorlar da önlerindeki çetin bir günü (ahireti) ihmal ediyorlar.

Ä°nsan, 27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Takat getirebileceğiniz ameli alınız.Allah'a yemin olsun ki siz usanmadıkça Allah usanmaz.

Müslim, Kitabu Salati'l-Musafirin ve Kasriha

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI