MÜCEDDİDLİK MESELESİNDE BİR TAVZİH

Müceddid olan zâtlar “ben müceddidim” diye ortaya çıkmadıkları için taşıdıkları yüksek ilim ve irfanları, İslami hakikatlere bağlılıklarındaki ihlâs ve samimiyetleri, hâdiseleri teşhisteki fevkalade firasetleri, içinden çıkılması zo


İsmail Hakkı Zeyrek

ekremyilmaz08@gmail.com

2010-10-08 16:33:47

Manisalı büyük âlim merhum Hacı Emin Zeyrek Hocaefendi’nin icazetli talebesi ve mahdumu, büyük müdakkik âlim ve hattat muhterem İsmail Hakkı Zeyrek Hocaefendi, Müceddidlik meselesi ilgili aşağıda okuyacağınız tavzihi sitemize göndermişlerdir. Değerli hocamıza çok teşekkür ediyor, hürmetlerimizi arz ediyoruz. Cevaplar.org

Allah Resulu tarafından her asır başında geleceği bildirilen Müceddid

Hadis-i Şerif: ﺩﻳﻧﻬﺎ ﻟﻬﺎ ﻳﺠﺩﺩ ﻤﻥ ﺴﻧﺔ ﻣﺎﺓ ﻛﻞ ﺭﺍﺲ ﻠﻬﺬﮦ ﺍﻠﺎﻤﺔ ﻋﻟﻰ  ﻳﺑﻌﺙ ﺘﻌﺎﻠﻰ ﺍﻠﻠﻩ ﺍﻥ

Bu hadis-i şerifte her asır başında geleceği bildirilen ve müceddid denilen İslam’ın büyük hizmetkârları dine kendilerinden bir şey katmazlar. Yeni bir şey ortaya atmazlar, yeni hükümler getirmezler, dinin temellerine ve hükümlerine ve Peygamber (a.s.m) sünnetine titizlikle uyarlar. Dinî esasları kuvvetlendirir, dinin hakiki yüzünü ortaya çıkarırlar, dine karıştırılmak istenen bid’atları ayıklar, dine yapılan saldırılara şiddetle karşı koyarlar, yeni izah yolları ve usulleriyle ve zamanın gerektirdiği yeni ikna metodlarıyla ilahi hükümlerin üstünlüğünü ortaya çıkarır ve âleme ilan ederler.

Bazı âlimler bu müceddidlerin her asırda birden fazla olabileceğini hadis-i şerifteki ( ﻤﻥ) lafzından çıkarmaktadırlar. Hâfız Zehebî (vefatı 748) (ﻤﻥ) lafzı cem’ içindir, diyor ki, bu söz müceddidler birden fazla olacak demektir. Bu manayı nazara alan her taife bağlı bulunduğu imamını müceddid olarak göstermiştir.

Müceddid olan zâtlar “ben müceddidim” diye ortaya çıkmadıkları için taşıdıkları yüksek ilim ve irfanları, İslami hakikatlere bağlılıklarındaki ihlâs ve samimiyetleri, hâdiseleri teşhisteki fevkalade firasetleri, içinden çıkılması zor meseleleri derin bir vukuf ve ehliyetle teşrih edip çözmeleri ve Cenab-ı Hakk’ın inâyât-ı hassalarına mazhar olmaları, ortaya koydukları eserleri ve hareket tarzlarıyla kendilerini gösterirler. İman ve irfanlarının pek yüksek olan derecelerini fiilen ortaya koyarlar. Kur’an-ı Hakim’in ve Peygamber-i Zişanın izinden ve yolundan asla ayrılmadıklarını ve sünnet-i seniyyeye tam manasıyla sarılarak ümmet-i Muhammed’e her yönden rehber olduklarını açık ve seçik olarak gösterirler.

Bunların Kur’an-ı Hakim’i tefsir eden ve dini hükümleri açıklayan beyanları zamanın anlayışına uygun olarak verdikleri manalar bizatihi kendilerine ait değildir. Bunlar doğrudan İlahi vahyin kaynağı olan Peygamber (a.s.m)’ın manevi ilham ve telkinlerine dayanırlar. Bu zâtlar ise, bunların ancak bir tercümanı veya aynası hükmündedirler. İşte İmam-ı Ali (r.a)’ın Celcelutiyesi, Seyyid Abdulkadir-i Geylani’nin Futuhu’l-Gayb’ı, Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin Mesnevi’si hep bu gibi eserlerdendir.

Müceddid olan zâtlar İslam’a karıştırılmak istenen bid’atlara, hurafelere, savletlere karşı amansız bir mücadele verirler. Ehl-i imanın kuvve-i maneviyelerini takviye ederler. Din-i İslam’ın ne kadar kuvvetli ve sarsılmaz esaslara dayanmış bir din olduğunu herkese gösterir ve âleme ilan ederler. İslam, her bir asırda hangi tehlikelere maruz kalmışsa Allah-u Zülcelal o tehlikeleri bertaraf edecek, İslam’ın parlak simasına çöken kara ve karanlık bulutları temizleyip, aslî hüviyetiyle gösterecek müceddidler göndermiştir.

Zamanımıza gelince: Şimdiye kadar İslamî esasların bu kadar saldırıya ve sarsıntıya uğradığı, Kuranî hakikatlerin ayaklar altına alındığı, Şeriat-ı Muhammediye’nin bu derece tezyîf ve tahkîr edildiği bir devir hiç görülmedi. Bu müthiş yıkım, bu benzeri görülmemiş tahribatı tamir edecek olan müceddidin de her bakımdan o derece sağlam ve Allah Resulünün te’yidine mazhar olması gerektir.

Risale-i Nur’u ve müellifini göz önüne aldığımızda görüyoruz ki, ondaki sonsuz Kur’anî feyiz, ruhanî tecelli başka hiçbir eserde bulunmamaktadır. Tek dayanağı Kur’an-ı Hakim olan bu mübarek eserlerin Peygamber (a.s.m)’ın nurlarından aldığı sonsuz feyiz ve ilham başkalarıyla kıyaslanamayacak kadar yüksek ve âşikârdır. Onun Peygamber (a.s.m)’a ait nurları en parlak şekilde aksettirmesi, Kur’an ve hadislerdeki işaretlerin kendisinde son bulması ve Allah Resulune hitap eden âyetlerin kendisi üzerinde toplanması bize gösteriyor ki o zât, iman ve islâma hizmet noktasında Peygamber-i Zişan’ın parlak bir aynası ve gayet nuranî meyvesi ve gerçekleri açıklayan en mükemmel ve en son gelen bir varisi ve bir memurudur.

Şunu da kaydedelim ki bazı kimseler onun gibi daha nice Bediüzzamanların var olduğunu iddia ediyorlar. Ama akılları ikna edecek, kalpleri rahatlatacak bir izah getiremiyor ve bir örnek gösteremiyorlar.

Bediüzzaman, zamanın harika şahsiyeti demek. Bu unvan “diğer pek çok âlim ve fadıllara değil de” niçin yalnız ona tahsis edilmiş? Bu ona kolayca ve gelişigüzel yakıştırılmış bir isim değil, dikkat çekici bir gerçeği ifade etmek için verilmiş bir isim. Evet, doğudaki ve batıdaki âlimleri kendisine hayran bıraktığından dolayı verilmiş bir isim. Bediüzzaman daha küçük yaşta iken öyle mazhariyetlere ermiştir ki üç aylık bir tahsil sonunda bütün ilimlere vâkıf olmuş, kâinatın sırları ve hikmetin kapıları kendisine açılmış, sorulan bütün sorulara mutlak surette ve tereddütsüz cevaplar vermiş, ilimde, amelde, ihlâsta, cesarette, şecaatte, sabırda, istiğnada benzeri olmayan bir şahsiyet ve bir allame-i cihan olduğunu dünya ilim âlemine ve herkese göstermiştir.

Bir de Risale-i Nur’un büyük ve külli vazifesini müellifinden dinleyelim:

“Bugünlerde mânevi bir muhaverede bir sual ve cevabı dinledim. Size bir kısa hulasasını beyan edeyim. Biri dedi: Risale-i Nur’un iman ve tevhid için büyük tahşidatları ve külli teçhizatları gittikçe çoğalıyor ve en muannid bir dinsizi susturmak için yüzde birisi kâfi iken neden bu derece hararetle yeni tahşidat yapıyor?

Ona cevaben dediler: “Risale-i Nur yalnız bir cüz’i tahribatı, bir küçük haneyi tamir etmiyor, belki külli bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor ve yalnız hususi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsit aletlerle dehşetli rahnelenen kalb-i umumi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun, bahusus avam-ı mümininin istinadgâhları olan İslamî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan ve vicdan-ı umumiyi Kur’anın i‘cazıyla o geniş yaralarını Kur’anın ve imanın ilaçlarıyla tedavi etmeye çalışıyor.

Elbette böyle külli ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakin derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâssiyetinde mücerreb ilaçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki, bu zamanda Kur’an-ı Mu’cizül beyanın i‘caz-ı manevisinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfâta medardır” diyerek uzun bir mükâleme cereyan etti. Ben de tamamen işittim, hadsiz şükrettim. Kısa kesiyorum.

Kastamonu Lâhikası (s.26), Sözler Neşriyat

27 Şevval 1431

6 Ekim 2010

İsmail Hakkı Zeyrek

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Murat Akbulut, 2010-10-19 04:10:24

Allah razı olsun.Üstadımızın değerini anlamada vesile oluyorsunuz.Onu ve davasını Cenab ı Mevlam hakkıyla anlamayı nasip etsin.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-2

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE-2

Bakın bu gün Regaib kandili. Benim kanaatim –ki siz de destekleyeceksiniz- şu an Türkiye’de

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE

BEDİÜZZAMAN HAKKINDA ÖN-YARGI SEBEBİ OLAN İKİ MESELE

-Bediüzzaman Ne Demek?- -Yazdı mı? Yazdırıldı mı?-

AZİZ ÜSTADIMA

AZİZ ÜSTADIMA

Aziz üstadım; seni tanıdığıma, eserlerini okuduğuma şükür ediyorum. Sana talebe olma şe

MEĞER İŞ BİZİM ANLADIĞIMIZ GİBİ DEĞİLMİŞ

MEĞER İŞ BİZİM ANLADIĞIMIZ GİBİ DEĞİLMİŞ

Biz münevverler, ekseriyet itibariyle herhangi bir içtimai meselede gazete haberleriyle iktifa ede

BÂZI MÛTEBER KAYNAKLARDA BEDÎÜZZAMÂN’IN DOĞUM TÂRÎHİ

BÂZI MÛTEBER KAYNAKLARDA BEDÎÜZZAMÂN’IN DOĞUM TÂRÎHİ

1- Bedîüzzamân Saîd Nursî: Târihçe-i Hayâtı, Eserleri, Meslek ve Meşrebi, Doğuş Ltd. Şi

BEDİÜZZAMAN’IN KİM VE NE OLDUĞU

BEDİÜZZAMAN’IN KİM VE NE OLDUĞU

Rahmetli Said-i Nursi veya Kürdi'nin nasıl yaşadığını ve nasıl öldüğünü öğrenmek içi

SAİD-İ NURSİ

SAİD-İ NURSİ

Abdürrahim ZAPSU Yetmiş yıl evvel Van vilâyetinin Nurs köyünde doğdu. Babasının ismi Mirza

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-5

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-5

Bu anlattıklarımız, mücahid alim Said Nursi’nin hayatının bazı safhaları ve lem’alarıd

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-4

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-4

Esaretten kurtulup Van’a döndüğünde Müslüman safları ve cemaatleri arasındaki İslami gayr

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-3

ABDÜLFETTAH EBU GUDDE’NİN KALEMİNDEN ÜSTAD BEDİÜZZAMAN-3

Bu kısa fetret dönemi sonrasında tüm himmetini bütün işlerde dinin tahkimine ve zayıflık g

İSMAİL ÇETİN HOCAEFENDİ ÜSTADI ANLATIYOR-2

İSMAİL ÇETİN HOCAEFENDİ ÜSTADI ANLATIYOR-2

Üstad üstaddır. Müceddiddir. Geçmiş büyüklerle irtibatı çok kuvvetlidir. Geleceklere de ç

Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.

SAFF, 3

GÜNÜN HADİSİ

Yeryüzünde bir kötülük işlendiği vakit, ona şahid olan bunu takbih ederse (kötü olduğunu te'yid ederse), o kötülüğü görmemiş gibi zararından kurtulur. O kötülüğe şahid olmadığı halde, işittiği zaman memnun kalan kimse, sanki şahid olmuş gibi manen zarar

Ebu Davud, Melahim 17, (4345)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI