TÂHİR’UL MEVLEVÎ (1877-1951) -3. BÖLÜM-
EDEBÎ YÖNÜ Şiir yazmaya 14-15 yaşlarında başlayan Tâhir’ul Mevlevî vefat ettiği ana kadar yazmaktan geri durmamıştır. Tüm şiirleri yaklaşık 10.000 beyittir. Kendisi aruz vezniyle yazılmış yüzlerce manzumeden oluşan mürettep bir divâna s
EDEBÎ YÖNÜ
Şiir yazmaya 14-15 yaşlarında başlayan Tâhir'ul Mevlevî vefat ettiği ana kadar yazmaktan geri durmamıştır. Tüm şiirleri yaklaşık 10.000 beyittir. Kendisi aruz vezniyle yazılmış yüzlerce manzumeden oluşan mürettep bir divâna sahip olduğundan Divân Edebiyatı'nın Osmanlı'nın son dönemi ile Cumhuriyet döneminde yaşamış son ve en önemli temsilcilerindendir. Fakat maalesef hakkında fazla araştırma yapılmamış ve yazma eserleri tanınmadığı için de Edebiyat Tarihi'nde hakkında fazla bir malumat bulunmamaktadır.
Beyânü'l-Hak, Sırat-ı Müstakim, Sebîlürreşad, Mahfil mecmualarının yanı sıra, Bilgi Yurdu, İslâm Yolu ve İslâm'ın Nuru adlı dergilerde de şiirleri yayınlanmıştır. 1352 (1933) tarihinde tertiplediği Divân'ında o güne kadar yazmış olduğu tüm şiirlerini toplamıştır.
Tarih düşürme konusunda çok başarılı olan Tâhir'ul Mevlevî, değişik olay ve kişilerle ilgili çok sayıda tarih kıt'ası ve tarih manzumeleri nazmetmiştir.
Ayrıca gerçek bir nüktedan olan Tâhir'ul Mevlevî'nin oldukça latif bir tarzı vardı. Üstad aynı zamanda hicv etmeyi de severdi. Divân edebiyatının önemli ve meşhur hicivcilerinden olan Nef'i'nin, kendi zamanında yaşamış Tâhir Efendi adında bir zâtın kendisine "kelb" (köpek) demesine karşılık aşağıdaki kıta ile cevap veren Nef'i'nin yazdığı;
Tâhir Efendi bana kelb demiş
İltifâtı bu sözde zâhirdir
Malikî mezhebim benim zira
İtikadımca kelb Tâhirdir
Bu dörtlüğüne karşılık aradan asırlar geçmesine rağmen Üstad Tâhir'ul Mevlevî, bütün Tâhir'ler adına şu şekilde cevap vermiştir:
Zehr-i hicvi cihâna neşredenin
Dili bî-şek zebân-ı ef'îdir
Tâhir olmaz köpek, fakat beşere
Nef i vardır, o halde Nef î'dir
(Hiciv zehrini cihana yayan kimsenin dili, engerek yılanın dili gibi zehirlidir. Köpek temiz –Tahir– değildir, fakat insanlara faydası vardır. O halde faydalıdır. –Nef"i"dir.)
***
Bu bölümde Tâhir'ul Mevlevî'nin bazı şiirlerini bulacaksınız, fakat Üstad büyük bir şâir olduğundan şiirleri yalnızca bu bölüme almadık… Yazımızın içinde gerekli yerlere de serpiştirdik… Şiirlerinin tamamını yayınlamak isterdik fakat bunun için başlı başına bir kitap yazmak icab eder…
15 yaşlarında iken ilmî ve edebî bir mecmua olan "Mekteb"de yayınlanan gazeli şu idi:
Hazret-i Feyyâz edince bahş-i hilkat güllere
Eylemiş ihsân şafakdan reng-i humret güllere
Bir mücessem hüsn ü aşk izhâr içün sun'-ı Hudâ
Bülbülü giryân edip vermiş letâfet güllere
Gösterir vech-i hakîkat kudret-i Rabbü'l-Bedî'
İn'itâf etdikce ayn-ı ehl-i dikkat güllere
Pek muvâfık, pek mutâbık, pek güzel bir vasf olur
Dense ger mecmûa-i rengîn-i hikmet güllere
Olduğundan bûy-ı Peygamber'le can-bahş-ı kulûb
Cilve-gâh olmuş ser-i tebcîl-i ümmet güllere
Zemzeme-perdâz olurken Tâhirâ bülbül gibi
Ârzu-dâr oldu bu şeydâ tabîat güllere
***
Yine aynı mecmuada yayınlanmış olan na't-ı şerîfi (bazı değişikliklerle) ise şöyledir:
Mest etdi beni nûr-ı tecellâ-yı Muhammed
Oldum ezelî âşık-ı şeydâ-yı Muhammed
Çeşmânıma etdirmede taktîr-i leâlî
Şevk-i ezel-i lü'lü'-i lâlâ-yı Muhammed
Yakdı dili ateşlere de kalmadı sabrım
Envâr-ı ruh-ı câzibe-efzâ-yı Muhammed
Etdi beni hum-küşte-i hicrân-ı hırâmı
Fikr-i reviş-i kâmet-i Tûbâ-yı Muhammed
Kaldım şeb-i târîk-i firâkında meded-hâh
Ey hâdî-i râh-ı şeb-i yeldâ-yı Muhammed
Siz söyleyin ey şeb-rev-i sevdâsı olanlar
Âyâ nerede cây-ı mu'allâ-yı Muhammed
Meş'al-keş-i râhım olun Allah için olsun
Ey râhile-i bâdiye-peymâ-yı Muhammed
Ey nûr-ı sevâd, ey şeb-i târ olmada rengin
Bâd-âver-i gîsû-yı mutarrâ-yı Muhammed
Ey ebr-i şafak lem'a-fürûz ol ki olursun
Âyîne-i dîdâr-ı musaffâ-yı Muhammed
Ey bâd-ı seher-hîz-i Harem esmeye başla
Dehri bürüsün bûy-ı dil-ârâ-yı Muhammed
Ey kalb-ı elem-perver u hasret-zede inle
Bir nefha verir ravza-i 'ulyâ-yı Muhammed
Bir lems-i nevâziş ile eyle beni Tâhir
Ey mevce-i deryâ-yı âtâyâ-yı Muhammed
***
Beyanü'l-Hak mecmuasında yayınlanmış bir na't-ı şerif:
NA'T-I ÅžERÄ°F
Mefûlü Mefâîlü Mefâîlü Faûlün
Berk ursa ne dem aşk-ı dilârâ-yı Muhammed
Pür neş'e eder gönlümü sevdâ-yı Muhammed
Kânûn-ı firâkında yanub tasliye-i hânım
Oldum ezeli âşık-ı şeydâ-yı Muhammed
Yüz sürmek için hâkine hayli emelim var
Dîdemde tüter Yesrib u Bathâ-yı Muhammed
Gûş etmedeyim sanki o "lebbeyk"leri şimdi
Nûr eyledi huccâcı tecellâ-yı Muhammed
Gönlüm dolaşır şimdi muhît-i urefânı
Etdikce tecelli dem-i edhâ-yı Muhammed
Yevmü'l-arafe işte dün olmuşdu müzeyyen
Başdan başa huccâc ile sahrâ-yı Muhammed
Haccu'l-Harameyn oldu bugün zümre-i uşşâk
Hem eylediler arz-ı tevellâ-yı Muhammed
Tâ'if sana fikrimdir eyâ şanlı Medîne
Kendim olamazsam da cebîn-sây-ı Muhammed
Müştâkım ayân ol hele sen kıble-gehimde
Ey Mekke eyâ mevlid-i ulyâ-yı Muhammed
Azm eyledi tab'ım yine tanzîm-i nu'uta
Yükseltdi sünuhâtımı ma'na-yı Muhammed
Sıdkı beni elbette komaz dehrde mahrûm
Eltâf-ı fuyüzât-ı mu'allâ-yı Muhammed
***
Çile esnasında söylediği aşağıdaki beyit, levha yapılarak dergâhın meydanına asılmıştır:
Âlem-i bâlâ-yı âşka per-küşâ olmak için
Dâhil-i meydân olub tennûre aç pervâza gel
Hest-i mevhûmunu yakmak dilerisen aşk ile
Matbah-ı Molla'ya gir, kânûn-ı âteş bâza gel.
***
Şeyh Celaleddin Efendi vefat ettiğinde çok müteessir olan Tâhir'ul Mevlevî, şeyhinin mezarı başında iken şu şiir dilinden dökülmüştür:
Beni de nezdine celbet Åžeyhim
Yaşamak gayrı bana verdi melâl
Ne içün böyle yetîmin kalayım
Eylemezdin beni asla ihmâl
Pâyini öpmüş iken kabrine âh
Olayım böyle revâ mı rû-mâl
***
Arûza hâkim olan ve ilk şiirlerinde genellikle arûz veznini kullanan Tâhir'ul Mevlevî, dilediğinde sâde bir Türkçe ile ve millî vezin denilen parmak hesâbıyla güzel şiirler de yazmıştır. Koşma tarzında söylediği şu şiir gibi:
Mahabbet tarîkı ne dik yokuşmuş
Bu şeydâ tabîat orada koşmuş
Bir zaman sanırdım o koşma hoşmuş
Fakat ÅŸimdi artık canımı sıktıÂ
Ne müşkil belâ bu, sevilme, sev de
Olmasın vefâ hiç kühende, nevde
Gönül dedikleri şu vîrân evde
Ne kadar vefâsız oturdu çıktı!Â
Her kimi sevdimse oldu cefâcı
Birini görmedim olsun vefâcı
Her biri sanırsın birer kiracı
Sîneme girip de içinden yıktıÂ
Aşkın âteşine tutuştum yandım
Bin türlü acıklı renge boyandım
Tâkatim tükendi artık usandım
Sevgiden yaralı yüreÄŸim bıktıÂ
Bakışı ne kadar olsa da süzgün
O süzgün bakıştan içerim üzgün
İnledim, âhengi olmadı düzgün
Sevdâdan rûhumun sazı kırıktı
***
MÜNÂCÂT
Dilden bu güneh jengini dûr eyle İlâhî
Mir'ât-ı tecellâ-yı Gafûr eyle İlâhî
Mahv etme ki ol jengi nedâmetle sirişkim
Her katresini lücce-i nûr eyle İlâhî
Benden alarak gaflet ü teşvîş-i sütûru
Vâkıf-şode-i ilm-i sudûr eyle İlâhî
Hecrin ile mâtem-kededir hâne-i kalbim
Vaslın ile bir dâr-ı sürûr eyle İlâhî
Öldür burada ölmeden evvel beni yâ Rab(1)
Âgâh-ı ma'ânî-i nüşûr eyle İlâhî
Mîkât-ı tekarrübde edüp rûhu Kelîmin
Sînâ-yı dili nûr ile Tûr eyle İlâhî
Zâhir olarak onda senâ berk-ı ena'llah(2)
Rü'yetle beni ehl-i huzûr eyle İlâhî
Mahv eyleyerek hesti-i mevhûmum-ı bende
Zâtınla sıfâtınla zuhûr eyle İlâhî
Benlik olarak Senliğe müstağrak u nâ-bûd
Bir zerreyi müstehlek-i hûr eyle İlâhî
Tâhir kulunu kesret-i cürmüyle ber-â-ber
Mir'ât-ı tecellâ-yı Gafûr eyle İlâhî.
***
Pîr'i Hz. Mevlânâ'ya atfettiği bir rübaî:
Ey neş'e-dih-i gamîn olan Mevlânâ
Şâdî-i dil-i hazîn olan Mevlânâ
Kurtar bizi hestî-i ademden lillâh
Ey dâd-res-i enîn olan Mevlânâ
Â
Ey matla'-ı Şems-i dîn olan Mevlânâ
Bürhân-ı dili yakîn olan Mevlânâ
Öldür bizi aşkınla be-hakk-ı Zerkûb
Ey tâb-ı Hüsâm-ı dîn olan Mevlânâ
***
Hz. Mevlânâ için yazdığı bir başka rübaî:
Oldu da lutf u keremle seyyid ü Mevlâ bana
Lâ-yezâlî bir şeref bahş etti Mevlânâ bana
Nisbetimdir çok şükür Allâh'a Tâhir Mevlevî
Bendelik hünkâr-ı aşka rütbe-i bâlâ bana
***
Üstad aşağıdaki gazelinde ise kendi vatanında gurbet hissettiğini anlatır:
Vatan mı bilmiyorum diyâr-ı gurbet mi?
Serinde memleketin başka bir hevâ duyarım
Gözümde oldu benim kâinât bigâne
Bakıp bakıp da ona meyl-i inzivâ duyarım
***
Ãœstad'dan bir baÅŸka gazel:
La'l-i leb-i cân-bahş ki sahbâ-yı meveddet
İhyâ-yı dil etmekte Mesîhâ-yı meveddet
Peymâne-i mesti nigeh-i neş'e-fezâsı
Sîb-i zenahı nukl-i sefâ-zâ-yı meveddet
Ruhsâre-i gül-gûnesi çün verd-i behiştî
Gülnahl-i sehî kâmeti tûbâ-yı meveddet
Ey kâkül-i şebbûları sünbül gibi pür-çîn
Gül-bûy u perî-rûy u semen-sâ-yı meveddet
Yaktın beni âteşlere evvel nigehinde
Ettin dilime sevdiğim ilkâ-yı meveddet
Hissetti gönül kim ne demek râz-ı mahabbet
Bildim ne imiş nükte-i garrâ-yı meveddet
Min ba'd zebânımla cenânımda çü Tâhir
Cârî olacak ism ü müsemmâ-yı meveddet
***
Üstad'ın "Çilehâne Mektupları" ndan birinde yazdığı gül gazeli:
Dâğ-ı dilden gülşen-i sînemde açtım ben de gül
Görmeyen görsün güşâde olduğun külhanda gül
Ağla ey göz saky için gülzâr-ı dâğ-ı kalbimi(3)
Çünkü şebnemden olur neşv ü nemâ yabanda gül
Gördüm ol âhen-dili güller takınmış göğsüne
Bak meğer peydâ olurmuş levhâ-i âhende gül
Güllü bir entâri giymiş seyr edin ol gül-nihâl
Gülde Gülşenler temâşa eyleyin gülşende gül
Ey bahâr-ı hüsn ü ân güller açılmış sû-be-sû
Bir şeker-handeyle aç la'linde cânım(4) sen de gül
Lütf u ihsân eylesen birlikte çıksak gülşene(5)
Olsa pây-endâz-ı teşrîfin olup efgende gül
Süsleyip gül-bûselerle cismini görsem seni
Lebde gül ruhlarda gül sînende gül gerdende gül
Saklasam gördükçe şevkimden nihâl-i kâmetin
Gül içinde her taraf dâmende pîrâmende(6) gül
Şöyle yaslansan da ey ârâm-ı cânım sîneme
Görseler âğûş-ı bülbülde olur nâzende gül
Kalsa Gülşenler bize ben susturup bülbülleri
Olsa ruhsâr-ı latîfinden senin şermende gül
Gülsitân-ı hüsne ben Tâhir gibi ey dil-sitân
Andelîb-i aşk olurdum sen de bir zîbende gül
***
Kâfiye endîem u ân yâr-ı men
Gûyedem mendîş cüz dîdâr-ı men (Ben kafiye düşünüyorum, yârim ise beni görmekten baÅŸka bir ÅŸey düşünme diyor.)Â
***
Allâme-i zü-fünûn-ı aşkem
Dîvâne-i sad cünûn-ı aÅŸkem (AÅŸk fenlerinin allâmesiyim; yüzlerce aÅŸk deliliÄŸinin divanesiyim.) Â
***
Üstad, yakın dostu Ahmet Remzi Akyürek'e yazdığı mektuplarından birinde: "Fakir, şiirime iştirak edecek, söylediğimi dinleyecek adam arıyorum da bulamıyorum" diyerek aşağıdaki kıt'a'yı yazmıştır:
Tab'-ı çâlâkem şode nâ-çâr süst
Merdüm ender hasret-i fehm-i dürüst (Çevik yaratılışım sonunda çaresiz tembelleÅŸti. GözbebeÄŸim doÄŸru anlayacak birini görmenin hasreti içinde kaldı.)Â
***
Çilehâne Mektupları'ndan birinde yazdığı hazin yüklü bir gazel:
Her ne dem Îsî-i la'l-i yâri tezkâr eylerim
Hâtır-ı zârı onun şevkiyle bîmâr eylerim
Sîneme müjgânlarından çâre ümmîd eyleyip
Cânımı âmâcgâh-ı merge ihzâr eylerim
Yâd edince âb u tâb-ı gonce-i ruhsârını
Dâğ-ı hasretle ser-â-pâ cismi gülzâr eylerim
Hâbdan bang-i enînimle o şûhu kaldırıp
Fitne-i hâbîdeyi nâlemle bîdâr eylerim
Ârzû-yı setr-i mâ-fi'l-bâl ederken yârimi
Gördüğümde aşkımı eşkimle izhâr eylerim
Cürm ise dil-dâde olmak kurretü'l-aynım sana
Ben o cürmü işledim ey mâh ikrâr eylerim
Tîğ-i gamzense cezâ-yı cürm-i ser-bâzân-ı aşk
Ben ona cân u teni minnetle îsâr eylerim
Maksadım Tâhir gazel yazmak değildir böylece
Hâl-i kalb-i zârımı dildâra iş'âr eylerim
***
Duygusallığın zirvesinde olan Üstad'ın, dostu Ahmet Remzi Akyürek'e yazdığı mektuplarından birinde bahsettiğine göre; Ahmet Remzi Bey'in yazdığı mektup Gâlib Efendi'nin lütufnâmesine sarılı bir şekilde eline ulaşır. Oldukça duygulanan şairimiz aşağıdaki beyiti terennüm ederek mektubu mütalaa ettiğini yazar:
Nesîm-i ravza-i firdevs hîç dânî çîst
Peyâm-ı yâr ki nâ-geh be yâr mî âyed (Cennet bahçesinin rüzgârı nedir bilir misin? Zaman zaman yârdan haber gelmesidir.) Â
***
Üstad aynı zamanda bazı âyet ve hadisleri de şiirlerinde kullanmıştır. İşte birkaç örnek:
"Dünya mü'minin zindanı ve kâfirin cennetidir"(7) hadisinin mealini şu şekilde nazm etmiştir:
Olanlar cevher-i iman ile gencûr-i rûhânî
Ya illetten, ya kılletten, ya zilleten değil hâlî
Bu hâle bir de dervişlik ederse inzimâm, ol dem
Üçü birlikte mahveyler o merd-i fakr-i hoş hâli
***
"Cennet, anaların ayakları altındadır"(8) hadisini ise mealen şöyle dizelere dökmüştür:Â
Evladım diyerek candan kucaklar
Bulsa imkânını ruhunda saklar
Bu kadar ÅŸefkat, bu kadar sevgi
Bulunmaz sanırım babada belki
Onun için demiş Nebiyy-i zîşân:
Ananın ayağı altında cinân
Ey evlâd, ananın bastığı yere
Sür yüzünü, ruhun cennete gire
***
İslâm'a yöneltilen saldırılara karşı da İslâm'ın yüceliğini anlatan şiirler yazan Tâhir'ul Mevlevî aşağıdaki şiirini vefatından on yıl evvel yazmıştı:
DİNİ DE DİNSİZLİĞİ DE BİLMEYEN BİR DENSİZE
Ey zübbelik olusun diye ilhâda hevesle
Söndürmeye kalkan güneşi sıska nefesle
Bir sıska solukla güneşin şu'lesi sönmez
Azminde senin akl u şuurun da görünmez
Bak, bir dene, kandil-i ilâhî'yi git üfle
İtfâya muvaffak olamazsın onu püfle
Sıçrar sana Hakk'ın oradan kahrı şirârı
Boylarsın o dem ka'r-ı cehennemdeki nârı
Bigâne kalır ruhuna da rahmet-i Hakk'ın
Takibe koşar hâtıranı la'neti Hakk'ın
Şeytan bile senden olacaktır müteberri
Yapmaz o senin ettiğin ilhâd ile şerri
Sen bâtılı hak, hakkı da bâtıl sanıyorsun
Cehle dayanıp gaflet ile çalkalanıyorsun
Bir kerre düşün vâr ise ger zerre şuûrun
Baykuştur olan düşmen-i bî-rü'yeti nûrun
Bir hayvan o, yok nûra nigâhında tahammül
Sen insan isen aç gözünü eyle teemmül
Tetkikte çalış dini, onu etmeden inkâr
İnsâf ile, ihlâs ile kıl cehdini ikrâr
Evvel çalışıp öğrenerek sonra hüküm ver
Zirâ olamaz câhil olan hâkim-i dâver
Çekmekte senin bilmeyerek halt-ı kebirin
Hep hande-i tezyifini bâlâ ile zîrin
Hakkında dua etmede kalbim, sana kinsiz
Ey cehline aldanmış olan sâdece dinsiz
Âkif gibi ben de diyorum Rabbi Kerim'e
Envâr-ı huda gösteri ver halk-ı esîme
Müminlere imdâda yetiş merhâmetinle
Mülhidlere lâkin daha çok merhamet eyle
***
Hayatı boyunca pek çok sıkıntılar çekmiş, ihanetler görmüş olan Tâhir'ul Mevlevî, bazı şiirlerine bu yaşadıklarını yansıtmıştır:
GAZEL
Gâh insân nâ'il-i ikbâl olur âlem bu yâ
Âric-i eflâk âli'l-âl olur âlem bu yâ
Gâh darb-ı müşte-i takdire uğrar ensesi
Sadme-i edbâr ile pâ-mâl olur âlem bu yâ
Gâh bir hiçden ibâretken çıkar herşey olur
Fikrini infâz için fa'al olur âlem bu yâ
Gâh herşeyken düşer piste-i hiçâ hiçede
Mevki'i duçâr-ı istibdâl olur âlem bu yâ
Gâh olur ki cümle indinde görürken ihtirâm
Gâh bir şekvâ-yı kîl-ü kâl olur âlem bu yâ
Gâh olur ki fethine hasret çekenler meclisin
Seddine yâ feshine meyyâl olur âlem bu yâ
Ser-nüvişt-i millet-i merhûmeden bahs eyleyen
Gâh olur beyhûde bir kavvâl olur âlem bu yâ
Bir tarafda böyle hırgür bir tarafda gîr ü dâr
Hûn-ı nâ-hak çullara seyyâl olur âlem bu yâ
Kör ebe oynar gibi bazen siyasiyyât-ı mülk
Böylece bâzice-i etfâl olur âlem bu yâ
Dûd-ı gafletden kararmış ufkumuz insâf edin
Belki bir nûr-ı hüdâ cevvâl olur âlem bu yâ
***
Şiir hakkındaki bazı manzûmeleri ise şöyledir:
Ey aşkı bana eyleyen ilhâm-ı ma'âlî!
Senden bulurum şi'rime ma'nâ vü me'âli
Fikrim gibi şi'rim de cemâlinle müzeyyen
Şi'rim gibi fikrim de hayâlin ile mâlî
***
Bî-tekellüf kalbimin intâkıdır her bir sözüm
Yoktur ey Tâhir! Benim şi'rimde reng-i ıstınâ'
***
Şâirliğe duygu kifâyet etmez
Bilmeyen bir adam ileri gitmez
Fikir mahsûlleri kırlarda bitmez
Yağmurla yetişmez, çimen değildir
Â
Okumak gerektir yazmadan evvel
Oku, yaz! Demek de eski bir mesel
İlhâma bağlanış -kalmışken echel-
İnan ki doğru bir güven değildir
Â
SaÄŸlam baÅŸta olsun pek saÄŸlam fikir
Bilgi, o kasada nakit gibidir
Yoksa boÅŸ kasadan ne fayda gelir
Bir kafâ, kal'ada beden değildir
Â
Girmek için edeb denilen yola
Bilgi denizine dal, çık, bocala
San'at engininde gemini kolla
Pürüzlü bir kalem dümen değildir
Â
Taklîd vâdîsinde savurup tozan
Üslûb değiştiren, ağzını bozan
Olsa da farzâ asrî bir ozan
Millî varlığını seven değildir
***
Hoş görülmüş gazellerin rengi
Varmış onlarda bir yek-âhengi
Â
Söz demek irtibât-ı ma'nâdır
Olmalı söz o tarz ile sâdır
Â
Evveli, ortası, sonu ayrı
Söze derler mi saçmadan gayrı
Â
Bir gazel olmayınca yek-âheng
Hırdavat sergisi olur reng reng
Â
Muhtelif fikrin olsa ger mezârı
Görünür öyle sözde bit pazarı
***
Üstad'ın hece vezni ile yazdığı birkaç şahane gazelini okuyalım:
İnsanda gözlenen sanma yüzüdür
Ondan beklenilen ancak özüdür
Â
Bir kişi tutmalı verdiği sözü
Mert olan kimsenin özü sözüdür
Â
Âdem oğlu sâdık olmalı, yoksa
İki yüzlü, halkın en yüzsüzüdür
Â
Ey Hakk'ı görmeyen vâsıta ara
Gözlük, seçmiyenin görür gözüdür
Â
Muhabbet ateşi gerek gönülde
Dâne yetiştiren yaz gündüzüdür
Â
Kestirme ararsan Hakk'a tarîk
Aşka sâlik ol ki, yolun düzüdür
Â
Böyle mi yazardı şi'ri ne yapsın
Zavallı kalemim dil öksüzüdür.
Â
Ey Tâhir hayâtın baharı geçti
Şu mevsim ömrümün artık güzüdür
31 Mart 1947
***
O güzel ne kadar dikenli bir gül
Yırtma acısına dayanmaz gönül
Â
O acı yüzünden inlesen dursan
Kulak bile vermez, eder tegafül
Â
Dağıtır görenin hemen aklını
Her kımıldanışta o hırçın kâkül
Â
Yüzüne doyunca bakma ne mümkin
Çehresine çeker hicrandan bir tül
Â
Sevenin sararıp solsa da rengi
Onun yanakları olmada gül gül
Â
Gonca gibi ağzı bir gülümsemez
Bağrı yanık âşık kesilse de kül
Â
Böylesine sevmek akıl mı Tâhir
Bir kerre düşün de o bağdan sökül
18 Nisan 1946
***
Ve son olarak Üstad'ın tercüme ettiği şiirlerden birkaç örnek verelim.
Üstad, Mevlânâ Hazretleri'nin rübai'lerini manzum olarak dilimize çevirmiştir:
Âteş bırakan kalbimize el-hak o
Taksîr edecek râhımızı mutlak o
Ger halk-ı cihân olsa tabîb-i hâzık
Hall eyleyecek müşkilimiz ancak o
***
Üstad, Arapça şiirler de tercüme etmiştir. İmam Şâfiî'den dilimize kazandırdığı bir şiiri:
Yâdigâr etmiş İmâm-ı Şâfiî
Fikr-i âtîyi cihân-ı ibrete
Şâir olsaydım yazardım mersiye
İrtihâl-i ravh-ı insâniyyete
***
Hazret-i Ali'ye isnat edilen bir kıt'a'nın tercümesi:
Eyleyip şükr ü kanâat kısmete
Terk-i cân et olma muhtâc-ı leîm
Dilde pervâ-yı maîşet olmasın
Rızka kâfildir Hudâvend-i Kerîm
***
XV. y.y.'ın meşhur şâirlerinden İranlı Hafız-ı Şirâzî'nin (Ö. 791/1389) Divân'ından manzum tercümeler yapmıştır. İşte bir tanesi:
Bahâr eyyâmı gül elde tutar peymâne-i sâfî
Olur bin dil ile bülbül anın guya-yı evsâfı
Alub divan-ı eş'ârı ele çık sen de sahrâya
Bırak endişe-i dersi düşünme keşf-i Keşşâfı
Fakîh-i medrese dün mest idi verdi bu fetvâyı
Şarâba hürmet et yutma sakın emvâl-i evkâfı
Â
DÄ°PNOTLAR
(1) "Ölmeden önce ölünüz" Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, II, 291 hadisine telmih yapılmıştır.
(2) "Ben, âlemlerin Rabb'ı olan Allah'ım" Kasas XXVIII/30 âyetine telmih yapılmıştır.
(3) Sînemi.
(4) Rûhum.
(5) Bir seher vaktinde çıksak sevdiğim gülzâra biz.
(6) Pîrâhende.
(7) Müslim, Sahih, Zühd, 1, Tirmizî, Sünen, Zühd, 16.
(8) Aclûnî, Keşfü'l-Hafa, I, 335.
FotoÄŸraflar
 1- Tâhir'ul Mevlevî
2- Ahmed Remzi Akyürek
Â
Devam edecek…
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-3
Yaşadığı Ortam Şeyh Alâuddîn, Osmanlı İmparatorluğunun son zamanları, Birinci Dünya Sa
ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-2
Tasavvufi Yönü Şeyh Alâuddîn, evvela pederinin yanında Nakşibendî Tarikatına girmiştir. F
ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-1
Nesebi Şeyh Alâuddîn el-Ohinî hicri 1299 (M.1881) yılında Bitlis’e bağlı Norşin (Güro
HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -5. BÖLÜM-
“Hasan Basri Çantay, tasavvufun ruhu ve ahlâkı üzerindeki etkilerinin görüntüsü olarak sâ
HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -4. BÖLÜM-
Türk Edebiyatının önemli şâirlerinden olan Hasan Basri Çantay, klasik formlarda yazılmış Å
HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-
TASAVVUFA OLAN İLGİSİ Hasan Basri Çantay çocukluğundan itibaren tasavvufa merak salmıştı
HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -2. BÖLÜM-
ÜSTAD MEHMED ÂKİF’LE DOSTLUĞU VE MİLLETVEKİLLİĞİ Büyük şâirimiz Mehmed Âkif’le ol
HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-
Son devrin önemli âlim ve entelektüellerinden olan Hasan Basri Çantay, çok yönlü kültüre sa
KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-
Şer’iyye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Mehmed Vehbi Efendi, hiçbir partiye girmeme konusunda
KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -1. BÖLÜM-
Şer'iye ve Evkaf Vekili bulunduğu sırada Vekâletin resmî atlı arabasına bir gün bile binmem
SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -2. BÖLÜM-
Eser yazmaktan daha çok talebe yetiştirmeye önem veren Sadık Efendi'nin ferâiz konusunda basıl
- SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -1. BÖLÜM-
- BEKİR HÂKİ EFENDİ (1882-1975)
- TÂHİR’UL MEVLEVÎ (1877-1951) -4. BÖLÜM-
- TÂHİR’UL MEVLEVÎ (1877-1951) -3. BÖLÜM-
- TÂHİR’UL MEVLEVÎ (1877-1951) -2. BÖLÜM-
- TÂHİR'UL MEVLEVÎ (1877-1951) -1. BÖLÜM-
- HACI CEMAL ÖĞÜT (1887-1966) -2. BÖLÜM-
- HACI CEMAL ÖĞÜT (1887-1966) -1. BÖLÜM-
- ÖMER NASUHİ BİLMEN (1884-1971) -3. BÖLÜM-
- ÖMER NASUHİ BİLMEN (1884-1971) -2. BÖLÜM-
- ÖMER NASUHİ BİLMEN (1884-1971) -1. BÖLÜM-
- MUSTAFA SABRİ EFENDİ (1869-1954) -3. BÖLÜM-
- MUSTAFA SABRİ EFENDİ (1869-1954) -2. BÖLÜM-
- MUSTAFA SABRİ EFENDİ (1869-1954) -1. BÖLÜM-
- BABANZADE AHMED NAİM-2.BÖLÜM
- BABANZADE AHMED NAİM(1872-1934) 1.BÖLÜM
- ELMALILI HAMDİ YAZIR-3. BÖLÜM
- ELMALILI HAMDİ YAZIR-2. BÖLÜM
- ELMALILI HAMDİ YAZIR (1878–1942)
- HÜSREV AYDINLAR HOCAEFENDİ(1884–1953)
- ALİ ULVİ KURUCU BEY–2.BÖLÜM
- ALİ ULVİ KURUCU BEY-1.BÖLÜM
- MEHMED AKÄ°F VE BEDÄ°ÃœZZAMAN
- MEHMED AKİF ERSOY-3. Bölüm
- MEHMED AKİF ERSOY - 2. BÖLÜM
- IZDIRABIMIZIN ŞÂİRİ - MEHMED ÂKİF ERSOY(1873-1936)
- GÖNENLİ MEHMED ÖĞÜTÇÜ EFENDİ(1901-1991)
- GÖNENLİ VE BEDİÜZZAMAN
- Ä°SKÄ°LÄ°PLÄ° ATIF HOCA(1876-1926)
Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.
Zümre, 41
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."
"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Cumhuriyet'in ilanı(29 Ekim 1923) *Sütçü İmam Maraş'ta direnişi başlattı(31 Ekim 1919) *I.Dünya Harbine girdik(1 Kasım 1914) *İmam-ı Rabbani Hz.lerinin İrtihali(2 Kasım 1624) *Hz.Ömer(r.a.)'in Şehadeti(3 Kasım 644)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...