HZ. PEYGAMBER NÜBÜVVETİN MÜHRÜDÜR
Nübüvvetin son bulmasının (hatm-ün nübüvve) tefsirine gelince; bu, hangi neviden olursa olsun Muhammed (s.a.v.)’den sonra hiçbir peygamber gelmeyecek; onun, vefatı ile nübüvvet ve risalet silsilesinin kesilecek son peygamberdir demektir.
Nübüvvetin son bulmasının (hatm-ün nübüvve) tefsirine gelince; bu, hangi neviden olursa olsun Muhammed (s.a.v.)’den sonra hiçbir peygamber gelmeyecek; onun, vefatı ile nübüvvet ve risalet silsilesinin kesilecek son peygamberdir demektir. Nübüvvet iddia eden ve davasında onu tasdik edenler yalancıdırlar ve İslam dairesinden çıkmışlardır. Bu, ta başlangıçtan bugüne değin Müslümanların üzerinde ittifak ettiği bir akidedir ve çeşitli İslam fırkları arasında da o hususta ihtilaf yoktur. Bu akide, Kur’an, Sünnet ve İcma-i Ümmet’in sütunları üzerine kaimdir.
1- Hatmü’n-nübüvve’nin Kur’an’la İspatı:
Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de Peygamber (s.a.v.) in peygamberlerin sonuncusu (hatemünnebiyyin) olduğunu açıklamıştır. Allah şöyle buyurur:
مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ
“Muhammed sizden herhangi birinizin babası değildir. Fakat Allah’ın Rasulü ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab: 33/40)
İster hatemü şeklinde ötre ile, isterse hatemi şeklinde kesre ile okuyalım fark etmez, her iki şekilde de aynı manadadır. “Hatem” kelimesi “hatm” mühürlemekten müştaktır. Ve mühür demektir. Eğer ta’ya kesre vererek “hatim” şeklinde olursak manası “mühür basan” demek olur; yok eğer “hatem” şeklinde olursak, bizzat mühür manasına gelir. Mana her iki şekilde de apaçıktır. Yani Allah-u Teâlâ Muhammed (s.a.v.)ile nübüvvet ve risalet silsilesi üzerine mühür basmıştır. Ayette geçen kelam da, bunu tam olarak ispat eder ve başka bir manaya mahal bırakmaz. Oğul edinmek Arablar arasında çok yaygındı ve onlar evlatlık oğulla, baba sulbünden gelen oğul arasında hiçbir fark gözetmezlerdi. Bu adet, bir kişi öldüğü zaman kızı veya oğlu olmasa bile -yakınlarını, onun verasetinden mahrum bırakan bir adetti. Aynı şekilde oğulluğun baba evindeki varlığı ve yaşayışı, onun öz oğlu ve kızından farklı değildi. Bu da toplumda birçok fitnenin çıkmasına sebep oluyordu.
Nihayet Allah-u Teala Ahzab suresinin başında evlat edinmenin kötülüklerini açıkladı. Sonra Zeyd bin Harise -ki Peygamberimizin oğulluğu idi- karısı Zeyneb binti Cahş’ı boşadığı zaman, Allah-u Teâlâ Peygamberine, onunla evlenmesini ve Arablar arasında devam ede gelen bu kötü âdeti ortadan kaldırmasını emretti. Fakat Peygamberimiz (s.a.v.) onunla evlendiği zaman, Yahudiler ve münafıklar bunu peygamber (s.a.v.) için kötü bir yüz karası olarak nitelendirdiler ve bu haberi yaymadık yer bırakmadılar. Halka, Muhammed (s.a.v.) in oğlunun karısı ile evlendiğini söylüyorlardı. Fakat Zeyd b. Harise’nin oğlu olmadığı söylendiği zaman, diyorlardı ki: farz edelim ki sizin şeriatınızda, oğulluğun boşadığı karı ile evlenmek mübahtır. Ama peygamberimiz bundan başka bir yol tutamaz mıydı?! Onların bu iddialarına cevap olarak Allah-u Teala Ahzab suresindeki bu ayetleri indirdi. Ve o ayetlerde Peygamber (s.a.v.)’in Zeyneb ile ancak Allah’ın emri üzerine evlendiğini bildirdi ve itiraz edenlere üç şekilde cevap verdi:
1- “Muhammed sizden herhangi birinizin babası değildir” Yani onun Zeyneb ile evlenmesi, oğulluğunun boşadığı karı ile evlenmesi demek değildir. Buna nasıl itiraz edebilirsiniz?
2- “Fakat o, Allah’ın Rasulü...”Yani onun vazifesi sadece sizlere şer’i hükümleri açıklamak değil; aksine o hükümlerle amel etmek ve kavminin o hükümlere muhalefet eden adetlerini yok etmek de vazifeleri arasındadır.
3- “Ve Peygamberlerin sonuncusudur.” Yani vahy nübüvvet silsilesi onunla birlikte kesilmiştir ve kıyamet gününe değin de ondan sonra ne bir peygamber ne de bir rasul gelecektir. Eğer düzeltmediği herhangi bir kötü hareket kalmışsa, bu demek değildir ki, bu kötü hareketi ondan sonra gelecek bir başka peygamber ortadan kaldıracaktır.
Bu ayetin, Kadıyanilerin tefsir ettiği gibi tefsir edilmesi mümkün değildir. Kadıyaniler bu ayeti şöyle tefsir ettiler:
“Peygamber (s.a.v.), karındaşlarına nübüvvet kapısını açacak ve istediği kimseye nübüvvet mührünü verecektir. Yine bu ayetin, Muhammed (s.a.v.) peygamberin ne üstünü idi ve onunla (sadece) nübüvvetin faziletleri tamamlandı. Binaenaleyh vahy ve nübüvvet silsilesi kopmadı, şeklinde tefsir edilmesi de mümkün değildir. Birbirini tutmayan bu iki mana da, ayetin gerçek manası olamaz.
2) Hatmün nübüvvenin Hadisle İspatı:
Peygamber (s.a.v.)bu ayeti çeşitli yerlerde, şüpheye mahal bırakmayacak şekilde tefsir etmiştir. Kalbinde zerre kadar iman olan bir kimsenin ömrü boyunca bu ayeti başka bir şekilde te’vil etmeye yeltenmesi mümkün değildir. Hadis-i şeriflere bir göz atan kimse, Peygamber (s.a.v.) in bütün hayatı boyunca bu ayeti bir veya iki defadan fazla açıklamadığını, aksine onu muhtelif zamanlarda apaçık lafızlarla tefsir ettiğini görür ki, bu manayı izah için onlardan daha açık lafızların söylenmesi mümkün değildir.
3) İcma-i Ümmetle İspatı:
İslam âlimleri, İslam’ın ilk günlerinden ta zamanımıza kadar bu ayeti biraz önce belirttiğimiz şekilde tefsir etmişlerdir. Onların bu sözlerinden de anlıyoruz ki, her devir ve her kıt’ada yaşayan müfessirler bu ayeti aynı şekilde tefsir etmişler ve haklarında en ufak bir ihtilaf hadisesi daha nakledilememiştir.
4) Sahabenin İcmaı Yönünden İspatı:
Allah kendilerinden razı olsun, sahabe-i kiram, Peygamber (s.a.v.) in vefatından sonra, peygamberlik iddia eden ve onları tasdikleyen herkese karşı savaşmışlardır. Bu meyanda zikredebileceğimiz ilk örnek, daha Peygamberimiz (s.a.v.) hayatta iken nübüvvetini iddia eden Müseyleme’nin Peygamber (s.a.v.) in peygamberliğini inkâr etmediğini, aksine onun risaletini kabul ettiğini fakat aynı zamanda kendisinin de bir peygamber olduğunu iddia ettiğini haber vermektedir.
Vakıa, Taberi meşhur tarihinde onun Peygamber (s.a.v.) e gönderdiği mektubu nakletmektedir. Mesela mektubun başında şöyle denilmektedir: “Allah’ın Rasulü Müseyleme’den, yine Allah’ın Rasulü Muhammed’e (s.a.v.) Selamün Aleyküm. Ben bu işte sana ortak oldum.” (Taberi, c. 3, S: 339)
Fakat her ne kadar o peygamber (s.a.v.) in nübüvvetini itiraf etmiş ise de, yine kafir kabul edilmiş ve İslam dairesinden taşra çıkarılmıştır. Sonra tarih kitapları, Beni Hanife’nin Müseyleme’ye bütün kalpleri ile ve samimiyetle inandıklarını haber vermektedir. İbni Kesir “El-Bidayetü ve’n-Nihaye” isimli eserinde, Beni Hanife’nin bu fitnedeki rolünü ve getirdiği belaları bütün vecheleri ile izah etmektedir.
Hatmünnübüvve meselesinde sahabe arasında üzerinde ittifak edilen görüş budur. Kur’an ve sünnetten sonra İslam kanunları arasında en kuvvetli ve güvenilir senedin sahabenin icmaı olduğu şüphesizdir. Zerre kadar aklı olan bir kimsenin Peygamber (s.a.v.) ile doğrudan doğruya sahabenin icmaının herhangi bir dini mesele hakkında sahih bir görüş kabul edilmeyeceğine inanması, dinin, zamanımızdaki filan veya falan kimsenin gittiği yol olduğunu iddia etmesi yahut zannetmesi mümkün değildir..
5) Alimlerin Görüşleri Yönünden İspatı:
Hatmünnübüvve meselesinde İslam fakihlerinin, muhaddislerinin ve müfessirlerinin görüşlerine gelince; ilk asırda İmam Ebu Hanife’den on üçüncü asırda allame Alusi’ye kadar hiçbir âlim birbirinin zıddına söz söylememiştir. Mesela onlardan, Hindistan’dan Alimgiriyye gurubunu, İran’dan İmam-ı Gazzali’yi, Maveraünnehirden Molla Aliyyül Kari’yi, Şam’dan allame İbni Kesir’i, Mısır’dan İmam-ı Süyuti’yi, Türkiye’den İsmail Hakkı’yı(İsmail Hakkı Bursevi, Ruh-ul Beyan Tefsirinin müellifi), Irak’tan allame Alusi’yi, Yemen’den Şevkani’yi, Merakeş’ten Kadı İyaz’ı, Endülüs’den İbn-i Hazm’ı ve fetvalarını zikredebiliriz. Eğer onlardan Zemahşeri Mu’tezili idi dersen, İmam-ı Razi’nin de Eşarilerden olduğunu; Kadı Şevkani’nin ehl-i hadisten, İmam-ı İbn-i Hazm’ın Zahirilerden, Allame İbni Kesir’in Hanbelîlerden, İmam-ı Gazzali’nin Şafiilerden, Kadı lyaz’ın Malikilerden, allame İsmail Hakkı’nın, Alusi’nin ve İbni Nüceym’in Hanefilerden olduğunu da göreceksin. Şurası en büyük bir delildir ki, şarktan garba, cenubtan ta şimale kadar, her bölge ve her devirde yaşayan Müslümanların akidesi, Kürateşi şehrinde İslam cemiyetleri kongresinde ilan edilen akide ile tıpa tıp uyuşmaktadır.
Bu Akide İslam’ın Temelidir:
Her halükarda şunu aklımızdan çıkarmamalıyız ki, hatmünnübüvve akidesi, hakkındaki ihtilaf noktalarına, neticelerine, fikir ve görüş savaşına karşı çıkılmaması mümkün olan nazari bir mesele değildir. Bilakis o, İslam ümmetinin binasının üzerine kurulduğu biricik temeldir. İslam ümmetinin birliğinin bekası onun sağlamlığına bağlıdır. Onun yıkılması yahut sarsılmasının zararları sadece din dairesi içinde kalmaz. Aksine bu aynı zamanda, İslam ümmetinin medeni, siyasi ve iktisadi yahut sosyal ya da devlet yönünden parça parça olması demektir.
Müslümanlar içinde, İslam’ın asıl ve füru akideleri hakkında çeşitli ve zorlu ihtilafların çıktığı ve hâlâ da çıkmakta olduğu; bütün bunların da, sosyal hayatımızı zedeleyen kötü neticeler doğurduğu ve doğuracağı şüphesizdir. Fakat büyük şahsiyetlerin bile inkar edemediği bir hakikat varsa o da şudur ki, ilk asırdan ta günümüze değin millet birliğimizi koruyan, bizi âleme tek bir ümmet olarak tanıtan başımıza gelen felaketlere yahut kavmi tehlikeli meselelere karşı sırt sırta vererek mücadele etmemizi kolaylaştıran unsur, sadece tek bir Peygamber (s.a.v.) uymakta icma etmemizdir. Allah göstermesin, eğer bu temel yerinden zerre kadar oynar veya sallanır ve bizi birbiriyle vuruşan muhtelif milletlere ayıracak yeni nübüvvet iddiaları baş gösterirse, o zaman hangi kuvvet yakamızın dağılmasını, söz birliğimizin bozulmasını, vahdetimizin ebediyyen parçalanmasını önleyebilir? Ve elimizde, ilerde söz birliğimizi tekrar temin edecek ne gibi bir kozumuz kalabilir ki?!
Kaynak
Ebu’l âla el-Mevdudi
Kadiyanilik Nedir
Hilal Yayınları
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
EŞREF EDİP’TEN; “SİZ Mİ DİNE KARŞI DEĞİLDİNİZ?”
1950 seçiminden az sonra, eski başbakanlardan, medrese kökenli Şemseddin Günaltay, İzmit CHP
Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır.
Nûr, 38
GÜNÜN HADİSİ
Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...