MUZAFFER ÖZAK EFENDİ(1916-1985)-2.Bölüm

İbrahim Fahreddin Efendi’ye intisap eden Muzaffer Efendi’nin hali gün be gün değişir. Virdler bittikçe varidatlar kalpte zuhur etmeye başlar. Kalp değiştikçe hal değişir. Hal değiştikçe makamlar kudsileşmeye başlar. Riyazat ve mücah


Ahmet Haliloğlu

ahmethaliloglu45@hotmail.com

2010-12-15 00:46:58

İbrahim Fahreddin Efendi’ye intisap eden Muzaffer Efendi’nin hali gün be gün değişir. Virdler bittikçe varidatlar kalpte zuhur etmeye başlar. Kalp değiştikçe hal değişir. Hal değiştikçe makamlar kudsileşmeye başlar. Riyazat ve mücahade cilası ile kalbini ilham-ı rabbaniye üs haline getiren Kitapçı Muzaffer Efendi; İbrahim Fahreddin Efendi’nin sağlığında zikr meclislerini idare etme ve sohbet etme şerefine nail olur.

Her fani gibi İbrahim Fahreddin Efendi’de 1886’da başlayan hayat yolculuğunu 1966 yılının Aralık ayında hitama erer. Karagümrük’te bulunan Halveti-Cerrahi Asitanesinin resmen son şeyhi İbrahim Fahreddin Efendi; ebedi âleme sırlanmadan önce Muzaffer Efendi’yi çeyizler. Hocalık icazetinden sonra irşad icazetini de yazar ve Cerrahi Asitanesinin postnişinliğini Muzaffer Efendi’ye bırakır.

Osmanlı’dan kalan âlim ve meşayihin birer birer göçtüğü devre de zor bir vazife ile karşı karşıya kalan Muzaffer Efendi’ye mahlas olarak “ Şeyh Aşki” lafzı talim edilir. Hakikaten de Muzaffer Efendi devrinde Halvetiliğin Cerrahi Şubesi buram buram aşkı dünyanın dört bir tarafına saçılacaktır. Ümmet için yanıp tutuşan Muzaffer Efendi; o küçücük sahaf dükkânını bir irşad meclisi haline getirir. Gelen giden urefanın, ulemanın haddi hesabı yoktur. Gönenli Mehmed Efendi’den Mehmed Zahid Kotku’ya kadar çilekeş âlimler sahaf dükkânının yolunu tutar.

Sadece sahaflık yapmaz Muzaffer Efendi. Kırk senedir Osmanlı’nın topraklarında Osmanlı’nın medrese ders kitapları basılmamaktadır. Eldeki kitaplar yıpranmış, Arap âleminden Hac mevsiminde güç bela gelen kitaplara ise güvenilememektedir.

Anadolu, Menderes ile beraber şaha kalkmış; Kuran Kursları ardı ardına açılmaya başlamış, Süleyman Hilmi Efendi’nin talebeleri yurtları medreseye çevirmiş; Ali Haydar Efendi’nin talebeleri köhne dairelerde nasara yensuru seslerini tekrar diriltmiştir. Üç beş âlim; kuru soğan ekmek ile karın doyurmakta ama talebe okutmaktan vazgeçmemektedir. Mesela Hüsrev Aydınlar Efendi Hocanın sırtındaki yamalı pijamayı gören bir dostu, ilaç parası vermek istemiş, ama Hocaefendi ilaç parası ile talebelerine Müslim kitabını aldırtmıştır.

Talebeye doğru düzgün yardım eden de yoktur. Gönenli Mehmed Efendi’nin çuvalından ne çıkarsa talebe onunla yetinmek zorundadır. Gönenli Hazretleri; Reisül Kurra, kendisi için kimseden bir şey istemeyen o heybetli âlim, sırtına çuvalını atar, Nur-u Osmaniye Çarşısına dalmak zorunda kalır. İlmin başkentinde Kurra hafızların reisi, Osmanlı devrinde el üstünde değil, başlar üstünde tutulan zat, şimdi üç beş hamiyetli vatan evladını okutmak için esnafa gitmek zorunda kalır. Kimisi gelir Hocaefendinin çuvalına para bırakır, kimisi malzeme. Gönenli’den ayakkabı isteyen talebe, çuvaldan gömlek çıkarsa razı olacaktır. Ekmeğine zeytini katık olarak bulan talebeler bayram etmektedir. Ama kitap bulunmazsa nasıl okunacak ki?

İş Muzaffer Efendi’ye düşer. Lakabı zaten kitapçıdır. Salah Bilici Kitabevi’ni kurar. İlk önce Sarf basılır. Osmanlı’dan kalan üç beş âlim ilk sarf metnini gördüklerinde gözyaşlarına boğulur. Dile kolay elli senedir ilk kez basılmıştır. Ardından Nahiv gelir Avamiliyle, İzharıyla, Kafiyesiyle. Sonra Molla Cami. Mülteka’Celaleyn izler. Talebe ayrı bayram eder; dersiamlar ayrı... Muzaffer Efendi’ye hepsi gönülden müteşekkirdir. Yapılamayanı yapmış, ecdadın ders kitaplarını birer ikişer bastırmıştır.

Ama o bunları yaparken neler ile uğraşmaz ki... Bir yandan tekkeyi kapatmak isteyen, içimizden, ama ruhu bizden fersah fersah uzak insanlar ile mücadele eder ve tekkeyi çiğnetmez. Öte yandan; üç beş tercüme eser okuyup dükkânda“Niye sakal bırakmıyorsun” diye hesap soran çiğ gençler ile mücadele eder. Büyük veli bu lafa ne desin? Delinin mektubu okunmaz ki... Karşısındaki kibir dağlarını eriten o müthiş tevazusunu sergiler: “Ben sakal bırakacak olgunluğa erişmedim ki evlat.” O genç; el yazma eserlerde uzman olan Muzaffer Efendi’nin baba tarafından seyyid yani evlad-ı Resul, ana tarafından Ertuğrul Gazi’nin torununu olduğunu biliyor mu bilemem, ama Muzaffer Efendi’nin anlaşılmadığı kesindir.

Muzaffer Efendi, Halveti Cerrahi’dir ama beslendiği kaynaklar çok farklıdır. Şeyh Abdurrahman Sami Saruhani Hazretleri vasıtasıyla Halvetiyye’nin Uşşaki kolundan feyz alan Muzaffer Efendi’yi etkileyen insanlardan birisi de Ahmet Tahir Maraşi Hazretleridir. Ahmet Tahir Maraşi Hazretleri ise; Fatih Camii’nin son türbedarlarından Ahmed Amiş Hazretlerinin hulefasındandır. Ahmet Amiş Hazretleri; Kuşadalı İbrahim Halveti Hazretlerine ulaşan Halveti Şabani; Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hazretlerine ulaşan Nakşî Halidi icazetlerine; Melamiliğin son piri Seyyid Muhammed Nurul Arabî Hazretlerinden Melami meşrebine gark olmuş; “ Mecmaul Enhur” – nehirlerin cem olduğu – ender şahsiyetlerden birisidir. Melâmet perdesi altında işlenen şeni ve aşağılık işleri ayağının altına alan Ahmet Amiş Hazretleri; melamiliği yani kendini elden geldiğince gizlemeyi esas almış ve “ Melami lafzını biz yasak ettik” diyecek kadar işin ehli bir zattır.

Muzaffer Efendi de Ahmet Amiş Hazretlerinden Ahmet Tahir Maraşi vasıtasıyla gelen bu Melâmet neşesini son anına kadar yaşamış ve tüm hayatını insanları şirk ve küfür bataklığından; günah ve fısk çukurundan çıkarmaya adamıştır.

Bu uğurda sahaf dükkânı ana merkez olmuş ve İstanbul’u selâtin camileri başta olmak üzere pek çok camide vaazdan vaaza koşmuş, hutbeden ev sohbetlerine ulaşmıştır. Amaç belli, insanlara Ehl-i Sünnet yolunu öğretmek, imanlarını kurtarmak, cehennem ateşinden korumak. Bu uğurda dur durak bilmez. Geceleri gündüz eder; uzakları yakın...

1981 yılında “Türk Tasavvuf Musikisi ve Folklorunu Araştırma ve Yaşatma Vakfı”nı kurar. Artık hedef Avrupa ve Amerika’dır. İlk Berlin’de opera binasında devran meclisi kurar. Dervişleri ile beraber devrana kalktığında gayri müslimler bile coşar ve tevhid getirmeye başlar. Ruhları cuş-u huruşa getiren Cerrahi Devranı, müminleri ötelerin ötesine götürür. Gayri müslimlerin ruhuna tevhidlerin, istiğfarların, salâvatların temizleyici sakinliği çöker.

Muzaffer Efendi’nin yaşadığı ilahi aşk; girdiği mecliste büyük küçük, müslim/gayri müslim demeden herkese tesir eder; ilahi aşkın nüvelerini muhatabının kalbine serper.

Aşk yoludur Hak Dost bizim yolumuz,Aşk yolunda âşıklara ar olmaz!
Cerrahiyyül-Halvetidir kolumuz,
Dervişlere Hakk'dan gayri yâr olmaz!

Pir elinden aşk badesi içmişiz,
Dost cemalin görüp serden geçmişiz,
Mest ü hayran Aşk iline göçmüşüz,
Fani cihan mülkü bize dar olmaz!

Talib-i aşk nerde ise koşarız,
Vuslat için deniz-derya aşarız,
Ehl-i aşka kavuşunca coşarız,
Aşk yolunda bundan büyük kâr olmaz!

Aşkî tutmuş aşk yolunu gidersin,
Canan için canın feda edersin,
Can olmadan sen cananı nidersin?
Hakk'da fani olmayanlar var olmaz!

-Devam edecek-

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.

et-Teğabün: 3

GÜNÜN HADİSİ

Berâe (r.a.) şöyle rivayet etmiştir: "Müminlerden (özür sahibi olanlar dışında) (evlerinde) oturanlar ile Allah yolunda malları ve canları ile savaşanlar bir olamaz."

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI