ABDULLAH BÜYÜK HOCAEFENDİ İLE SÖYLEŞİMİZ-3.BÖLÜM
-Namazda huşu ve huduyu nasıl yakalayabiliriz? Bu konuda neler tavsiye edersiniz?
-Namazda huşu ve huduyu nasıl yakalayabiliriz? Bu konuda neler tavsiye edersiniz?
-Namaz da huşuyu yakalamamız için nasıl diyeyim, bir terkip, bir unsur söz konusu. Sürekli olarak-nefsim başta olmak üzere- arkadaşlarıma diyorum ki; “ bir insan oturduğu yerden bir Cumhurbaşkanına telefon açıp konuşabilir mi? Konuşamaz. Çok zor.
Daha aşağıya in, bir bakanla konuşabilmek çok zor. Peki, bir valiyle konuşalım, o da zor yani. Bin bir türlü işleri var. Ama sen, seni yaratan Allah ile her an konuşabilirsin. Bunu yolunu Allah Rasülü(Sallallahu aleyhi ve sellem) beyan ediyor; “Kim Allah ile konuşmak istiyorsa Kur’an okusun.”
Kim ki “Allahu Ekber” diyerek namaza duruyor, artık o Allah ile konuşuyor. Kim Kur’an okuyor, Allah kendisiyle konuşuyor demektir. En önemli nokta olarak bunu gördüm ben.
İkincisi, “ey nefsim” diyorum, “sen şurada, tenha bir odadasın. Ama kiramen katibin” olarak Kur’an’da yeri olan iki tane yazıcı melek var, onlar şu anda senin yanında değil mi? Şu anda seni izliyorlar. Sen bırak çevrendeki anneni, babanı, arkadaşlarını. Sadece şu iki meleğin seni izlediğini takip et. Ve bu melekler senin her şeyini yazıyorlar, dikkat et” diyorum.
Onu bırak, Allah seni izliyor. Allah, Kur’an-ı Kerim’de “ ne zaman kıyama kalktın, Allah seni izler”(Şuara: 26: 218) diyor. Devamlı izliyor, ama ayet bize özel bir izleme mesajını veriyor. “Özel olarak, namaza durduğunuz zaman Allah sizi izler” diyor.
İmam Humeyni’nin “Kırk Hadis” diye bir kitabı var, tercüme edildi. Bir hadisin tahlilinde konsantre konusuna girmiş. Diyor ki “bir amele bir işe başlamadan önce ruhi bir hazırlığa girer, günümüzde konsantre diyorlar ya. Aynen öyle de mesela namaza duracaksın, önce kendini dış etkenlerden bir soyutlayıver.”
İşte telefon geldi, hemen telefonu bitirip Allahu Ekber diye namaza duruyorsun. Veya “abla, ağabey içerisi çok sıcak, şu pencereyi bir aç” diyorsun ve hemen namaza duruyorsun. Eh, yapma bunu artık.
Bak dağların taşların yüklenmekten kaçındığı o mukaddes emanetin en başında olan, vücudumuzun başı mesabesinde olan bir namaz, bütün ibadetlerle irtibatlı olan bir ibadetle şu an baş başa kalacaksın. Ona göre dikkat et.
İşte bu düşünceleri, bu duyguları bir iki dakika içerisinde insan kendisine terapati yapar, meleklerin, Allahu Teâlâ’nın kendisini izlediğini tefekkür ederse, namazda huşuya vesile olur.
Peygamber Efendimiz(Sallalahu aleyhi ve sellem) “Kıldığın namazı ömründeki son namazın imiş gibi kıl” (İbn-i Mâce, Zühd, 15) buyuruyor. “Artık benim kıldığım şu ikindi namazı benim son namazımdır. Belki akşama kadar benim cenazem kaldırılacak ve toprağa verileceğim. Ve akşam namazı artık benden sakıt olacak, öldüm çünkü.
Her namazı kılarken kendimi bu frekansa koysam, yeni tabir bu moda girsem, namazda huşu ve huduya vesile olabilir. Bunların hepsi namazda huşuyu elde etmek için yapılan bir tedbirdir.
Bazı fıkıh âlimleri, Allah razı olsun, biraz da kalplere su serpmişler ve demişlerdir ki; “namazda kendini hangi rekâtta kendini verdinse, Cenab-ı Hak o kısmı kabul eder, diğer kısımları etmez, ama senden borcun düşer.”
Hanefi mezhebinde bazı âlimler de “İlk tekbirde şuurlu bir şekilde, Allah’ın huzurunda olma bilinciyle namaza durulursa, diğer kısımlar da inşallah ihlâsa bürünmüş olur” demektedirler.
Bir başkası da demiştir ki, huşuyu engelleyen faktörler ikiye ayrılır;
1-İradi
2-Gayr-i iradidir.
İrade dışı noktalardan dolayı zaten sen hesaba çekilmezsin. İradi konuları da atmaya çalış.”
Mesela-Tirmizi’de geçiyor- Hz. Ömer efendimiz; “ben savaşla alakalı stratejiyi hep namazda çizerim” diyor. Bundan dolayı ulema demişlerdir ki; “namazda hayırlı konuları düşünmek caizdir.”
Mesela İstanbul’da yaşıyorsunuz diyelim. “İstanbul’un çok fakirleri var. Öyle bir fakir listesi yapayım ki yanlış yere hayır gitmesin. Ben bunları yapacağım” diye içinizden geçiyor. Namazda bunu düşünmen caizdir, namazına bir sıkıntı vermiyor. Namazın içerisinde başka bir âleme giriyoruz.
Hani şair diyor ya; “Süleyman var, Süleyman’dan içeru.” İşte böyle, bazen insan namazda bir başka âleme giriyor. Kendini Uhud savaşına veriyorsun, bir Çanakkale’ye götürüyorsun, “Acaba Türkiye’nin toplumsal barışına dair neler yapabilirim?” diyorsun. Bu hayra matuf, hayırla bağlantılı düşünceleri namaz içerisinde düşünmekte hiç beis yoktur.
Bunun dışında dünya bağlantılı konular olursa bu “havatır”a girmiştir. Kur’an “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki namazlarından gafildir” diyor(Maun: 107: 4,5)
Biz her şeye rağmen, elimizden geldiği kadar, namaza başlamadan evvel, iç dinamizmimizi böyle bir gözden geçirelim. En azından “Ya ben namaz kılacağım, namaz kılmaya başlamak üzereyim. Kendimi vererek bir namaza girmek isterim” düşüncesinde olmalı, bunu yapmaya gayret göstermeliyiz.
- Hocam, Bugün evlerimizde yangın var. Eşler arasında ciddi problemler var. Aile saadetimizi koruma noktasında tavsiyelerinizi alabilir miyiz?
-Zaten “Aile Mektebi” bizim branşımız biliyorsunuz.
-Zaten soruyu biraz da o maksatla sordum.
-Evet… Çok geniş, detaylı bir soru.. Ben onun can damarlarına değinmek isterim. Bu saadetin temin edilmesinin birinci şıkkı, eşlerin kaliteli zaman kullanmalarına riayet etmeleri gerekir.
Çarpık bir ekonomik yapımız var. Çarpık bir şehirleşmemiz var. Ulaşım şartları değişti. Erkek işyerini kapatıyor, evine gelmesi için belki iki saat geçiyor. Yorgun, argın geliyor. Hanımefendi de bekliyor. Gelir gelmez de erkeğin televizyona, gazeteye yönelmesi hanımefendiyi sıkıntıya sokuyor.
Bunun çözüme kavuşması için, eşler 15 dakika –fazla değil bak- 15 dakika taş çatlasın yirmi dakika birbirlerine zaman ayırsınlar, biri televizyonunu, gazetesini, diğeri elişini, ev işini bıraksınlar, yan yana gelsinler, ortak zamanı kullansınlar, ortak mekânı kullansınlar. Buna biz nitelikli kaliteli beraberlik diyoruz. Eşler arasındaki bu nitelikli, kaliteli beraberlik o aile hayatının huzurlu olmasını, mesud olmasını sağlayan temel faktörlerden bir tanesidir.
2-Bir evde mutsuzluk varsa, bu, o evde yöneten ile yönetilenin belirsiz olduğuna bir alamettir. Bir devleti düşün. Yönetenler var, yönetilenler var. Yöneten nasıl yönettiğini bilmiyor, yönetilenler kimin yönettiğini bilmiyor, karmaşa çıkar değil mi? İtaat mekanizması orada dumura uğrar.
Aynen öyle de, bir evde eşlerin problemsiz bir hayat yaşaması için, yöneten kim, yönetilen kim bunun belli olması gerekir. Hanım bilmeli ki “ben yönetilenim”, erkek de bilmeli ki “ben yönetenim.” Yöneten erkek nasıl olacak? Adil olacak. Adil yönettiği zaman, adaletli tavırlarıyla hanımının kalbini fetheder. Kalbin feth ettiği zaman hükmetmede zorlanmaz.
Osmanlı ülkeler işgal etmedi, Osmanlı gittiği ülkeleri fethetti. Fethettiği yere hükmetti. Hiç kimse Osmanlıya karşı gelmedi. Zorlamayla, baskıyla kadın idare edilemez. İkincisi bu.
3-İdare eden ve edilenin bu sorumluluğunu icra ederken de metodunu, usulünü bilmesi gerekir.
4-O evlerimiz bizim bir dershanedir. İlim öğretilen bir yerdir. Kur’an’a göre söylüyorum. Bir hastane gibidir. Sıhhiye merkezidir.. Ailecek bazen namaz kılacağımız bir mesciddir. Bir karargâhtır. Gece hayatımıza, seherimize davetiye çıkaran bir özelliğe sahiptir. “Geceleyin kalkıp ibadet eden ve hanımını uyandıran, uyanmadığı takdirde yüzüne su serpen kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah merhamet etsin" (Ebu Davud, Tatavvu, 18) buyuruyor Efendimiz (aleyhissalatu vesselam)
Bu basit gibi görülen ama her biri vitamin dolu, kalori dolu bir besin maddesi gibi, uygulandığı zaman eşlerin saadetini, mutluluğunu, huzurunu tavan yaptıran temel konulardır. Aslında bunlar lokomotiftir. Diğerleri vagon. Lokomotif olmadan sonra vagonlara ne doldurursan doldur, çekemez.
Biz aile hayatımızın lokomotiflerini tespit etsek ve onu gerçekleştirsek, diğerleri çok kolay olacak. Ama biz lokomotif olan bölümleri sıkıntıya sokmuşuz, vagon bir türlü yürümüyor. Bunalıyor, bağırıyoruz; “hadi boşanalım o zaman.” Kavga, gürültü, dayak başlıyor.
Lokomotif mesabesinde dediğimiz o temel konulara dikkat etmemiz lazım. Yoksa bir gün eve geç gelmiş, yemek zamanında ısınmamış, efendim hanımefendi pantolonu yıkamayı unutmuş, çorabı yıkanmamış, bunlar artık vagona koyacağın şeylerdir. Onlar pek sıkıntı vermez. Eğer böyle küçük şeyler sıkıntı vermişse, bu evliliğin lokomotifi yoktur demektir.
- Hocam, bir röportajınızda beni duygulandıran şöyle bir ifadeniz vardı; “Bizim amacımız aile içindeki iletişimi sağlamak. Aile mektebinden en çok çocuklar memnun. Bir gün bir evdeyim, 9 yaşlarında bir kız çocuğu geldi boynuma sarıldı, “hocam sana çok teşekkür ederim, babam artık annemi dövmüyor” diyor ve ağlıyor…”
-Evet..Evet .. Ya..Bir gün inşallah bu Aile Mektebi çalışmalarıyla ilgili hatıralarımı kaleme alacağım. Aile Mektebi adlı kitabımızı acilen yazdık, ama onu yazamadık.
-Merhum Akif Bey de Safahatında; “evvela terbiyeniz aileden başlasın oğlum” diyor.
- Tabii tabii..
-Devam edecek-
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
ali said, 2011-02-19 21:12:39
Söyleşi,bereketli ve ruhani akışında devam ediyor, elinize sağlık. teşekkürler.
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
O halde sabret. Sonunda kazanacak olanlar, elbette Allah'tan korkup sakınanlardır.
Hûd, 49
GÜNÜN HADİSİ
Ramazan ayı girdiği zaman cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar da zincire vurulur.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...