YUSUF ÜNLÜ AMCA İLE HATIRALAR GÜLDESTESİ-1

Yusuf Ünlü amca, meşhur Cübbeli Ahmed Mahmud Ünlü hocanın babası. Kendisiyle 01.06.2010 tarihinde tanıştık. O zaman, Cübbeli Ahmed Hoca’nın evine muhterem Mehmed Fırıncı, Abdülkadir Badıllı, Mehmed Paksu ağabeyler ile davetliydik. Yusuf A


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-02-17 21:13:30

Takdim

 Kıymetli ziyaretçilerimiz! Size zaman zaman bazı büyüklerimizin ibret dolu hatıralarını naklediyoruz. Bu haftadan itibaren yayınlayacağımız hatıralar da özellikle bir neslin ızdırabını nazara vermesi yönüyle çok önemli.

 Yusuf Ünlü amca, meşhur Cübbeli Ahmed Mahmud Ünlü hocanın babası. Kendisiyle 01.06.2010 tarihinde tanıştık. O zaman, Cübbeli Ahmed Hoca'nın evine muhterem Mehmed Fırıncı, Abdülkadir Badıllı, Mehmed Paksu ağabeyler ile davetliydik. Yusuf Amca da yemeğe iştirak etmişti. Konuşmasından, son devrin birçok meşhur ulemasını ve Allah dostunu tanıdığını anlamıştım. Yusuf amca ile orada tanıştık ve çok muhabbet ettik.

Yusuf amca aslen sanayici. Dindar bir muhitte, Fatih'te yetişmiş, 1936 doğumlu olması hasebiyle son devrin Osmanlın ulemasından birçok kimseye yetişmiş, ahz-ı feyz etmiş.

Kendisine bu hatıraları yazıya geçirmenin büyük hizmet olacağını, okuyucularımızla paylaşmasını rica ettiğimizde de bizi kırmadı. Zaten şeker gibi tatlı, çok da hoş sohbet bir insan. Uzun zamandır kendisini bu kadar çabuk sevdiren bir insana rastlamamıştım diyebilirim. Allah afiyet versin.

Ocak ayının başında Lalegül FM'de buluştuğumuz Hacı Amca, birçok büyüğümüz hakkında çok kıymetli hatıralarını bizimle paylaştı. Yine, kendisi ve Cübbeli Ahmed Hocamızla birlikte Lalegül FM'de buluşup hatıraların tashihini yaptık. Bugün sizin hizmetinize arz ediyoruz. Hacı ağabeyimize hayırlı, uzun ömürler diliyor, bir kere daha teşekkürlerimizi arz ediyoruz. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

ÃœSTAD BEDÄ°ÃœZZAMAN VE NUR HÄ°ZMETLERÄ°NÄ° TANIYIÅžIM

-Yusuf amcacığım, evvela üstad Bediüzzaman hakkında hatıralarınızı rica edebilir miyim? Kendisini ilk nasıl duydunuz?

- Bana Üstad hazretlerinden ilk bahseden zat, son Osmanlı kadılarından merhum Selahaddin  Efendi'dir. Şöyle ki; Ben çocuktum. 10-11 yaşında Mehmed ağa camiine gidiyordum. Camiin imamı Ömer Efendi ilk hocamdır. Kendisi aslen Sivaslı'ydı. Onda biraz hafızlığa çalıştım, okudum.

Selahaddin Efendi o camiye gelir, giderdi. Kendisi hâkimlikten 1952-53 senesinde emekli olmuş, caminin karşısında cumbalı bir eve yerleşmişti. Bu eve taşındıktan sonra, beş vakit namaza Mehmet ağa camiine gelmeye başlamıştı. Şu kapıdan zor girecek kadar heybetli bir adamdı. Cami müezzini Zeytinburnu'nda oturduğu için sabahları yetişmesi zor olurdu. Onun için, camiyi ben açıyordum. Ben sabah ezanını okur okumaz, Selahaddin Efendi camiye gelirdi.

Kendisi Osmanlının son kadılarından iken, Cumhuriyetten sonra hâkimliğe başlamış. Hatta sakallı olduğu için istifa etmek istemişse de, Atatürk sakallı olarak devam etmesini istemiş. Kendisinde de biraz hafızlık çalıştım. Bir sayfa okurduk, 25 kuruş verirdi, iki sayfa okurduk, 50 kuruş verirdi. 

Selahaddin Efendi, Sultan Selim medresesi mezunu idi. Bana Bediüzzaman hazretlerinden ilk olarak ve sitayişle bahseden kendisi olmuştu. Konunun açılmasına sebeb de, 1952 senesinde Bediüzzaman'ın İstanbul'a geleceğinin konuşulmasıydı. Bunun üzerine ben Üstadın kim olduğunu Selahaddin Efendi'ye sormuştum. Bana demişti ki; " Biz medreseden yeni mezun olduğumuz sıralardı. "Sultan Ahmed camiine bir Kürt hoca geldi, bu sual sormuyor, sorulan suallere cevap veriyor" dediler. Ben de gittim. (Selahaddin Efendi o zaman oraya gelen ulemanın isimlerini de saymıştı, ama unuttum) Cami âlimlerle doluydu. Onların sorduğu bütün suallere cevap verdi ve Allahu âlem o zaman İstanbul uleması kendisine Bediüzzaman dediler. Çok âlim bir zattı" demişti.

Bediüzzaman 1952'de İstanbul'a geldiğinde ben daha çocuktum. Reşadiye otelinde kalmıştı. Daha sonra Fatih'te Mehmed Fırıncı ağabeyin evine misafir oldu. O zaman Mehmed ağabey ile tanışmıyorduk, daha sonra tanıştık. O evde kalırken, bir gün Fatih Camiine gidiyordu. O sırada elini öpmüştüm. Herkes "Bediüzzaman gelmiş, Bediüzzaman gelmiş" diye sevinç içerisindeydi.

Yine İlim Yayma Cemiyeti eski başkanlarından Abdülkavi Beşer ağabeyim vardı. Kendisiyle beş sene beraber bulunduk. O, Afyon'da Bediüzzaman'ı muhakeme edenler arasındaydı. Abdülkavi Bey, muhakeme sırasında Üstad hazretlerini gizli bir ziyaret ettiğini anlatmıştı. Kendisi aynı zamanda hafızdı. O da bana üstadın ilminden ve faziletlerinden bahsederdi.

Daha sonra ben Pertevniyal lisesine giderken orada Özer Şenler ile tanıştım. Ben öğlen namazına Valide camiine geliyordum. O da o camiye geliyordu. Daha sonra Saraçhane parkına gider, orada arkadaşlarla beraber Gençlik Rehberinden okurduk. Sonra çorba içmeye gidiyorduk. Bizi böyle görünce Abdulmuhsin Alkonavi ağabey gelmeye başladı. Ondan sonra Risale-i Nur'u biraz daha kavramaya, okumaya başladık.

O zaman Kirazlımescid sokağında dershaneleri vardı. Oraya gitmeye başladık. Ahmet Aytimur ağabey vardı orada. Mehmed Güleç(Fırıncı) ağabey ile de orada tanıştık. Zaten o Draman'da oturuyordu. Kiremit mahallesinde fırınları vardı. Yine orada Mehmet Emin Birinci vardı, Sungur ağabey vardı, Bekir Berk ağabey vardı. Birçok kimse vardı, isimlerini unuttum. Matbaacı Galip Gigin ağabey ile tanıştık. O nurcu ağabeylerimizden çok şeyler öğrendim. Bilhassa Mehmed Güleç(Fırıncı) ağabeyimizden. Allah razı olsun. Çünkü biz onunla o zaman İsmailağa'nın orada bir çay ocağının arkasında otururduk. Erzurumlu Efe hazretlerinin müridanından Şemsi Yarbay da geliyordu. Birlikte çok risale dersi yaptık.

İşte onların dizinin dibine oturup dinlemeye başladık. Haftada bir gün, iki gün giderdik. Oradaki yaşantı tabii beni çok duygulandırırdı. Birbirlerinden bir çay ısmarlamayı dahi kabul etmiyorlardı, öyle bir istiğna vardı.

Sonra ben asker oldum. Isparta'ya gittim. Üstadın Isparta'da olduğunu söylediler. Hüsrev ağabeyin evinde imiş. Ben ziyaret etmek istediğimi söyledim. "Burada nalbur filan var. Bu işi ancak o ayarlayabilir. Herkesi kabul edemiyor" dediler.

-Polis tarassutu da var tabii..

-Tabii tabii..Gittim. Nalbura durumu söyledim. O da " zor.. Bilmem kabul eder mi?" dedi. Ben ertesi gün tekrar gittim. Nalbur "ben söyleyeceğim" dedi. Söylemişler. Kabul etmiş, gittik, elini öptük. Biraz huzurunda oturduk ettik.

Tabii çocuk olduğumuzdan, edebimiz onların huzurunda konuşmaya müsaade etmiyordu. Konuşması Kürt şivesine yakındı. Yüzüne baktık. O da bize merhametle nazar buyurdu.

Ben liseyi terk edince Cami'ül Ezher'e okumaya gitmeyi düşünüyordum. Kendisine bundan bahsetmiştim. Hatta üstad hazretleri beni talebelerine örnek olarak göstermiş " bak bu yolda kendini feda ediyor" demiş. Daha sonra tekrar ziyaretine gittim, çünkü "tekrar gel" demişti bana. Barla'ya da gittim. Oradaki talebeleriyle, ağabeylerle görüştük.

Özer'in de askerliği Isparta'ya çıkmıştı. Orada da beraber olduk. Üstadla tanışmamız bu şekilde oldu.

-Siz Ali Haydar Efendi'den Üstad hakkında bir şey duydunuz mu?

-Ali Haydar Efendi'nin küçük oğlu Bahaeddin ağabeyden duymuştum. Üstad, Ali Haydar Efendi'nin fıkhi yönünü takdir etmiş ve "o hususta bayağı mahirdir" demiş. Yani birbirlerine iltifat etmişler, bunu Bahaddin ağabeyden duydum.

ALÄ° HAYDAR GÃœRBÃœZLER EFENDÄ°

-Ali Haydar Efendi hazretlerini de sizden dinleyebilir miyiz?

-Biz çocukken Ali Haydar Efendiyi duyardık, ama o günlerde onu ziyaret etmek yasaktı. Kapısında polis vardı. Ancak akrabalık bağı olanlar ziyaret edebiliyorlardı. Ne zaman af çıkınca, onu da ziyaret serbest oldu.

Ben de üç dört defa ziyaretlerine gittim. Daha önce zaten damadı Hacı Nuri efendiyi tanıyordum. Bir de diğer bir damadı vardı, Avukat Mazhar Sündüs. Onu da tanıyordum. Nuri efendiye söyler, ziyaretlerine giderdim.

Efendi(Mahmud Efendi) askerden gelip İstanbul'a yerleştikten sonra da birkaç kez ziyaretlerine gittim. Ali Haydar Efendi'nin kulağı ağır işitirdi. Nuri Efendi onunla yazarak konuşurdu. Onun söylediklerini, devamlı birlikte olduğu için Nuri Efendi anlar ve bize naklederdi.

Oraya gelen âlimler arasında İstanbul müftüsü Ömer Nasuhi Bilmen Efendi, Fuat Çamdibi, Emin Saraç hocanın kayınpederi Ali Yekta Efendi ve isimlerini şimdi hatırlayamadığım ilmen büyük zatların onun ziyaret ettiğini biliyorum.

Ben o sıralar Kumkapı'daki Kadırga Talebe yurduna giderdim. Bin kişiye yakın talebe barındıran bir yurttu. Oranın mescidine namaz kılmaya giderdim. Orada namaz kılan bir gurup gençlik vardı. Bana rica ettiler; "Bizi illa hayatta olan Allah dostlarını ziyaret ettir."

Büyük bir minibüs tuttuk. O gençleri aldım, Yahya Efendi dergâhında Abdulhay (Öztoprak) Efendi'yi ziyaret ettirdim. Ali Haydar Efendi hazretlerine geldik. Onu hiç unutmuyorum, Ali Haydar Efendi o gençleri karşısında görünce, ağlamaya başladı. "Ya Rabbi! Bana bunları gösterecek miydin?" dedi. Çok duygulandı, "ezan okuyun" dedi. Ben de orada bir ezan okudum. O, yine benim anlayamayacağım şekilde bir konuşma yaptı. Damadı Nuri ağabey de onu güzel bir şekilde bize aktardı. Çok memnun olmuş. Ali Haydar Efendi ile böyle bir hatıramız oldu.

Ben ortanca oğlu Halid ağabey ile de iyi görüşürdüm. Bir de İsmailağa Camii tadilattan geçerken, muhasebesini ekseriya ben tutardım. Efendi hazretleri(Mahmud Efendi) de o sırada Bandırma'da askerdi. Hafta sonları, bazen onbeş günde bir izinli gelirdi. Geldiği zaman, cami tadilatta idi, hasır seriliydi. O zaman kendisiyle tanışmıştık.

Ayriyeten Emin Saraç'ın bir ağabeyi vardı; Bahaddin Saraç, duydun mu?

-Evet.

-Hafız Bahaddin, Efendi hazretleri(Mahmud Efendi) ile beraber Bandırma'da askermiş. Ben şimdiye kadar Türk Cumhuriyetinde ilk sakallı asker olarak onu gördüm. O hiç sakalını kestirmemiş. Bandırmaya gidince Tugay komutanı onu öyle görünce "nasıl geldinse öyle gideceksin. Sakın sakalını kestirme" demiş.

Ben onu, Efendi hazretleri ile birlikte Ali Haydar Efendi'yi ziyaret ettiklerinde orada gördüm. Arkasında bir cübbe vardı. Hatta Osman Saraç, Ali Haydar Efendi'nin damadı Nuri Efendi'nin kızını almıştı. O paşa Bahaddin beyin davetlisi olarak o düğüne de gelmişti.

Sonra o paşa, İstanbul'da Davutpaşa kışlasına tayin oldu. Oraya gelince, Efendi ile Hafız Bahaddin'i de oraya getirtti. Hafız Bahaddin Bey böylece sakallı vaziyette askerliğini bitirdi.

-devam edecek-

FotoÄŸraflar

1-Yusuf Ünlü amcamız

2-Üstad Bediüzzaman

3-Ali Haydar Efendi hazretleri

4-Yusuf amcanın bahsettiği komutan ve arkasında Bahaddin Saraç, merhum Osman Saraç'ın düğününde o zamanın birçok âlim ile birlikte.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

bahadır bobur, 2020-09-25 19:30:08

harika

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DÄ°ÄžER YAZILAR

Sizi topraktan yarattık; oraya döndüreceğiz ve oradan tekrar sizi çıkaracağız.

Tâ Hâ, 55

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

İçinde Allah'ın anıldığı ev ile içinde Allah'ın anılmadığı ev diri ile ölüye benzer.

Müslim

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI