YUSUF ÜNLÜ AMCA İLE HATIRALAR GÜLDESTESİ-3

ABDÜLAZİZ BEKKİNE EFENDİ -Abdülaziz Bekkine hazretleri ile alakalı hatıralarınızı da alabilir miyiz? -Şeyh Aziz Efendi’yi ziyaret ederdim. Ben birçok kez Aziz Efendi’nin evine kadar kitaplarını taşıdım, o zaman daha çocuktum


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-02-17 21:28:09

ABDÜLAZİZ BEKKİNE EFENDİ

-Abdülaziz Bekkine hazretleri ile alakalı hatıralarınızı da alabilir miyiz?

-Şeyh Aziz Efendi’yi ziyaret ederdim. Ben birçok kez Aziz Efendi’nin evine kadar kitaplarını taşıdım, o zaman daha çocuktum. O zaman Erbakan Hoca, Prof. Dr. Osman Çataklı gibi birçok profesörün asistanlık zamanında oraya devam ettiğini, onun sohbetlerine geldiklerini bilirim. Genellikle üniversite camiası o zaman Aziz Efendi’nin etrafıydı.

-Aziz Efendi de ayaklı kütüphane bir zatmış değil mi?

-Evet..Aziz Efendi de çok mütevazi, çok yumuşak bir insandı.

MEHMED ZAHİD KOTKU EFENDİ

-Aziz Efendi vefat edince yerine Bursa’dan Mehmed Zahid Efendi geçti. Bir müddet Ümm-ü Gülsüm camiinde imam hatiplik yaptı. Daha sonra “orası yıkılacak” dendi, İskenderpaşa’ya nakli oldu. Onun sohbetlerine gittik. İlim Yayma Cemiyeti başkanlarından emekli hâkim Abdülkavi Beşer vardı. Hafızdı kendisi. O her hafta Zahid Efendi’nin sohbetlerine giderdi. Hafta sonları ben de giderdim.

Biz onunla asıl Yahya Efendi dergâhında görüştük. Avenesi ile beraber oraya Abdulhay Efendi’yi ziyaret gelmişti. Yemek yendi. Yemekten sonra camiye geçilip cehri zikir yapıldı. Ben de o zikirde bulundum. Hatta bana “Evladım, şu nurlu elinle bir su ver de içeyim” diye iltifatta bulundu. Hemen su aldım, getirdim.

RAMAZANOĞLU SAMİ EFENDİ

- Hacı Sami Efendi hazretleri, Alemdarzadeler denilen bir esnaf ailenin muhasebecisi idi. Onu pek yakından tanımıyorum. Yalnız şunu biliyorum. Ben çocukken Bebek Camii imamı vardı; Hafız Kâzım. Kendisi Eminönü Yeni Cami’de mukabele okurdu. Her mukabelesine Sami Efendi hazretleri gelirdi. O Kur’an okunurken caminin içinde gözyaşlarından sel olurdu.

 Ben bunu yaşadığım için söylüyorum. Aynı Kazım Efendi ikindi de Fatih Camiinde mukabele okurdu. Sami Efendi yoktu. Kazım Efendiyi dinleyen cemaat bile neredeyse olmazdı.

-Bu Sami Efendi’nin manevi etkisinden kaynaklanıyor.

-Tabii.. Maneviyat. Mıknatıs gibi çekiyor.

SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN EFENDİ

Silistreli Süleyman Hilmi Efendi çok celalli vaaz ederdi. Kendisinin çok vaazını dinledim. Şimdi yiğidi öldür hakkını yeme. Bu Kur’an hizmetlerinde Gönenli Mehmed Efendi ile Silistreli Süleyman Efendi’nin çok hizmetleri olmuştur. Çok eziyet, cefa çekmişlerdir. Talebe okutmada, talebe yetiştirmede Silistreli Süleyman Efendi çığır açmıştır. O da, Gönenli Mehmed Efendi de..

HÜSREV AYDINLAR HOCAEFENDİ

-Onun derslerine çok gittim. Arnavut’tu kendisi. Suyu biraz sertti. Bir gün İstanbul valisi ve aynı zamanda belediye reisi olan Fahreddin Kerim Gökay, Fatih Camiini ziyaret gelmişti. O sırada Hüsrev Efendi de ders okutuyordu. Hüsrev Efendi’ye bir şey söyledi. Hüsrev Hoca da onun vali olduğunu bilmiyor; “Ulan o öyle konuşulmaz. Onun aslı şöyledir” dedi. (Gülüyor) “Ne yapıyorsun, o validir” dediler. “Kim olursa olsun” dedi. Böyle bir yönü vardı, lafını esirgemezdi.

URFALI MAHMUD KAMİL EFENDİ

Kendisi büyük bir hatipti. Aynı zamanda avukattı. O sadece Ramazan ayında vaaz ederdi. Beyazıd veya Süleymaniye Camiinde vaaz edeceği zaman o gün mukabele okunmazdı. Zira cami hınca hınç dolu olurdu.

 İlk görüşüm şöyle oldu. Bir gün Şevket ismindeki bir ağabeyim bana; “Yusuf, Pazar günü seni Beyazıd camiine götüreceğim. Oraya bir Hocaefendi geldi, onu bir dinle” dedi.

Mahmud Kamil Efendi’yi Halk partisi zamanında yedi sene sürgün etmişler. Menderes gelip af çıkınca, aftan istifade ile geri gelmiş. Öğle namazında gittik. Vaaz ikindi namazı sonrasıydı. Beyazıd Camii hınca hınç doluydu, içeri girilemiyordu. Zar zor yer bulduk. Hocaefendi camiye geldi. O zamanın meşhur yağlı güreş pehlivanı Çoban Mehmed önünde gidiyor, yolu açıyordu. Ramazan’da oruç tutan birkaç tane hâkim, savcı da arkasından yürüyordu.

Mahmud Kamil Efendi’nin tok ve gür bir sesi vardı. Çok natuktu. Onun o zaman verdiği vaazlarındaki sözleri benim hâlâ kulağımda. Çok heybetliydi. Şu kapıdan zor girerdi. O, oturarak konuşmazdı, diz çökerek konuşurdu. İnsanı galeyana getirecek bir hitabete sahipti. Hiç unutmuyorum, dedi ki; “Beni bu kürsüde siz cemaatime Kur’an hakikatlerini söylediğim için hapse attılar, oradan sürgüne yolladılar. Af çıktı, tekrar geldik. Makineli tüfeği karşıma dikseler, darağacını Beyazıd meydanına koysalar, Ben Kur’an hakikatlerini söylemekten zerre kadar geri kalmam. Bizi Allah kavuşturdu, inşallah daha güzel günleri görürüz” dedi.

Hepsini sıralayamayacağım, ama onun sohbetlerinden aklıma gelen bazı şeyleri söyleyeyim. “Şimdi dışarı çıkın, bakın, Üniversite kapısından hep çift çıkıyorlar. Tek çıkan yok. Onsekiz yaşındaki gençlerin bacakları tutmuyor. Hastaneler adam almıyor. Bu gençlik nereye gidiyor? Birbirlerine sarılmış, sarmaş dolaş, gençliğin ne yaptığı belli değil, şuursuz bir gençlik. Ve biz bunların ikaz ettiğimiz için, bizi sürgüne yolladılar” derdi.

Mahmud Kamil Efendi halkın anlayacağı bir dil kullanırdı. Ben vaiz olarak en çok onun konuşmalarından etkilendim.

HACI CEMAL ÖĞÜT EFENDİ

Hacı Cemal Efendi çok nüktedan bir zattı. Mesela milleti vaazında ağlatır. Ondan sonra araya nükteli bir mesele sokar, uyuyanların gözü açılırdı. Benim rahmetli anacağızım onun vaazına çok giderdi. Sohbetlerinde genelde kendi aile düzeninden latife yaparak, “kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla” kabilinden anlatırdı. Çok değerli bir zattı.

GÖNENLİ MEHMED EFENDİ

Ben ilkokula gittiğim zamanlardan beri Gönenli Mehmed Efendi’yi tanırım. Üçbaş medresesini yönetiyordu. O zamanlar talebe yetiştirmek çok zordu. Bu zat, kendisini bu yola feda etmiş, Allah dostlarından biriydi. Ve talebe yetiştirmek hususunda fedakârlığıyla bu işi dava edinenlerin başında gelir.

Üçbaş medresesi Mehmed ağa camiine akın olduğu için ekseriya namaz kılmaya oraya gelirlerdi. Gönenli Mehmed Efendi fakir babası idi. Kendisine hep fakir talebeler gelirdi, onların yetişmesi için uğraşırdı. Kendisi şan, şöhretten uzak, kendini bu yola feda etmiş, mütevazı bir Hak dostuydu. Mehmed Efendi’yi böyle biliyorum. Üstad hazretleri de kendisiyle Denizli hapsinde beraber bulunmuş, kendisinden çok sitayişle bahsetmiş. Ve o iltifatlara da layık bir zattı yani.

Ekseriya hanımlara sohbet ederdi. Ama hanımlara olan sohbetinden ötürü hakkında en ufak bir şey duyulmamıştı. Ciddi bir zattı.

Ramazanlarda Fatih Camiinde Kur’an okurdu. Daha sonra Sultanahmed Camiine imam oldu. Doksan yaşlarında vefat etti, ama dinçti, yaşını göstermezdi.

Bir Gönenli Mehmed Efendi veya Silistreli Süleyman Efendi gençliğe hizmet için kendilerini çok feda etmişlerdi. Mehmed Efendi hapiste yattı. Yatmayı da bırak, o zat biraz kendisine dünyalık yapmak isteseydi, ne kadar zengin olurdu. Fakat nasıl geldiyse öyle gitti.

Şimdi çok duygulanıyorum, hoşuma da gidiyor, onun adına Silivri’de büyük bir cami ve külliye yapılıyormuş. Layık yani. Gösterişten uzak, sade, mahviyet sahibi bir insandı.

ABDURRAHMAN GÜRSES EFENDİ

Merhum Abdurrahman Hoca, Beyazıd Camiinin baş imamıydı. Güzel Kur’an’ımızı çok güzel okurdu. Sırf onu dinlemek için Beyazıd Camiine giderdim. Hiç unutmuyorum, bir gün Sultan Selim Camiine gelmişti. Teravih namazında imameti ona verdiler. Ben orada Vitir namazında cemaatten birisinin “Allah” deyip düştüğünü biliyorum. Abdurrahman Efendi’nin o kadar cezbedici bir tilaveti vardı. Çok muhterem bir zattı.

GÜMÜLCİNELİ MUSTAFA EFENDİ

-Bir ayaklı kütüphane vardı; Gümülcineli Mustafa Efendi. Onun da çok sofrasında oturduk. Kendisi hımbıl bir vaziyette, caminin ilk girişinde sol tarafta otururdu.

-Hiç evlenmemiş herhalde?

-Hiç evlenmemiş. Böyle uzun saçlı bir zattı. Eski Küfüv yazılarını çok iyi bilirdi. Fatih Kütüphanesi vardı. Oraya Profesörler, Üniversite hocaları gelirlerdi. O Küfüv yazılarından çözemediklerini bu zata gelir, çözdürürlerdi.

Onun talebeleri vardı. Mesela Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı

-O nasıl bir zattı? İstanbul müftülüğü de yapmış.

-Yaptı. Liselerde Edebiyat hocasıydı. Onun evine de çok gittim, geldim.

-Hoşsohbet bir zat..

-Çok hoşsohbet. Vaiz hocasıydı, çok güzel vaaz ederdi. Onun bir ağabeyi vardı, o da çok âlim bir zattı. Edirnekapı’nın imamıydı.

Sonra Gümülcineli Mustafa Efendi’nin bir diğer talebesi Kitapçı Muzaffer Özak vardı. Şemseddin Yeşil. Şemseddin Yeşil’i de duydun herhalde?

-Tabi tabi..

-Mustafa Efendi herkesi okutmazdı. O talebede bir cevher varsa okuturdu. Derdi ki “Evladım, şimdi elektrik devrindeyiz. On senede, onbeş senede hoca olma zamanı geçti. Üç beş sene içinde hoca olma zamanı”

Emin Saraç’ı, Osman Saraç’ı ilk o okuttu. Ondan sonra Mısır’a gittiler. Şemseddin’in sonradan sapıttığını söylerdi. Hz. Muaviye meselesi, şu bu..

-Hatta Ömer Nasuhi Efendi ona bir cevap yazmış.

-Hem yazdı, hem de onun vaizlik vesikasını iptal ettiler Sultanahmed camiinde vaaz edermiş o. Çok natuktu. Etyemez’de Yüksek Ahlak Derneği vardı, onun genel başkanıydı. Orada sohbet ederdi. Ben bir iki sohbetine de gittim.

Hatta bana ilk elif ba öğreten bir Şevket ağabeyim vardı. O, oraya çok giderdi. Benim Cami hocam Ömer Efendi de ona kızar “Yeşilli bu” derdi.

Mesela bir gün Şevket ağabey ile biz Cumayı Çarşamba’da Mehmedağa camiinde kıldık. Etyemez’e gittik. İkindi okunuyor. O hâlâ hutbe veriyor. Biz bunları gördük yani.

ABDURRAHMAN ŞEREF GÜZELYAZICI

Çok değerli bir hocaydı. Sık sık evinde ziyaret ederdim. O Tophanede otururdu. Arasıra evinde sohbet toplantısı olurdu Çok hoş sohbet, nüktedan bir zattı. . Bir gün sohbette ona dediler ki; “Efendim, çatalla yemek yemek günah mıdır?”

Cevaben anlattığına göre, Efendimiz(Sallalahu aleyhi ve sellem) bir yemeğe davet edilmiş. Kalabalık cemaat varmış. Sulu bir yemek getirmişler. Buyurmuş ki; “Elinizi sürmeyin. Herkes ağaçtan bir dal kessin. Ekmeğinizi onunla batırın” Demek ki o zaman çatal olsaydı, onu kullanırdı.

Bir sohbetinde de müzik dinlemenin hükmünü sorduklarında şöyle bir hatıra anlatmıştı. “Ben Taksim dinlemeyi çok severdim. Bir gün plağı koydum, dinliyordum. Tam o sırada ezan okundu. Cihazı kapatıp camiye gittim. Baktım ki, medrese hocam oraya gelmiş. “Eyvah” dedim. “hocam geldi, ne yapacağım?” Bana geldiğini biliyorum, ondan önce çıkıp gramofonu kaldırsam, “beni bırakıp nereye gidiyor” diye düşünecek. Gelsin bakalım, Allah ne gösterir? Dedim. Beraber eve geldik. Gramofonu görünce “bu ne ya” dedi. “Hocam, çalıştırayım, isterseniz bir dinleyin” dedim. Gramofonu kurdum, dinlemeye başladık. Baktım, hocam kendini kaybetmiş. Taksim bitti, hocam hâlâ huşu halinde. Biraz sonra şöyle bir irkildi. “Bitti mi be” dedi. “Bitti hocam” dedim. “ Şunu bir daha kur bakalım” dedi. Abdurrahman Hoca, bu hatırasını naklettikten sonra müziğin ruha yaptığı tesire göre hüküm alacağını anlatmıştı.

Bir başka sohbetinde de şöyle bir hatırasını nakletti. Kendisi Tophane’de oturuyor ya. Fatih’te oturan bir genç varmış. Bu genç bir kızı seviyormuş. Kız da ona âşıkmış. Abdurrahman hocaya bu konuda hayırlı olup olmadığı hakkında istihare yapmasını rica etmiş. Her gün de istiharede ne çıktığını öğrenmek için ta Fatih’ten Tophane’ye yürüyerek geliyormuş. Abdurrahman Hoca demişti ki “birkaç gün istihare yaptım, ama bir sonuç çıkmadı. Çocuk ta her sabah geliyor, tutuşmuş. İstihare de bir şey çıkmıyor. Bir gün dedim ki, ya Rabbi sen bana bir şeyler gösteriyorsun, ama benim kafam kalın. Şunu anlayacağım şekilde anlat da, çocuk geldiği zaman cevabını vereyim. Rüyam da dediler ki; “bu çocuk bu kızı almasın. Alırsa şu şu şu olur, diye madde madde söylediler. Ben de kalktım, hemen not aldım. Çocuk sabah geldiğinde ona dedim ki; “Oğlum, bak istihare böyle çıktı. Ben bunun tersini de sana söyleyemem. Bu kızı almasan iyi olur” dedim. Çocuk istihareyi dinlemedi. Evlendi. Beş ay geçmedi ki “Hocam ben yıkıldım, ben mahvoldum” demeye başladı.”

ÖMER AKÖZ HOCAEFENDİ

-Kastamonulu Ömer Aköz Efendi’yi tanıyor musunuz?

- Tabii tanıyorum. Fatih camii baş imamıydı kendisi. Benim hocam Ömer Efendi’ye de talim okutmuş. Onunla ilgili de bir şey var. Oğlunu evlendirecekmiş. Kastamonu’ya gidecek. Burada eskici bir gariban vardı, bir Allah dostu. Ömer Efendi ona; “Bana bir istihare yap” demiş. “Aman hocam, estağfurullah. Sizin yanınızda olur mu?” demiş. “Yok illa yap. Sen rüyaya yat, Allah sana bir şeyler gösterir” demiş. O zat rüyaya yatmış, sonra demiş ki “Giderken sana bir araba çarpıyordu.”

Ömer Efendi o rüyaya değer vermemiş. Hakikaten yolda giderken bir araba çarpıyor, Ömer Efendi vefat ediyor.

BEYKOZLU HACI OSMAN EFENDİ

Beykozlu Hacı Osman Efendi’nin de çok vaazlarını dinledim. Çok değerli, âlim bir zattı. Çok ilmi vardı. Onun tababet ilmine dair de kitapları var. Kendisi ehl-i tarikti. Çok vakur, değerli bir hocaefendi idi. Cemaate hoş sohbetleri vardı.

-Devam edecek-

Fotoğraflar

1-Aziz Efendi

2-Mehmed Zahid Efendi

3-Ramazanoğlu Sami Efendi

4-Süleyman Efendi

5-Hüsrev Hocaefendi

6-Mahmud Kamil Efendi

7-Urfalı Mahmud Kamil Efendi’nin vaazlarından derlenmiş bir kitap

8-Hacı Cemal Efendi

9-Gönenli Mehmed Efendi

10-Abdurrahman Gürses Efendi

11-Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı Efendi

12-Ömer Aköz Efendi

13-Beykozlu Hacı Osman Akfırat Efendi

ve alta Yusuf amcamız

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

Salih Okur, 2012-10-23 07:06:45

Aleyküm selam.Sayın Beşer, Öncelikle ilginize teşekkürler...Röportaj ve hatıraları bendeniz yapıyor ve hazırlıyorum..Burada da hatıraları anlatan zat, başlıkta da görüldüğü gibi Yusuf Ünlü amcamız. yani meşhur Cübbeli Ahmed Hoca'nın babası..Biz siteyi bir yerlerden alıntılarla oluşturmak istemedik. Onun için de yazı ve hatıralar(alıntı köşemiz hariç) ben ve arkadaşlarım tarafından hazırlanmakta. Saygılarımla.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

Ahmet Beşer, 2012-10-21 18:45:31

Selamınaleyküm; bu linkteki yazıyı okudum, ben Abdulkavi BEŞER\\\'in oğlu Ahmet Beşer, bu maili\\\'de sizlere oğlum Ahmet Cem Beşer\\\'in mail adresinden gönderiyorum.Sizden ricam bu röportajın kim tarafından yapıldığı ve tüm bu anıların sahibinin kim olduğunu öğrenmektir.Kendisi ile bizzat tanışmak isterim. Saygılarımla Ahmet Mücteba Beşer

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

De ki: "Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de O'na ortak koşuyorsunuz."

En'am, 64

GÜNÜN HADİSİ

"Şekavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil şekavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI