ESMÂ-İ HÜSNA-ALÂADDİN BAŞAR-ZAFER YAYINLARI-İSTANBUL-2008

Allah’ın zâtı, idrak edilemeyecek kadar yücedir. Zira akıl ve idrak O’nun insana bir hediyesidir ve mahlûk olan bu sermaye ile Allah’ın varlığı bilinebilir ama zâtının hakikati idrak edilemez. S. 13 Mahlûk olan şey mutlaka sı


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2011-02-18 05:01:33

 

Allah'ın zâtı, idrak edilemeyecek kadar yücedir. Zira akıl ve idrak O'nun insana bir hediyesidir ve mahlûk olan bu sermaye ile Allah'ın varlığı bilinebilir ama zâtının hakikati idrak edilemez. S. 13

Mahlûk olan şey mutlaka sınırlıdır. Bir başlangıcı olduğu gibi bir nihayeti de vardır. S. 13

İnsan, bütün cisimleri göremediği gibi, kâinatta faaliyet gösteren kuvvetleri, bedenlerde vazife gören ruhları, bu âlemi dolduran melekler dünyasını göremez. Göz gibi akıl da bir mahlûktur. Allah'ın sıfatları ise sonsuz. Sınırlı olan, sonsuzu ihata edemez, kavrayamaz. S. 13

Bütün isimleri içine alan ism-i âzamın hangi isim olduğu hakkında kesin bilgi bulunmamakla birlikte, İslâm âlimlerinin büyük çoğunluğu bu mübarek ismin [Allah], ism-i âzam olabileceğini söylemişlerdir.
Bunun için, bir kul 'Allah' dediği zaman bütün ilâhî isimleri ve sıfatları birden yâd etmiş olur. S. 31

Rahmân ismi dünyada nail olduğumuz nice nimetlere, Rahîm ismi ise âhirette kavuşmaya namzet olduğumuz ebedî saadetlere nazarımızı çevirir. S. 34

İnsan, fakirleri doyurmak ve güçsüzlere yardım etmekle Rahmân isminden; yanlış yolda gidenlere acıyıp şefkat etmek ve onları iman ve hidayet yoluna davet etmekle de Rahîm isminden feyiz alır. S. 35

Melik ismi, her şeyi Allah'ın hükmü ve tasarrufu altında bilmemizi ders verir. Bu kâinat ülkesinin yegâne melikinin Allah olduğunu ihtar ile O'nun o haşmetli saltanatına isyan etmekten nefsimizi men eder. S. 37

Kuddûs ismi, Allah'ın bütün noksanlıklardan münezzeh ve mukaddes olduğunu ders vermekle, bizi temiz bir kul olmaya davet ederken, Kuddûs olan Allah'ın huzuruna selim bir kalb ve temiz bir bedenle çıkılması gerektiğini de ihtar eder.
Kuddûs ismine mazhar olmanın bir yolu da, maddî temizliğe dikkat etmektir.
Buna göre, bir insan maddî temizliğe dikkat ettikçe kâinattaki paklığa ve temizliğe ayak uydurmuş olur, manevî temizliğine hassasiyet gösterdiği ölçüde de meleklere yaklaşır. S. 39

Selâm ismi, bizi Dârü's-Selâm'a çağırır ve o âleme uygun bir hayat geçirmemizi ihtar eder. S. 42

Bu ismi [el-Müheymin] hatırlamanın en büyük faydası, kulu dikkate sevk etmesi, zerre kadar da olsa yaptığı amelin korunduğunu bilerek güzel işlerini artırmaya meyletmesi, aynı şekilde kötü işlerden de uzak kalma hususunda hassasiyet göstermesidir. S. 45

Bu mübarek isimden [el-Azîz] alacağımız en büyük ders; zilletimizin şuurunda olmamız, bize diğer varlıklar üstünde biz izzet bahşeden Rabbimize sonsuz hamd ve şükür etmemiz ve âhirette zelil olmamak için de, günah ve isyandan şiddetle sakınmamızdır. S. 47

Aklı başında olan her insan, bu kâinatta cebren icra edilen ilâhî fiillerin ne kadar rahmet ve hikmet taşıdığını ibretle seyretmeli ve nefsin arzularına kapılmadan kendini o Cebbâr'a teslim ederek emri dairesinde bir ömür sürmelidir. S.s 49

Büyüklüğünü göstermekle, 'büyüklenmek' farklı şeylerdir. Sonsuz derecede aciz ve fakir olan insanoğlunun, büyüklenmeye kalkışması, onun hakkında kötü bir sıfat olur. S. 50

Namazın her rüknünde tekbir getiren ve bu tekbirin mânâsını tasdik etmek üzere el bağlayan, bel büken, yüzünü yerlere süren insan, Mütekebbir olmanın ancak Allah'a has olduğunu bütün duygularına böylece sindirmekte ve kulluk şerefinden hissesini böylece almaktadır. S. 51

İnsan, Musavvir ismini düşünürken, suretler âlemini ve bu âlemin mahiyetler âlemiyle olan harika ilgisini hayretle tefekkür etmeli, ayrıca kendisine ihsan edilen insan sûretinin de şükrünü edaya çalışmalıdır. S. 57

Tövbesini defalarca bozan bir kul, pişman olarak Allah'ın dergâhına sığınsa ve affını dilese, Ğaffar ismi gereği, Allah bu kulu affeder.
Allah'ın affettiğini kulların etmemesi, işin içine nefsin, hissin ve dar görüşlülüğün girdiğini gösterir. S. 59

Kahhâr ismi, insanı isyan ve günahtan men ederek Cehennem azabından uzaklaştırır; hakkını çiğneyen ve kendilerine bir şey yapamadığı zalimler için de, bir azap müjdesi vererek mazlumu rahatlatır. S. 61

Vehhâb isminden bir tecelli nasibi alan insan, başkalarına karşılıksız iyilik ve ihsanda bulunur. İbâdetlerini geçmiş nimetlere şükür için yapar ve Cennete girme hususunda Vehhâb isminin tecellisini umar ve bekler. S. 63

Aklın rızkı, nimetin kendisi değil, onu tefekkür etmektir. S. 65

…İnsan ruhu Fettâh isminin en büyük tecellisine mazhardır. O ruha konulan ene, yani benlik, bir anahtar vazifesi görüyor. Allah, bu anahtarı kullanmasını bilen kullarına nice fennî keşiflerin yolunu açtığı gibi, esmâ-i ilâhiyetinin hazinelerini de açıyor. S. 67

Kulun, cüz'î iradesini Hakk'ın rızası istikametinde kullanmasıyla kalb ve ruh âleminde bir genişlik hâsıl olur. Aksi halde insan ruhî sıkıntılar, günümüz tabiriyle stresler içinde perişan olur.
Tahkikî imanda genişlik, iman zafiyetinde ise darlık vardır.
Tevekkülde genişlik, sabırsızlıkta darlık vardır. S. 71

…Alçalma da yükselme de öncelikle dünyada gerçekleşiyor; birincisi Hâfis, ikincisi de Râfi' isminin tecellileriyle. Dünya âhiretin tarlası olduğundan, bu yükseklik âhirette çok daha inkişaf ediyor; bu alçaklık ise çok daha aşağı dereceleri netice veriyor. S. 74-75

Secde, nefsin zilleti en ileri seviyede tattığı, buna karşılık ruh ve kalbin izzet ve şeref kazandığı en üstün bir makamdır. Kulun Rabbine en yakın olduğu haldir; Allah'a yakınlık ise en büyük bir izzettir. S. 76

İnsan, dünyada ne kadar izzet taslamışsa, orada o kadar zillet çekecek… Başını burada ne kadar dikmişse orada o kadar fazla eğecek. Ne kadar harcamışsa, o kadar hesap verecek. Ve sonunda bütün azizler bir yana, bütün zeliller bir yana ayrılacak. S. 77-78

Güneşi güneş ışığını, gözü göz nurunu yaratan ve bir yağ parçasına görme kabiliyeti veren Allah, böylece bir hikmet ve kudret mucizesi sergilemiş oluyor. Yoksa meleklerin gözsüz görmelerinin de şehadetiyle, görme için mutlaka göz lâzım değildir. S. 80

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran bir insan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü o akılla nice ilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hem dünyasını hem de âhiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zarar vermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü kendi aklına verdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur. S. 85-86

Bir mü'min, Allah'ın sıfatlarının ulviyeti hakkındaki marifette ne kadar inkişaf ederse, Aliyy isminden o kadar fazla feyiz alır.
Kul, böylece manen terakki etmekle ulvî dereceler kazanır ve bu isme daha parlak bir ayna olur. S. 99

…Kerîm olan zât, yaptığı yardıma, karşılık beklemez. Bir fakirin karnını doyurduktan sonra, ondan iş talebinde bulunan insana 'kerîm' denmez. S. 111

Bir ömür boyu, nefislerinin tatminiyle uğraşan ve şahsî menfaat peşinde durmadan koşan kimseler, Kerîm isminin feyzinden nasipsizdirler; insanlar arasında makbul sayılmadıkları gibi Allah katında da değersizdirler. S. 112

Dil, kalbin tercümanıdır. Kalpteki bir istek, henüz kelimelere dökülmeden, bir arzu, bir iştiyak yahut bir ızdırap halinde iken Allah'ın malûmudur. S. 116

Bir kulun kalbi, ilâhî muhabbetle ne ölçüde dolup taşarsa, Allah da o kulunu diğer kullarına nisbetle o kadar fazla sever. O bahtiyar kul, böylece Vedûd ismine parlak bir ayna olur. S. 123

…İnsan, kâinatı hikmet ve ibret nazarıyla temaşa etmekle ilâhî sıfatların ve isimlerin tecellilerine şahit olur. Mahlûkatın bir emir altında ve hikmetle hareket ettiklerini görür. Böylece, nefsini emir dinlemeye alıştırır. Kalbini ve aklını gereksiz ve zararlı şeylerden uzak tutmaya çalışır. S. 130

Mü'min, bütün varlıklara tevzi olunan kuvvetleri, Allah'ın Kaviyy isminin birer tecellisi olarak görür. Rızık kanunuyla, bedenlere kuvvet ihsan edenin de ancak Allah olduğunu bilir.
Kaviyy ismine mazhar olan bir kul, madden ve manen kuvvetli olur; gazap ve şehvet gibi nefsanî kuvvetlere karşı koyabilir. S. 137

Metîn ismi karşısında da mahlûkun azı çoğu, büyüğü küçüğü fark etmez, hiç biri o Metîn kudreti yoramaz, aciz bırakamazlar.
Metîn isminin sırrına eren bir kul, sabır ve kuvvet sahibi olur. Kimse onu haktan ayırıp bâtıla saptıramaz. S. 138

Hamd etme şerefinden nasiplenen bir insan, Allah'ın ihsanıyla, beğenilen ve methedilen bir kul olur; böylece bu isimden ayrı bir tecelli nuruna daha kavuşmakla şereflenir, yükselir ve yücelir. S. 142

Allah, insanın ayakta durmasını yerdeki çekim kanununa, bedenin canlı olmasını ruh kanununa, Ay'ın düşmemesini Dünyanın çekimine, Dünyanın dönmesini de Güneşin cazibesine bağlamış ve bu mahlûklarından Kayyûm ismini tecelli ettirmiştir. S. 155

Bir insan, dilediği servet ve makamı elde etmekle Mukaddim isminden feyiz almaya çalışırken, kendisinden aşağılarda bulunanlara bakıp şükretmeyi de ihmal etmemelidir.
Ayrıca, ilâhî bir ihsan ve ikrama mazhar olan büyük insanların üstünlüğünü takdir etmek ve kendilerinden faydalanmaya çalışmak gerekir. Onları kıskanmak, ilim ve irşatlarından uzak kalmak en büyük bir hatadır. S. 167

Reşîd isminin en ileri tecellisi, Kitap indirmek ve Peygamber göndermek sûretiyle insanlara doğru yolun gösterilmesidir.
Bu isimden insanın alacağı en büyük ders, hayatına Kur'ân'ın irşad ettiği gibi yön vermesi ve başka insanlara da bu vadide yardımcı olmaya çalışmasıdır. S. 207

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kur'an okuyacağınız zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığının.

Nahl,98

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hiç bir vâli yoktur ki, o, müslüman ahâli üzerinde icrâ-yı velâyet ederken zulüm ederek ölür, muhakkak Allah Cennet kokusunu ona haram kılacaktır.

Ma'kıl İbn-i Yesâr (r.a)'dan rivayet olunur.

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI