KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-

Şer’iyye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Mehmed Vehbi Efendi, hiçbir partiye girmeme konusunda kararlıydı. Bu yüzden zamanının ileri gelenleriyle arasında fikir ihtilâfı olmuştu.


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2011-02-18 06:00:37

PARTÄ°YE KATILMAMA KONUSUNDAKÄ° Ä°RADESÄ°

Şer'iyye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Mehmed Vehbi Efendi, hiçbir partiye girmeme konusunda kararlıydı. Bu yüzden zamanının ileri gelenleriyle arasında fikir ihtilâfı olmuştu.

Bu ihtilâfın içyüzünü, ilk Mecliste zabıt kâtipliği yapmış olan merhum Mahir İz Bey şöyle anlatmaktadır:

"Bir yandan savaş devam ediyor, bir yandan da Meclis iki cereyanın bütün hızıyla çalkalanıyordu. Sene başı idi ve Başkanlık Divanı seçilecekti. Yapılan seçimde, hatırımda yanlış kalmadıysa, muhaliflerden İkinci Grubun başı olan Erzurum mebusu Hüseyin Avni Bey 148 rey aldı. Hâlbuki İkinci Grubun yekûnu 72 kişi idi. Bu miktarın üstündeki reyler Halk Partisinden verilmişti. Bu hâdise üzerine Parti bir disiplin kararı aldı:

Parti toplantısında herkes reyini serbestçe söyleyebilecek; fakat Parti grubunda ekseriyetle karar alındıktan sonra, artık bu 'Parti grup kararı' aleyhinde Mecliste mebuslar ne konuşabilecek, ne de rey vereceklerdi.

Bu da kâfi görülmemiş ve ayrıca Kabinenin bütün âzâsının da Partiye (Halk Partisine) kaydolunması mecburiyeti kabul edilmişti.

Fakat Şer'iyye ve Evkaf Vekili olan Konya mebusu, meşhur tefsir sahibi, benâm ulemadan Mehmed Vehbi Efendi, bu teklifi kabul etmedi. İstifa teklif ettiler, onu da yapmadı: 'Beni Meclis seçmiştir, ancak o düşürür' dedi.

İş Meclise geldi. Vehbi Efendi kürsüye çıktı, durumu anlattı ve 'Ben bugüne kadar hiçbir partiye girmedim, bundan sonra da girmem. Kula kul olmam, Allah'a kul oldum kâfi' dedi ve kürsüden indi."

VEHBÄ° EFENDÄ° TARASSUD ALTINDA

Vehbi Efendi, Birinci T.B.M.M.'nin feshinden sonra Milletvekili olmamasına rağmen tarassut altında bulundurulmuştur.

Basılmakta olan ve bir taraftan da satışa çıkarılan tefsirin bine yakın nüshasını eski bir talebesi olan Balıkesir'de imamlık vazifesi yapan Necmettin'e götürmüş, sonra diğer ciltlerini de tab' işlerini kontrol etmek üzere İstanbul'a gelmişti. Bir gün köprüde eski Canik mebusu Nafiz Beye tesadüf etmiş ve Nafiz Bey ile birlikte Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Beyin Karaköy'de bulunan yazıhanesine gitmişti. Orada nargilesini içerken İzmir suikastinin mürettiplerinden maslub (asılmış) Ziya Hurşit de gelmişti. Merhum Vehbi Efendi Ziya Hurşid'in ilk Büyük Millet Meclisinden eski bir mebus arkadaşı olması dolayısıyla onunla hasbıhalde bulunmuştu. Bu sebepten Vehbi Hoca İzmir suikastinden dolayı 1927'de Konya'da tevkif edilmiş, bir hafta kadar polis kısmı adli reisinin odasında nezarette kaldıktan sonra bir emirle ilmiye kisvesinden tecrit edilmek suretiyle Ankara'ya gönderilmiştir. On gün kadar nezarette kaldıktan sonra yapılan tahkikat neticesinde suikastla hiçbir alâkası olmadığı anlaşılmış ve İstiklâl mahkemesine sevkedilmesine mahal kalmadan serbest bırakılmıştır.

VEFATI

Mehmet Vehbi Efendi 27 Kasım 1949 yılında 88 yaşında iken Rahman'a kavuşmuştur. Kabri Konya'da Ankara yolu üzerindeki Musalla Kabristanındadır. Mezar taşında ise şu cümleler yazılıdır:

"el-Mağfur bütün mevcudiyeti ile İslâmlığa ve bütün varlığı ile vatanına hizmet eden, Tefsîr-i Kur'ân sahibi, Şer'iye Vekili, Konya'nın Öz evlâdı Hadimli Hoca Mehmet Vehbi Çelik ruhuna Fâtiha."

Alt kısmında da Afyon Karahisarlıların Hoca Vehbi Efendi hakkında son bir Cemile ve hürmetleri nişanesi olmak üzre bizzat kendileri yazıp mermer üzerine kazdırarak kabrine taliki için hediye ettikleri şu kıt'a vardır:

"Hüvelbâki:

Eyledi Üstad-ı kül Vehbi Efendi irtihal

Bir eÅŸi gelmez ferid-i asr idi bi-iÅŸtibah

Geldi bir hatif esefle söyledi tarihini

Son müfessir Hadimi Vehbi Efendi göçtü ah" 

HATIRALAR

GÜÇLÜ KARAKTERİNE BİR ÖRNEK

Mahir İz Bey, Mehmed Vehbi Hoca Efendi'nin özellikle Meclisteki ahvâline yakînen şahit olmuştur. Kendisi şunları anlatmaktadır:

"Meslek sahibi, karakterli bir din adamı idi; başkalarına benzemezdi. Konya'da Vali Vekilliği yaptığı zaman, Konya Ovasının sulanması hakkında yetkililerle münakaşa edebilecek kudrette –hoca efendilerin arasındaki tâbirle– umur-u hariciyesi de vardı. Yani yalnız din işlerini değil, dünya işlerini de yakînen takip ederdi. Meclis müzakere salonuna girdiği zaman, konuşulan mesele veya kanun Hazineyle ilgiliyse, mutlak söz alır, fikrini söylerdi.

Bir gün yine askerî yetimler ve dullara ait bir kanun görüşülüyordu. Fakat bu arada hükümetin bir an evvel öncelikle çıkarmak istediği ehemmiyetli bir kanun vardı. Bütün vekiller heyeti, hattâ Mustafa Kemal Paşa, Meclise gelmişlerdi. Paşa ön sırada ve kürsüye yakın bir yerde ayakta duruyordu. O esnada görüşülen kanunun müzakeresinin kâfi olduğuna dair bir takrir verildi. Reis, takriri reye koydu. Vehbi Efendi söz istedi. Reis takririn reye konulduğunu, ondan dolayı söz veremeyeceğini bildirince, Vehbi Efendi dâhilî nizamnâme (içtüzük) gereğince kifayet aleyhinde söz istedi. Büyük salon kapısının yanından hareket ederek kürsüye yaklaşırken, Mustafa Kemal Paşa eliyle yolunu kesip:

"Hocam, mühim işimiz var, sözünden vazgeç" dedi.

Vehbi Efendi, Paşanın kolunu tutarak:

"Bu Beytülmal (Hazine) meselesidir, konuşacağım Paşam!" dedi ve kürsüye çıkıp maksadını söyledi."

"RİSALELERİN YAZILDIĞINI GÖRSEYDİM, BÜTÜN ESERLERİMİ YAKARDIM"

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Şaban Akdağ anlatıyor:

"Allah rahmet etsin Konyalı Mehmed Vehbi, 16 ciltlik tefsir sahibi. Göstermişler ona "senin tefsirine uyuyor mu, bakıver?" demişler. İtiraz etmiş Risale-i Nur'a.

Hacılar Köyünden koyun çobanı geliyor Üstada "Üstadım eğer müsaade edersen 21. Lem'ayı (İhlâs hakkında) Mehmed-i Vehbi'ye okutacağım" diyor. "Peki" diyor Üstad. Bu çekiyor çarıkları, o zaman çarık mercedes, varıyor Konya'ya. Halıcı Sabri'nin dükkânına gidiyor. "Oo ayağı çarıklı, başı sarıklı, üstü abalı hoş geldin, ne bu vaziyet?" diyor, Sabri ağabey. "Ağabey ben Mehmed Vehbi Efendi'nin yanına gideceğim, bir müşkülüm var onu halledeceğim." Diyor. "Bu vaziyette çarıkla, sarıkla onun yanına gidilmez." "Ben çobanım, ben gideceğim oraya." Meğer Mehmed Vehbi dükkânda oturuyormuş, alıp götürüyor çobanı evine. "Nedir müşkülün oğlum?" diyor. "Hocam! Bir Bediüzzaman geldi Isparta'ya üç cumaya gitmeyen kâfir olur diyor" demiş çoban. Böyle bir şey yok da kitabı ona okutturmak için öyle diyor. "Eserlerinden birini oku da bana bir yol göster" demiş. "Peki" diyor ve 21. Lem'ayı hem okuyor, hem ağlıyor, hem okuyor hem ağlıyor, yemin ediyor, "kardeşim, Mehmed Vehbi'nin imdadına Bediüzzaman yetişti, eğer bu eserlerin yazıldığını görseydim, bütün eserlerimi yakardım ben" diyor. "Değil elini ayaklarının altını öp, beni de talebeliğine kabul etsin, selâm söyle" diyor.

Döndükten sonra Üstad cümle kapısının önüne çıkıyor: "Keçeli! Sahra dolusu kırmızı koyunu tasadduk ettin" diyerek iltifat ediyor. Çoban da: "sayenizde Üstadım" diyor.

Ãœstad hazretleri bu hadiseye ÅŸu ifadeleri ile iÅŸaret eder:

"Konya âlimlerinin Risale-i Nur'u yazmakta ve takdir etmekte olduklarını ve tefsir sahibi Hoca Vehbi'nin (r.h.) Risale-i İhlâs karşısında mağlûbiyetle beraber, Risale-i Nur'a karşı hayran ve takdirkâr olması münasebetiyle, Hâfız Ali demiş: "Risale-i Nur'un bir kerametidir, öküze et ve arslana ot atmaz. Öküze ot verir, arslana et verir. O arslan Hocanın en evvel İhlâs Risaleleri eline geçmiş."

YAHUDÄ°LER KURTULDU MU?

İsrail Devleti bin dalevere ve dümenden sonra 1947 yılında kurulunca İstanbul'daki yahudî vatandaşlardan biri, Hulasatü'l-beyan tefsirinin yazarı Konya milletvekili Mehmed Vehbi Efendi ile karşılaşır ve der ki;

"Efendi hazretleri, Peygamberiniz biz yahudilerin Müslümanlar tarafından yok edileceğini hatta taş ve ağaçların arkalarına saklanan yahudiyi göstererek gelip onu öldürmesi için Müslümanlara sesleneceğini bildirmiş. Hâlbuki görüyorsunuz biz, devlet kurduk. Ne dersin… Bu nasıl olacak, merak ediyorum…"

Mehmed Vehbi merhum gayet sakin şöyle cevap verir:

"Doğrusu ben o hadis-i şerifi okur ve yahudiler yeryüzüne dağılmış vaziyetteler. Onlar nasıl tek tek bulunur da temizlenir diye merak eder dururdum. Şimdi iş pek kolaylaştı ve Efendimizin hadisi artık benim için merak konusu olmaktan çıktı. Demek ki bulmak mesele olmayacak… Hadis aynıyla hakikat… Yaşayanlar bunu görecek…"

HAKKINDA SÖYLENENLER

"Başta, çok mübarek tefsirin çok muhterem ve kıymettar sahibi olan Hoca Vehbi Efendi olarak, Risale-i Nur u takdir edip alakadarlık gösteren bütün Konya ve civarı ulemalarını, bütün kazançlarıma ve dualarıma şerik ettim. Ve has kardeşlerim dairesi içinde isimlerini bildiğim zatları, isimleriyle dua vaktinde yâd ediyorum." Bediüzzaman Said Nursî

"Konya'lı Sabri'nin Nurlar hakkında fevkalâde faaliyeti ve son müfessir Hoca Vehbi Efendi'nin himmeti ve Abdüllatif ve Hatîb Mahmud ve Fethullah, Receb, Ziver, Hasan, Rıfat, Nebi gibi kardeşlerimizin gayreti ve Konya hocalarının müstesna bir surette Nurları takdir etmeleri, Nur dairesi hakkında büyük bir inayet-i İlahiyedir" Bediüzzaman Said Nursî

"Vehbi Efendi, meslek sahibi, karakterli bir âlimdi. Âlimler arasında Umur-ı hariciyesi de olan zatlardandı. Yani yalnız din işleri değil, dünya işlerini de yakînen takip ederdi. Doğru bildiğini yapmaktan hiç çekinmezdi. Hoca Efendi, eski medrese ulemâsının o devirde canlı bir timsali idi." Mahir İz

"Vehbi Efendi kelimenin bütün manasıyla milletin vekili idi. Hürriyet-i fikriye ve kanaat-i vicdaniyesini hiçbir menfaat karşısında feda etmeyecek derecede karakter sahibi idi. Hiç kimsenin tesiri altında kalmaz hiçbir bloğa katılmazdı." Mahir İz

"İnancı ve kanaati hiçbir yerde sarsılmayan eski medrese ulemâsının o devirdeki canlı bir timsali idi." Vehbi Vakkasoğlu

"Sohbetleri gayet tatlı ve nüktedandı. Sevdikleri ile şakalaşmaktan hoşlanırdı." Veli Ertan

"Vehbi Efendi, muktedir, çalışkan bir âlimdir." Ömer Nasuhi Bilmen

"İlm ü fazilet sahibi bir zattır." Abdullah Develioğlu

MEHMED VEHBİ EFENDİ'DEN NÜKTE-İ ÂZAM

Her kim kimi sena ederse hakikatte o sena onu halk eden Allah'u Teâlâ'yı senadır.

İman; Vacip Teâlâ'nın Zatı'nı ve Sıfatını ve Enbiya-yı Kiramın nübüvvetlerini ve ahvali âhireti ve sair iman edilmesi lazım olan şeylere inanıp, kalp ile tasdik ve lisanla ikrar etmektir.

Allahü Teâlâ'nın rızasını tahsilden daha büyük bir mertebe olmadığından rıza-yı ilahinin husulüne fevz-i azim denmiştir.

Vacip Teâlâ insanları musibetle imtihan ettiği gibi bolluk ve rahatla dahi imtihan eder ve birçok insanları nimetin vüs'atı tuğyana sevk ettiği görülür ve kendilerine verilen nimeti hazmedemediğinden akıbet helaklarına sebep olur.

İnsanın rızkı akıl ve zekâsıyla değil belki Allah'ın ihsanıyladır. Çünkü en ziyade akıllı olan kimsenin son derece çalıştığı halde fakir olup karnını doyuramadığı ve ahmak kimsenin milyonlara mâlik olduğu her yerde ve her zaman görülen bir hakikattir.

Esasen bir partiye bağlanmak meşrebime uygun olmadığından, parti hissiyatiyle mütehassis olmadım ve olamam.

Ben bugüne kadar hiçbir partiye girmedim, bundan sonra da girmem. Kula kul olmam, Allah'a kul oldum kâfi.

Ahkâmı saklamak kitabın elfazını değiştirmekle olabilirse de, mütevatir olan kitaplarda elfazını değiştirmek ciheti müşkül olup, âyeti arzuya göre tevil ederek mana-yı aslisinden çıkartmakla mana-yı hakikisinden uzaklaştırmak pek kolay olduğundan alel ekser tahrif bu yolda vuku bulmuştur.

Hiçbir müftü kendi reyi ile fetva veremez. Vermez değil, veremez. (…) Mezhep imamlarının ihtilaf etmiş olduğu yerde, zamana en uygun geleni ekseriyetle tercih olunabilir. Fakat ekseriyetle yeniden bir mesele ihdas edilebilir mi? Hâşâ! Bu olamaz, bu olamaz.

…Hükümet adam yetiştiremez. Hükümet, yalnız yetişeni takdir etsin, yeter.

Ruhaniyet, cismaniyet tabiri Hıristiyanlığa aittir. İslâmiyette ruhaniyet, cismaniyet diye bir tabir yoktur.

…İslâmiyette müstebit bir hükümet yoktur. İslâm hükümeti tamamen meşruadır. Fakat meşrutiyeti, şeriatın hükümlerini icra suretiyle şartlanmıştır. Ama bu olabildi mi, olamadı mı?

Tefsir-i Hazin'de beyan olunduğu veçhile küfür; bir şeyi setredip örtmek manasınadır. Kâfirler hakkı setredip kabul etmedikleri için kâfir denilmiştir.

İlmi olmayan kimse hilafete lazım olan adaleti icra edemez ve binaenaleyh; hilafete ehil olamaz.

Nusret gelince azlık zarar vermediği gibi, zillet gelince kesret te fayda vermez. Binaenaleyh itibar inayet-i ilahiyededir. Ve bunu hariçte binlerce vukuat da isbat etmektedir.

İnsanın hakkı takip etmesi ve tervicine çalışması en büyük bir meziyet olduğundan her şahısta bu meziyet bulunmadığı cihetle, ekseriye yalnız kalır.

Allah'ın ilmi ezeli olduğundan imtihana ihtiyacı yoktur. Binaenaleyh; kullarını müptela kılar ki iyilerini kötülerine bildirmek için imtihan eder. Su Halde kullarını imtihan; kulların kendi hallerini kendilerine bildirmek içindir.

… Zamanımızda söz dinlemek ve dinletmek ve büyüklerin nasihatına kulak vermek ve birbirinden utanmak geçmiştir. Zira herkes kendinden büyük kimseyi görmüyor ve tanımıyor.

Emanetlere hıyanet; ekseriye evlad ü ıyale sarfetmek ve onlara muhabbet sebebiyle olduğundan Cenab-ı Hak evladın ve emvalin fitne olduğuna beyan buyurmuştur.

…Namazdan sonra oyun ve çalgı gibi maasiden ihtiraz namazın muhafazasından mahduddur.

Dünya malı insanın cismine ve Kur'ân ruhuna hizmet eder. Saadet-i nurani, saadeti cismaniyeden efdaldir. Su halde Kur'ân ruha hizmet ettiği için bedene hizmet eden maldan elbette hayırlıdır.

Yağmur suyu arazinin kabiliyetine göre te'sir ettiği gibi Kur'ân'da insanların kabiliyet ve istidadlarına göre te'sir ettiğinden herkes istidad ve kabiliyetine göre nasibedâr olur.

Ölüme numune olan uyku ve haşre numune olan uyanmayı her gün nefsinde müşahede eden bir kimsenin haşri inkâr etmesi ancak düşünemediğinden ileri geldiğinde şüphe yoktur.

…İnsanı idlal edip haktan ayırmaya çalışan şeytan cinden olduğu gibi insandan dahi olur.

Herkes dünyada kimin bayrağı altındaysa ahirette dahi onun bayrağı altında bulunacak demektir.

ESERLERÄ°

1- Hülâsatül Beyân Fî Tefsîr'il Kur'ân:

1911-1915 yılları arasında Konya'da yazılan eser, 15 cilt olarak iki ayrı zamanda basılabilmiştir. Daha sonraki yıllarda çeşitli baskıları yapılan eserin Latin alfabesiyle ilk nesri 1966-1969 yıllarında gerçekleştirilmiştir. Tefsir ilmi bakımından bazılarınca yeterli bulunmayan eser, bazı özellikleri(1) sebebiyle halk nezdinde rağbet görmüştür.

Mehmed Vehbi Efendi, az-çok okur-yazar her Müslümanın istifade edebileceği bir tarzda güzel bir Türkçe ile tefsir yazmıştır. Bu tefsirde âyetlerin evvelce Türkçe mealleri yazılmış, sonra da bu mealler daha geniş birer ibare ile bir nevi tekrar edilmiştir. Bunun yanında birçok âyetlerin esbab-ı nüzûlü yazılmış; âyetlerin ve sûrelerin aralarındaki insicam ve tenasüp gösterilmiş, âyât-ı celileden birçoklarının ihtiva ettiği nüktelere, faidelere işaret olunmuş, açık bir tarzda birçok faydalı şeyler de ilave edilmiştir. Fakat âyetler ve âyetleri teşkil eden mübarek kelimeler ayrıca tahlil ve tavzih edilmemiştir.

"Hülâsatü'l-Beyân fî Tefsîri'l-Kur'ân" ın diğer bir özelliği, İslâm Âlemi'nde geçmişte yazılan en muteber tefsirlerden hülasalar naklederek tefsir mevzuunda daha çok görüş belirtmiş olmasıdır. Kadî Beydavî, Fahri Razî, Hâzin, Medârik, Ebussu'ûd Efendi, Nimetullah Efendi, İbn Cerîr et-Taberî, Nisaburî ve Sıddık Han gibi pek çok müfessirlerin görüşleri nakledilmiştir. Diğer bir hususiyeti de o zamanda Türkçe neşredilen tefsirler içinde en geniş olanıdır. 15 cilt olan bu büyük eserde âyetler izah edilirken derinliklerine kadar inilmiş; ayetler toplu şekilde değil de, teker teker ele alınmış ve tefsiri yapılmıştır. Eserin yazıldığı dönem baz alınırsa dili çok sadedir. Herkesin anlayabileceği şekilde selis bir üslupla yazılmıştır.

2- el-Akâidü'l-Hayriye fî Tahrîri Mezhebi'l-Fırkatı'n- Nâciye ve Hüm Ehlü's- Sünne ve'l-Cema'a ve'r-Redd alâ Muhâlifihim:

Arapça olarak hazırlanan bu eserde inanç konularıyla ilgili 133 mesele incelenmiştir. 1919'da tamamlanan kitap, müellif tarafından "Akâid-i Hayriye Tercümesi" adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir. Yazma nüshası Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi'ndedir. Ayrıca 1340 -1343 yıllarında Ahmet Kâmil Matbaası tarafından Osmanlıca olarak basılan eser, 144 sahifeden ibarettir. İsminden de anlaşılacağı gibi eski ve yeni bozuk itikatların günümüz insanının inanç, ibadet ve ahlâkında olumsuz etkiler yapması üzerine, Müslümanlara bu alanda yarar sağlamak için kaleme alındığını belirten müellifimiz, eserini bir mukaddime, üç bab ve bir hatime'den oluşturduğunu beyân eder.

3- Ahkâm-ı Kur'âniyye:

160 Ana baslıkta, 482 hükmün yer aldığı eserde konular alfabetik sıraya göre ele alınmıştır.(2) Bu eserin de Konya Yusuf Ağa Medresesi'nde bir nüshası bulunmaktadır (No:170). İtikad, ibadet, ahlâk ve sosyal konularla ilgili Kur'ân hükümlerinin vazıh bir şekilde ifade edildiği bu eser, eski ve yeni harflerle matbudur.

4- Sahih-i Buharî Muhtasarı ve Tercümesi:

Bu eseri Konyalı Mehmed Vehbi Efendi dört cilt olarak terceme etmiştir. Toplam 111 ana başlıkta 1646 hadisi ele alıp incelemiş ve hadislerin işaret ettiği hükümleri dile getirmiştir.

5- Avâmil-i Umran:

"Avâmil-i Umran" isimli 52 sayfalık Osmanlıca kaleme aldığı eserinde, memleketin iç ve dış işleriyle ilgili söz söylemenin çok önemli olduğuna işaret ederek Meclis'e seçilmiş insanların huzurunda, devleti ve milleti ilgilendiren konularda bu konuşmaların lüzumuna dikkat çekiyor. Bu gibi konularda fikir beyân etmenin hatadan uzak olamayacağını ve yine de bu hususlarda söz söylemenin gerekliliğini belirtiyor.

Bu risalede Taksim'deki bir kışlanın ve müştemilâtının satımı (özelleştirilmesi), maddî ve manevî değeri üzerinde mütalaaları gündeme getirerek hukukî yönlerine dikkatleri çekiyor.

Ayrıca bu risalede ilim ve amelin birlikte düşünülmesi gereğine işaret ederek sadece ilmin ya da amelin yeterli olamayacağına, Almanya ve İngiltere Parlamentosu'ndaki bazı uygulamaları örnek göstererek memleketimizde de teori ile pratiğin birleştirilerek görev ve sorumluluk verilmesinin lüzumuna işaret ediyor. Eserin bir nüshası, 103885 demirbaş kaydıyla TDV İslâm Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi'ndedir.

DÄ°PNOTLAR

(1) Dilindeki sadelik ve önceki bazı tefsirlerin hülâsası olması bakımından.

(2) Eser'in, 1922, 1924, 1941, 1947, 1966, 1971 (İst.) yıllarında çeşitli baskıları yapılmıştır.

(3) Eserin, 1966 ve 1981(İst.) yıllarında çeşitli baskıları yapılmıştır.

KAYNAK

Nurgül Dere, Ulemâ [Seküler Düzende Âlim Olmak], Kayıhan Yayınları, İstanbul, 2014.

FOTOÄžRAFLAR

1- Mehmed Vehbi Efendi

2- Mahir Ä°z

3- Atatürk'ün mecliste çekilmiş bir fotoğrafı

4- Üstad Bediüzzaman

5- Üstad'ın talebesi Şaban Akdağ

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-3

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-3

Yaşadığı Ortam Şeyh Alâuddîn, Osmanlı İmparatorluğunun son zamanları, Birinci Dünya Sa

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-2

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-2

Tasavvufi Yönü Şeyh Alâuddîn, evvela pederinin yanında Nakşibendî Tarikatına girmiştir. F

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-1

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-1

Nesebi Şeyh Alâuddîn el-Ohinî hicri 1299 (M.1881) yılında Bitlis’e bağlı Norşin (Güro

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -5. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -5. BÖLÜM-

“Hasan Basri Çantay, tasavvufun ruhu ve ahlâkı üzerindeki etkilerinin görüntüsü olarak sâ

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -4. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -4. BÖLÜM-

Türk Edebiyatının önemli şâirlerinden olan Hasan Basri Çantay, klasik formlarda yazılmış Å

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-

TASAVVUFA OLAN İLGİSİ Hasan Basri Çantay çocukluğundan itibaren tasavvufa merak salmıştı

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -2. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -2. BÖLÜM-

ÜSTAD MEHMED ÂKİF’LE DOSTLUĞU VE MİLLETVEKİLLİĞİ Büyük şâirimiz Mehmed Âkif’le ol

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-

Son devrin önemli âlim ve entelektüellerinden olan Hasan Basri Çantay, çok yönlü kültüre sa

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-

Şer’iyye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Mehmed Vehbi Efendi, hiçbir partiye girmeme konusunda

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -1. BÖLÜM-

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -1. BÖLÜM-

Şer'iye ve Evkaf Vekili bulunduğu sırada Vekâletin resmî atlı arabasına bir gün bile binmem

SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -2. BÖLÜM-

SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -2. BÖLÜM-

Eser yazmaktan daha çok talebe yetiştirmeye önem veren Sadık Efendi'nin ferâiz konusunda basıl

Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.

Hac:37

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"iman bakımından müminlerin en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanlar ve ailesine en güzel davrananlardır."

Tirmizi

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI