MUSTAFA ÖZCAN BEYEFENDİ İLE İSLAM COĞRAFYASINDA BİR GEZİNTİ-2.BÖLÜM

Hocam, bir başka soruya izninizle geçeceğim. “Abduh’un Şakirtleri” adlı bir yazınızı okudum. Herhalde özellikle şu anda Neo Mutezile fikriyatının İlahiyatlarda olması tehlikesine parmak basıyordunuz. Bu konuyu biraz açar mısın


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-03-15 06:06:49

Hocam, bir başka soruya izninizle geçeceğim. “Abduh’un Şakirtleri” adlı bir yazınızı okudum. Herhalde özellikle şu anda Neo Mutezile fikriyatının İlahiyatlarda olması tehlikesine parmak basıyordunuz. Bu konuyu biraz açar mısınız?

-İslam dünyasında, özellikle fikri çerçevede sekülerleşme köprüsü Muhammed Abduh’un(1849-1905) üzerinden gidiyor. Sadece akide ile ilgi değil, her alanda. Mesela Nüzul-u İsa’yı inkâr gibi akidevi birçok mesele olduğu gibi, fetva meselelerine baktığımızda faizler konusunda bir takım ulemanın karşı çıktığı mütalaaları var. Hatta başörtüsü ile alakalı “bu ahlaki bir vecibedir” diyor. Yani, ahlaki bir durumdur, dini bir durum değildir diyor, başörtüsü takmanın dini bir gerekçesi olmadığını söylüyor. Ahlakın da kriterleri zaman zaman değişebiliyor.

Bundan dolayı Muhammed Abduh, o zamanlar Lord Cromer(1841-1917) gibi İngilizler tarafından da, kısmen benimsenmiş bir adam.

-Hindistan’daki Sir Ahmed Han’a paralel fikirleri..Ona benziyor..

- Benziyor tabi. Mısır’ın Sir Ahmed Han’ı diyebiliriz. Tefsir-i Cüz’i Amme gibi kitaplarında tevilat var. Aynı tevilatları Sir Ahmed Han’da da aynı şekilde görüyoruz. Abduh, emperyalizmle barışık ve İslam’ı reforma tabi tutmak isteyen, tevilat kapısını aynen Mutezile gibi açmak isteyen bir adam. Geçenlerde onunla ilgili bir doktora çalışmasını okudum. Tefsir anlayışı tamamen Mutezile mezhebinin tefsir anlayışından mülhem. O fikirlerin bugüne adaptasyonundan başka bir şey değil. Yani Muhammed Abduh yeni bir Mutezile anlayışını temsil ediyor.

Yeni bir mutezile anlayışı demek; İslam’ı reforma tabi tutmak demek, genleriyle oynamak demek, kökleriyle oynamak demek. Ve İslam dünyasındaki ilerici veya Modernist ilahiyatçıların da en önemli referans kaynaklarından bir tanesidir Muhammed Abduh.

Ama Muhammed Abduh’un tehlikesi Müslümanlarca Sir Ahmed Han kadar hissedilmemiştir. Sir Ahmed Han o kadar kolay referans verilmiyor, ama Muhammed Abduh kolaylıkla referans verilebiliyor. Hâlbuki ikisinin sünnete bakışı veya genel olarak İslam’a bakışları paralellik arz ediyor. Aralarında derece farkı olabilir, ama mahiyet farkı yok.

Onun için, Muhammed Abduh’u hakikaten iyi tanımak ve iyi anlatmak lazım. Ve yenilikçilik hareketler, İslam dünyasına zarardan başka bir şey getirmemiştir. Zaman zaman tecdid hareketleri var. Ama bunlar dinin esaslarına, dinin kalıplarına bağlı hareketler. Bu hareketler ayrı. Bir de teceddüd dediğimiz, zorlamasına hareketler var. Bunların başında da Muhammed Abduh geliyor.

Zaman zaman sapla saman birbirine karıştırılıyor, Karıştırılmaması lazım. O açıdan ben, Muhammed Abduh’u İslam dünyasıyla modernizmin arasında bir köprü olarak görüyorum. Aynı zamanda Müslümanlarla Mutezile arasında bir köprü olarak görülüyor. Bunun iyi anlaşılması lazım.

-Bir yazınızı hatırladım, İhvan-ı Müslimin’i de Cemaleddin Afgani’nin üsten inmeci metodu ile Muhammed Abduh’un eğitim yoluyla tabandan tavana giden metodu arasında sıkışmış bir yapı olarak nitelendirmiştiniz. Hâlbuki Seyyid Kutup Fi Zilal’de Abduh ekolünü tenkit ediyor ve “Söylemek lazım ki, Abduh’un medresesi, İslam’a tam yabancı bir felsefenin-Dekart felsefesinin- tesiri altındadır. Var gücü ile akla sarılıyor. İnanç meselelerinde bile akla hakkından fazla yer veriyor” diyor.

-Güzel..güzel bir soru..İhvan yüz odalı bir saray gibi, her türlü düşünce var. İçinde birçok eğilim var. Mesela içinde Said Havva gibi tasavvufi eğilim var. İçinde selefi eğilim var. Her türlü eğilim var.

Abduh’un etkisine gelince, Merhum Hasan el Benna, Reşid Rıza’nın dergisi Menar’da bir süre bulunmuş, bir süre birlikte çalışmışlar. Dolayısıyla o ekolden geliyor. O ekolün bütün mirasını devralmış değil. Kendisine has görüşleri var. Ama dediğimiz gibi, eğitim meselesinde, siyaset meselesinde sadece o görüşle beraber. Bediüzzaman’ın İttihad-ı İslam meselesinde atıfta bulunması gibi.

Zaten eğitim meselesinin önceliğiyle siyaset meselesinin önceliği hususunda Cemaleddin Afgani ile talebesi Abduh arasında bir zıtlaşma oluyor.

-Mehmed Akif, Asım şiirinde buna değiniyor.

-Evet… Üsten inmeci devrimlerle Cemaleddin Afgani İslam dünyasının yapısını değiştirmek istiyor. İşte Nasirüddin Şah, Mısır’daki Hidivler filan bunun bir macera olduğunu görüyorlar. Muhammed Abduh diyor ki; “Biz üst yapıyı değiştirsek bile alt yapı böyle oldukça bundan çok fazla bir netice alamayız.” Afgani’nin yöntemini çok fazla isabetli bulmuyor ve ayrılıyor.

İşte bu noktada şu tartışılıyor; halktan mı başlamalı, yoksa üst yapıdan mı başlamalı? Hizbü’t Tahrir gibiler üst yapıdan başlamak gerektiğini söylüyor ve devrimi savunuyorlar. İhvan-ı Müslimin, dediğimiz gibi ikisini cem ederek, birlikte götürülebileceğini düşünüyor. Bediüzzaman ise, tamamen iman hizmetine başlıyor.

-Temele iniyor…

- Temele iniyor. “Zaten, onun yansımaları ile birlikte İslam’ın bütün yapısı zamanla aydınlatacaktır” diyor, öyle bakıyor.

-Uzun vadeli bir görüş..

-Evet uzun vadeli bir görüş.. Öyle diyebiliriz.

-Bir de ben bir yazınızdan hatırlıyorum, Bediüzzaman hazretleri ile Hind kıtasının son asırdaki en büyük âlimlerinden Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretlerinin fikirleri arasındaki paralelliğe dikkat çekmiştiniz. Bu konuda neler demek istersiniz?

-Evet, başta tasavvuf anlayışları olmak üzere birçok anlayışta benzerlikleri var. Tasavvuf sahasında Tehanevi’nin “müceddit” olduğu söylenir. Ben de kitaplarını okuyunca o kanaate vardım. Gerçekten Eşref Ali Tehanevi bizde fazla tanınmıyor, maalesef tanınmıyor, tanınması lazım.

Hindistan’da çok sağlam âlimler var.

-Damar çok sağlam kalmış..

-Çok çok..Mahmud Hasan Diyobendi, Seyyid Süleyman Nedvi, Mevlana Şibli, Muhammed Enver Şah el Keşmiri…Bunları hakikaten çok okumak lazım. Çok âlim zatlar ve bizim geleneğimize de bağlılar. Tam şer’i şerife bağlılar ve asrı da anlamışlar. Dolayısıyla o âlim zatların hakikaten izinden gitmek lazım. Ben onların çığırını da Bediüzzaman’ın yoluna yakın görüyorum.

-Hocam zaten bendeniz, Kayseri’de bulunan ehl-i ilim bir zat olan Molla Abdurrahman Aras Hocaefendi’den dinlemiştim. Onun Bediüzzaman’ın talebelerinden birinden dinlediğine göre, üstad “Âlem-i İslam’da Risale-i Nur’a paralel iki nur hissediyorum. Biri Hindistan’da, diğeri Mısır’da demiş.” Allahu âlem Mısır’daki el Benna, Hindistan’daki ise Eşref Ali Tehanevi…

-Evet evet.. Doğru doğru..

-Mesela Hasan el Benna hareketi başlangıç olarak Üstadın hareketiyle çok örtüşüyor.

- Evet, kesinlikle.. Yöntem ve pratikte zaman zaman kırılmalar olsa da aslında Bediüzzaman da Tarihçe-i Hayat’ında ve başka yerlerde söylüyor; “ bizim birkaç tane farkımız olsa bile, neticede hedeflerde müttehidiz.”

Ve çok farklı şey de yok. Mesela, yapıcı hareket, müspet hareket her ikisinin de en temel düşüncelerinden, en temel yaklaşımlarından bir tanesi. El Benna ile Bediüzzaman arasında çok benzerlik var. İnanılmayacak kadar benzerlik var. Ve çağa da açıklar, çağı da kavrıyorlar.

Ben bu açıdan her ikisinin de hem hayırhah, hem de usve-i hasene (güzel örnek) oldukları kanaatindeyim. Metodları da dediğimiz gibi büyük ölçüde birbirine paralel. Tabii zaman ve zeminin değişik olmasına bağlı olarak, bazen bazı konularda kayd-ı ihtirazi olarak ayrı olabilir. Ama umumi olarak bu iki hareketin hayırhah hareketi olduğu ve Hindistan’da da Eşref Ali Tehanevi’nin bunların nüansı olduğu kanaatini ben de taşıyorum. Ve Ebu’l Hasan en Nedvi de aynı çığırı sürdürmüştür.

-Peki hocam, bizim toplumumuzda Hind coğrafyası deyince genelde niye hemen akla iki zat, merhum Ebul Hasan en Nedvi ve merhum Mevdudi geliyor sizce?

- En çok onların kitapları çevrildiği için onlar tanındı.

-Halbuki onları geçen çok büyük alimler var orada..

-Var..var..

-Biraz herhalde Mevdudi siyasi görüşlerinden dolayı çok çevrildi.

- Mevdudi, siyasal İslam’ı temsil ediyordu. O rüzgâr 1950’den itibaren İslam dünyasında çok etkiliydi. Onun etkisiyle Mevdudi sade bizde değil, İslam dünyasında tanındı.

Ebul Hasan en Nedvi de çağdaş konuları irdelediğinden, çağdaş meselelere temas ettiğinden dolayı o da tanındı. Fakat daha ziyade ulema kimliğinde olan insanlar çok tanınmadı.

Ebul Hasan en Nedvi biraz da mütefekkir kimliği ile tanındı. Hâlbuki Şibli Numani de mütefekkir bir insan. Ama onlar fazla tanınmadı. Onların tanınması lazım. Tanınmamaları Türkiye açısından bir eksiklik. Ömer Rıza Doğrul bazı kitaplarını çevirdi ama ne derece yeterli bilmiyorum. Bir komisyon onların kitaplarını çevirmesi lazım.

-Hocam, yine Üstad Bediüzzaman’ın bir sözü ile soracağım. “Vehhabîlik az bir fırkadır. Koca âlem-i İslâm’ın havz-ı kebiri içinde ya erir, ya itidale gelir. Çünkü menbaı hâriçte değil ki, âlem-i İslâm’ı bulandırsın. Menbaı hâriçte olsa idi, çok düşündürecekti” diyor. Bu döneme girildi mi?

-Ben de aynı kanaatteyim. Nasıl Hariciler İslam’ın içinden kaynaklanmışsa, bir zihinsel sapma ise, bence Vehhabilik de bir zihinsel sapma, başka bir şey değil. Bazıları bu hareketi İngilizlerin tahrik ettiğini veya İngilizlerin oluşturduğunu söylüyorlar. Ben bu düşüncelere katılmıyorum. Aynen Bediüzzaman’ın dediğine katılıyorum.

Aslında Vehhabilik hareketi kendi tanımlarıyla bir tecdid hareketi. Ama bu tecdid hareketinde dediğiniz gibi aşırıya kaçmışlar, yapayım derken yıkmışlar. Onun için bunlara “kabir yıkıcıları” vesaire isimler verilmiş. Ki Muhammed Ebu Zehra da onlarla ilgili o isimleri, o terminolojiyi kullanıyor.

Ben de Bediüzzaman’la aynı kanaatteyim ve 11 Eylül 2001 hadisesinden sonra Vehhabilikte bir kırılma yaşandı. Selefilik anlayışında bir kırılma yaşandı. Burada batılıların baskısının da rolü var.

Arapların güzel bir sözü var; “Bazı kötülükler vardır ki, iyidir.” Bazen zehir panzehir olur. Bu manada 11 Eylül’ün hayırlı noktalarından bir tanesi Vehhabiliği dönüştürme zeminini hazırlamasıdır diyebiliriz.

Ondan dolayıdır ki, son sıralarda İslam içinde çeşitliliğe doğru yol almaya başladılar. Bunlar içerisinde tabii Liberalizme kayış da var. O noktaları kayd-ı ihtirazla karşılamamız lazım. Yani Suudi Arabistan’da büyük bir muhafazakârlık var. Bu muhafazakârlık içinde doğrular da var, eğriler de var. Biz eğrilerin tahlil edilerek ayıklanması, doğruların ise muhafaza edilmesi taraftarıyız. Batılıların amacı ise, doğruların ayıklanması. Dolayısıyla biz onlarla bu noktada anlaşamayız.

Batılılar orada liberalizmi destekliyorlar. Bizim ise Liberalizme taraftar olmamız mümkün değil. Fakat tarih içinde özellikle Hanbeliliği aşan ve İslam mezhepleri içinde çoğulculuğa giden bir sürecin Hicaz’da başlaması, burasını İslam dünyasıyla yeniden kenetler, yeniden buluşturur. Yabancılığı, ötekiliği atar.

Son birkaç yüzyıl içerisinde ve özellikle Suudi Arabistan devleti döneminde maalesef çok yanlışlar yapıldı. Bugün Suudi Arabistan kendi tabirleriyle “kuburilikle” mücadele ederken, bütün ülkeyi betonistan haline getirdiler. Bu zihniyetin yıkılması lazım. Geç kalındı.

Ama dediğimiz gibi 11 Eylül inşallah bu dönemin bir başlangıcı olmuştur. Amerika’nın tabii maksadı başka, ama onun maksadının tersine bazı gelişmeler oldu. Bu gelişmeler İslam dünyası için faydalı gelişmeler. İnşallah doğru istikamette bu seyir devam eder.

-Son gelişmelerde Türkiye’ye yeni bir Osmanlılık rolü mü biçiliyor?

-Valla, bu Allah’ın biçtiği bir rol. Batılılar bunu söylediler, biliyorsunuz. Bill Clinton da 1999 yılında “21. Yüzyılı şekillendirecek olan şey Türkiye’nin alacağı mahiyettir” dedi.

Ben buna inanıyorum. Dolayısıyla Osmanlı buluşması yeniden yaşanacak. Eskisi gibi Osmanlı devleti ihya olmayacak, ama bugünkü anlamda yeni bir Osmanlı oluşacak. Bu ne demek? Türkiye ile Arap dünyası arasındaki ilişkiler sıklaşacak. Yeniden bir kavuşma, buluşma olacak.

Libya’da Osmanlı bayrağın türevlerinden olan bir bayrağı ortaya çıkarmaları, belki yarın Mısır’da da üç hilalli bayrağı çıkaracaklar vesaire. Bütün bunlar, dediğimiz gibi, havz-ı kebirde inşallah buluşmaya vesile olacak. Bu sürecin tamamına ermesini inşallah niyaz ediyoruz.

-Hocam izninizle son olarak sizle alakalı bir soru sormak istiyorum.

-Estağfurullah.

-Sizin İslam coğrafyasında en çok etkilendiğiniz zatlar kimler oldu?

-Estağfurullah.. Aslında ihlâslı bütün insanlar bizim önümüzü açıyorlar, ufkumuzu açıyorlar. Her birini okuyunca istifade ediyorum. Mesela Hamalı Muhammed el Hamid.. Geçenlerde onun hayatını okudum. Ne kadar ihlâslı, ne kadar güzel insanlar

-Said Havva ve Mustafa Sıbai’nin hocası değil mi?

-Tabii Said Havva’nın hocalarından. Havva daha sonra Hasan el Benna’ya biat etmiş. Ve son zamanlardan bir başka zat, Bediüzzaman’ın da arkadaşlarından olan Irak ulemasından Emced Zehavi çok muhlis bir adam. Ondan sonra Şam’ın büyük muhaddisi Bedreddin el Haseni, Hasan Habenneke vesaire. Çok muazzam insanlar bunlar. Hepsini sayamayacağım. Gerçekten İslam’ı yaşayan âlimler bambaşka oluyor. Hepsi bizim örneğimiz. Hz. İbrahim(a.s) güzel örnek olduğu gibi, Hz. Peygamber(aleyhissalatu vesselam) güzel örnek olduğu gibi, onları örnek alan tüm insanlar bizim örneğimiz.

-Hocam Allah razı olsun. Çok teşekkür ederim.

-Estağfurullah.

Fotoğraflar

1-Mustafa Özcan bey

2-Muhammed Abduh

3-Sir Ahmed Han

4-Mevlana Eşref Ali Tehanevi

5-Üstad Bediüzzaman

6-Hasan el Benna

7-Muhammed el Hamid el Hamevi

8-Emced Zehavi

9-Bedreddin el Haseni

10-Hasan Habenneke



Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

hidayet kayapal, 2011-03-21 10:09:00

İslam dünyası ile ilgili güzel bir söyleşi.Allah Razı olsun

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

Gökleri ve yeri yerli yerince yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.

et-Teğabün: 3

GÜNÜN HADİSİ

Sehavet sahibi Allah'a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah'tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil sehavet sahibini Allah, cimri ibadet düşkününden daha çok sever."

Tirmizi, Birr 40, (1962)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI