YANLIŞ TANITILMAYA ÇALIŞILAN BİR DAHİ: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ-3. BÖLÜM
Bedîüzzaman, sadece nazariyat insanı değil, aynı zamanda üç devir görmüş yani mutlâkıyet, meşrutiyet ve cumhuriyeti yaşamış bir tatbikat adamıdır. Kendi şahsî ubûdiyetini asla ihmâl etmediği gibi, başta Osmanlı Devleti ve daha sonra da Türkiye
Bedîüzzaman, sadece nazariyat insanı deÄŸil, aynı zamanda üç devir görmüş yani mutlâkıyet, meÅŸrutiyet ve cumhuriyeti yaÅŸamış bir tatbikat adamıdır. Kendi ÅŸahsî ubûdiyetini asla ihmâl etmediÄŸi gibi, baÅŸta Osmanlı Devleti ve daha sonra da Türkiye olmak üzere, bütün âlem-i Ä°slamda ve hatta tüm dünyada meydana gelen siyasî ve sosyal hâdiseleri de islamın ulvî düsturÂlarına göre deÄŸerlendiren ve tesbitini islama göre yapan nâdide bir dava adamıdır. Zaman, hep onu haklı çıkarmış ve aksi fikirde olanları utandırmıştır. Åžimdi tesÂbitlerinden bir iki misal verelim:
Birincisi, Bedîüzzaman, sadece Osmanlı Devleti ve Türkiye'de değil, bütün âlem-i islamda, islama hizmet için müsbet hareketi müdafa'a eden nâdide şahsiyetlerdendir. Ona göre, Türkiye dar-ı islamdır ve islam diyarı olan bir beldede, imana ve islama hizmet, ancak müsbet hareketle ve dâhilî emniyet ve âsâyişi asla zedelemeden, bilakis teyid etmekle mümkündür. Son mektubundaki şu ifadeler, gerçekten enteresandır (özetle şöyle diyor):
"Bizim vazifemiz, müsbet hareket etmektir. Menfî hareket deÄŸildir. Allah rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır, Allah'ın vazifesine karışmamaktır. Bizler asâyiÅŸi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. ...MesleÄŸimizde kuvvet var, fakat bu kuvvet, asayiÅŸi muhafaza etmek içindir. Kur'an'ın vaz' ettiÄŸi bu düstur ile, "Bir cani yüzünden, onun kardeÅŸi, hânedanı, çoluk-çocuÄŸu mes'ul olamaz". Bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayiÅŸi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dâhile karşı deÄŸil, ancak haricî tecavüze karşı kullanılabilir. Manevî cihadın en büyük ÅŸartı da, vazife-i ilahiyyeye karışmamaktır ki, bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakk'a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükelÂlefiz. Haricî tecavüzlere karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünki düşmanın malı, çoluk-çocuÄŸu ganimet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle deÄŸildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir ÅŸekilde menvî tahribata karşı manevî ihlâs sırrı ile hareket etmektir"(1). Bedîüzzaman'ı pasiflikle suçÂlayanlar, netice itibariyle onu takdir etmek mecburiyetinde kalmışlardır. 28 sene hapishaneden hapishaneye süÂrüldüğü ve defalarca merkezden görevli hâkimler taÂrafından haksız ithâmlarla yargılandığı halde, bırakınız devlete karşı cephe almayı, kendisini asılsız iddialarla idam talebiyle yargılayan savcıya beddua dahi etmemiÅŸtir. BilindiÄŸi gibi, iki çeÅŸit hareket vardır: Birincisi, rüzgârın hareketine benzer, gürültüsü-patırdısı çoktur, ancak müsbet ve faydalı bir neticesi yoktur. Ä°kincisi ise, güneÅŸin hareketidir ve sessiz sedasız gelir ise de, meyveÂleri ve faydaları nihayetsizdir. Ä°ÅŸte Bedîüzzaman manevî bir güneÅŸ olan islamiyeti temsil ettiÄŸinden, ikinci tarz hareketi tercih etmiÅŸtir. Elini kelepçelemeye gelen güÂvenlik görevlisine dahi, kelepçede san'at var deyip ona iman dersi vermeye çalışmıştır. Neticeleri bugün ortaÂdadır. Zira imanın karşısında küfrün beli kırılmıştır.
Ä°kincisi, Bedîüzzaman, müslüman fertler ve cemâ'atler arasında birlik ve beraberliÄŸi saÄŸlamak için ihlâs ve uhuvvet düsturları adı altında bütün cihânı birÂbirine baÄŸlayacak islamın ulvî düsturlarını fevkalade maÂhâretle izah etmiÅŸtir. Ehl-i imanın çeÅŸitli cema'atler haÂlinde olmasını, bir ordudaki farklı bölük ve taburlara yaÂhut bir çarşıdaki çeÅŸitli maÄŸazalarla veyahut da Kur'an bahçesinde dikilmiÅŸ farklı güllere ve meyve aÄŸaçlarına benzeten Bedîüzzaman, bu kardeÅŸlik halinin muhafazası için hayatı boyunca gayret göstermiÅŸtir. 80 yıllık bir uzun ömür boyunca asla taviz vermediÄŸi bu düsturlardan bazılarını size de hatırlatmak istiyorum:
Ä°kisi de müslüman ve ikisi de hak yolda olan ve hatta veliyullah olduÄŸu bilinen iki ehl-i imanın nasıl birbirine düştüklerini izah için, ÅŸu hakikatı hatırlatmıştır: "Ehl-i velâyet, gaybî olan ÅŸeyleri, bildirilmezse bilmezler. En büyük bir veli dahi, hasmının hakiki halini bilmedikleri için, haksız olarak mübâreze etmesini, cennetle müjdeÂlenen aÅŸere-i mübeÅŸÅŸere denilen sahabenin arasındaki muharebe gösteriyor. Demek iki veli, iki ehl-i hakikat, birbirini inkâr etmekle makamlarından sukut etmezler... Bu sırra binâen "... öfkelerini yutanlar ve insanlardan sâdır olan kusurları af edenler..." mealindeki âyette mevÂcut olan uluvv-i cenâb düsturuna ittibâ etmek; avâm-ı müminînin ÅŸeyhlerine karşı olan hüsn-i zanlarını kırmamakla imanlarını sarsılmadan muhafaza etmek; ehl-i imanı haksız itirazlara karşı haklı, fakat zararlı mukabele ve hiddetlerinden kurtarmak ve din düşmanlarının iki hak grubun arasındaki husumetten istifade ederek, birinin silahıyla, itirazıyla ötekini cerhetmek ve ötekinin delilleÂriyle berikini çürütüp, ikisini de yere vurmak ve çürütÂmekten ÅŸiddetle kaçınmak icabetmektedir... Kısaca bu asırda ehl-i iman olan herkes kendini ma'zur biliyor ve ondan nizâ' çıkıyor. Müslümanların nizâ'ından ehl-i hak zarar ediyor ve ehl-i dalalet istifade ediyor"(2).
Uhuvvet düturları adı altında şunları tesbit ediyor:
"Sen mesleğini ve fikirlerini hak bildiğin vakit, "Mesleğim haktır veya daha güzeldir", demeye hakkın var. Fakat "Yalnız hak ve güzel olan, benim mesleğimdir", demeye hakkın yoktur.
Her söylediÄŸin hak olsun. Fakat, her hakkı söyleÂmeye senin hakkın yoktur. Her dediÄŸin doÄŸru olmalı. Fakat, her doÄŸruyu demek doÄŸru deÄŸildir"(3).
DÄ°PNOTLAR
1- Emirdağ Lâhikası, II, sh. 213-214.
2- Kastasonu Lâhikası, 144.
3- Mektûbât, Uhuvvet Risâlesi.
Devam edecek…
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
Elbette onların etleri ve kanları Allah'a ulaşmayacaktır. Ancak O'na sizin takvanız erecektir. Onları bu şekilde sizin buyruğunuza verdi ki, size yolunu gösterdiğinden dolayı, Allah'ı tekbir ile yüceltesiniz.
Hac:37
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.
Tirmizi, Savm 82, (807); İbnu Mace, Sıyam 45, (1746)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...