YANLIŞ TANITILMAYA ÇALIŞILAN BİR DAHİ: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ-4. BÖLÜM
Bedîüzzaman, sadece bir din âlimi değil, aynı zamanda bir mütefekkir ve dahidir. Doğrudan doğruya Kur’an'dan alarak Risâle-i Nur adlı eserlerde muhtaçlara sunduğu hakikatler, sadece mazi ve hali değil, istikbali de aydınlatmıştır denile
Bedîüzzaman, sadece bir din âlimi değil, aynı zamanda bir mütefekkir ve dahidir. Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak Risâle-i Nur adlı eserlerde muhtaçlara sunduğu hakikatler, sadece mazi ve hali değil, istikbali de aydınlatmıştır denilebilir. 20. asrın islamiyet açısından meş'um olan suratı, onun ümidlerini ye'se çevirememiştir. En sıkıntılı günlede dahi, herkes me'yûs iken o ümidini arttırarak devam ettirmiştir. "Ümitvar olunuz! Şu istikbal inkılâbâtı içinde en yüksek gür sada, islamın sadası olacaktır" diyerek haykırırken, âlem-i islamla alakalı hep müjdeli haberler vermiştir. Devletin yaptığı hayatî hatalarda ise, acı da olsa, en yüksek makam seviyesinde yetkilileri ikaz etmeyi de bir millî ve dinî görev addetmiştir. İşte bu iki hale birer misal vererek tebliğimizi bitirelim:
Birincisi; Amerikalı ilmî verilere dayanarak tesbitlerde bulunan mütefekkirler ve siyaset adamları dahi Rusya'nın yıkılışına ve komunizmin çöküşüne ihtimal dahi vermezken, Bedîüzzaman, komunizmin çökeceğini ve buna dayanan Rusya'nın yıkılacağını, 1910'da gittiği Tiflis'de Rus Polisine söylemiştir: Tiflis'deki Şeyh San'an tepesine çıkıp çevreyi seyreden Bedîüzzaman'a Rus polisi sorar:
- Niye böyle dikkat ediyorsun?
Bedîüzzaman: Medresemin planını çözüyorum. (Hatta talebesi Mustafa Sungur'a sen medresemin temellerini atacaksın diye sonradan müjdelemiştir).
Rus Polisi: Nerelisin?
Bedîüzzaman: Bitlis'liyim.
Rus Polisi: Bu Tiflis'dir?
Bedîüzzaman: Bitlis, Tiflis birbirinin kardeşidir. (Gerçekten 1990 yılında kardeş şehir ilan edilmiştir).
Rus Polisi: Ne demek?
Bedîüzzaman: Asya'da birbiri arkasında üç nur inkişafa başlıyor. Sizde biribiri üstünde üç zulmet inkişafa başlayacaktır. Şu istibdat perdesi yırtılacak, ben de gelip burada medresemi yapacağım. (Gerçekten Çarlığın yakılışı birinci zulmet, komunizmin gelişi ikinci zulmet ve komunizmin çöküp Rusya'nın yıkılışı da üçüncü zulmetin inkişafıdır).
Rus Polisi: Heyhât! Şaşarım senin ümidine!
Bedîüzzaman: Ben de şaşarım senin aklına! Bu kışın devamına ihtimal verebilir misin? Her kışın bir baharı, her gecenin bir nehârı vardır.
Rus Polisi: İslam parça parça olmuş?
Bedîüzzaman: Tahsile gitmişler. İşte Hindistan, islamın kabiliyetli bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadisinde çalışıyor (Bilindiği gibi kısa zamanda ve diplomatik yolla istiklaline kavuşmuş ve Pakistan doğmuştur). Mısır, islamın zeki bir mahdumudur; İngiliz mekteb-i mülkiyesinden ders alıyor (Bilindiği gibi o zaman işgal altında olan Mısır İngiliz istilasından diplomatik yolla kurtulmuştur). Kafkas ve Türkistan, islamın iki bahadır oğullarıdır. Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar... (Açıkça bunların istiklalini az da olsa silah zoruyla alacağı belirtiliyor). Yahu şu asilzade evlad, diplomalarını aldıkdan sonra, her biri bir kıt'anın başına geçecektir"(1). Gerçekten o günler gelmiştir ve yakında Rusya'da bir düzine müslüman Türk devleti doğacaktır.
İkincisi; Doğu ve Güneydoğu meselesinde devlet adamlarına, hem Cumhuriyetin başında Millet Meclisinde irad ettiği nutkunda ve hem de 1955'de Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar'a gönderdiği mektupta, çarenin tarihde aranması gerektiğini ve asırlarca bu bölgeleri Osmanlı Devletine bağlayan bağın islam kardeşliği olduğunu, Türklerin islamın kahraman bayraktarı olmaları sebebiyle diğer müslüman milletler tarafından hürmet gördüğünü ısrarla belirtmiştir. Bir ifadesinde "Sultan Selim'e biat etmişim, onun ittihad-ı İslam'daki fikrini kabul ettim. Zira o, şark vilâyetlerini ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamandaki şarklılardır"(2) diyerek İdris-i Bitlisî tarafından bütün Doğunun kendi istek ve arzularıyla Osmanlı Devletine itaat ettiğini ve bu itaat halinin tam 341 sene isyansız devam ettiğini ifadeye çalışmıştır. II. Meşrutiyet'ten sonra isyan eden bazı şarktaki aşiret reislerine de, Cemal Kutay'ın ifadesiyle asrımızın İdris-i Bitlisî'si olarak şu tarihî dersi vermiştir: "600 seneden beri tevhid bayrağını umum âleme karşı yücelten bizim şanlı Türk pederlerimize, kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim. Ona bedel, onların akıl ve ma'rifetinden istifade edeceğiz ve asâletimizi de göstereceğiz. Elhâsıl Türkler bizim aklımız, biz onların kuvvetiyiz; hep beraber iyi bir insan oluruz"(3). 28. 4. 1955 tarihli dilekçesiyle de, sanki bugün doğuda meydana gelen hadiseleri görürcesine, tedbir alınmazsa ileride devleti çok büyük tehlikelerin beklediğini ve bu tehlikeleri önlemenin tek çaresinin islam kardeşliğine sarılıp asırlarca bu bölge insanlarını Osmanlı ordularında gönüllü bölükler haline getiren ve Osmanlı Devletine itaati ibâdet telakki ettiren ruhu ihyâ etmek olduğunu açıkça ihtar etmiştir(4).
Netice olarak, birbirine benzeyen ağaçları yekdiğerinden ayıran meyveleridir. Yirmisekiz sene hapis hayatı çilesini çektikten ve seksen sene dopdolu bir hayat yaşadıktan sonra, bundan 30 sene evvel ebediyyete intikal eden Bedîüzzaman ağacının meyveleri ortadadır. Rahmetli Osman Yüksel'in tabiriyle "şimdi Türkiye'de, her teşekkülün, vatanını seven her kesin, önünde hürmetle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nursi ve talebeleri"(5).
Bediüzzaman Said Nursi, 1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriyedir. Ağabeyi Molla Abdullah'ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi'nin medresesinde öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs'a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi. Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888'de Muhammet celalî'den ders aldığı üç aylık devredir. O zattan Molla Cami'den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı. Kitaplardan sadece anahtar bilgileri öğreniyordu. Alet ilimlerini kapsayan bu öğrenimin ardından, sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi. Usûl'den Cem'ül-cevâmi, Kelâm'dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak okuyordu. Bu sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı.
Siirt'te Molla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî'nin Usûl-i Fıkh'a dair Cem'ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce ''zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir'' deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı (Cem'ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir.) sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O'nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı.
Tillo'da Kubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus'u Muhit'i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni'yi rüyasında görür. ''Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr'i ma'rûfa başlasın" der. Molla Said, derhal Miran aşiretine doğru Tillo'dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa, onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin'de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar. Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir. Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister. Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler. İleriki yıllarda Bediüzzaman'a; ''kelepçeleri nasıl açtın?'' diye sorulunca ''Bende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir'' diye cevap vermiştir. Bitlis'te vali ile bazı memurların içki âlemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar. Önce hiddetlenen vali, az sonra onu geri çağırtarak, ''Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım sensin" der. İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez. Birgün meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî'nin kendisine bedua ettiğini işitince onu ziyaret eder. Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir. Said'in bir hocadan okuduğu en son ders budur. Böylece o haberin asılsız olduğu da ortaya çıkmıştır. Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine 1893'te 15 yıl sürecek olan Van ikametini başlar. Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu. Coğrafya, matematik, fizik, kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe'ye dair kitapları, o ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi. Molla Said, kendisine has bir öğretim usûlü geliştirdi. İlim ehli ona ''Bediüzzaman'' lakabını vererek değişik özelliklerini ifade etmek istediler. Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu yönlerde farklı bir tutumu vardı:
1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu. 2-Kendisine sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru sormuyordu. 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu. 4- Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev, bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu.
DİPNOTLAR
1- Tarihçe-i Hayat, sh.72-73.
2- Tarihçe-i Hayat, sh.64-65.
3- Nutuk, (Osmanlıca), sh.20.
4- Başbakanlık Cumhuriyet Arşivş, NO: 030-63-43-339-6.
5- Tarihçe-i Hayat, sh. 618.
FOTOĞRAFLAR
1- Üstad Bediüzzaman
2- Üstad'ın doğduğu ev
3- Üstad'ın ilk tahsilini almaya başladığı Tağ Medresesi harabeleri
Devam edecek…
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
Bilâl Tunç, 2012-01-23 07:31:06
1- “Bediüzzaman Said Nursi, 1873 te Bitlis in Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu.” 1873, yazarın başta verdiği 1876 ile de belgelerin verdiği 1878 ile de uyuşmuyor.. 2- “Van Valisi Hasan Paşa\\\'nın daveti üzerine 1893\\\'te 15 yıl sürecek olan Van ikametini başlar.” Çok mesnedsiz bir hüküm!.. http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/136
Bu yoruma katılıyor musunuz ?
DİĞER YAZILAR
Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah, kendisine karşı gelmekten sakınanları bilir.
Al-i İmran, 115
GÜNÜN HADİSİ
Resulullah (sav) buyurdu ki: "Kim "üç kız" veya "üç kızkardeş" veya "iki kızkardeş" veya "iki kız" yetiştirir, terbiye ve te'diblerini eksik etmez, onlara iyi davranır ve evlendirirse cenneti hak etmiştir."
Ebu Davud, Edeb 130, (5147); Tirmizi, Birr, 13 (1913)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...