HAVÂSSÜ'L-KUR'ÂN

Esmâ-i hüsnâ île bazı sûre ve âyetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir tabir ve bu konuda yazılan eserlerin ortak adı.


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2011-03-22 05:17:25

"Esmâ-i hüsnâ île bazı sûre ve âyetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir tabir ve bu konuda yazılan eserlerin ortak adı." 

Bu ilim, Kur'ân-ı Kerim'in bazı âyet ve sûrelerinin hususiyetlerinden bahseder.

Kur'ân'daki birçok sûre ve âyetlerin özelliklerine dair hadisler ve büyüklerin sözleri mevcuttur. Bunların okunmasıyla müsbet neticeler elde edildiği tecrübelerle sâbittir." 

Havas kelimesi, "bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan hal, kuvvet, tesir, özellik" gibi anlamlara gelen hâssanın çoğuludur. Havâssü'l-Kur'ân terkibi Kur'ân'dan bazı kelime, âyet ve sûrelerin belli bir tertibe göre okunması veya yazılması halinde niyet ve maksada uygun sonuçlar veren tesir ve özelliklerinden bahseden bir disiplini ve bunun literatürünü ifade eder.

Bazı müfessirler, Kur'ân-ı Kerîm'in gönderiliş amacının sadece lafızların zahirinden anlaşılan mânalardan ibaret olmayıp bunun ötesinde maksatların gözetildiğini düşünmüşler, zahirî bakımdan müphem veya müteşâbih olan ifadelerin bâtınî anlamlar taşıdığını, özellikle bazı sûrelerin başındaki hurûf-u mukatta'a'nın yalnız birer ses sembolü olarak değil anlam birimi olarak da algılanması gerektiğini, bu sebeple Kur'ân-ı Kerîm'in hurûfîlik ve ebced hesabı çerçevesinde de tefsir edilmesine ihtiyaç bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yaklaşım onları, ilk dönemlerden itibaren komşu kültürlerde buldukları benzer ilimlerle ve bilhassa Bâbil, Mısır, Yunan, Hint, Yahudi, Hıristiyan kültürleriyle ilgilenmeye sevketmiştir (bk. havas ilmi)

Muahhar devir âlimleri havas ilminin ve özellikle havâssü'l-Kur'ân meselesinin İslâm kültürüne sonradan girdiğini savunmaktadır. Nitekim İbn Haldun kıraat, hat, tefsir gibi bölümlere ayırdığı Kur'ân İlimleri içinde (Mukaddime, III, 1028-1032) havâssü'l-Kur'ân'a yer vermemiştir.

İbn Haldun, ilm-i hurûftan söz ederken bu ilmin başlangıçta müslümanlarda bulunmadığını, aşırılığa kaçan mutasavvıfların ortaya çıkıp ruhun beden ve maddî âlemle olan bağlarını çözerek yüce âlemlere ulaşmaya kalkışmalarından sonra görüldüğünü, bunların, kendilerinden olağan üstü haller zuhur ettiğini ve maddî âlem üzerinde tasarruf sahibi bulunduklarını anlatan eserler yazdıklarını, bu eserlerinde ilm-i hurûfun yardımıyla harfleri bütün sırlan taşıyan esmâ-i hüsnâ ve bazı ilâhî kelimelerle ruhların tabiat âleminde tasarrufunun sağlanacağını iddia ettiklerini söylemiştir (a.g.e., 111, 1159).

Kur'ân-ı Kerîm'in sûre ve âyetlerinin kendilerine özgü havassının bulunduğunu ileri süren müfessirler, bu görüşlerine delil olarak onun şifa olduğunu bildiren âyetleri göstermektedirler. Bazı âyetlerde Kur'ân'ın bir şifa olduğu bildirilirse de bu âyetlerde şifa kelimesinin iman, mev'iza, rahmet ve hidayet kelimeleriyle birlikte kullanılması (bk. Yûnus 10/57; el-İsrâ 17/82; Fussilet 41/44), özellikle Yûnus sûresinin 57. âyetinde "gönüllerde-kine şifa" açıklamasının yer alması, Kur'ân-ı Kerîm'in ahlâkî ve manevî hastalıkları tedavi edici rolünü göstermekte, ayrıca cismanî hastalıkları iyileştirici bir tesire sahip olduğuna dair bir âyet bulunmamaktadır." 

"Bu konuda da Bediüzzaman'ın orijinal sayılabilecek bazı görüşleri vardır. Yasin sûresinin sonunda yer alan "…kün fe yekün" "Allah bir işi yapmak istediği zaman ona ol der, o da hemen oluverir" mealindeki âyeti tefsir ederken "Emirle îcad etmenin mahiyeti üzerinde durur. Konuyu kavlî emirlerin malzemesi olan Kur'ân harflerinin etkisinin varlığı ile izah ederken şöyle der: Kur'ân harflerinin, özellikle 29 sûrenin başında bulunan münferit harflerin hususiyetlerine, faziletleri ve maddî tesirleriyle ilgili rivayet edilen hadislerin anlaşılması için, şu asrın maddeci akliyatına yaklaştırmak üzere maddî bir misal ile konuyu anlatmaya çalışacağız. Şöyle ki: Arş-ı a'zamın sahibi olan yüce Allah'ın manevî bir merkezi, kâinatın kalbi ve kıblesi hükmünde olan yerküresinde bulunan yaratıkların idare ve tedbirine medar dört Arş-ı İlâhî vardır:

Birisi: Hıfz ve hayat arşıdır ki, toprak unsurudur. Hafîz ve Muhyî ismine mazhardır.

İkincisi: Fazl (ihsan) ve rahmet arşıdır ki, su unsurudur.

Üçüncüsü: ilim ve hikmet arşıdır ki, nur unsurudur.

Dördüncüsü: Emir ve irade arşıdır ki, hava unsurudur. Basit topraktan canlıların hadsiz ihtiyaçlarını karşılayan, bitki ve mâdenleri basit bir unsurdan yaratıp, sanatının hârika nakışlarını gözler önüne seren; özellikle canlı varlıkların kaynağı olan nutfe (sperma) gibi basit bir unsurdan değişik pek çok canlıları yaratmak suretiyle sanatının hadsiz mucizelerini gösteren yüce Yaratıcı, nur ve hava unsurlarından da aynı harika sanatları ortaya koymuştur.

Konumuz açısından emir ve irade arşı olan hava unsurunda gizli bazı harikalar vardır: Şöyle ki: Biz ağzımızdaki hava ile harfleri ve kelimeleri ekiyoruz, birden sünbülleniyorlar. Adeta zamansız bir anda bir kelime, bir tohum-tane olup, dışarıdaki havada sümbüllenir. Küçük, büyük hadsiz aynı kelimeyi ihtiva eden bir havayı sümbül verir. Hava unsuru o derece "Kün, fe yekûn" emrine bağlıdır ki, sanki her bir zerresi, her bir atomu emirber bir nefer gibi muntazam bir ordunun her dakika emrini bekliyor. Zamansız en uzak zerreden "Kün" emrinin cilvesini gösteren bir iradeye tereddütsüz itaat ediyor. Yine verici ve alıcı istasyonları vasıtasıyla nerede olursa olsun radyo gibi bir aletin ağzına kelimeleri koyan bir insanın konuşmalarının aynı anda dünyanın her tarafında işitilmesi hava unsurunun "kün" emrine karşı gösterdiği itaatin boyutunu ortaya koymaktadır. Havada değişken bir varlığa sahip olan harfler, bu sırr-ı imtisale göre kutsiyetleri nisbetinde, maddî tesir özelliğine sahip olabilirler." (bk Osmanlıca Lem'alar, s. 658-659). Adeta bu harfler, manevî yönlerini maddî yöne, gaybî cihetlerini şehadete çevirip, açığa çıkaran bir özellik taşıyorlar. İşte mademki hadsiz emarelerle gözleniyor ki, hava unsurunun varlıkları olan harfler, hususan Kur'ân'ın kutsî harfleri ve özellikle 29 sûrenin başında bulunan ve İlâhî birer şifre olan münferit harfler, muntazam ve nihayetsiz hassas ve zamansız emirleri dinler ve yapar gibi görünüyorlar. Elbette hava zerrelerinde kutsiyet noktasında "kün fe yekûn" emrinin cilvesine ve ezelî iradenin tecellisine mazhar olan harflerin maddi etkiye sahip hususiyetleri ve rivayet yoluyla bize kadar gelen faziletlerinin doğruluğunda şüphe etmemek gerekir.(bk.a.g.y). Kur'ân'ın bütün ayetleri, maddi- manevî bütün hastalıklar için şifadır. Ancak Fatiha Suresi, Ayete'l-Kürsi, şifa kelimesini barındıran ayetler gibi bazı surelerin ve ayetlerin şifası eskiden beri tecrübeyle sabit olmuştur." 

Kur'ân'ın özelliklerini aksettiren bazı rivayet örnekler

1- Abdullah b. Mesud'dan rivayet edildiğine göre, kendisine büyük faydalar veren bir şeyi öğretmesini isteyen İbn Mesud'a Rasulullah (s.a.s) Ayete'l-Kursi'yi okumasını emretmiş, bunun kendisini, çocuklarını, evini, hatta evinin etrafında bulunan evleri koruyacağını söylemiştir.

2- Ebu Hureyre'nin bildirdiğine göre, Rasulullah (s.a.s) üzüntülü ve zor durumlarda Cebrail kendisine görünüp İsra suresinin 111. ayetini okumasını hatırlatırmış.

3- Ali b. Ebi Talib'in ifadesine göre "En'am" suresi bir hasta üzerine okununca hasta şifaya kavuşur." 

DÄ°PNOTLAR:

1- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997

2- Abdurrahman Çetin, Kur'ân İlimleri ve Kur'ân-ı Kerim Tarihi, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1982.

3- Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, İstanbul, 1997.

4- http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=show_qna&id=21965

5- Ali Turgut, Tefsir Usulü Ve Kaynakları, Marmara Üniversitesi İ.V.Y, İstanbul 1990.

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Zulüm (ve haksızlık) edenlere de sakın meyletmeyin! Sonra size de ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur, sonra size yardım da edilmez.

Hûd, 113

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Tutumlu kiÅŸi asla fakir olmaz."

Taberani

TARÄ°HTE BU HAFTA

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI