SEYYİD SÜLEYMAN NEDVİ-4.Bölüm

Merhum Süleyman Nedvi, kitapları arasına gömülmüş, hayattan kopuk bir âlim değildi. Toplumun bütün sorunlarına karşı aktif bir duyarlılığı vardı. İslam âlemini çok yakından takip eder, Müslümanların sorunlarını kalbinde büyük bir sızıyla incelerdi. Toplum hayatını ilgilendiren birçok cemiyet ve toplantılarda o cazip kişiliği ile hep başı çekerdi. Said Ahmed El Ekbarabadi’nin dediği gibi; “Seyyid Süleyman Nedvi bir mecliste hazır olmazdı ki, oranın reisliğine getirilmesin. Ve o bir cemiyete iştirak etmezdi ki, oranın imamet ve önderliği ona teslim edilmemiş olsun.”


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-04-15 02:17:22

Mevlana Nedvi'nin Aktif İçtimai Hayatı

Merhum Süleyman Nedvi, kitapları arasına gömülmüş, hayattan kopuk bir âlim değildi. Toplumun bütün sorunlarına karşı aktif bir duyarlılığı vardı. İslam âlemini çok yakından takip eder, Müslümanların sorunlarını kalbinde büyük bir sızıyla incelerdi.

Toplum hayatını ilgilendiren birçok cemiyet ve toplantılarda o cazip kişiliği ile hep başı çekerdi. Said Ahmed El Ekbarabadi'nin dediği gibi; "Seyyid Süleyman Nedvi bir mecliste hazır olmazdı ki, oranın reisliğine getirilmesin. Ve o bir cemiyete iştirak etmezdi ki, oranın imamet ve önderliği ona teslim edilmemiş olsun."

Onun Osmanlı hilafetine yardım için kurulan cemiyet ve faaliyetlere olan desteğine daha önce kısaca değinmiştik. Kendisi, hilafetin Hindistan Müslümanları açısından tarihi değerini Maarif dergisinde 1920-21 senelerinde yayınlanan seri makaleleri ile çok enfes ele almış ve İngiliz idaresini kızdıran şu ifadeleri ile meseleyi bağlamıştı; "Bundan anlaşılıyor ki, bugünlerde ulemanın vermiş olduğu fetvalar sadece siyasi değil aynı zamanda dini niteliktedir ve bu tür bencil, isyancı ve küstah Müslümanlar(!) bundan önce de Hint topraklarında bulunuyordu."

Bilindiği gibi, Mevlana Muhammed Ali Cevher'in dinamik ve ilham verici liderliği altındaki Hindistan Hilafet Komitesi, alt kıtada derinlemesine büyük bir heyecan hâsıl etmiş ve emsalsiz bir kitleler uyanışına sebep olmuştu. 1919 senesinde Hilafet Hareketinin Leknev'deki ilk içtimasında Nedvi, toplantıya katılan ulema ve siyasiler tarafından gösterilen büyük sevgi ve alakanın odağı oldu ve yaptığı hazin konuşma herkesi çok derinden etkiledi.

1920 senesinde Aligarh Kolejine alternatif olarak açılan Câmia Milliye İslamiyye Kolejinin kurucuları arasında yer aldı.

Avrupa Seyahati

Aynı sene, Hilafet hareketi tarafından, Birinci Dünya Savaşının galip devletlerinin Osmanlı devletine eşit ve adil muamele yapmalarını sağlamak için Avrupa'ya gönderilen heyete âzâ olarak seçildi. Bu seyahatte, Hilafet hareketinin önderleri Mevlana Muhammed Ali Cevher, Mevlana Şevket Ali ve Seyyid Hüseyin Bihari'ye eşlik eden Nedvi, Londra'da birçok siyasetçi ve devlet adamıyla görüştü. Aynı şekilde Paris ve Kahire'de de görüşmelerde bulundu.

Süleyman Nedvi, bu seyahatte sadece siyasileri değil, gittiği yerdeki ilim yuvalarını ve bilim adamlarını da ziyaret etmişti. İngiltere'de Cambridge ve Oxford Üniversitelerini ziyaret etti ve yetkililerden bilgi aldı. Bir eserinde, Paris'te görüştüğü ünlü oryantalist Louis Massingnon(1883-1962)'nin kendisine Kadı İyaz'ın ünlü eseri "eş-Şifa" hakkında şöyle dediğini nakleder; "Avrupalılara Hz. Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)'in güzel taraflarını anlatmak için Kadı İyaz'ın eş-Şifâ kitabının Avrupa dillerine tercüme edilmesi yeterlidir."

Enver İnayetullah, onun bu ziyareti hakkında şunları yazmaktadır; "Süleyman Nedvî bu komisyonun önemli bir sîması olarak dikkate değer bir rol oynadı ve İtalya olsun, Fransa ya da İngiltere olsun, gittiği her yerde Müslüman dâvâsını açıkça savundu. Meşhur Freign Affairs Gazetesinde Müslüman dünyasının görüş noktasını açıklayan parlak bir makale yazdı. Yazı sanatının bu mükemmel örneği ecnebi gazetelerinde hemen dikkati çekti ve Müslüman dünyasında Süleyman Nedvî'ye büyük bir şöhret kazandırdı. Daha sonra, birkaç İslâm memleketine gittiği zaman Süleyman Nedvî onların dâvâsının bir savunucusu ve büyük bir âlim olarak pek sıcak bir hüsnü kabule mazhar oldu."

Heyet ve Cemiyetlere Başkanlık Etmesi

1923 senesinde Nedvetül Ulema Akademisinin eğitim başkanlığına getirildi.

1924 senesinde Mekke Şerifi Hüseyin ile Abdülaziz bin Suud'un arasını bulmak için Hicaz'a gönderilen heyete başkanlık etti. Bu heyet, İbn-i Suud'un daveti üzerine hareket etmişti.

1926'da Hinduların İngilizlerin teşvikleriyle başlattıkları Şudi(Hinduizm'e dönüş) hareketi sonucu yarımadada sarsılan Müslüman Hindu ilişkilerinin görüşülmesi amacıyla Kalküta'da toplanan unutulmaz Camiat'ül Ulema toplantısına başkanlık etti.

Yine aynı sene Kral Abdülaziz bin Suud'un çağrısı üzerine toplanan ve İslam âleminin problemleri ve gidişatı hakkında müzakerelerin yapıldığı Dünya İslam Konferansına(Mu'temeru Âlem-i İslami) katılan Hind Müslüman heyetine başkanlık etti. Bu kongrede oturumların başkan vekilliğine getirildi.

Aktif politikaya katılmamasına karşın siyasi basiret ve feraseti muasırları tarafından da kabul edilmişti. Hatta ünlü Hintli lider Mahatma Gandi'nin kendisi hakkında; "Bu dâhi bir Mevlevi(molla)" dediğini kaynaklarımız belirtmektedir.

 İbretli Bir Hatıra

1924'de Hicaz dönüşünde yaşadıkları bir hadiseyi Hutabat-ı Madras(Madras Hitabeleri) adlı kıymetli eserinde şöyle anlatmaktadır; "Mefkûreler amelle yaşar. Size bir olayı anlatayım: 1924 senesi Şubat ayına rastlayan, 1342 hicri yılı Recep ayının başlarında Mısır'dan ve Hicaz'dan dönerken, Krokodya vapuruna binmiştik Onda, her tarafa nam salmış olan meşhur şair Dr. Tagor ile tesadüfen buluştuk. Amerika'dan seyahatten dönüyordu. Arkadaşlardan bazıları Tagor'a şunu sordular:

 - Neden Brahmo Samaj(*) mezhebi yayılmaya muvaffak olamadı? Hâlbuki o bütün dinlere karşı çok insaflı davranmıştır. Bütün güzellikleri câmidir. Bütün milletlere karşı sulhseverdir. Onun ana prensiplerine ve esaslarına göre bütün dinler haktır. Bütün peygamberler ve hidayet getirenler insanların en hayırlısı olup, beşeriyeti ıslah etmişlerdir.

 Sonra, o mezhepte akla muhalif veya bugünkü medeniyete aykırı bir şey yoktur. Muasır ve modern felsefeye karşı gelmez. Bu mezhebin sahibi, bugünkü şartları göz önünde tutmuş ve hâl-i hazırda alışılan ahvali nazar-ı itibara almıştır. Böyle olduğu halde azıcık olsun muvaffakiyet gösteremedi, bütün bunlara rağmen az çok hiçbir netice elde edemedi. Bunun sebebi nedir?

 Şair Tagor bu soruya en güzel bir şekilde, şöyle cevap verdi;

 -Bu mezhebin salikleri arasında ahval ve harekâtıyla, yüksek hayatıyla kendisi numune-i imtisal olup, halkı ona çağıran davetçisi olmadığı gibi, aynı zamanda, bu mezhebin tercümanı olarak sözü özüne uygun bir sözcüsü de yoktu ki, halkın kalplerini o tarafa meylettirsin, nazarları celp etsin de, halk o mezhebe davet edenleri kendilerine örnek tutup rehber ittihaz ederek ona uysunlar."

 Madras Konferansları-1925

Seyyid Süleyman Nedvi, sadece akıcı bir kaleme sahip değildi, o aynı zamanda büyük bir hatip idi. Urduca ve Arapça hitabeleri çok fasih ve beliğ olur, insanları heyecanlandırırdı. Bunun için birçok cemiyetler kendisine konferans vermesi için başvururdu.

1925 senesinde Hindistan'ın Madras Üniversitesinde Amerikalı bir misyonerin Hz. İsa'nın hayatına dair Urdu dilinde verdiği seri konferansların büyük bir yankı uyandırması üzerine, Madras şehrindeki Cenub-i Hint İslamî Talimî Encümen, kendisinden Resul-i Ekrem(aleyhissalatu vesselam)'ın yüce şahsiyetiyle alakalı konferans vermek üzere davet etti.

 Bunun üzerine Nedvi, Ekim-Kasım 1925'de sekiz haftayı kapsayan ve Hz. Peygamber Efendimizin(aleyhissalatu vesselam) Risaletini çeşitli yönleriyle incelediği sekiz konferans verdi. Müslüman, Hindu, Hıristiyanlardan oluşan aydın bir zümre ve büyük bir izleyici kitlesinin coşkuyla dinlediği bu hitabeler "Hutabat-ı Madras" adıyla basıldı ve çok büyük bir alakaya mazhar oldu. Türkçe dâhil birçok dile çevrildi.

Yayın Faaliyetlerine Devam Etmesi

Seyyid Nedvi, ilmi faaliyetlerini ve eser vermeyi hayatı boyunca sürdürdü. 1927 senesinde Haydarabad Dekken'de yayın hayatına başlayan İslamic Culture(İslami Kültür) dergisinin kurucuları arasında yer aldı ve bu dergide birçok makalesi yayınlandı. Kendisinden makale talep eden diğer dergilerde yazmayı sürdürdü.

Aynı zamanda Hindistan eğitim tarihinde önemli bir yeri olan Seyyid Nedvi, dini eğitim veren birçok kurumun programlarının ıslah ve geliştirilmesinde hep aranan insan oldu. Saygın kişiliği, itidal üzere olan fıtratı, engin müsamahası, meseleleri derinlemesine kavrayışı ile hep gözde bir kişilik olmayı sürdürdü.

Muhammed İkram en Nedvi bu konuda şöyle demektedir; "Süleyman Nedvi'nin nefsini ilim ve edebiyata vakfettikten sonra ilmi hayatımızda edindiği mevkii idrak etmek gerekir. Allame Muhammed İkbal ve Üstaz Muhammed Ali Cevher'in Süleyman Nedvi'ye yazdıkları mektupları incelediğimizde görürüz ki, İslam ilimlerine âşık olanlar ülkede üzerlerine çöken karanlığı gördüklerinde Azamgarh'taki aydınlatıcı ışığa koşmuşlardır. İkbal'in Nedvi'ye yazdığı birçok mektupları görürsün ki, onlar, sanki bir talebenin hocasına yazdığı mektuplar gibidir."

Afganistan'a Gidişi

Afgan Kralı Nadir Han'ın Afgan eğitim kurumlarının ıslahı hakkında tecrübelerinden faydalanmak üzere kendisi bu ülkeye davet etmesi üzerine ünlü şair Muhammed İkbal ve Aligarh Kolejinden Sir Re's Mes'ud ile birlikte 1933 senesinde Afganistan'a gitti.

Bu vesileyle Kabil ve Gazne'yi ziyaret eden Nedvi'nin intibaları daha sonra "Sefernâme-i Afganistan" adıyla kitaplaşmıştır.

Gezi arkadaşı İkbal'in Süleyman Nedvi'ye büyük bir hayranlığı vardı. 1933 senesinde yazdığı bir mektupta İkbal ondan, "emir-ül ulema(âlimlerin emiri), reis-ül musannifin(yazarların, araştırmacıların reisi) olarak bahsetmektedir.

Mevlana Eşref Ali Tehanevi'ye İntisabı

Bu sıralar hayatının dönüm noktalarından olan bir hadise cereyan etti. Hind alt kıtasının medar-ı iftiharı büyük âlim ve mürşid Mevlana Eşref Ali Tehanevi(1863-1943) hazretleriyle tanıştı. Tehanevi hazretleri o sıralar Hind alt kıtasında "yaşayan en büyük Sufi" kabul ediliyordu.

Bu tanışma ve iki büyük okyanusun birbirine kavuşması, Dar-ül Musannifin'in yayın organı Maarif Dergisi'nin Süleyman Nedvi Özel Sayısı(s:289)'nda şöyle anlatılıyor: "1934'ün sonları ve 35'in başlarıydı. Süleyman Nedvi hazretleri, Muhammed İkbal merhumun daveti üzerine, bir heyete katılmak üzere Lahor'a gitmişti.

O ana kadar Mevlana Eşref Ali Tehanevi hazretleri ile hiç görüşmemişti. Lahor'dan dönüş yolculuğunda Thane Bhawan'da istasyonda inerek bir süre için orada kalmayı düşündü.

Böylece manevi duygusundaki bu arzu yerini bulmuştu. Mürşid Tehanevi bu görüşmeden nasıl etkilendiğini bizzat kendi ifadeleriyle Abdülmacid Deryabadi'ye yazdığı mektupta şöyle dile getiriyordu: "Mevlana Seyyid Süleyman Nedvi kardeşimiz aniden çıkageldi. Evdeydim. Haber alır almaz, hemen yanına gittim. Hayalimde o, iri yarı biri gibi idi. Kendisini orta boy ve normal yapıda biri olarak görüne kendisine kalbim çok ısındı. Tekrar tekrar kendisiyle konuştuktan sonra, mütevazı kişiliği ve yapmacıksız, sâde hareketleri ve karşısındakilere saygılı ve kibarca davranışları beni kendisine bağladı. Saat 11'de teşrif ettiler. Saat üç'de ayrıldılar. Toplantıda uzun süre onun hakkında sitayişli konuşmalar yapıldı." (Hakim-ül Ümme adlı eserin 438. sayfasından naklen.)

Ebul Hasan en Nedvi, onun ruhi arayışı ve mürşidine kavuşmasının şöyle anlatıyor: "İlim ve araştırmasının kesintisiz devamı ve şöhretinin ufuk tabakalarını kaplaması onu nefsini ikmal ve ihsan derecelerine ulaşmaya zorladı. Bu hacetini gidermek, nefsin ıslah inceliklerini, tahkiki ihlâsın kemâlini bulmak onu bir mürşid arayışına itti. Bu saik ve ilmi münasebet kendisini Mevlana Eşref Ali Tehanevi ile buluşturdu ve tam bir güven ve itimad, tefeyyüz ve boyun eğmek ile ona bağlandı."

Merhum Süleyman Nedvi eriştiği ilmi derece itibarıyla sanırız sadece Eşref Ali Tehanevi hazretlerinde tatmin olabilirdi. Çünkü merhum Tehanevi ilimde çok büyük bir mertebeye çıkmış, ihsanda azim mertebeler kat etmiş, sanki selef asrından numune olarak gönderilmişti. Ebul Hasan en Nedvi, onu Nuzhetül Havatır'a eklediği ilavede şöyle anlatır; "Onun marifet-i İlahiyyede uzun bir eli vardı. Eser te'lifinde ve vaaz etmede büyük bir maharete sahipti. Ona bu asırda hiçbir âlim ve meşayihe nasip olmayan bir hüsnü kabul rızkı verilmişti."

Süleyman Nedvi de bu büyük zatı şöyle tarif eder; "Mevlana Tehanevi, Kur'an'ın mütercimi ve müfessiriydi. Emirlerini ve hikmetlerini açıkladı. Şüpheleri kaldırdı ve Kur'an'la ilgili soruları cevapladı. Mevlana Tehanevi bir hadis âlimiydi ve bu konuda en girift mevzuları ve incelikleri izah etti. Binlerce fetva vermiş bir fakihti. İslam hukukundaki birçok çağdaş hukuki problemi çözdü ve onları azami dikkat ve muteber araştırmalarla cevapladı. Konuşmaları hitabetin bütün maharetlerini taşıyan müessir bir hatipti. Mükemmel bir vaizdi ve vaazlarının yüzlercesi neşredildi, geniş ölçüde elden ele dolaştı. Mevlana Tehanevi tasavvufun sırlarını ve hikmetlerini açığa çıkarmış bir sufiydi. Onun şahsiyeti bir suredir devam ede gelen şeriat ve tasavvuf arasındaki çatışmaya İslam'ın bu iki temel parçasını birleştirerek bir son verdi. Kitapları oryantalistler ve modernistler tarafından İslam'a karşı öne sürdükleri itirazları cevapladı."

Süleyman Nedvi intisabından sonra çok kısa bir zamanda yükseldi. Mektuplaşmalar ve ziyaretlerini kesintisiz sürdürdü. 22 Ekim 1942'de Şeyhi kendisine dört tarikatta(Nakşi, Kadiri, Çişti, Sühreverdi) icazet verdi. Böylece bir süre sonra Süleyman Nedvi, Eşref Ali Tehanevi'nin baş halifesi oldu.

-devam edecek-

Dipnotlar

*19. asırda Hind alt kıtasında zuhur eden ve dinlerin bütün güzel yanlarını bir araya getirip, halkı ona davet eden karma bir dinin dâi ve müntesipleri..

Fotoğraflar

1-Seyyid Süleyman Nedvi

2-Muhammed Ali Cevher

3-Şibli Numani'nin Süleyman Nedvi'ye yazdığı bir mektup

4-Gandi'nin Süleyman Nedvi'ye yazdığı bir mektup

5-Süleyman Nedvi'nin el yazısı

6-1933'de Afganistan ziyaretinde Muhammed İkbal ve Sir Re's Mesud ile

7-Mevlana Eşref Ali Tehanevi 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DİĞER YAZILAR

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-5. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR’IN SİRET VE SURETİ Merhum Ali Ulvi Kurucu beyin ifadesiyle; “Malûm ya, her şah

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-4. BÖLÜM

PERDE KAPANIRKEN İnsiyatif artık İtalyanların eline geçmişti. 23 Eylül 1930'da İtalyan bi

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-3. BÖLÜM

GRAZİANİ Graziani, sömürgelerde özel olarak yetiştirilmiş komutanların en tecrübeli ve en

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-2. BÖLÜM

“GECE HÜKÜMETİ” İtalyan araştırmacı Giorgio Rochat bu durumu bize veciz olarak şöyle

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

ÖMER MUHTAR(1862-1931)-1. BÖLÜM

Merhum şehid Ömer el-Muhtar’la alakalı bir çalışmayı seneler önce hazırlamış ve sitemiz

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-4. BÖLÜM

ACIMASIZ YIKIM İspanya’nın Madrid kentinde toplanan konferans sonrası Fransa ve İspanya, Rif

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-3. BÖLÜM

UMUDUN SEMBOLÜ ADAM O sıralar Emir Abdülkerim dünyada en popüler direniş liderlerinden biri h

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-2. BÖLÜM

ANNUAL ZAFERİ Babasının vefatından sonra savaşın idaresini uhdesine alan Hattabi’nin ısla

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

EMİR ABDÜLKERİM EL HATTABİ-1. BÖLÜM

“Kadı, müderris, gazeteci, mücahid, emir, devlet reisi.. Evet, bu sıfatlar bütünüyle Emir

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-4.Bölüm

Mersin’e Yerleşmesi Cumhuriyet’in ilânından sonra sessiz kalmayı tercih eden Ahmed Şerîf

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

SEYYİD AHMED ŞERİF ES SENUSİ(1873-1933)-3.Bölüm

Birinci Dünya Savaşı Ve Libya Birinci Dünya Savaşı başladığında İtalya -ülkedeki savaş

"Ey inananlar! Rabbinizden korkun.Çünkü kıyametin saatinin depremi cidden korkunç bir şeydir.”

Hac:1

GÜNÜN HADİSİ

“Âdemoğlu, kurban bayramı gününde kan akıtmaktan daha sevimli bir amelle Allâh’a yaklaşabilmiş değildir.

İ. Mâlik, Muvatta’, Kur’an 24; Tirmizî, Edâhî, 1; İbn-i Mâce, Edâhî, 3)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI