NUREDDİN VAİZ BEYEFENDİ’NİN ANLATIMIYLA IRAK ULEMASI-1

Emced Zehavi Efendi, Said Zehavi’nin oğludur. Emced Zehavi’nin dedesi Şeyh Muhammed Feyzi Zehavi Irak müftüsü idi. Emced Efendi, babasından ilim okumuş, sonra İstanbul’da Hukuk Fakültesini bitirmiş, İstanbul’dan dönünce hâkim olarak tayin edilmiş. Ve İstinaf mahkemesi başkanıyken, medeni kanunda faize hüküm olduğu halde borç davalarında faize hüküm etmezdi. Ve kararını da temyiz mahkemesi onaylardı


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-04-15 02:35:14

Kıymetli ziyaretçilerimiz, Kerkük'lü değerli büyüğümüz Nureddin Vaiz beyefendi'nin bir kısım hatıralarını daha önce hizmetinize sunmuştuk.

Bkz: http://www.cevaplar.org/index.php?khide=visible&sec=120&sec1=122&yazi_id=7142&menu=1

Şimdi de 20. Asırda Irak'ta yaşamış âlimlerden bir kısmı hakkında kendisinden aldığımız bilgileri istifadenize arz edeceğiz. Kendisi de hem medrese âlimi, hem avukat olan Nureddin Bey, halen İstanbul'da ikamet ediyor. Cenab-ı Hak sıhhat, afiyet versin de, kendisinden daha fazla istifade edebilelim inşallah.

İlk ele alacağımız zat olan Irak'ın büyük Hanefi Fakihi Üstad Emced Zehavi hazretlerinin tafsilen hayatını ayrıca bugünden itibaren sitemizde neşretmeye başlıyoruz.

Büyük hikmet insanı Kazan'lı Aziz Efendi ne güzel der; "Aynayı tanı, ayna ile hemhal ol, aynalaş." Cenab-ı Hak böyle âlimlerimizi tanımayı, sevebilmeyi, onların halleriyle hallenmeyi nasip buyursun ve bu mülakatı hakkımızda istifadeli kılsın. Âmin. Saygılarımla. Salih Okur/cevaplar.org

ALLAME EMCED ZEHAVÄ°(1882-1967)

Emced Zehavi Efendi, Said Zehavi'nin oğludur. Emced Zehavi'nin dedesi Şeyh Muhammed Feyzi Zehavi Irak müftüsü idi. Emced Efendi, babasından ilim okumuş, sonra İstanbul'da Hukuk Fakültesini bitirmiş, İstanbul'dan dönünce hâkim olarak tayin edilmiş. Ve İstinaf mahkemesi başkanıyken, medeni kanunda faize hüküm olduğu halde borç davalarında faize hüküm etmezdi. Ve kararını da temyiz mahkemesi onaylardı.

Daha sonra Hukuk fakültesinde İslam hukuku okuttu. Şer'i Temyiz mahkemesi başkanı oldu.

Emekli olduktan sonra içtimai hizmetlerini hızlandırdı. Cemiyetü'l Adab-ı İslamiye'yi kurdu. Cemiyet'ül Uhuvve'l İslamiye'yi kurdu. Sonra Cemiyet-i İnkâl Filistin'i (Filistin'i Kurtarma Cemiyeti) kurdu. Filistin'i Kurtarma Cemiyeti kurulunca, Irak ulemasından Fuad Alusi, ben ve Hukuk fakültesinden Prof. Abdurrahman Hıdır bey bir heyet oluşturarak Ankara'ya geldik. Ankara'da 15 gün kaldık. Bu sırada gazeteci Yılmaz Çetiner aleyhimizde yazı yazdı. Hüseyin Cahid Yalçın "Yabancı tahrikçiler" diye aleyhimizde bir makale kaleme aldı. Ve bizi çok sıkıştırdılar. Ankara'dan İstanbul'a geçtik.

İstanbul'a geldiğimizde Fahreddin Kerim Gökay bizi çay içmeye davet etti. O sırada bizi müdafaa edenlerden birisi gazeteci Kadircan Kaflı oldu. Ama bu vesile ile gazetelerde bu cemiyetin ismi, Filistin meselesi bayağı geçti. Ve Ankara'da bütün Müslüman ve Arap büyükelçilerini bir araya topladık, meselemizi onlara anlattık.

Emced Efendi daha sonra İslam âlemini ziyaret etti. Hindistan'a, Endonezya'ya gitti. O yaşta üç dört ay Filistin meselesi için yurt dışında kaldı. Sonra döndü.

1958 devriminden sonra, Komünistler onun aleyhinde çok nümayişler yaptılar. Evine hücum etmek istediler. Suudi Arabistan'a gitti. Orada bir müddet kaldı. Kendisi Hanefi fıkhında uzman olması itibarıyla Suudi Arabistan Vehhabileriyle uyuşmadı. Orada rahat edemedi.

Ondan sonra döndü. İslami faaliyetlerine devam etti. Ta son anına kadar faaliyetleri hiç kesilmedi. Özel dersler yapardı. Özel öğretmenleri vardı.

Sonra onun kızı Nihal Zehavi kadınlar için Uhdu'l Müslime Cemiyeti'ni kurdu. Ve güzel toplantılar yaptı, hanımları yetiştirdi. Nihal Hanım evli değildi. Seksen yaşlarındayken vefat etti.

Emced Efendi'den sonra onun yerini alan bir âlim olmadı. Hanefi mezhebinde çok uzmandı. Babamdan duyduğuma göre, Emced Efendi'nin dedesi Muhammed Feyzi Zehavi, Kerkük'te, Neftçi ailesinin camiinde müderris ve imam hatip imiş. O aileden Ahmed Neftci Bey, Osmanlı devrinde bir gün Bağdat valisi ile bir tartışmaya girmiş. Vali onu Bağdat'ta bir nevi göz hapsine almış. 

Neftci ailesi düşünmüşler ve Muhammed Feyzi Efendi'nin Bağdat'a gidip vali beye ricada bulunmasını istemişler. Feyzi Efendi Bağdat'a gelip, valiyle görüşmüş. Ricada bulunmuş. O da demiş ki; "Ben senin ricanı bir şartla kabul ederim. Neftci beyi Kerkük'e gönderirim, ama sen Bağdat'a geleceksin." O da gelmiş, Bağdat'ta yerleşmiş ve sonra Bağdat müftüsü olmuş. Benim merhum babam da ilmi icazetini ondan almış.

Merhum Emced Efendi; "ben dedemi zorla hatırlayabiliyorum" derdi. Ama merhum babam derdi ki "ben son dersimi-sanırım Kadı Beyzavi tefsirini- Feyzi Zehavi'de okuyordum. Kitabı kapattı. "sen ilmi icazeye nail oldun" dedi ve bana icaze verdi."

Hatırlıyorum, 1964'de babam Bağdat'ta bizim evde misafirdi. Bir gün Mustafa Karadaği kendisini ziyarete gelmişti. Mustafa Karadaği merhum Abdurrahman Karadaği'nin yeğeniydi. Abdurrahman Karadaği de büyük bir âlimdi. Babam onda da ders okumuştu. Mustafa Karadaği dedi ki; "Abdurrahman Karadaği'nin üç talebesi hayatta kalmıştır. Birisi zat-ı âliniz, Abdülcelil el Cemil(Bağdat müftülüğü yapmıştı) biri de benim. Eğer ben de talebe sayılırsam."

ABDÃœLKADÄ°R HATÄ°P

Abdülkadir Hatip, Emced Efendi'nin talebelerinden birisi idi. Kendisi kıraat ilminde uzman idi ve aynı zamanda İslam fıkhından ders okuturdu. Ayrıca vefat ettiği zamana kadar İmam-ı Azam camiinin hatibi idi. Hatta o, "İmam-ı Azam Camiinin hatipi" diye meşhur olmuştu. Cuma hutbesini o okurdu. Aynı zamanda Kazimiye'de bir Sünni Camii olan Fettah Paşa camiinin imamıydı. Bu camiyi yaptıran Fettah Paşa Kerküklüydü. Kerkük valisi oldu. Sonra Bağdat'ta "Fettah Paşa Kumaş Fabrikası"nı açtı. Bu fabrika Irak'ta kurulan ilk kumaş fabrikasıydı.

 Abdülkadir Hatip çok muhterem bir kimseydi. Hatırlarım, Cuma namazını onun camiinde kıldığımda namazdan sonra muhakkak elinin öperdim. O da "illa ben de senin elini öpeceğim" der, öpmeye çalışırdı. Çok terbiyeli bir insandı.

 Abdülkadir Hatip Efendi, Kur'an tilavetinde uzmandı. Bağdat'tan Kerkük üzerinden Musul'a gider, büyük kıraat üstadı Hac Ahmed Cevadi merhumdan ders alırdı. Sonra ondan bu hususta icazet de aldı. Musul'a giderken muhakkak Kerkük'e uğrar, babamı ziyaret ederdi.

Üç tane oğlu vardı. Onlardan Muhyiddin el Hatip de Kur'an tilavetinde uzman idi. Irak Radyosunda Kur'an-ı Kerim okurdu.

Abdülkadir Efendi çok da talebe yetiştirdi. Galiba Külliyet-i Şeria'da(İlahiyat Fakültesi) da ders verdi. Fuad Alusi ile çok iyi arkadaştı. 1969'da vefat etti.

FUAT ALUSÄ°

Fuat Alusi eskiden öğretmenmiş.

-Ruh'ul Meani tefsirinin yazarı onun nesi oluyor?

-Onun büyük dedesidir. Yani dedesinin babasıdır. Onun ismi Ebu's-Senâ, Şihabüddîn Mahmûd el-Âlûsî'(1803-1854)dir. Onun torunu Mahmud Şükri Alusi(1855-1924) de meşhur, büyük bir âlimdir.

-Mahmud Şükri Efendi, Fuat Alusi'nin nesi oluyor?

-Amcası oluyor. Mahmud Şükri, hem âlim, hem tarihçi, hem de edebiyatçı idi. Merhum babam onunla görüşmüştü. Bir zaman Hollanda Kralı, Arap halkı ve yaşayışları üzerinde bir kitap yazma yarışması düzenlemiş. Mahmud Şükrü Efendi de bu yarışmaya katılmış ve yazdığı üç ciltlik "Büluğ'ul İ'rab fi ahbar-il Arap" adlı eseriyle birinciliği kazanmış.

Birinci Dünya savaşında Bağdat valisi onu Osmanlı tarafında çalışması için ikna etmek üzere Hicaz'a Abdülaziz bin Suud'a göndermiş. Kendisini çok büyük hürmetle karşılamışlar. Çok sevmişler. Anlaşılan onları ikna edememiş. Ama hâlâ orada bu ziyaretten dolayı onun ismi büyük saygıyla anılır. 

Onun talebelerinden meşhur şair Maruf er Rısafi(1875-1945) vardı. Hatta talebeyken Mahmud Şükri Efendi onu o kadar severmiş ki, Bağdat'ın Kerh mıntıkasında medfun bulunan evliyaullahtan Maruf-u Kerhi'ye benzeterek demiş ki; "Sen de Marufsun. Ben senin adını Maruf er Rısafi yapacağım." Ama sonradan kendisine kızmış. Demiş ki, "sen bu kadar şairsin, zekisin. Ama diyanetin azdır. Daha beni ziyaret gelme."

Babam da demişti ki; "Ben Mahmud Şükri'yi ziyaret ettiğimde Rısafi'yi sordum. "Bu adamın dini yok" dedi.

Rısafi de bir ara gelmiş, İstanbul'da kalmış. Recaizade Mahmud Ekrem, Filozof Rıza Tevfik, Makber şiirinin yazarı Abdülhak Hamid gibi zatlarla arkadaş olmuş. Gazete çıkartmış. Sonra Irak'a dönmüş. O da son zamanlarında İngilizler aleyhinde çok şiirler yazdı. Kralla bozuştu, perişan oldu. Bağdat'ın dışında Felluce kazasında bir ailenin yardımıyla yaşardı. Sigara satardı. Onunla geçimin sağlardı.

Fuat Alusi hayatının sonuna kadar Bağdat'ta Mercan medresesinde ders verirdi. Ve Ramazanlarda mevizeleri olurdu. Bunlar teyplerle kayıt altına alınırdı.

Osmanlıları ve Türkleri çok seven birisiydi. Mercan Camiindeki odasında Türk bayrağı asılıydı. Hatta ondan dolayı merhum Adnan Menderes Bağdat ziyaretinde onun odasını ziyaret etmişti.

Türkçeyi de güzel konuşurdu. Ve Farsça da bilirdi. Hatta demişti ki ; "Ben Farsçayı sırf Mevlana'nın eserlerini aslından okuyabilmek için öğrendim."

ABDÃœLAZÄ°Z BEDRÄ°(SAMARRAÄ°)(1928-1968)

-Abdülaziz Bedri, Samarralı Bedri ailesindendi. Şeyh Kemaleddin Tai'nin talebesiydi. Şeyh Kemaleddin Tai de İslam âlimlerinden ve Emced Zehavi'ye yakın birisi idi. Ve Hidayetü'l İslamiyye cemiyetinin mutemeti idi.

Abdülaziz Efendi onun yanında okudu ve ilmi icazetini aldı. Kendisinin Irak'taki İslami harekette büyük rolü var.

Nasıl burada Necip Fazıl mücadeleci bir insandı, o da Irak'ta öyleydi. Cuma hutbelerinde Şuuilere(komünistlere) ve Baasilere (Baas partililere) hücum ederdi. Hatta bazen evime gelirdi. Derdim ki; "Şeyh, bu kadar hücum etme. Bunlar melundur, sana zarar verebilirler." Derdi ki "Benim hayatım Allah'a bağlıdır. O ne zaman isterse benim hayatım biter. Ben Baasilerden korkmam."

Ve Mişel Eflâk'a, Baas partisine çok ağır hücum ederdi. Hatta son zamanda onu gözaltına aldılar, işkence ettiler. Öldürdüler ve cenazesini de kapısının önüne attılar.

-Saddam Hüseyin bizzat yaptırmış..

-Evet, onun adamları öldürdü. Hatta cenazesi kaldırılırken "İmam-ı Azam'ın türbesinde kendi kendine öldü" demişler. Kardeşi Polis amiriydi. Demişti ki; "Ne kendi kendine öldü?" Kefeni yırttı. Öyle diyenlere dedi ki; "Gelin bakın, başı ezilmiş, göğsü kırılmış, cismindeki bütün parçalar kanlı. Şehid olduğu için yıkamadık." Öyle göstermişti yani.

Ondan sonra kardeşi de Irak'ı terk edip, Suudi Arabistan'a yerleşti. Baas rejiminin 2003'te yıkılmasından sonra döndü.

-Peki, Abdülaziz Bedri kaç yılında şehid edildi?

-1960'larda..Altmışların sonlarında..

-devam edecek-

FotoÄŸraflar

1-Nureddin Vaiz beyefendi

2- Emced Zehavi

3-Emred Zehavi'nin başka bir fotoğrafı

4-Abdülkadir Hatip

5-Mahmut Şükri el Alusi

6-Şair Maruf Rısafi

7-Abdülaziz Bedri

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

Kendilerine ait bir takım menfaatlara şahit olsunlar; Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanları kurban ederken Allah'ın adını ansınlar; siz de onlardan yiyin, yoksulu ve fakiri doyurun.

Hacc Suresi:28

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

Hafızasında Kur'an'dan hiçbir ezber bulunmayan kişi harab olmuş bir ev gibidir

Tirmizi, Sevatbu'l-Kur'an 18, 2914

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI