HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-

Son devrin önemli âlim ve entelektüellerinden olan Hasan Basri Çantay, çok yönlü kültüre sahip olan karakteriyle cevval bir hayat yaşamıştır. Büyük bir vatansever olduğu gibi, döneminin önemli gazetecilerindendir. Gazetecilik mesleğini vatanseverliği ile harmanlayan Hasan Basri Bey, stratejik dönemlerde cesurâne makaleler kaleme almıştır.


Nurgül Dere

nurguldere@gmail.com

2011-04-22 11:56:06

Son devrin önemli âlim ve entelektüellerinden olan Hasan Basri Çantay, çok yönlü kültüre sahip olan karakteriyle cevval bir hayat yaşamıştır. Büyük bir vatansever olduğu gibi, döneminin önemli gazetecilerindendir. Gazetecilik mesleğini vatanseverliği ile harmanlayan Hasan Basri Bey, stratejik dönemlerde cesurâne makaleler kaleme almıştır.

HAYATI

DOÄžUMU VE NESEBÄ°

Hasan Basri Çantay, 18 Kasım 1887 (18 Teşrîn-i Sânî 1302) yılında Balıkesir'de dünyaya gelmiştir. Çevrelerinde Çantay-zâdeler (Çantayoğulları) olarak tanınan köklü bir aile olarak bilinirlerdi. Babası Çantayzâde Halil Cenâbî Efendi zamanın ulemâsındandır. Halil Cenâbî Efendi ticaretle meşgul olduğundan ötürü ilmî yönünden ziyâde tüccarlığı ile meşhurdur. Annesi ise güzel ahlâkı ile tanınan Hatice Hanımdır. Balıkesir'in Kepsut yöresinin meşhur ailelerinden olan Sincanoğulları'ndandır.

TAHSÄ°LÄ°

Balıkesir'in tanınmış âlimlerinden Arap Hoca'dan ilk eğitimini alan Hasan Basri Çantay, daha sonra İbtidâ-i Kebîr Mektebine (ilkokul) başlamıştır. Buradan mezun olduktan sonra da Balıkesir İdâdîsi'ne (lise) kaydolur. 1903 yılında henüz idâdînin dördüncü sınıfında iken babası hastalanır ve bunun akabinde vefat eder. Ailenin tek erkek evladı olan Hasan Basri Çantay, babasının vefatı ile birlikte Balıkesir İdâdîsi'nden ayrılmak zorunda kalır, çünkü annesi ve üç kız kardeşine bakması gerekmektedir. Zamanında varlıklı bir aile olmalarına rağmen, 1897 (1313) yılında Balıkesir'de meydana gelen ve oldukça zarara yol açan zelzelede Çantay ailesi de maddi manada büyük zarar görmüştür. Zelzeleden sonra babasının işleri bozulmuş ve oturdukları evi bile satmak zorunda kalmışlardır. İşte bu sebeplerden Hasan Basri Çantay babasının vefatı üzerine tahsiline devam edememiş, ailesinin geçimini karşılamak için okulundan ağlaya ağlaya ayrılmıştır. 

Hasan Basri Çantay tahsilini yarıda bırakır fakat ilimle irtibatını asla kesmez. Kendi kendini yetiştirmeye başlar, özellikle de edebiyatla ilgilenir. Bildiklerini çevresindekilere de naklederek ilim sahibi olmanın yalnızca tahsille olmayacağını kanıtlamış olur.

VAZİFESİ VE ALDIĞI İLMÎ EĞİTİM

1897 (1313) yılında meydana gelen zelzelede Balıkesir'in en büyük camii olan Zağnos Mehmed Paşa Camii de yıkılmıştır. Balıkesir Mutasarrıfı Adanalı Paşabey-zâde Ömer Ali Bey, 1903 (1319) yılında Cami'yi yeniden inşa ettirir. Hasan Basri Çantay bu münasebetle aruz vezniyle, güç bir kâfiye kullanarak elli beyitlik bir şiir (tâmiyeli tarih) yazar. Bu şiiri Mutasarrıf Ömer Ali Bey'e gönderir. Ömer Ali Bey şiiri çok beğenir ve 16 yaşındaki Hasan Basri ile tanışmak ister ve huzuruna çağırtır. Genç Hasan Basri'nin keskin zekâsını, kabiliyetini ve azmini fark eden Ömer Ali Bey, kendisini Nâfia (Bayındırlık) Dairesi'nde görevlendirir ve Hasan Basri Çantay böylelikle ilk resmi görevine başlamış olur.

Mutasarrıf Ömer Ali Bey, her fırsatta Hasan Basri'yi kitap okuma ve şiir yazma konusunda teşvik eder ve O'nunla özel olarak ilgilenir. Hasan Basri Çantay memuriyet vazifesinin yanında yarım kalan öğretimini değişik vasıtalarla tamamlama imkânını da elde eder. Devrin tanınmış ilim adamlarından olan Balıkesir Müftüsü Osman Nuri Efendi ile Müstecâbi-zâde Âdil Efendi'den Farsça öğrenir. Balıkesir Mevlevîhânesi'nde Râgıb-zâde Ahmed Nâci Dede'den ise Arapça öğrenmeye başlar. Râgıb-zâde Ahmed Nâci Efendi, babasının dostlarından olduğundan Hasan Basri Çantay'a hocalığının yanında mânevî babalık da yaparak en iyi şekilde yetişmesini sağlamıştır. 

Ahmed Nâci Efendi'nin çabaları boşa gitmemiş, keskin zekâlı olan Hasan Basri Çantay bir süre sonra birlikte ders okuduğu arkadaşlarına kendisi ders okutmaya başlamıştır.

Bir müddet sonra Mutasarrıf Ömer Ali Bey'in yerine son dönemin önemli ilim adamlarından olan Mehmet Ali Aynî Bey tayin edilir. Mehmet Ali Aynî Bey, Hasan Basri Hoca'yı Nâfia dairesindeki görevinden alır ve kendi Tahrirat Kalemi (Yazı İşleri) kâtipliği görevine terfi ettirir. Buna sebep ise Hasan Basri Hocanın yazdığı bir şiirdir. Mehmet Ali Aynî Bey, Halil Edib'in bir şiirine nazire olarak bir manzume kaleme alır. Hasan Basri Çantay ise bu nazireye aynı güzellikte bir nazire yazar:

Bahar vaktini ahd-i şebâbâ benzetirim

Dem-i şebâbı güzâr-ı sehâba benzetirim.

Gürûr-i nahvete meclûb olup da "ben" diyeni

Bihârda kuduran bir habâba benzetirim.

Hayata karşı o bir işve ile nâz ile

Gülen bu âlemi dâr-ı azâba benzetirim.

Bekası var mı kemâlin, fürûğ-ı ikbâlin

Onun esâsını muğfil serâba benzetirim.

Figân ü girye önünde sâmit ü bî-hareket

Sinen erâzili aynı devâba benzetirim.

Mukîm-i Dergeh-i Hakkım, kemîne zerreyi ben

"Vücûd-i Mutlak"ı söyler kitâba benzetirim.

Sen ey kerîme-i vicdân, muammer ol, var ol,

Hitâbını bir ilâhî hitâba benzetirim.

23 Temmuz 1323 (1907)

Vazifesinin yanında bir yandan da Edebiyat, Hukuk ve Felsefe ile meş­gul olan Hasan Basri Hoca ilim yolunda adım adım ilerliyordu. Bol bol kitap okuyor ve her fırsatta da yazıyordu. Arapçası çok iyi seviyeye gelmiş, artık tercüme de yapmaya başlamıştı. Farsça eğitimini de aksatmıyor, bir şair için oldukça önem arz eden bu dili de en iyi şekilde öğreniyordu.

Arapça hocası ve aynı zamanda manevî babası olan Râgıb-zâde Ahmed Nâci Efendi'nin vefatı üzerine son derslerini Müftü Kodanaz-zâde Hacı Ahmet Efendi'den okur. Kısa bir müddet sonra da icâzetini alır.

BASIN HAYATI

1908 yılında II. Meşrutiyet'in ilân edilmesinden sonra Hasan Basri Çantay'ın hayatında da bir dönüm noktası olur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Hasan Basri Çantay durmadan okuyan ve her fırsatta yazan bir insandır. Bu özelliği O'nun basın hayatına girmesine sebep olur. Bu da II. Meşrutiyet'in ilk yıllarına denk gelir. Bu tarihte Cemil Çavuş'un daha önceden kapatılmış olan Cemil Matbaası tekrar açılır. Hasan Basri Çantay bu matbaada ilk önce "Nasihat" adında bir gazete çıkarır fakat bu gazete uzun ömürlü olmaz. Daha sonra 15 Eylül 1325 (1909) tarihinde "Balıkesir" adında haftalık bir gazete basmaya başlar. Bu gazetelerde ilmî, edebî, tarihî, içtimâî ve hukukî yönde yazılar yazar. Bir yandan da Balıkesir Mutasarrıfı Mümtaz Bey'den hukuk, iktisat ve maliye dersleri alarak ilim yönünden kendisini geliştirmeye devam eder. Hasan Basri Hoca "Balıkesir" gazetesini ise 31 Kânûnusânî (Ocak) 1327 (1911) tarihinde Cemil Efendi'ye devretmiştir.

Bu kadar kısa bir zamanda gazeteciliği en ince ayrıntısına kadar öğrenen Hasan Basri Hoca, bir gazeteyi tek başına çıkarabilecek seviyeye gelmişti. Öyle ki Sâmih Rifat Bey, Mutasarrıflığı zamanında 11 Şubat 1327 (1911) tarihinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Balıkesir'deki yayın organı Yıldırım Gazetesinin tüm sorumluluğunu Hasan Basri Hoca'ya vermiştir. Hasan Basri Hoca'nın tek başına çıkardığı bu gazete harflerin elle dizilmesi tekniğiyle basılıyordu, gazetenin yayın hayatı ise 3 Temmuz 1328 (1912) tarihinde bitmiştir.

1913 (1329) yılında il özel idarelerinin ilk teşkilatlanmasında Balıkesir Daimi Encümeni'nin başkâtibi olmuştur. Aslında Vilayet Tahrirat (il yazı işleri) müdürlüğü görevine tayin edilerek memurluk hayatında daha da yükseltilmek istendiği halde bu vazifeyi kabul etmemişti…

Bunun yanında gazeteciliği de aksatmıyordu. Yine aynı sıralarda –ki Mutasarrıf Reşid Bey zamanına denk gelir– yarı resmî yani yarısı il hesabına diğer yarısı da özel teşebbüse ait olmak üzere "Karesi" gazetesini çıkarmaya başlar. Bu gazetede yazdığı ilmî, içtimaî, tarihî, edebî, hukukî ve ahlâkî yazılar o kadar çok beğenilir ki gazetenin satışlarından bir hayli kâr elde eder. Fakat Hasan Basri Çantay bu paralara dokunmaz ve olduğu gibi Balıkesir Mutasarrıfı Mithat Bey'e teslim eder. Balıkesir Vilayet Matbaası da gazeteden elde edilen o gelirle kurulmuştur.

Hasan Basri Hoca bir yandan da Lise muadili Dârü'l-Hilâfe Medreselerinde Türkçe, Ede­biyat, yazı ve Arapça muallimliği yaparak birçok talebe yetiştirmiştir.

I. Dünya Savaşının sonlarına doğru "Ses" adında bir gazete basmayı düşünür. Amacı ise; Türk halkının haklarını savunan cesur yazılar yazmaktır. Birçok arkadaşı Hasan Basri Hoca'yı bu kararından döndürmek ister fakat döndüremezler. 17 Ekim 1334 (1918) tarihinde Ses gazetesinin ilk sayısını çıkararak memleketin her yerine gönderir.(1) Tüm bunlar hakkında Hasan Basri Çantay şunları söylemiştir:

"Memleketin her yanında büyük bir ümitsizlik vardı. İstanbul ve birçok şehrimiz ecnebilerin boyunduruğu altında idi ve bu hal gitgide diğer şehirlerimizi de sarmak üzereydi. Gazeteler sansür altındaydı… İstanbul'daki mebuslar meclisinde bulunan

Amanoloidi gibi Rum mebuslar ve diğer Rum ve Ermeni vatandaşlar açıktan açığa Türk'e hakaret ediyorlardı. İftiralar sayısızdı. Memleketin ileri gelen adamları hayatlarından emin değildi. Türkiye'de hele Balıkesir'de eşkıyalık o kadar ilerlemişti ki, bağlarımıza tarlalarımıza bile gidemiyorduk. Köyler kasabalar basılıyor, Türk ağaları en feci işkencelerle öldürülüyordu. Herkes ümitsizlikle susmuş (vık) diyemiyordu. Ben o kara günlerde Balıkesir'de 'Ses' adında bir gazete çıkaracaktım. Türk'ün çiğnenen haklarını müdafaa edecektim. Birçok arkadaşlarımın, "canım senin gazeten mi bu dünyayı düzeltecek? Başına felaket açacaksın, yapma, etme" demelerine rağmen 17

Ekim 1918 Perşembe günü ilk nüshasını çıkardım ve memleketin her yanına gönderdim. 'Ses'in başında, merhum Mehmed Âkif Bey'in hususi sûrette yazıp gönderdiği şu selis kıt'ası vardı:

Düşman sesi duymak istemezsen,

KardeÅŸ sesidir uyan bu sesten!

Kalkınca görür ki, akşam olmuş

Vaktiyle uyanmayan bu sesten.

Zaman oldu, Türk'e hakaret eden istilâcıların aleyhinde mecburî müdafaa yazıları yazdım. Vakit oldu, Rum ve Ermeni vatandaşlarla karşılıklı kavgalar ettim. Hele eşkıya hakkındaki yazılarım çok şiddetli idi. Halk tamamen ümitsizdi. Onlara ümit vermek lâzımdı. "İstanbul Mektupları" adıyla yazılar neşrediyordum. Eşref Edip Bey tarafından yazılan bu mektuplar, muhitte çok güzel tesirler yapıyordu. Bu millet ölmeyecekti.

Kara günlerimizde de hala ihtikârlarla, hala yağmalarla meşgul adamlar vardı. Onları, fırsat buldukça hırpalamaktan ayrılmadım. Herkesi, "İttifak-ı Mukaddes"e, "Millî Hareket"e çağırıyordum."

Hasan Basri Çantay'ın önayak olması ile mütâreke yılları boyunca "Ses" gazetesinde öylesine cesur, korkusuz ve iddialı yazılar neşredilmişti ki ümitsizliğe düşen Türk halkının gönlüne bu sayede ümit reşhaları atılmış ve millî bir şuurun uyanışına hizmet edilmişti…

Ä°ZMÄ°R KONGRESÄ°NE KATILMASI VE HAKKINDAKÄ° TEVKÄ°F KARARI

Mart 1919'da İzmir Valisi ve bölge kumandanı Nureddin Paşa bir beyânnâme yayınlar. Bu beyânnâmede; millî amaçları bir noktada toplamak ve halkın mâneviyâtını yükseltmek için İzmir, Manisa, Aydın, Denizli ve Balıkesir'den gönderilecek delegelerin bir araya gelmesiyle, "Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye = Osmanlı Haklarını Savunma" adı altında bir kongrenin İzmir'de yapılması teklif edilir. Haber Balıkesir'de büyük bir heyecanla yankılanır ve şehrin aydınları ile halkın ileri gelenleri toplanarak kongrede Balıkesir'i temsil edecek delegeleri seçerler. Tabii ki bu delegelerin içinde Hasan Basri Çantay'da vardır.

İzmir Kongresinin 17 Mart 1335 (1919) tarihinde toplanarak çalışmaya başlama kararı verilmiştir. Balıkesir'li delegeler ise 15 Mart günü İzmir'e hareket etmek üzere Balıkesir tren istasyonuna giderler. İstasyonda Hasan Basri Çantay'a takip edildiği haberi verilir. "Ses" gazetesinde yazdığı yazılar sebebiyle Balıkesir'de yaşayan iki gayr-i Müslim vatandaş ile onu sevmeyen bir vurguncunun İstanbul'a giderek Damad Ferid Paşa Hükûmeti ile yabancı bir temsilciye kendisi hakkında şikâyette bulunulup jurnal verdiklerini daha önceden işitmiştir. O sebepten tutuklanma ihtimaline mukabil tetikte olup bazı kararlar alır. İzmir'e hareket etmeden önce hakkında gelecek emrin gizlice kendisine haber verilmeden İzmir Vilayetine bildirilmemesi konusunda yetkili bir memurdan söz alır.

İzmir yolculuğu başlar fakat halen takip edildiğini anlayınca Manisa'da trenden inerek İzmir'e bir başka trenle gider. 16 Mart 1335 (1919) sabahı diğer delege arkadaşlarıyla buluşarak Vali ve Bölge Kumandanı Nureddin Paşa'yı ziyaret ederler. Nureddin Paşa onlara Yunanlıların İzmir'i işgal edecekleri haberlerinin alındığını, muhtemel bir işgal tehlikesine karşı hazırlıklı olmalarını, her şeyden önce memleketlerinde huzur ve güveni korumaya çalışmalarını tavsiye eder.

Hasan Basri Çantay, Nureddin Paşa ile görüştükten sonra Anadolu gazetesi idarehanesine giderek Celal Bayar'la da görüşür.

O geceyi uykusuz geçiren Hasan Basri Bey, beraberinde getirdiği belgeleri kullanarak kongreye sunmak üzere bir rapor hazırlar. Raporda Yunanistan Başbakanı Venizelos tarafından ileri sürülen İzmir ve çevresinin Yunanlılara ait olduğu iddialarının asılsızlığını ispat eder. Sabah olduğunda ise tutuklama emrinin geldiğini öğrenir. Hemen delege arkadaşları ile ve hocası Müftü Efendi ile görüşerek durumu anlatarak İzmir'den ayrılmak zorunda olduğunu söyler. Yanında getirdiği belgeleri ve kongreye sunulmak üzere gece boyunca hazırladığı raporu arkadaşlarına teslim ederek İzmir'den ayrılır. Çareler üretmek üzere toplanacak olan İzmir kongresi ise Damad Ferid Paşa Hükûmetinin Nureddin Paşa'yı İzmir Valiliğinden azletmesi sebebiyle toplanamaz.

Hasan Basri Çantay'ın firar devresi dokuz aydan fazla sürer. Bu meşakkatli süre zarfında Burhani­ye, Kepsut, Dursunbey kasabalarında ve köylerde çok zor günler geçirir. Gittiği her yerde özellikle de Kepsut çevresinde Millî Mücadele'nin başlaması ve halkın silâhlanması konusunda önemli faaliyetler gösterir. O günleri Hasan Basri Çantay şu şekilde anlatır: "Bir taraftan gayr-i Müslim vatandaşlar, diğer tarafta kozmopolitler, aleyhlerinde yazı yazdığım azılı şakiler, İngiliz Muhipleri Cemiyeti mensupları, takip memurları ve nihayet İngiliz Mümessili ve saire… Bütün bunlar, teşkilâtlarıyla beni arıyorlardı."

Zaten kaçak bir hayat yaşayan Hasan Basri Bey, tüm bu baskılar karşısında âciz kalan dostlarının tutumuna da bunalarak bir ara intihar etmeyi bile düşünür. Fakat inancı sebebiyle bundan vazgeçer. Bu buhranlı ânını şu şekilde anlatır:

"Kafamın içi ateş gibi yanıyordu. Üzerimde bir rovelver vardı. Böyle dostlara bâr olmak ne büyük azap idi! İşi âdeta kökünden halletmek fikri depreşiyordu. Hattâ, "vasiyetnâme"m de hazırlanmıştı. Rafika-i hayatım(2) bir anda karşıma dikildi: "Bana acımıyor musun?" dedi, kayboldu. Bu rüya değildi, hayal değildi, hakikatti. Bilâ ihtiyar ağladım, ağladım… (Beni bu akibetten kurtaran dindarlığımdı, Allah'ın siyâneti idi…)"

Hasan Basri Çantay tüm bu sıkıntıları çeker fakat kısa sürede büyük başarı elde eder. Dağlarda başıboş dolaşan insanları bile millî mücadele ruhu etrafında toplamıştır. Artık Balıkesir'e dönme kararı alır. Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'ya gittiği 17 Aralık 1919 günü Hasan Basri Çantay da üzeri silahlı bir şekilde, O'nun zor günlerinde yanında olan dava arkadaşları ile birlikte açıktan Balıkesir'e gider. Hem de İngiliz Mümessilini umursamadan… Tüm bunlardan sonra kaçması gereken biri varsa da o kişi İngiliz Mümessilidir…

17 Mart 1919 tarihinde İzmir'de başlayan firar devresi 17 Aralık 1919 günü sona ermiştir.

DÄ°PNOTLAR

1- Haftada bir yayınlanan Ses gazetesinin yayın hayatı 13 Mart 1919 tarihine kadar muntazaman devam etmiştir.

2- Hayat arkadaşım.

Devam edecek…

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

DÄ°ÄžER YAZILAR

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-3

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-3

Yaşadığı Ortam Şeyh Alâuddîn, Osmanlı İmparatorluğunun son zamanları, Birinci Dünya Sa

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-2

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-2

Tasavvufi Yönü Şeyh Alâuddîn, evvela pederinin yanında Nakşibendî Tarikatına girmiştir. F

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-1

ŞEYH ALÂUDDÎN EL-OHİNÎ, HAYATI VE ESERLERİ-1

Nesebi Şeyh Alâuddîn el-Ohinî hicri 1299 (M.1881) yılında Bitlis’e bağlı Norşin (Güro

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -5. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -5. BÖLÜM-

“Hasan Basri Çantay, tasavvufun ruhu ve ahlâkı üzerindeki etkilerinin görüntüsü olarak sâ

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -4. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -4. BÖLÜM-

Türk Edebiyatının önemli şâirlerinden olan Hasan Basri Çantay, klasik formlarda yazılmış Å

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-

TASAVVUFA OLAN İLGİSİ Hasan Basri Çantay çocukluğundan itibaren tasavvufa merak salmıştı

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -2. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -2. BÖLÜM-

ÜSTAD MEHMED ÂKİF’LE DOSTLUĞU VE MİLLETVEKİLLİĞİ Büyük şâirimiz Mehmed Âkif’le ol

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-

HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -1. BÖLÜM-

Son devrin önemli âlim ve entelektüellerinden olan Hasan Basri Çantay, çok yönlü kültüre sa

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -2. BÖLÜM-

Şer’iyye ve Evkaf Vekilliğinden çekilen Mehmed Vehbi Efendi, hiçbir partiye girmeme konusunda

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -1. BÖLÜM-

KONYALI MEHMED VEHBİ EFENDİ (1861-1949) -1. BÖLÜM-

Şer'iye ve Evkaf Vekili bulunduğu sırada Vekâletin resmî atlı arabasına bir gün bile binmem

SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -2. BÖLÜM-

SOLAKZÂDE SÂDIK EFENDİ (1884-1960) -2. BÖLÜM-

Eser yazmaktan daha çok talebe yetiştirmeye önem veren Sadık Efendi'nin ferâiz konusunda basıl

Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı baki kalacaktır.

Rahman, 26-27

GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARÄ°HTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SÄ°TE HARÄ°TASI