MÜCMEL-MÜBEYYEN

Sözlükte "veciz söz, özet ve kısa söz, teennî ve itidal ile hareket etmek, güzelleştirmek" gibi anlamlara gelen mücmel, fıkıh usulünde, manasında birkaç hal ve hükmü ihtiva eden, ne kastedildiği ibaresinden anlaşılamayacak derecede kapalı olan, ancak bir açıklayıcı ile anlaşılabilen nassdır. Mücmel lafız sırf içtihat ile anlaşılamayacak kadar kapalıdır; anlamak için mutlaka bir açıklayıcıya ihtiyaç vardır.


Nigâr Dere

nigardere@gmail.com

2011-05-14 10:01:36

Sözlükte "veciz söz, özet ve kısa söz, teennî ve itidal ile hareket etmek, güzelleştirmek" gibi anlamlara gelen mücmel, fıkıh usulünde, manasında birkaç hal ve hükmü ihtiva eden, ne kastedildiği ibaresinden anlaşılamayacak derecede kapalı olan, ancak bir açıklayıcı ile anlaşılabilen nassdır. Mücmel lafız sırf içtihat ile anlaşılamayacak kadar kapalıdır; anlamak için mutlaka bir açıklayıcıya ihtiyaç vardır.

Kur'ân'daki namaz, oruç gibi teklîfî hükümlerle ilgili ibarelerin çoğu mücmeldir. Bunlar sünnetle açıklanmıştır. Meselâ, Kur'ân'da geçen "salât" kelimesi, sözlükte dua etmek anlamına gelmektedir. Hâlbuki Allah Teâlâ'nın bundan kastettiği, özel bir ibadet şeklidir. Hz. Peygamber (s.a.s) de, namazın nasıl kılınacağını ve vakitlerini öğretmiş; "Namazı ben nasıl kılıyorsam, o şekilde kılın." buyurmuştur (Buhârî, Ezân, 18). Zekât, hac, oruç, diyet, riba gibi kavramlar da Hz. Peygamber (s.a.s) tarafından açıklanmıştır. Böylece, Kur'ân'ın mücmel olan her ifadesi ya yine Kur'ân-ı Kerim ile ya da ve çoğunlukla Hz. Peygamber'in (s.a.s) sünneti ile açıklanmış ve kapalı bir tarafı bırakılmamıştır. 

Kur'ân'daki mücmeller için umumiyetle şu sebepler bahis konusu edilebilir:

1) Kelimenin iki zıt manada birleşmesi. Mesela: Tekvir: 81/17'deki "As as"kelimesi hem gelen hem de geçen anlamına gelir. Bakara: 2/228'deki "Kuru" kelimesi hem hayız hem de temizlik haline delalet eder. İşte bu gibi haller âyetin mücmelliğine işaret eder.

2) Zamirin mercii ihtilafı. "Güzel söz O'na yükselir, salih amel de onu yükseltir." (Fatır: 35/10) "Yerfeahu: Yükseltir" daki bu zamirin Allah'a mı, güzel söze mi, yoksa iyi işe mi raci kılınacağı hususundaki ihtilaf dolayısıyla ayet mücmel olur.

3) Atıf ihtimali veya istinaf sebebiyle. Mesela: Al-i imran: 3/7'deki "ve'r-Rasihune" kelimesinin başındaki "vav" harfi atıf ise manası "O'nun te'vilini ancak Allah ve ilimde ruhsat verilenler bilir." şeklinde olur. Eğer "vav" harfi istinafiyye ise manası "O'nun te'vilini ancak Allah bilir, ilimde ruhsat verilenler ise buna iman ettik derler." Bu ihtilaf ayetin mücmel olması sebebiyledir.

4) Lafzın garabeti. Mesela: Bakara: 2/232'deki "Fela ta'duluhunne" kelimesi.

5) Lafzın çok kullanılmaması. Mesela: "Yesmeune" yerine "Es-sem'a" (Şuara: 26/223) "Mütekebbir" yerine "Saniye ıtfihi" (Hac: 22/9) "Nadimen" yerine "Fe esbeha yukallibu keffeyhi" (Kehf: 18/42) kullanılması gibi.

6) Takdim ve tehir: Mesela: "Velevla kelimetun sebekat min Rabbike lekane lizamen ve ecelun musemma." (Taha: 20/129) ayeti "Velevla kelimetun ve ecelun musemma lekane lizamen" şeklinde, keza "Yes'eluneke keenneke hakkun anha" (A'raf: 7/187) âyeti de takdim ve tehirsiz "Yes'eluneke anha kezalike hakkun" şeklinde olması lazım gelirdi.

7) Asıl lafzın başka bir şekle kalbolması. Mesela "Sina" kelimesi "Tur-i Sinin" (Tin: 95/2), keza "Ala ilyas"ın "Ala il yasin" (Saffat: 37/130) şekline girmesi gibi.

Birkaç madde halinde zikretmeye çalıştığımız şu haller, âyetlerin anlaşılmasını güçleştirmekte ve onları mücmel kılmaktadır.

Mübeyyen ise, lügat manasından da anlaşılacağı üzere, açıklama, beyan etme manasındadır. Âyetlerdeki müştereklik, müşkil, mücmel, hafi gibi hususları açıklayan âyetlere de mübeyyen âyetler denir. Mübeyyen âyet veya lafız, kapalı, bir âyeti ya muttasıl veyahut ta munfasıl bir şekilde tebyin eder. Bunlara ait bir kaç örnek verelim. Mesela: "Beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar." (Bakara: 2/187) Bu âyet mücmeldir. Âyetin hemen arkasından gelen "Fecrin" lafzı bu mücmelliği açıklamaktadır. Görüldüğü gibi, bu örnekte, mücmeli beyan eden lafız, hemen mücmelin akabinde ve aynı âyette gelmektedir. "Tarık'ın ne olduğunu sana ne bildirdi?" (Tarık: 86/2) âyeti de mücmeldir. Bu âyeti takib eden "Delen yıldızdır." (Tarık: 86/3) bu mücmelliği beyan etmektedir. "Boşanma iki defadır." (Bakara: 2/229) âyeti de mücmeldir. "Yine onu boşarsa, onun dışında bir başka kocayla nikâhlanmadıkça ona helal olmaz." (Bakara: 2/230) Bu âyet ile mücmellik açıklanmaktadır. Bir haberde, birisi Rasulullah'a (s.a.s) gelir ve ona Allah Kur'ân'da iki talak olduğundan bahseder, üçüncüsü nerededir? Diye sorar. Rasulullah (s.a.s) da cevap olarak "Onu maruf bir şekilde tutmak veya güzel bir şekilde salıvermektir." Âyeti bu üçüncü talakı ifade eder demektedir. Demek ki ilk iki âyet ric'i talaka ait olmaktadır, ikinci âyet ise beynuneti ifade eder mahiyettedir. Yine Maide "Haram kılınanlar müstesna olmak üzere davarlar size helal kılındı." (Maide: 5/1) denilmektedir. Ama haram kılınan bu hayvanlar bize bildirilmemektedir. "Kendiliğinden ölen hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı ile kesilen, boğularak, vurularak, yuvarlanarak veya sürüklenerek ölen, canavar tarafından parçalanan hayvanlar haram edilmiştir." (Maide: 5/3) demekle haram kılınanları beyan etmektedir. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, mübeyyen olan lafız veya âyet, aynı âyette değil de, bir âyet veya birkaç âyet sonra, hatta başka bir surede de gelmiş olabilir. Birçok mücmel âyetin açıklayıcısı Rasulullah'ın (s.a.s) sünneti olmaktadır..." 

"Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki: "İnsan, hırslı ve sabrı az yaratıldı. "(Meâric sûresi: 19) Âyet-i kerîmede hırslı ve sabrı az mânâsına olan "helû" lafzı mücmel olup, ondan sonra gelen; "Ona bir sıkıntı dokunursa, feryâd eder. Ona hayır (mal) isâbet ederse cimrilik eder" (Meâric sûresi: 20,21) âyet-i kerîmeleri ile açıklanmıştır. (Serahsî)

Resûlullah'tan (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmdan (radıyallahü anhüm) gelen haberlere ve âlimlerin tefsîrlerine ve tefsîr ilminin usûlüne bakmadan ve Kureyş lügatını bilmeden ve hakîkat (sözün hakîki, asıl mânâsı) ile mecâzî (hakîki olmayan mânâsını) düşünmeden, mücmel, mufassal (geniş mânâsını), umûmî ve husûsî olanları birbirinden ayırmadan ve âyet-i kerîmelerin indirilme sebebleri gibi daha pekçok şeyi araştırmadan verilen mânâyı, Allahü teâlânın murâdı, kasdettiği mânâ diye söylemek doğru değildir. (Abdülhakîm Arvâsî)" 

Böylece Kur'ân-ı Kerim'in mücmel olan her ifadesini Sünnet açıklamış, onun kapalı bir tarafını bırakmamıştır.

Mücmelin hükmü: Kasdedilen manânın belirlenmesinde tavakkuf etmek, herhangi bir açıklamaya girişmemek. Onun için Şâri'den, mücmelin icmalini kapalılığını ortadan kaldıran, manâsını tam olarak açıklayan bir açıklama olmadıkça; mücmel ile amel etmek caiz olmaz. Şâri tarafından yapılan açıklama yeterli ve kesin olduğu zaman mücmel "Müfesser" hükmünü alır. Hz. Peygamber (s.a.s)'in; namaz, zekât ve benzerlerini beyan etmesi buna örnek teşkil eder (Muhammed Ebu Zehrâ, İslâm Hukuku Metodolojisi, Terc. Abdulkadir Şener, Ankara 1979, s. 115).

Dâvud ez-Zahirî, mücmel âyetlerin Kur'ân-ı Kerim'de varlığını kabul etmez (İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Ankara 1979, s. 182)." 

DİPNOTLAR:

1- http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/ydinikavramlaryazdir.asp?id=1368

2- İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 2009

3- http://sozluk.ihya.org/dini-terimler/mucmel.html

4- Abdülbaki Turan, http://www.sorularlaislamiyet.com/index.php?s=article&aid=1527

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

sahar, 2014-04-24 14:14:28

Allah razı olsun güzel bilgiler...

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

TEFSİR – TE’VİL-3-

TEFSİR – TE’VİL-3-

Te'vil, bir karineden dolayı lafzın muhtemel manalarından birisini tercih anlamı taşıdığı i

TEFSİR – TE’VİL-2-

TEFSİR – TE’VİL-2-

Tefsir Çeşitleri Tefsirciler, öteden beri tefsir çeşitlerini genellikle “rivâyet tefsiri”

TEFSİR – TE’VİL-1-

TEFSİR – TE’VİL-1-

Tefsir, Peygamber Efendimiz’in (s.a.s) bazı âyetleri açıklaması ile başlamış ve bu bakımd

KUR’ÂN’DA SUAL VE CEVAPLAR

KUR’ÂN’DA SUAL VE CEVAPLAR

Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli sualler ve bunlara verilen çeşitli cevaplar vardır. Bunlar kend

MÜCMEL-MÜBEYYEN

MÜCMEL-MÜBEYYEN

Sözlükte "veciz söz, özet ve kısa söz, teennî ve itidal ile hareket etmek, güzelleştirmek"

MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

MÜŞKİLÜ’L-KUR’ÂN

Eğer kişi cehaleti sebebiyle âyetler arasında bir çelişki hissederse, zıt mana taşıdığı

MECÂZU'L-KUR'ÂN

MECÂZU'L-KUR'ÂN

Kur'ân-ı Kerîm'deki mecâzi lafızların tefsirini konu alan ilim dalı ve bu dalda yazılan eser

EMSÂLÜ’L KUR’ÂN

EMSÂLÜ’L KUR’ÂN

Kur'ân'dan doğan meseller (emsâlü'l-Kur'ân): (Şah damarından daha yakın), (Örümceğin evin

CEDELÜ'L-KURÂN (Kur'ân'ın Tartışma Yöntemi)

CEDELÜ'L-KURÂN (Kur'ân'ın Tartışma Yöntemi)

İslâm düşünce tarihi boyunca Kur'ân-ı Kerîm'in tartışma yöntemlerini konu alan "Cedelü'l

AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ UYGUNLUK (TENASUBİ’L-AY VE’S-SÜVER)

AYETLER VE SURELER ARASINDAKİ UYGUNLUK (TENASUBİ’L-AY VE’S-SÜVER)

"Münâsebet" ilmi konu itibariyle kelime veya cümleler arasındaki anlam benzerliğini, irtibat ve

HAVÂSSÜ'L-KUR'ÂN

HAVÂSSÜ'L-KUR'ÂN

Esmâ-i hüsnâ île bazı sûre ve âyetlerin dileklerin kabulündeki tesirlerini ifade eden bir ta

Öğüt ver, hatırlat! Çünkü sen ancak öğüt vericisin. Onların üzerinde zorlayıcı değilsin.

Gâşiye, 21-22

GÜNÜN HADİSİ

"Kişi, dostunun dini üzeredir. Bu nedenle, kiminle dost olacağına dikkat etsin!"

Ebû Hureyre radıyallahu anh. Ebû Dâvud.

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI