HASAN BASRİ ÇANTAY (1887-1964) -3. BÖLÜM-
TASAVVUFA OLAN İLGİSİ Hasan Basri Çantay çocukluğundan itibaren tasavvufa merak salmıştır. Babası Halil Cenâbi Efendi tasavvufa aşina olduğundan O da küçük yaşlardan itibaren tasavvufla ilgilenmiş, babasının kitaplığında bulunan “Evrâd-ı Bahâ’iyye”yi okumak istemiş fakat henüz yaşı küçük olduğundan babası müsaade etmemiştir. Babasının vefat ettiği gün, büyük bir üzüntü içerisinde olan Hasan Basri Çantay, kitaplığa doğru yönelir ve babasından kalan en kıymetli hatıralardan biri olarak gördüğü o kitabı “Evrâd-ı Bahâ’iyye”yi eline alır ve cebine koyar.
TASAVVUFA OLAN İLGİSİ
Hasan Basri Çantay çocukluğundan itibaren tasavvufa merak salmıştır. Babası Halil Cenâbi Efendi tasavvufa aşina olduğundan O da küçük yaşlardan itibaren tasavvufla ilgilenmiş, babasının kitaplığında bulunan "Evrâd-ı Bahâ'iyye"yi okumak istemiş fakat henüz yaşı küçük olduğundan babası müsaade etmemiştir. Babasının vefat ettiği gün, büyük bir üzüntü içerisinde olan Hasan Basri Çantay, kitaplığa doğru yönelir ve babasından kalan en kıymetli hatıralardan biri olarak gördüğü o kitabı "Evrâd-ı Bahâ'iyye"yi eline alır ve cebine koyar. Her fırsatta okumaya başlar. Bir gece rüyasında babasını ve babasının şeyhi Melek Hoca'yı görür. Hemen babasının elini öpmek için davrandığı sırada babası Melek Hoca'yı işaret eder. Hasan Basri Bey de önce Melek Hoca'nın, ardından babasının elini öper. Karşılarına oturunca Melek Hoca: "Oğlum, sen Evrâd-ı Bahâ'iyye'yi okuyorsun. Oku. Fakat içinde birkaç yerde ibare hatası var. Onları düzelterek oku" der. Hasan Basri Bey uyandıktan sonra o hataları arar fakat bulamaz. Senelerce aramaya devam eder ama nâfile…
Ankara'da bulunduğu sırada bir gün Tâceddin Dergâhı yakınındaki evlerinden Mehmed Âkif Bey ile birlikte Meclise gelmek üzere yola çıkarlar. Evrâd-ı Bahâ'iyye de yanındadır. Âkif Bey'le birlikte Zincirli Camiinin önünden geçerlerken, Üstad Âkif, Meclis'in toplantı zamanına bir hayli zaman olduğunu, cami odasında ilim adamları ve tasavvuf erbâbının toplanıp sohbet ettiklerini ve onların arasına katılmalarının uygun olacağını söyler. Cami odasına girerek toplantı saatine kadar sohbet ederler. Gitmek için izin isteyip kalktıklarında orada bulunan Sivas Mebusu Mustafa Taki Efendi, Mehmed Âkif'e dönerek: "Âkif Bey, müsaade ederseniz biz Basri Bey'le biraz görüşmek istiyoruz" der. Üstad'ın "Hayhay" cevabı üzerine Mustafa Taki Efendi, Hasan Basri Bey'e hitaben: "Cebindeki kitabı çıkar. Sen onu okumaya izin aldın; içindeki bazı yanlışları düzeltmeye de biz memur edildik." der. Bu olağanüstü olay üzerine Hasan Basri Çantay'ın tasavvufa ve tasavvuf erbâbına olan ilgisi daha da artar.
MÛSİKÎ MERAKI
Hasan Basri Bey, bir ara mûsikîye de merak salmıştır. Gençlik yıllarında ud çalmaya başlamış ve bir hayli de ilerlemiştir. Fakat bir müddet sonra mûsikî ile çok fazla meşgul olmama kararı alır. Bunun yanında çok güzel besteleri de vardır. İstiklâl Marşımızı ilk besteleyen de Hasan Basri Çantay'dır. Kendi kurduğu Şehit Çocukları Yuvasında uzun zaman kendi bestesini okutmuştur.
HÂTIRALAR
PEYGAMBER EVLÂDI OLABİLMEK…
Resûlullah (aleyhissalatu vesselam) aşkıyla yanıp tutuşan Hasan Basri Çantay'ın bununla alâkalı bir anısını kendi dilinden dinleyelim:
"Hz. Peygamber'e (aleyhissalatu vesselam) sonsuz hürmetim, sevgi ve muhabbetim vardı. Onun soyundan gelmiş olmayı dünyalara değişmezdim. Sık sık bu duygumu dile getirir, "Yâ Rabbi! Ne olurdu, beni onun soyundan dünyaya getirseydin. Ona daha yakın olurdum!" diyerek hasretimi niyaz cümlelerine katar; Rabbime yalvarırdım. Bir kurban bayramı günü kurbanları kestim. Tam işimi bitirmiş yukarı çıkacaktım ki bahçe kapısı çalındı. Açtım. Baktım, tanımadığım biri. Selâm verdi. İçeri buyur ettim. Bahçeye girdi, kameriyeye oturdu. "Nereden gelip nereye gidersiniz? Açsınızdır. Müsaade ederseniz bir şeyler hazırlansın, birlikte yiyelim" dedim. "Biz yemeyiz" cevabını verdi. "Öyleyse bir şeyler içelim" deyince de aynı karşılığı verdi: "Biz içmeyiz!" Sonra da bana dönerek şunları söyledi:
"Ben Medîne-i Münevvere'den geliyorum. Hz. Peygamber'i (s.a.s.) seven bütün mü'minler O'nun evlâdıdır. Size bunu tebliğ etmeye geldim. Görevim bitti. Bana müsaade…" Sonra kalktı. Birkaç adım attı. Bahçe kapısından çıktı. Arkasından kapıya kadar giderek baktım, kimseyi göremedim."
Evet, bu sırlı hâdise gibi daha başka hâdiseler de vardır Hasan Basri Çantay'ın hayatında…(1)
ÜSTAD MEHMED ÂKİF ERSOY
Hasan Basri Çantay'ın Üstad Mehmed Âkif'le olan anılarını kendilerinin yakın dostu olan Eşref Edip'den dinleyelim:
"Üstad, şiirini yazmak için çok zaman sarfederdi. O sehl-i mümtenî(2) dediğimiz şiirler, öyle kolay kolay olmuyordu. Şiir tamam olup da, son şeklini aldığı zaman, çaylar demlenir, bütün arkadaşlar toplanır, bilhassa pek sevdiği Basri'ye haber gönderilir, o, sallana sallana gelir, Üstadın yanına oturur, Üstad da tamam olan şiirini kendisine has olan ahenkle okurdu.
Üstad Burdur mebusu, Basri de Balıkesir mebusu olarak İstiklâl Harbi müddetince BBM'de yan yana oturdular. Fazilet ve salâbet itibariyle bunlar bir vücut gibiydiler. İstiklâl Savaşının binbir heyecanlı günlerini bu iki fazilet ve mücahede arkadaşı, böylece aynı sırada yan yana geçirdiler.
Ne sevgi idi o Yarabbi!.. Basri geliyor denildiği zaman Üstadın neş'esi gözlerinden taşardı. Onunla birlikte acı, tatlı nice günler, nice geceler geçirdiler."
İSTİKLÂL MARŞIMIZIN YAZILMASINA VESİLE OLMUŞTU…
Hasan Basri Bey Hamdullah Suphi Tanrıöver ile birlikte, İstiklâl Marşımızın yazılması için Üstad Mehmed Âkif'e çok ısrarlarda bulunmuştu. Mehmed Âkif Bey ise: "Ben ne yarışmaya girerim; ne de ödül alırım" diyordu. Hasan Basri Bey ricalarını tekrarlıyor, Üstad Âkif ise: "Bırak yazsınlar, ben bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım. Ayıp değil mi?" cevabını veriyordu.
Bilindiği gibi Genel Kurmay Başkanlığı İstiklâl Marşı yazılmasını istemiş, Maarif Vekâleti yani Millî Eğitim Bakanlığı da gazeteler aracılığı ile bir müsabaka yapılacağını ve birinci olacak şâire ödül verileceğini duyurmuştu. Mehmed Âkif Bey'in o sıralarda meşhur ve büyük eseri Âsım'dan bazı bölümler de yayınlanmıştı. Yani kendisi Üstad makamındaydı. Hem içlerinde belki de çoluk çocuğun da bulunacağı yüzlerce bu işe hevesli kişiyle yarışmak, hem de para ödülü meselesi çok canını sıktığı için müsabakaya katılmaya yanaşmıyordu. Tüm bu endişeler onun asil ruhundan kaynaklanıyordu.
Hasan Basri Bey ile Hamdullah Suphi Tanrıöver, Üstad Mehmed Âkif'e şiiri beğenilip seçildiği takdirde, kendisine para mükâfatı verilmeyeceğine dair teminat verirler. Ve böylece kelam Üstâdı İstiklâl Marşımızı yazmaya gönüllü olur…
ENVER BAYTAN HOCA EFENDİ
Sitemiz Cevaplar.org'un yazarlarından Sedat Düztepe Beyefendi'nin Enver Baytan Hoca Efendi ile yaptığı mülakattan bir bölüm aktarıyoruz:
Hasan Basri Çantay'ın talebelerinden olan Enver Baytan Hoca Efendi anlatıyor: "Ondan Arapça dersi görmedik, sadece Osmanlı Edebiyatı, bir de Arapçadan Türkçeye tercüme usulü gördük. Bazı yerlerde bir harf bile konması icab edebilir, onu da koyardı. Şimdiki gibi uluorta, rast gele tercüme hazırlamazdı. Öyle her şeye rızası da yoktu. Hoca Efendi hakikaten dil ustasıydı."
CEVAT AKŞİT HOCAEFENDİ
Yine Cevaplar.org'un yazarlarından Salih Okur Beyefendi'nin Cevat Akşit Hoca Efendi ile yapmış olduğu mülakattan, Hoca Efendi'nin bir hatırasını naklediyoruz:
Hasan Basri Çantay'ın talebelerinden Cevat Akşit Hoca Efendi anlatıyor: "Vefa da, Vefa Bozacısının yanında bir bina vardı. Eskiden İmam Hatip Lisesi orasıydı. Orada Hasan Basri Çantay dersimize girdi. Yine aynı binada Bekir Hâki Efendi ve Ömer Nasuhi Bilmen'den de ders aldık. İslam enstitüsünde de onlardan ders okuduk.
Hasan Basri Çantay biliyorsunuz ilk meclis üyelerinden, Balıkesir mebusu…
Şimdi ben hocamı (M. Zahid Kotku) çok seviyorum ya, gözüm hiç kimseyi görmez. Ancak o "şuna git" dediği zaman giderim. Mesela, köye gitsem bile, onun emriyle gitmişimdir. Anamı, kardeşlerimi unutmuşun ben, hocamı o kadar çok seviyorum.
Mesela bir defa Abdülhay Efendi'ye gitmiştim, Beşiktaş'taki Yahya Efendi dergâhına. Hocaefendi "Git elini öp" demişti.
Bir defa da beni Hasan Basri hocaya gönderdi. "git, elini öp gel" dedi. Çantay hoca, o zaman Beyazıt'ta bir apartmanda oturuyordu. Nur gibi bir adam, öyle güzel bir adamdı ki yani… Yatağında oturuyordu. Elini öptüm.
-Nereden geliyon evlat? dedi.
-Efendim, Zeyrek'ten, Ümm-ü Gülsüm camiinden…
-Mehmed Efendi'nin yanından mı?
-Evet dedim.
"Oğlum, oradan çay içen adam olur. Allah seni seviyormuş, iyi yere düşürmüş. Kadrini bil oğlum" dedi.
Sonra, "otur bakalım" dedi, oturdum. "Oğlum, sende kabiliyet görüyorum. İnşallah büyük hoca olursun. Sana bazı şeyler söyleyeceğim. Darılma emi" dedi.
"Estağfurullah efendim" dedim.
"Bak, ben bir yerleri bitirdim. Ama bir yerden diploma almakla hoca olunmaz. Yani, okuduğun yerler sana anahtar verir. Hocalık ondan sonra başlar. Ben okulumu bitirdikten sonra, kitabı elimden hiç düşürmedim. Devamlı çalıştım, kitap okudum. Elhamdülillah, bugün bak, Kur'ân-ı Kerim'in mealini yazabildim, nasip oldu. Sen de kitabı hiç elinden düşürme oğlum" dedi.
Çok mübarek bir adamdı o. Onlardan çok istifade ettik."
DİPNOTLAR
1- Bkz: Mücteba Uğur, Hasan Basri Çantay, TDV Yayınları, Ankara, 1994, s. 121-129.
2- Edb: "Hem kolay, hem güç" mânasına bir tâbirdir. Yazılışı veya söylenişi kolay göründüğü hâlde taklidine kalkışınca, taklidi imkânsız eser demektir.
Devam edecek…
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DİĞER YAZILAR
Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur.
Zümre, 41
GÜNÜN HADİSİ
Muavvizeteyn (Nas-Felak) Sureleri
"Şeytan insanoğlunun kalbinin üzerinde tünemiş vaziyette bekler. Allah'ı zikredince siner, çekilir, gaflet etse vesvese verir." (Buhari, Tefsir, Kul euzu bi-rabbi'n-nas 1)
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm İnternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yapt...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARİHTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...