GÜLCEMAL SOYLU HOCAMIZLA İLİM UĞRUNDA BİR ÖMÜR SERENCAMESİ-5
SADDAM’IN DİZGİNLERİ ELE ALMASI Saddamlar 1963 ihtilalinde diğer ihtilalcilerle birlikte hareket ettiler. Ama sonra ihtilali yapan ve cumhurbaşkanlığına geçen Abdüsselam Arif’le Saddam Hüseyin’in arası açıldı. Ve Saddam Irak’tan kaçtı, Mısır’a filan gitti. Ondan sonra gizlice, nasıl girdiyse Irak’a girdi. Abdüsselam Arif’in uçağına bomba koydular. Devletin zirvesini yok ettiler.
SADDAM'IN DÄ°ZGÄ°NLERÄ° ELE ALMASI
Saddamlar 1963 ihtilalinde diğer ihtilalcilerle birlikte hareket ettiler. Ama sonra ihtilali yapan ve cumhurbaşkanlığına geçen Abdüsselam Arif'le Saddam Hüseyin'in arası açıldı. Ve Saddam Irak'tan kaçtı, Mısır'a filan gitti. Ondan sonra gizlice, nasıl girdiyse Irak'a girdi. Abdüsselam Arif'in uçağına bomba koydular. Devletin zirvesini yok ettiler.
Ondan sonra o sırada genelkurmay başkanı olan ağabeyi Abdurrahman Arif cumhurbaşkanlığına getirildi. Baasçılar bu sefer ona karşı 1968'de yeni bir darbe yaptılar ve memlekette dizginleri ele aldılar.
İşte böyle ben o Irak'ın olaylarını hep yaşadım.
SADDAM DENEN CANAVAR
Mesela Saddam'ın dayısı Hayrullah Tülfah vardı. Ordudan atılmış bir binbaşıydı. Sohbetlere giderdik, o da gelirdi. Ben Türkiyeli olduğum, Türk büyükelçiliğinde çalıştığım için bana özel ilgi gösterirdi. O, bana çok şeyler anlatırdı. Daha sonra Bağdat valisi oldu. İmam-ı Azam camiinde de vaaz ederdi.
Saddam'ın baba tarafı Yahudi. Sonra Sultan Abdülmecid zamanında Müslüman olmuÅŸlar. Ama ana tarafı öyle mi bilmiyorum.Â
Hayrullah Tülfah'ın bir kızı var; Sacide. Saddam bir gün dayısına diyor ki; "ben Sacide'yi istiyorum." O zaman Saddam 19-20 yaşlarında. Dayısı da diyor ki; "Bak Saddam, Sacide'yi sana vereceğim. Ama bir şartım var" diyor.
Saddam "nedir?" deyince, diyor ki; "Benim Tikrit şehrinde bir düşmanım, bir hasmım var. Gideceksin, bunu tek kurşunla milletin içinde öldüreceksin. Sonra gidip evinin kapısını çalacaksın ve anne babasından kurşun parasını alacaksın. Diyeceksin ki; "Oğlunuzu ben öldürdüm. Kurşun parasını verirseniz verin. Vermezseniz sizi de öldüreceğim"
Saddam Hüseyin Tikrit'e gidiyor. Dayısının hasmını tespit ediyor. Kahvehanenin ortasında kafasına sıktığı tek kurşunla öldürüyor. Tabanca elinde adamın evinin kapısını çalıyor, diyor ki; "Ben Saddam Hüseyin. Oğlunuzu ben öldürdüm. Kurşun parasını verirseniz verin. Vermezseniz sizi de öldüreceğim" Onlar da para veriyor kendisine. Durumu ispatlı şahitli dayısına bildiriyor.
-Vay deli ya…
-Tabii…tabii.. Dayısı kızını buna veriyor.
Sonra dayısını Bağdat valisi tayin ediyor. Saddam'ın halka zulümleri artmaya başlayınca, dayısı diyor ki; "Saddam, etme eyleme. Biraz sakin ol. Bu halkı böyle eziyor, öldürüyorsun."
Saddam "öyle mi?" diyor, dayısının bacağını kestiriyor. Sonra öteki bacağı kestiriyor, rivayete göre ve bir bacağını bir mezara, diğerini diğer bir mezara, kalan kısmı da üçüncü bir mezara gömdürüyor. Halk arasında öyle söylenir, ben kesin bilmiyorum.
Bir tane hava alanları genel müdürü albay vardı. Sonra onu Brüksel'e tayin ettiler. O zamanlar "her şey savaş için" diye bir slogan ortaya atmışlardı. Halktan bir şeyler toplanıyordu.
O albayın hanımı da kadın kolları başkanı olarak paraları toplayıp götürüyor, poşetlerle, çuvallarla Saddam Hüseyin'e teslim ediyorlar. Saddam'ın Hıristiyan bir yaveri varmış. Saddam'a diyor ki "bu kadını ikinci hanım olarak al, evlen" diyor. Kadını Saddam'a ayarlıyor. Albay'a "Hanımını boşa, Brüksel'e öyle git" diyor. Adam boşuyor.
Sonra o albayı da Brüksel'de elçi iken öldürdüler. Saddam gizlice öldürttü. Ondan sonra getirtti, cenaze namazını kıldılar, "şehidin kanı yerde kalmayacak" dediler. Hâlbuki kendisi öldürttü.
Bir gün Yaser Arafat'ın hanımı, Enver Sedat'ın hanımı, bir de Sacide hanım birlikteyken, o albayın hanımı oraya geliyor. Saddam onun elini sıkıyor, onların yanına oturtuyor filan. Onunla sohbet ediyor.
Saddam'ın büyük oğlu Udey de, buna kızıyor. Bu işi ayarlayan Saddam'ın yaverinin kafasına bir demir çubukla vurup, öldürüyor.
Bunun üzerine Saddam oğlunu öldüreceğini söylüyor. O sıralar Bağdat'ta halk sokaklara döküldü; "Saddam, Udey'i bize bağışla, onu öldürme" diye yürüyüşler oldu.
Sonra o Mansur mıntıkasında oğluna kurşun attırdı "belden aşağı vurun, öldürmeyin" demiş. Sonra da Mansur mıntıkasında yüzlerce insanı öldürdü; "siz benim oğluma suikast yaptınız" diye. Hâlbuki suikastı yaptıran da kendisi. Sonra halkın sokağa dökülmesiyle oğlunu bağışladı, ama Udeyy sakat kaldı.
Kendisi diğer oğlu Kusay'ı kendisinden sonra başa getirmek istiyordu.
İki damadını öldürttü. Ürdün'deydiler, geldiler. Subaydı onlar da. Ya, torununu işkenceyle öldürdüğü söyleniyor.
SADDAM'LA TARTIÅžMAM
1958 senesinde, Bağdat'a ilk gittiğim sıralar İmam-ı Azam Camiinde arkadaşlarla ders çalışıyorduk. Bir adam oraya geldi, tanımıyorum. Uzun boylu esmer bir delikanlı. O sıralar Saddam'ın ismi cismi yok ortalıkta.
Arkadaşlar ayağa kalktı. Ben de ayağa kalktım. Arkadaşım beni tanıttı, Türkiye'den geldiğimi söyledi. Allah'ın işine bak. Ben onlara tefsir, hadis, fıkıh, tecvid okutuyorum. Onlar da bana fizik, kimya, matematik gösteriyorlar.
Bana "ne kadar oldu geleli?" dedi. "Beş altı ay oldu" dedim. Biz Peygamber efendimizden hürmetle, "hazret-i" kelimesini başa getirerek bahsederiz. O öyle yapmadı pervasızca, "Ohoo, Muhammed diyor ki; "Kim ki bir kavimle kırk gün beraber olursa o onların kardeşidir" Sen şimdi bizim Arap kardeşimizsin." Dedi ve elimi sıkmaya çalıştı.
Benim de tepemin tüyleri attı-kim olduğunu da bilmiyorum-" Hayır hayır" dedim, elini ittim, "Arap, Türk, Kürt, Fars olmak mühim değil. Mühim olan İslam kardeşliği" dedim.
Bunun üzerine öfkelendi, "peki peki" dedi. Ve o arkadaşa biraz gelir misin?" dedi. Pencereden baktım, dışarıda bir askeri cip duruyor. Baktım arkadaşa dışarıda bir şeyler sordu, sordu, sordu. Yazdı, çizdi. Fakat benim yüreğim cız etti; "Eyvah bu adam neyin nesi?" dedim.
Arkadaş biraz sonra geldi "Ya Gülcemal kardeş, sen ne yaptı ya? Baltayı taşa vurdun" dedi. "Hayrola ne oldu*" dedim. "Bu adam Amerikan casusu. Bu Baasi, Baas partisinin kurucularından. İsmi Saddam Hüseyin. Bu senin ismini, cismini, her şeyini yazdı, çizdi. Senin başına gelecekler var. Bu adam seni yaşatmaz, haberin olsun. Irak'ı terk et, bu adam senin de benim de peşime düşer" dedi.
10 Nisan 1957'de Amerikalılar buna Baas partisini kurdurmuşlar. Mişel Eflak diye birisi var. Lübnan asıllı, Fransız vatandaşı, CIA'nin Ortadoğu'da bir ajanı. Saddam'ın hocası..
Arkadaşım devamla; "Bunlar yakında bir ihtilal yapacaklar. Müslümanları isim isim listelemişler. İlk işleri, İhvan-ı Müslimin'i(Müslüman Kardeşleri) yok etmek" dedi.
1963 darbesine yakın bir zamanda bunlar büyük bir yürüyüş düzenlediler. Oradaki sloganları şuydu; "Ümmü Arabiya Vahide. Zatu Risale Halide"(Arap Milleti bir milletir. Davası ebedidir.) Hizb'ül Baasi İştiraki diye geçiyorlar.
Camideki o arkadaşım onların içinden birisini göstererek "tanıdın mı bu adamı?" dedi. "Ya, şu İmam-ı Azam caminde bana "Arap kardeşim" diyen değil mi?" dedim. "Evet, işte bunlar ihtilal yapacaklar" dedi.
Derken ihtilal sabahı arkadaşım "gel bakalım, Saddamlar başa geliyorlar" dedi. Caminin terasına çıktık. Uçaklar geçip duruyordu. Abdüsselam Arif, Saddam Hüseyin, Ahmed Hasan Bekir'i filan gördük.
Arkadaşım "ben İngiltere'ye kaçacağım. " dedi. İngiltere'ye gitti. Oradan beni aradı "Buradan da Amerika'ya geçeceğim. Sen de durma, seni de öldürürler" dedi.
Ben de ona; "Allahu Teâlâ bir şey yazmadıkça bizim başımıza bir musibet gelmez. Rabbim bizi korur. Ben buraya tahsil için geldim. Dolayısıyla tahsili bitirmeden bir tarafa gitmeyeceğim. İsterse öleyim " dedim.
BÄ°TMEYEN KÄ°N
Aradan yıllar geçti. Bir gün Tarık Aziz beni çağırdı. O zaman dışişleri bakanıydı. Aynı zamanda Saddam'ın sağ koluydu. "Sen, Seyyidün Naib'e(Cumhurbaşkanı yardımcısı) ne yapmışsın?" dedi. Saddam o zaman Cumhurbaşkanı yardımcısıydı.
Ben konuyu anladım. Ama itiraf etmedim. Baktım orada teyp çalışıyor. "Hiçbir şey yapmadım" dedim. "Sen Seyyidün Naib'i tanıyor musun?" dedi. "Televizyonda görüyorum" dedim. "Yok yok, nerede el sıkıştınız? Nerede münakaşa ettiniz. Bana onu söyle" dedi. Yine ben inkâr ettim; "Yok, ben Televizyon'dan tanıyorum, başka görmedim" dedim.
Baktı ki benden laf alamayacak, dedi ki; "Eğer sen büyükelçilik mensubu olmasaydın, şimdi seni içeriye atmıştım. Türkiye'yi göremezdin. Ama seni "istenmeyen kişi" ilan ediyoruz. Derhal Irak'ı terk et. En geç bir hafta içinde Irak'ı terk et."
Ben de büyükelçimize durumu anlattım. O sırada da Fakülte son sınıftaydım. İkinci Üniversitemi okuyordum. Bitirmeme 7-8 ayım kalmıştı. Evlenmiştim de. Büyükelçi "ben onunla konuşurum" dedi. Randevu aldı, beraber gittik.
Büyükelçimiz, Tarık Aziz'le İngilizce konuştu, dedi ki "Bu bizim tercümanımız. Kulağımız, elimiz, ayağımız. Bunu istenmeyen kişi ilan ederseniz, bizim işlerimiz aksar. Hem tahsil yapıyor, bırakın Üniversite'yi bitirsin" dedi.
Tarık Aziz "Peki Ekselansları, ama bugün sınavları biterse, yarın Irak'ı terk etsin" dedi.
-O da çok pis bir adam değil mi?
-Berbat.. Hıristiyan ..Asıl ismi Yuhanna Aziz. Ama Araplar Tarık ismini çok sevdiklerinden kendi adını Tarık koydurdu. Biz elçiliğe geldik. Aynı sözleri ihtiva eden telgraf arkamızdan geldi.
Ben 29 Haziran 1979'da Üniversiteyi bitirdim. İmtihandan çıktım. Baktım Dekan beni çağırtmış. Gittim. Dekan, Türkleri çok seviyor. Beni de İslam Tarihi alanında mastıra kabul etmişlerdi.
Dekan dedi ki; "Ne yazık ki Köşkten bir talimat geldi. Sen mezun oldun, Irak'ı terk et." Ama dekanın da içi gitti. Türkleri çok seviyordu. "Ya, hiç gönlüm istemiyor. Ama madem böyle. Ne yapalım, sağlık olsun. Orada hizmet verirsin inşallah" dedi.
Mezuniyet belgemi aldım, "diplomayı almayı bekleme, diploma üç ayda ancak çıkar" dediler. Sonra hanım, çocuklar diplomamı aldılar, gönderdiler. Ben hemen uçağa atladım, Türkiye'ye döndüm. Çoluk çocuğu orada bıraktım. Onlar sonra döndüler.
-Çok teşekkür ederim. Allah razı olsun…
-Ben teşekkür ederim..
Bu yazıya yorum yazın
Bu yazıya gelen yorumlar.
DÄ°ÄžER YAZILAR
O gün ne mal fayda verir, ne de evlat. Ancak Allah'a selim bir kalb ile gelenler (fayda görürler.)
Åžuara, 88-89
GÃœNÃœN HADÄ°SÄ°
Herhangi bir kişi, mükemmel bir abdest alıp da namaz kılarsa, o namazla gelecek namaz arasında işlediği bütün günahları bağışlanır.
Buhari
SON YORUMLAR
- Bütün beytlerin tercümesini gönderebilir misiniz? sitede sadece son birkaç...
- Fıtrat, namaz, tevafuk, sırlar ve tüm bunların sahibi zişanı İlahi kusur...
- Selamünaleyküm Ä°nternette mütalaalı risale i nur dersleri diye arama yaptÄ...
- bu kıymetli yazıdan dolayı ahmed izz kardeşimize teşekkür ederiz çok mani...
- selamün aleyküm Ahmed kardeşimizi tebrik ediyor ve bu faideli tercümelerin...
- Yanında okuyan diğer öğrencileri; Molla Muhammed Kasori Molla Muhammed Era...
- Benim merhum babam Molla İbrahim Azizi de onun yanında icazeti tamamlamıştı...
- Teşekkürler. Sanırım Envar neşriyat idi.Tam hatırlayamıyorum.....
- Çok güzel bir çalışma Rabbım ilminizi arttırsın bu çalışmalarınızı...
- Merhaba, Ben Foliant yayınlarından uğur. Sizinle iletişim kurmak istiyoruz ...
TARÄ°HTE BU HAFTA
*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)
ANKET
Sitemizle nasıl tanıştınız?
Yükleniyor...