ESAD COŞAN HOCAEFENDİ’DEN İBRETLİ HATIRALAR-1

Ben kardeşiniz Viyana'ya gittiğimde, orda Viyana muhasarası yapıldığı zaman, ordumuzun çadır kurduğu ordugâhın merkezi durumunda olan, Katernberg tepesine gittim. Bizim ordugâh


Salih Okur

nedevideobendi@gmail.com

2011-09-08 11:22:39

Takdim

Son dönemde aksiyon ağırlıklı tasavvuf çizgisinin en önde gelen simalarından biriydi merhum Esad Coşan Hocaefendi. Hayatın her alanına dair hizmet modellerinin kurucu ve uygulayıcısı olmuştu; Eğitim faaliyetleri, Kolej hizmetleri, enstitüler, poliklinikler, dergi ve mecmualar, aşevleri, aile kampları, ormancılık ve ağaçlandırma hizmetleri, radyo ve televizyon hizmetleri vs. vs..

Hizmetlerini diğer kıtalara, özellikle de irşad hamleleri için çok müsait bir zemin teşkil ettiğini söylediği Avustralya'ya kadar genişletti.

Himmeti genişti. Dünyanın neresinde bir Müslüman topluluğu varsa onlarla ilgiliydi. Bir murabıt gibi, İslam binasına hangi gedikten hücum edileceğini, nerelerden tehlikeler geleceğini gözetler durur ve "dikkat tehlike var" der gibi yazılı ve sözlü uyarılarını hiç eksik etmezdi.

Her dava adamı gibi kaderinde anlaşılamamak yazılıydı. Hızına sevenleri yetişemedi maalesef. Onun için, giriştiği bazı hizmet ünitelerinden vazgeçmek zorunda kaldı.(Sağduyu gazetesi, AK TV, mecmualar vs.) Bu konudaki sitemlerini de çeşitli vesilelerle dile getirdi.

Zülcenaheyn'di hocamız. Hem güzel yazar, hem güzel konuşurdu. Sohbet ve hitabelerinin yazıya geçirilmesi ile birçok eser meydana geldi. Fakir, şu günlerde bu eserleri bir kez daha gözden geçiriyor, notlar alıyorum. Bu sırada merhumun naklettiği ilginç hatıraları da bir dosyada kaydetmeye başladım. İnşallah kısım kısım sizlere sunacağım.

Ruhu şad olsun. Merhuma bir Fatiha göndermeniz ricasıyla. Salih Okur/cevaplar.org

Not: Başlıklar tarafımdan konulmuştur.

VİYANA BOZGUNUMUZ

Ben kardeşiniz Viyana'ya gittiğimde, orda Viyana muhasarası yapıldığı zaman, ordumuzun çadır kurduğu ordugâhın merkezi durumunda olan, Katernberg tepesine gittim. Bizim ordugâh kurduğumuz yere, adamlar bir kilise yapmışlar. Kilisede de bir resim var, yağlıboya tablo... Lâ ilâhe illallah bayrağı yere düşmüş, hristiyanlar gelmişler onun üstüne, atların üstünde, haçları ellerinde... Yâni, "Burada haç Lâ ilâhe illallah'ı yendi, İslâm mağlub oldu, Hıristiyanlık galip oldu." diye resmetmişler oraya... Ama öyle değil; Lâ ilâhe illallah'ı kimse aşağıya indiremez!.. O bayrak hiç bir zaman aşağıya inmemiştir, inmeyecektir; her zaman yükselecektir!..

Viyana'nın ortasındaki belkemiği koca caddeye, "Maria Hintaş Rassel" ismini vermişler; yâni, "Bizi Kurtaran Meryem..." Meryem Validemiz'i kendilerinden sanıyorlar, hâlbuki Meryem Validemiz bizim... Bizim validemiz, cennetlik... Tanımadıkları, kabul etmedikleri Lâ ilâhe illallah ehli... Cennet hatunlarından bir hatun... 31. 3. 1995 - Özelif / ANKARA

MAHVEDİLEN NESİLLER

Düzce'de bir yere misafir olmuştuk. Orada bir adam ağlayarak anlattı. Hocamız da sağdı --cennet mekân-- o zaman... "Ben tarlamı satarak çocuğumu okuttum. Hukuk fakültesine gönderdim, hukuk fakültesinde okuttum. Geçen yaz geldi. Kız kardeşine: 'Çıkart başından bu başörtüyü!.. Biz fakültede gericilerle mücadele verirken, utanıyorum sizden!.. Sen evimde kızkardeşim olarak başını örtüyorsun; çıkart bunu!..' dedi."

Babasının başından aşağıya kaynar sular dökülmüş. "Ben tarlamı sattım, bu çocuğumu hayırlı yetiştireyim diye... Benim karşıma din düşmanı olarak, iman düşmanı olarak, benim fikirlerimin düşmanı olarak, bir düşman olarak çıktı." diyor. Bu bir ciddî tehlike, hepimiz için söz konusu... 31. 3. 1995 - Özelif / ANKARA

LAİK DOKTORA MEDENİYET DERSİ

Bizim meşhur bir arkadaşımızın hanımı, Ankara Hastanesi'ne gitmiş. "Röntgeninin çekilmesi lâzım, şikâyetin anlaşılması için!" demişler. Röntgen dairesine gitmiş. Posbıyıklı bir röntgen mütehassısı:

"--Hanım, soyun!" demiş.

"--Bir kadın teknisyen yok mu? Sizin karşınızda, erkeğin karşısında mı soyunacağım?"

"--Soyun, başka kimse yok!.. Bu kafayı bırakın, biraz Avrupa'yı öğrenin, biraz medeniyet tanıyın!.. Avrupa'yı tanıyın biraz!"demiş.

Kadın da, şöyle acı acı bakmış yüzüne: "--Ben İngiliz asıllıyım! Kocam İngiltere'ye tahsile geldi de, onunla tanıştım, müslüman oldum. Ben İngiltere'yi senden daha iyi biliyorum. Siz Batı'yı tanımıyorsunuz!" demiş. 31. 3. 1995 - Özelif / ANKARA

ÖRNEK BİR DEVLET ADAMI DAVRANIŞI

Milliyet gazetesinde Metin Toker yazmıştı. Ben şu anda isimleri unuttum. Doğu Almanya ayrı iken, utanç duvarı yıkılıp da Batı Almanya ile birleşmeden önce, Doğu Almanya'nın komünist bir yönetimi var tabii, o zaman... Rus yöneticiler geliyorlar, bakanlara tazyikte bulunuyorlar. Meselelerin düzeltilmesiyle ilgili bir bakanı da baskı altına alıyorlar. "Şunları şunları imzalayacaksın, şöyle şöyle olacak!.." diyorlar. Onları imzaladığı ve iş öyle olduğu zaman, Almanya kaybedecek. Yâni, Almanya'nın aleyhine, Rusların lehine bir şeyi zorla imzalattırmak istiyorlar.

Adam, "Bir dakika!.." diyor, kalkıyor, öbür odaya geçiyor. Biraz sonra, bir tabanca sesi geliyor "Gümmm..." diye... Gidiyorlar bakıyorlar ki, adam şakağından bir kurşun sıkmış, intihar etmiş. Yâni, "Doğu Almanya'ya hıyânet etmektense, onun aleyhine olan bir anlaşmayı imzalamaktansa, canıma kıyarım!" diyor. 9 Nisan 1995 – Bursa

JAPON İMPARATORUNUN ANLAMLI HEDİYESİ

Amerikalılar memleketlerine geldiği zaman, Japonlar, hükümdarlarının yanına sürüne sürüne, emekleye emekleye gidip eteğini öpen, dizini öpen insanlardı. Medeniyetleri yoktu, kamıştan evleri vardı. Baktılar ki pabuç pahalı, baktılar ki o gidişle olmuyor; uğraştılar, çalıştılar, çabaladılar. Japon gençlerini imparator seçti, Avrupa'ya, Amerika'ya ihtisasa gönderdi. Göndereceği gün hepsini topladı, her birine uçu kıvrık birer hançer hediye etti. Dedi ki:

"--Gittiğiniz yerde öğreneceğiniz ilmi tam öğrenin! İmtihanları başarın, o ilmi tam öğrenin!.. Öğrenemezseniz, saplayın bu hançeri bağrınıza, yırtın ölün. Başarısızsanız geberin, Japonya'ya gelmeyin!" dedi. 29. 5. 1995 İskenderpaşa C. / İstanbul

ABDURRAHİM ZAPSU'NUN MEDENİ CESARETİ

Abdurrrahîm Zapsu, Erenköy istasyonunda tren bekliyormuş. Radyodan Kur'an yayını varmış, herkes bildiğini okuyormuş, konuşuyormuş. Masanın üstüne elini "Güm... Güm... Güm..." bir vurmuş yolcu salonunda... Herkes susmuş tabii... "Efendiler! Kur'an okunuyor, Allah'ın kelâmı!.. Susun, dinleyin!" demiş. Herkes susmuş. Bak, vazife yapıyor, yâni dayanamıyor. Bir tanesi, "Sana ne yâ, konuşurum!" diyebilir. Belki onunla da kavga edecek. Ne olacak bilmiyoruz ama, dayanamamış, ikaz vazifesini yapmış. 30. 5. 1995 İskenderpaşa - İSTANBUL

İHTİYAR KADININ SULTAN MAHMUD'A CEVABI

Sultan Mahmud-u Gaznevî, --biliyorsunuz-- İslâm Alemi'ni Hindistan'a doğru genişleten, Gazneli Devleti'nin çok mühim bir büyüğüdür. Tarihimizde çok mühim yeri olan bir kimse... İran'a yönelmiş ve şimdiki Tahran şehrinin olduğu yerde, o zaman Rey şehri var... Rey şehrinde de büyük hükümdar vefat etmiş, küçük bir çocuk devletin başında bulunuyor ama devleti fiilen onun yaşlı olan annesi idare ediyor. Sultan Mahmud ona haber göndermiş. Çünkü kendi devletinin sınırında Rey şehri... Hudutlarına yakın bir yer...

Demiş ki:

"--Benim yüksek hâkimiyetimi kabul etsin! Hutbeyi benim namıma okutsun!.."

Biliyorsunuz, cuma hutbelerinde hükümdara yapılan dua, o bölgede kimin sözünün geçtiğini de gösteren bir sembol oluyor. "Hutbeyi benim namıma okutsun, parayı da benim nâmıma bassın; yoksa, gelirim, Rey şehrinin altını üstüne getiririm!" diye tehditli bir haber göndermiş.

Hatunun cevabı çok güzel... O da cevap yazmış, diyor ki:

"--Ey büyük Sultan Mahmud! Bana böyle bir mektup göndermişsin, mektubunu aldım. Tehdit etmişsin, korkutmağa çalışmışsın, 'Gelirim, Rey şehrinin altını üstüne getiririm!' demişsin. 'Savaşırım!' demişsin. Pekâlâ... Eğer savaşmaya gelirsen; Allah şahid olsun ki, ben de senin karşına çıkar, seninle çarpışırım. Korkmam senden... İki ihtimal var, iki şey olabilir: Ya Allah zaferi bana nasib eder, senin gibi koca bir sultanı yenerim. Sen tarihe rezil olursun, âleme rezil olursun; 'Bir ihtiyar kocakarı Sultan Mahmud'u yenmiş!' derler. Ya da, normal olarak sen beni yenersin. Ama, sen zaten büyük bir padişahsın; benim gibi bir ihtiyar kadını yenmen, senin şanına bir şan katmaz. Sultan Mahmud bir ihtiyar kadını yenmiş olunca, onun şanına, saltanatına bir ilâve olmaz." demiş.

Sultan Mahmud bu güzel cevabın karşısında, Rey şehrine asker göndermekten vaz geçmiş, onları kendi haline bırakmış diye tarih kitaplarında yazıyor. 31. 5. 1995 - Eskişehir

GEVŞEK MÜSLÜMANLAR VE BİR BATILI

Bizi İngiltere'de, Cemâat-i İslâmiyye'nin(1) bir eğitim merkezinde misafir etti İngiltere'deki kardeşlerimiz... Orda program yapmışlar, perşembe, cuma, cumartesi, pazar dört gün... O merkezin yöneticisi olan kimse bize anlattı, merkezin çalışma şeklini... "Buraya sizler gibi İslâmî gruplar geliyorlar, böyle kamplar, toplantılar yapıyorlar. Ayrıca müslüman olmayan İngilizler de geliyorlar. Onlara da İslâm'ı anlatıyoruz." dedi. Bunlardan birisinin mâcerâsını anlattı. Enteresan olduğu için size nakledeceğim:

Benim İngilizcem iyi olmadığı için, o adamın görevini anlayamadım. Büyük bir şahsiyet, resmî bir görevi var, emrinde 300 - 500 personel var... Gelmiş, İngiliz kendisi... Orda İslâm'ı anlatmışlar: "İslâm budur, özellikleri şunlardır, ibadetleri şunlardır." diye... Adam dönmüş, kendi görev yeri olan müessesesine... Orada maiyetinde çalışan iki tane Pakistanlı varmış. Onları kontrol etmiş, takib etmiş; bakmış ki, namaz filân kılmıyorlar. Demiş ki:

"--Sen ve sen benim ofisime gelin!"

Başlamışlar Pakistanlılar titremeğe... "Eyvah! Müdür bizi işten mi atacak, azarlayacak mı?.. Bir kusurumuz mu oldu?.." filân diye... Gitmişler. Demiş ki onlara:

"--Buyurun oturun!"

Oturmuşlar. Demiş:

"--Siz müslüman mısınız?.."

"--Müslümanız." demişler.

"--Ben sizi inceledim, siz İslâmî vazifeleri yapmıyorsunuz. Ben falanca yere gittim, kurs gördüm. İslâm'da beş vakit namaz varmış. Sizin namaz kıldığınızı görmedim. Niye kılmıyorsunuz?.. Böyle bir vazife yok mu, bana yanlış mı söylediler?"

"--Var..." demişler.

"--E, siz niye kılmıyorsunuz?.."

"--Efendim, işte şartlar, ortam müsait değil..." filân demişler.

"--Şimdi ben sizin için ortamı hazırlayacağım! --İngiliz bu!..-- Size ibadet edebileceğiniz bir oda tahsis ediyorum. Abdest alabileceğiniz bir yer ayarlıyorum. Kaytarmak yok, işten kaçmak yok; sırf ibadet yapabileceğiniz zaman kadar da müsaade ediyorum. Müslüman olduğunuza göre vazifelerinizi yapın!" demiş. 22. 7. 1995 - Pensilvanya / U. S. A.

İMAN TAHKİKİ OLMAYINCA

Yine bir misâli --birkaç gündür kalbime çok saplandı, bıçak gibi-- size de söyleyeyim: Muhterem kardeşlerim! Camimize geliyor, 80 yaşını dolaşmış, sakallı hacı... Hürmet ediyorum, seviyorum kendisini... Çünkü, camiye namazdan önce geliyor, Kur'an-ı Kerim'i açıyor, okuyor. Aferin... Camiye erken gelmek sevab, Kur'an okumak sevab, sakal bırakmak sevab, hacı olmak sevab... Hepsi güzel.

Geçen gün torunu geldi. Bayram münasebetiyle benimle bayramlaşmaya geldi. "Ben falanca hacı efendinin torunuyum!" dedi. İyi, güzel, yâ, maşallah... "Hocam!" dedi. "Dedem anneme, 1950 küsur senesinde, çıkarmış altı milyon lira vermiş. --Babamla annem ayrı. Annemle ben kalıyorum evde. O zaman ben küçüğüm.-- Demiş ki: --zengin adam kızına diyor-- "Al bu parayı, bankaya koy; faizi ile maaş alır gibi geçin! Benden bir daha para isteme!.." demiş.

Bu adamın hacılığına ne dersiniz?.. Bu adamın Kur'an okumasına ne dersiniz?.. Bu adamın Müslümanlığına ne dersiniz?.. Bu adam tam müslüman değil! Bu adamın kalbine iman girmemiş... Bu adamın okuduğu Kur'an-ı Kerim, dudaklarından aşağı geçmemiş, hançeresinden aşağı inmemiş... Bu adam, Allah'ın yasak ettiği şeyi, haramı çocuğuna yedirtiyor; muhtaç olmadığı halde... 5 Mayıs 1990 - İSTANBUL

-Devam edecek-

(Dipnot)

(1)- Merhum Ebul Ala el Mevdudi liderliğinde 1941'de Hind alt kıtasında kurulan İslami hareket.

 

 

 

 

Bu yazıya yorum yazın


Not: Yanında (*) işareti olanlar zorunlu alanlardır.

Bu yazıya gelen yorumlar.

serdar, 2011-10-20 19:08:23

Saygıdeger Salih Okur beyefendi. Merhum Esad Coşan Efendi hakkında çalışmalarınızdan dolayı Sizi tebrik ediyorum. Bu fakir kardeşiniz de bu Zatı 2008 den beri tanımaya çalışmakta.. Farklı Biri, birçoğunda olamayan hizmet aşkı, bakış açısı, Beidüzzaman vari ruhu.. beni çok etkiliyor böyle Zatlar. Allah razı olsun onlardan.. hürmetler.

Bu yoruma katılıyor musunuz ?

DİĞER YAZILAR

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-3

Bursa’da Bursa’ya Ayın 15 inde, Çarşamba günü gittik. Bu şehir, İstanbul'un güneyinde

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-2

Türk’ün Gücü, Hindin Aklı, Arabın Mantığı Pazar günü saat 10’da edebiyatçılar ve

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

MERHUM EBUL HASAN EN NEDVİ’NİN TÜRKİYE İZLENİMLERİ-1

Kıymetli ziyaretçilerimiz geçen asrın son günü aramızdan ayrılan allame merhum Ebul Hasan e

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

MUSTAFA POLAT HOCAMIZDAN HATIRALAR

Takdim Kıymetli ziyaretçilerimiz, değerli bir alimimizin bir seydamızın bazı hatıralarını

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-13

HOCAMIN VEFASI Hocamın çok dikkat çeken bir özelliği de vefa duygusu idi. Buna dair bir misal

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-12

HOCAMIN İBADET YÖNÜ Bana desen ki; “hocam, ibadette nasıldı.” Derim ki; “namaz adamıy

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-11

VAKIFLARLA BİR MÜZAKERE Hatırlıyorum, bazen Türkiye genelinden vakıflar “vakıf okuması

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-10

HOCAMIN DERSLERİNDEN Diyanet İşleri eski başkanı Mehmed Görmez bey hocamı ziyarete gelmişti

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-9

MUHTELİF HATIRALAR HAKİKATLARI HURAFELERLE ZAYİ ETMEMEK LAZIM "Benim bir arkadaşım bir şeh

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-8

ŞERCİL POLAT AĞABEY Merhum Şercil Polat ağabey Erzurum’da nurları hocamla birlikte ve belki

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

ULU BİR ÇINARIN GÖLGESİNDE-7

BABAM HACI MUSA EFENDİ Babam hayatı boyunca hocama hep destek olmuş, aynı davanın ızdırabıy

"Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla ve bizi bağışla, şüphesiz ki sen her şeye kadirsin."

Tahrim, 8

GÜNÜN HADİSİ

"Kelimetan hafifetan alellisan. Sakiyleten filmizan. Habiybetan ilerrahman: Subhanellahi ve bi hamdihi, subhanellahi'l-azim."

"İki kelime vardır ki, dile hafif, mizanda ağırdırlar: Sübhanellahi ve bi hamdihi, sübhanellahi'l-azim." (Buhari, Deavat: 11/175)

TARİHTE BU HAFTA

*Kanije müdafaası(18 Kasım 1601) *Hz.Fatıma'nın(r.anha) Vefatı(22 Kasım 632) *İstanbul'un Müttefikler Tarafından İşgali(23 Kasım 1918) *Alparslan'ın Şehadeti(24 Kasım 1072) *Öğretmenler Günü(24 Kasım)

ANKET

Sitemizle nasıl tanıştınız?

Yükleniyor...

SİTE HARİTASI